In the gloomy decaying summer nights
Sleighs of sleep race to our death
Until the bleak lights of september
Pierce the thin silken curtains
When the sun turns cold and blue
The deceitful longing starts again
Gülşende her dem âh ile cânân hayâliyle,
Bülbüller öter, aşk-ı seherden şeb-i lal ile.
Gönlümde bir âvârelik, âh u figân eyler,
Rüzgârla seher vaktinde mestân-ı hâl ile.
Nev-bahâr rûhsârı, nevmîd-i gülistân,
On Saturn's orders started the march
Snowy peaked mountains rumbled
Struck us and toppled us like the tree
Like bitter waves fighting the rocks
We said that we would weep like the willows
Bir sâye-i aşk îrdi mi cânân-ı câmına,
Zîbâ görünür her dem-i dîdâr-ı şebnemi.
Kalmış mı gönül dâr-ı firâkta, bilmem ey âh!
Vâveyli hicâb-ı şeker-zârı rememi.
Bu eşk-i serâpî gözlerime îrdi felekten,
Gönlümde şeb-i yâre, geceler daim harâb,
Senin hayâlinle doludur her köşesi bu âb.
Gözlerimdeki her bir yaş, ah olur ummân,
Yüreğimde bir deryâ, sükûnun lâm-ı gizem.
Gülyüzünde mermerden bir ayna mı vardır?
Ki her bakan dilrübâ, gönlünden yar olur.
Kanlar suluyor saksıları
Düşüncelerin olduğu toprağı
Şişeyi bana ver diyor
Bileğinden belli oluyor
Düşledim bizi hazan yellerinde
Rüzgarın serinliğiyle boğuşan bakışlar
Oturuyoruz karşılıklı, bir masada, incir ağacı altında
Sermişiz önümüze ızdırabımızı, kederleri
Hüzünlü iki ayrı dünya, yangınlar sarmalamış bizi
Sâdeyen sîmân yeter, ilzam eder bana
Var Bârî-hâk muhakkak
Hüsn letâfetin mülhimdir şaire
Tahrîr ettirir memnû ve haramı
yazmak istemiyorum
şiir ve günlük
göklerin daha keskin bir mavi
kumun beyaz olduğu yerde
kayalıklarda, yeşil tepelerde ve yollarda
mavide süzülen çay yapraklarında
İn şiir-i fihi mâ fih wa ziyadâ
Min al-hubb ila al-şahwa
Wa min al-khamr ila al-iştiyaq'a
Fi safahatiha wa satru-ha qissa
La haja likalimat okhra, kull şay’in wadih an
Her şiirinde ayrı büyülendiğim bir şairsin. Sevgiler...