NUN (*)
Yücelt ki aklı, nunu, yayılsın güzel koku
İlk yaratık kalemse, bil ki ilk vahiy; OKU…
07/04/’13
Hanifi KARA
..
Sevgi alıp
Sevgi satıyorum.
Akıl alıp
Akıl satıyorum.
Ben dünyanın,
En karlı işini yapıyorum..
Hem alırken,hem satarken
..
Nikotin takviyesi nefsin verdiği nimet,
Nefis, hain olunca geliştirdiği illet…
İllet ki yüreklerde, kalpte, akciğerlerde,
Sigara kâr sağlamaz dertlerde, kederlerde…
Akıl, ruh erir gider yalnızlığın içinde,
..
Utanmazda aranmaz,
Başta akıl,
Yüzde ar,
Sözde edep…
Olsa da;
Başta akıl,
..
-*- Akıl ile Mantık Çağı -*-
Artık; parçalanmalı kalıplar,
Karanlıktan kurtulmalı gözler,
Akılcılık,
Mantıklılık,
Düşünerek yaşamalı beyinler.
Statik olmamalı,
..
Oysa nikâh, inancın değil, toplumun bir talebidir. Üstelik de mal edinmenin, özelleşmenin, miras bırakma anlayışının somutlanmasıdır. İnsanların avcılık döneminde, ne böyle bir inanmaları, nede böyle nikâhlı, somut yaşamaları söz konusu bile değildi. Nikâh, ancak toplumsallığın ve toplumsal üretimin belirleyişi ile ortaya çıkan bir zarurettir. Bu aleniyetlik ve resmilik, meşru olurluğu nasıl yapılaştırırsanız öyle yapılaşırsınız. Yanlış olan toplumsal bir talep olmayan, inanç kılıfı altında yaptırılırlıktır. Ve inançlarla ortaya çıkmış, gökten zembille inmiş gibi, bir algı havası verilmektedir. Eğer böyle bir hoşgörü yapı, kendisinin devamı talep gerektirmelerini, hem de zorunlu haklılıkla, peşi sıra getirir, yani dayatır. Başka sapmaları da tetikler. Toplumun konusu olmayan, zımnen toplumun duyarlığı olur.
Batının ortaçağ geleneğini izler olması bir kanıt olamaz. Yanlışı kim yapıyorsa, batı da, yapıyorsa yanlıştır. Ölçüt batı değil, Toplumsallığın temelinde, toplumsal inancın olmamasıdır. Eğer siz büyücülük yapıyorsanız ortaçağ söylemini tartışırsınız. Bir toplumsal yapı değişirken, bazı yapılar yeni içinde sürüşüne devam etmekte. Maalesef bu nikâh da o nazarla görülmeli. Burada ironim bir gönderme yapayım. Bu da, batının, hani o aldığımız iyi saymayacağımız, şikâyetçisi olduğumuz “”biz batının kötü ahlakını aldık dediğimiz”” ahlakı olsa gerek!
Böyle teokratik bir uygulayışta, David Hume'lerin çıkarlığı, nikâh uygulaması sistemindeki başarısının ürünü değildir. Toplumsal birikimin, yavaş da olsa, somut nesnel gelişirliğin bir etkimesi sonucudur. Üstelikte inançların, Dünya'nın düz olurluk kabulüne rağmen ve Kudüs'ün Dünya'nın merkezi olup, tüm sistemin de, Güneş'in de, Dünya'nın etrafında dönüyor olması, inanma dayatmasına rağmen Hume'ler yetişmiştir, kepler yetişmiştir. Bu gelişme, her sistemin, eskiyip dönüşür olmasının, nesnel temel yasallığın, nicel birikim yanıdır. Eğer teokrasinin olumlu etkisi ile olsa idi, gelişme binlerce yılın yavaş ve hantal dönüşümü ile olmazdı. Bu günküne yakın hızda olur ve çok daha önceleri olurdu değil mi?
