Bugün yine sen kokuyor yıkık Antakya,
Aradım seni, sordum gördüğüm her şeye
Sana hasret, bu şehrin tozlu yolları bile
İçimdeki hayallerin fırtınası kopuyor,
Nerdesin, nerdesiniz diye...!
Bu yürek seni sevmeyi koymuş aklına ya,
Hiç bir dala konmadı, sana tünedi,
Her akşam işi biter bitmez sana gelmek istedi,
Bak bu akşam olmadı, haftaya Allah Kerim...❤️
Yine oldu, olmaz dediğim sabahlar
Günaydın demek bile yeter dediğim an' lar
Yalnızlık ve karanlığın bittiği aydınlıklar
Günaydın, şafak vaktim, Canan'ım benim...
Ve akşam olacak yine, sensiz, hüzün dolu..
Ayşem,
Ne ağır yükler yükledin omuzlarıma
Ne taşımaya qücüm var, ne de atmaya
Çığlıklar arasında sağır ve dilsizim ..
Ne hatırlamaya gücüm var, ne anlatmaya
Nefes almak yaşamaksa, yaşıyorum ..
Ne tarifi mümkün, ne anlatması.
Bitmek bilmeyen bir acı benimki.
Dinmek bilmeyen bir acı.
Çaresizlik hiç kalır.
Anlatiılır gibi değil bu acı.
Sizsizlik bu, başka bir şey değil Ayşem....
Üç kardeştik, Seldiren diye bir dağ köyünde, kaçak odun ve kömür yaparak ve satarak bizi büyütmeye çalışan babamın, haram ve kaçak bir işi yapmamak için bizi Antakya ‘ya, zaten ne olduğunu sonradan öğrendiğimiz mutfağı ve banyosu olmayan, hepsi bir oda olan bir eve taşıdığında…
Babam bir un fabrikasında günde 16 saat çalışıyordu, arada bir görüyorduk babamı, bayramı, pazarı yoktu zaten, öyle bize sarıldığını, öptüğünü, kokladığını da görmedim hiç, ramazan ve kurban bayramlarında sabah 2 saat geç giderdi işe de elini öyle öperdik…
Sonra iki odalı bir gecekondu yaptı bize, sonra bir mutfak, iki oda daha ve bu arada 3 kardeşim daha olmuş, bir kız kardeşim ise vefat etmişti…
Bu arada babam hep çalışıyor, asgari ücret tutarındaki maaşıyla bir yandan bizi okutmaya çalışıyor, bir yandan da evimize eklemeler yapıyordu, korkudanmıydı, sevdiğimizden mi bilmem çekinirdik babamızdan, saygıda kusur edemezdik, zamanla biz de çalışmaya yardım etmeye başladık elimizden geldiğince…
Yıllarca babamda izlediğim bişey vardı; yemeğini evden götürür, evde ne varsa, bazen artık bir aş, bazen soğan, domates, tuzluyoğurt, çökelek…
Boş da gelmezdi çoğunlukla eve, sebze haline uğrar, ucuz ne bulursa alır, en az 3-5 km yolu omuzunda yükü, yürüyerek gider gelirdi..
BABA NASİHATI,
Çok kızgındı,
Evi terk etmeye karar vermişti.
“Diş fırçalarken suyu açık bırakma”
“Salondan en son kim çıktı? “
“Işıklar neden açık”
Baban gittiğinde;
Arkanı yasladığın duvar
Sabahları sıcak ekmek
Okul harçlığı, otobüs bileti
Ciğerinden bir parça gider
Gider de gider...
Bana konuş, dök içini diyorsun ya...!
Ne söyleyim, nasıl anlatayım ki...?
Sonunda sarılamayacağını bildiğin,
Kara sevdanın özlemi nasıl anlatılır ki?
Gitmek gerek artık diyorum ama
Günümüzde Barak adını kullanan Türkmenler Gaziantep ilinin güney doğusundaki
Oğuzeli
Nizip
Karkamış
ilçelerinde yaşarlar
Baraklar (Barak Türkmenleri[133]), Bayat boyunun Dulkadirli koluna bağlı bir Cerid Obası olan[37], Beğdili boyu ile iç içe yaşamış[134] ve günümüzde güneydoğu Anadolu'da Gaziantep ilinin güneydoğusunda Nizip, Oğuzeli ve Karkamış ilçe sınırları içerisinde geniş bölgeyi kapsayan Barak Ovası denen yörede yaşayan Sünni Türkmenlerdir.[135] Barak Ovası dışında ayrıca, Kilis ve Kuzey Suriye toprakları ile Reyhanlı ve Amik ovalarında da az sayıda Barak Türkmeni bulunmaktadır.[135] Barak yerleşimlerinin yüz yirmi köy ve mezrayı bulduğu belirtilmektedir.[135] Barak Türkmenleri uzun zamandan beri ziraatla uğraşmalarına rağmen örf ve adetleri ile konar-göçer hayatın çoğu özelliklerini hâlen korumaktadırlar.[135] Horasan'dan Anadolu'ya Türkmen göçü sırasında ilk önce Yozgat'a yerleşen Baraklar daha sonraları 1690'lı yılların sonunda Osmanlı Devleti tarafından Rakka'ya sürgün edilmişlerdir.[135] Kültürlerinde kendi adlarıyla anılan Barak uzun havaları önemli yer tutar ve Dedemoğlu ozan olarak öne çıkar. Adı meşhur bir çobaya verilen Ezo Gelin Oğuzeli ilçesine bağlı Uruş (yeni adıyla Dokuzyol) mahallesinden Baraktır.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!