Senin düşünü ilk kez bir mendirekte kurdum
Adımı yazdım hemen adının yanısıra
Önce kuşlara sordum ardından balıklara
Yorgun bir tekne gibi gece koynuna girdim
Mendirek bir rüzgârın denize düşen izi
Issız bir adasın sen, aşklarla yalıtılmış,
Robenson'un son'unu sonE'yle birleştiren.
Hep'in olduğu yerde hiç'in izini süren,
Karlı temmuz gecesi/yaz ortasında bir kış!
Nasıl da sarıyorum cinselliğimle seni,
Kimdi neyin nesiydi geriye nesi kaldı
Hiçkimse'nin gülüydü ki hiçkimse'si kaldı.
Geçen yazla birlikte uçup gitmişti kuşlar
Sonbahara dökülen o yorgun sesi kaldı.
Sırtındaki kıl heybede
yalnızlık somun ekmek
bozlağı ve kedisiyle
hep kendine indi Metin
bir şiiri eğirerek
Bu dünyadan kim geçti nasıl, ne zaman geçti,
"Fikrimin ince gülü” söyleyin nerde açtı?
Beşiktaş-Vişnezade ve en çok da Pangaltı
Bir gülün kokusunu tüm İstanbul'a saçtı.
Sıkıldık deyince sıkılıyoruz
Sevişip terlemenin yalnızlığından
Bir masa, iki masa, uzun bir kalabalık
Geceye bulaştık mı kan kırmızı bir yağmur
Salvador Dali'nin bıyıklarından.
Yalnızlığa düştük mü gümüş rengi bir zaman
Çığlık çığlığa geçer o suskun aynalardan.
Karanlık gecede söz bir kirpik gibi ışır
Bakışır can kuşları hep'le hiç arasından.
Islak mı ıslak
bir dalda kalmak için
çırpınan yaprak
Ece Bey öldü diyeler/ hiçkimse’ler duyalar
Hep’i hiç’te arayalar/ adanı sonsuz koyalar
Araplarla at koştururken bir fotoğrafın arabı
Kara’yı ak’tan sayalar/ ak diye kara giyeler
Değişken bir zamandı sazdan söze sığındık
Sözün bittiği yerde bin bir gize sığındık.
Kalabalık bir yazın geçip de yalazından
Pürtelaş bülbüllerle tenha bir güze sığındık.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!