İnançların temel amacı, karşı konulmaz gücün etkisi ile sizin toplumsal yaşamınızı; maddi yaşam ve üretiminizi “”O”” söylüyor diye keyfince ve karşı konulmazca, denetilme altına alınmasıdır. Her hangi bir değişmenin, topluma yansıyan tepki verememe durumundaki huzursuzluklarınızda, inançların, sizin adınıza, sizin düşünmenize, akıl erdirmenize gerek bırakmadan, karar vermesidir! Birey olmanızdan çok, kul olurluğunuz, Mutlak Güç adına dayatılır. Size; birey olarak yaşamı ürettirirlerken, siz, kul kertesini aşamazsınız. Kimi zaman somut koşullara göre, güya, Ruhsalın söyleyişinin yorumlanışı adı altında sosyal sömürüdür inançlarınız. Ruhsalın size “”Akıl erdirmiyor musunuz? ”” demesi de, bu vekil yorumcuların dediğini, anlayıp akıl etmekten öte gitmeyen bir durumdur. Aksi durum da, derhal kâfirliğiniz ilan olunur. Bunun en bilineni batıda da aforozdur.
..
Bastırma öfkeni bastırma, öfkeni yen, bastırılmış öfkedir pusuda bekleyen
Öfkeni yok etmeli akıl devriyen,sabret ki iç aleminde artsın seviyen
..
Totem asla yaratıcı bir güç değildir, hiç değilse ilk oluşum evresinde ve erken evrelerde bu böyledir. Günceldeki pratikliğin, akilce birikim, yaptırım tasarrufudur. Danışılan bir soru ve bilgi bankasıdır. Sadece düzenleyici ve zaman akışının eğimine göre, dönüştürücü bir sosyal tanımlılık ilkesidir. Yani atıfta bulunulan, koruyucu. Giderek içi çok çok dolacaktır.
Böyle iken zamanla sınıfsal ve toplumsal tedirginliklerin siyasallaşması ile ve her yeni toplumsal ittifakların totem aidiyet birleşme girişimleri ile ilahlaşacaktır. Çünkü her yeni ittifak, eskinin ve pek çok sosyal hafızanın silinmesiydi. Yani bir unutturmanın yok edilişi ve yerine yeni olanın konması bir yaratma idi. Yani her ittifak bir unutturma ve yeni hafıza edindirme işi idi. Açıkçası yaratma ve yok etme olayı idi. Bu yüzden totem yepyeni bir işlevle yaratma ve yok etme işlevi ile ilah ve ilahelere dönüşecekti. Köleci düzenle buna rızk verme, önceden kurtuluşa mazhar olma, iman ederek kurtuluşa ermek, gibi yeni atıf yüklemlerle, monocu sosyal ve ruhsal yapılanma uygarlaşma süreçleri eklemlenecektir. Yaratılış bir yaratmaya, aidileştirme, koruyuculaşmaya, dalalette kurtaran kurtuluşçu tanrılara dönüşecektir. Somutluk yerden alınıp göğe döndürülecekti. Gökten yere tanrının adına, tanrının vekili olarak krallık etmek için tekrardan dönecekti. Yani totemist ilke zemini daha sistematik ve olgunlaşmış dinlerinde ihsas ve meşruiyet membası (gözesi) olacaktır.
Totem anlayışı tabana inerken paylaşılan bir düzenleniş ilişkileridir. Sanı ve kanıların, hem meşruiyeti, hem düşünme yönlenme zemini, hem de bu bağlamda bir sınırlılıkla düşünceyi açıklama, anlatma, söyleme, yorumlama, eylem koyma düzlemi özgürleşmesi olacaktır.
Totem yaptırımı tabandan yukarı doğru giderken, etrafında dönülen kutsal bir eksendir. Bu eksen sosyal ve kolektif biriktirişin odaklanmasıdır. İçi, geçmiş zamanla ve onun değer birikim olgularıyla doludur. Ve pek çok ortak kanı, kanaat ve pratikliğinin birey ufkunu aşan güç ve birikimin; alansal, baskısal ağırlık yönelim çekiciliği vardır.
..
Allah’a ve Ahirete inanmadan,
mantıklı bir yaşam mümkün mü?
Ateistler Allah’a ve ahirete inanmadıklarını iddia ettiklerine göre! ..
Akıl ve mantıklarının olduğu söylenebilir mi?
Veya akıllarını doğru kullandıkları düşünülebilir mi?
