gözünü kan bürümüş
bir boğa gibiydiniz
ben sizi seyrederken
üzerime geldiniz
elimde bir kırmızı bez
olsa ne yapardınız
sac ekmeği gibi derler
kurban olsun ekmeğe
bir adam riyakar mı
değmez adam demeye
eşini gömdükden sonra
kalp krizinden öldü.
basın
karısının salında
ağır aksak gidiyordu.
petrolden zengin olmuş
zevkten gaflete dalmış
şeyh saddam’ı unutmuş
ırak kuveyt’i yutmuş
kaçıvermiş el-sabah
ülkesinden ol sabah
ateşten gömleği üstüne örtün
haram olsun sana emdiğin sütün
kapansın yüzüne kapılar bütün
gönüle girecek yolun olmasın
konuşamayasın lal olsun dilin
ne sağıma hükmederim
ne soluma hakimim
ne gönlümde zevk-i sefa
ne aklımda meyhane
ayaklarım yarhaneye
gider kendiliğinden
sesin saz gibi gelmiyor
sivrisinek git başımdan
uyku gözümden akıyor
nerdeyse şafak söküyor
sinek ben nemrut değilim
babil kulesi dikmedim
sen
yağmurda yürümeyi seversin
bak ne güzel çiseliyor
neden oturuyorsun
sana gülmek çok yakışır
salyalı ağızlarda edebiyat gibisin
sarhoş kadehlerinde abı-hayat gibisin
ne idin ne olmuşsun daha ne olacaksın
boyaları dökülen eski bir hat gibisin
şimdi saat;
gecenin en karanlığı...
sen mutlaka uyuyorsun.
ben seni düşünüyorum.
ve yüreğimde;
bir ağrı bir ağrı
sairler siirlerinde yasarlar hep yazdıklarını gercek hayatlarındaysa adete duvar olurlar... sızde boylemısınız
sıır fazla gusel olunca bunu dusunmeden edemedım