Ahmet Oktay Şiirleri - Şair Ahmet Oktay

21 Ocak 1933 - 3 Mart 2016
Ahmet Oktay

Yazdı gözlerimi yumduğumda, öğle sonrası;
dayımdı dutu silkeleyen, çarşafın dört ucunda
Dört kadın; herhalde komşu kızları;
dedem de su çekiyordu kuyudan,
Hamidiye'nin güvertesindeydi sanki,
oysa abdest alacaktı birazdan.

Devamını Oku
Ahmet Oktay

Kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu
Sana dokununca mı denizleniyor masa
Senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan
Sıkıntımın ormanında?

Üç beş günümüz var şuracığında

Devamını Oku
Ahmet Oktay

İki kez göründün Beyazlar içinde: Erdenliğinin Giysisinde ve Kefeninde.
Erdenliği sevmedim.
Kısırdır erdenlik! Tohumlanmaz İmgelem ve Rahim. Tabuttaki gövdene baktım: Hülyâ gibi derindi. Suçu keşfettim birden: Etin tâ içini. Malgamamsı. Etin tâ içi: Haykıran! Haykıran!

Yoktur 'yıldırım aşkı'. Aşk oluşturulur, üretilir yüreğin dipsiz karanlığında. Siyah pelerinlidir ve Orak'la dolaşır. Önceki acıların, önceki anıların hasatçısı! Biç ne bulursan! Biç!

Devamını Oku
Ahmet Oktay

Yorgundu. Düş görürken
-ölmüş müydü ölüyor muydu?
fidana dokunduğu an açıvermişti gonca-
elinden düştü kitap
kalem de

Devamını Oku
Ahmet Oktay

Pancurları dövdü tüm gece yağmur,
şafakla açtım: dupduruydu gök.
Çektim içime güllerin kokusunu,
çoktan kesilmişti karşı koruluk
yine de bekledim bülbül sesini.

Devamını Oku
Ahmet Oktay

Sonbahardan sonra ağaçlar
Hep duman açar Ankara'da
Saksılarda yeşil bir yalnızlık
Uzayıp gider ev tutsaklığında
Kış boyu rüzgârsız ve çiçeksiz
Ne gün kalır güneşin yüreğinde

Devamını Oku
Ahmet Oktay

Usanım taş basması günler yaşamaktan
yalnızlığımı büyütüyorum korkunç
yani bağırmak sana sulardan.

Her gün yeniden ölmek
elinden karanlık adamların

Devamını Oku
Ahmet Oktay

Bir kahkahayla silkindim
dalıp gittiğim mektuptan;
yaşam hep böyle uyarır bizi,
katıksız neşeye dönüşür
altuni bir sesle
en derin kederler;

Devamını Oku
Ahmet Oktay

Ey kalp!
gece olsun,
vehmi ve cinneti emziren -Avcundadır
çocuğun ve delinin,
Allahın eli-
layemut gece -Gezginin saatidir ki

Devamını Oku
Ahmet Oktay

Gecesel bir yer altı sesiydi,
kehanet fısıldaşmasındaydı kökler, kemikler;
açıkta lüfercilerin parıldayan
lüks’leri. Av vakti, o tedirgin
karşılıklı bekleyiş; gövdemdi sanki
oltadaki ışığın yalımına kapılan.

Devamını Oku