..
Ne olursan ol,
Gel yeterki gel,
Bir uçtan bir uca,
Akar gönlünce sel,
Gel sende gel,
Gelirsende akilli ol,
Gelmezsende akilli ol,
..
Aslında herşey moraldir.İç huzurdur.Huzuru bulmak için O’nu keşfetmek gerek.Keşfetmek ise hissetmekle başlar.O’nu bulunca kalp ferahlar,huzur bulur.
O’nunla başlar yeni bir gün,günün batımı da O’nunladır.Adını zikrederek koyarız başımızı yastığa huzur ve güvenle.O yağan yağmurda, açan Güneş’tedir, içimizi ısıtır, güvenle.
O aslında yarattığı her şeyle buradayım kulum,der.Bazen bize verdiği kuvvetli bir hastalıkla hatırlatır kendini. Ben buradayım, şifa bende, der.Bazen de imkansız gibi görünen bir olayla hatırlatır kendini.
Gerçek göz yaşı O’nadır.O dindirir içimizdeki fırtınaları; gönüldeki hırsları.Hüzüntüler O’nunla son bulur.
O gerçek sevgilidir.Hakikat O’dur. Sevgilerin kaynağı O’dur. Tüm sevgiler O’nda birleşir..Yaradan deryasında …
Onu bilmekten çok O’na varmak önemlidir.O’na varınca tüm beden huzur bulur.Aslında O’nun varlığını biliriz fakat fark edemeyiz.Önemli olan fark etmektir,fark edersek farkediliriz.
..
Karma karışık kavramlar buna akıl ne der,
İnanan, inanmayan ölüsüne şehit der.
..
Üzerinde gezdiğin şu toprağı hor görme,
O Toprak senin varoluş mucizendir.
Üzerinde gezerken kimseyi hakir görme,
Herkesin mayası toprak mucizesindendir.
Mayan belli su ile toprak ile yapılan çamurdandır.
yakışırmı sana yüksekten bakmak,
Çamura hayat verip şekkilendiren,
..
İnsanı insan yapan akıl ruh kalp üçgeni
İmanla tedavi etmeli bu üç geni
..
yerin,
anlamı birdi...
göğünkiler bin bir...
hayat dediğimiz şey de,
yer ile göğün
el ele vermesiydi...
..
İnsan ne yaparsa kendine yapar
Kuran’da böyle yazar
İyi düşün iyi taşın düşün, düşün
Doğruyu bulana kadar düşün
Dünyada yapılan hiçbir şey
..
Olduran,'Ol'der; dağ büklüm büklüm çakıl,
Dayanır mı akıl...? İnsan yere çakıl...
..
..........................................................................................ZİKR-İ TEVHİD
Mevla'm inançlı kuluna Zarar vermez bir kılına
Namazlar şevkle kılına Niyazlar yeterli değil
Düşün akıl fikir ile Tevhid edin zikir ile
Hesap sorar nekir ile Nedamet geçerli değil
..
Bir insan hep muhalifse, hep bir takım itirazlarla insanların yaptıklarına ‘eleştiri’ adı altında karşı çıkıyorsa, bilinmelidir ki bunun birinci nedeni o kişinin ortaya en küçük bir şey koyamamış olmasındandır.
Zaten bu eksikliğini bildiği için has bel kader bir şeyler üretip sunan insanlara sırf kendi eksikliğini hatırlatması sebebiyle kin duyar, yapılanları küçümser, aşağılar.
Eleştiri elbette ki bir haktır. Ancak bu hakkı kullanabilmek için insanın öncelikle kendi yapıp ettikleriyle ortaya çıkması, en azından eleştireceği şeyle ilgili doğru ve ayrıntılı bir bilgi birikimine sahip olması ve eleştirmiş olduğu şeyin alternatifini göstermesi gerekir.
Yoksa yapılan eleştirinin hiç bir değeri olmaz ve eleştiriyi yapanı da başkaları karşısında zor duruma düşürür.
..
Aldım başımı
Vurdum kendimi yollara…
Çektim dertleri çile çile…
Adım çıktı dervişe…
Ne akıl kaldı ne de sevda…
BENDE...
..