AĞAÇ ŞİİRLERİ

AĞAÇ ŞİİRLERİ

Mehmet Postallı

Ormanı olmayan yurt, anadan üryan insan
Ağaç, yurdun örtüsü olur, iyi korursan
..

Devamını Oku
Yücel Terkanlıoğlu

Filiz ağaç olmaz, fidan olur önce;
Aşkınla olgunlaş, sevmeden önce!
..

Devamını Oku
Kazım Karagöz

Beş milyondan da fazla insanın işi yoktur,
Halbuki ağaç dikecek yerimiz ne çoktur...
..

Devamını Oku
Ahmet Emer

Kendisi gibi zayıf ve yoksul yurdu, kendisi gibi garip ve yorgun ulusu korumak için çıktılar yola.
Yangın yeriyken her yer, soyulmuş, soyunmuşken çırılçıplak, satılmışken hainlerce vicdansıza…
Onurlarını kurtarmak uğruna katlanmaya çalıştılar tüm olanlara, olacaklara.
Bir ağaç gölgesiydi sığınakları bir ağaç, ulu bir çınar unutma!
Yattılar siperlere, hedef oldular fişeklere, gazlara, mermiye, postala, kasklıya, copluya!
Hedefte bir düşman vardı, bir hain, satılmış, satmış, Allah’ ın arkasına saklanmış!
Helallik bile alamadı kimileri, yoktu kimilerinin helallik alıp vereceği…
..

Devamını Oku
Özlem Şahin

Ne fark eder,
. bir ağaç ya da insan olmuşsun
İnsan olup da bir işe yaramıyorsan,
Ağaç olup da meyve veremiyorsan,
Ne fark eder, yaşayan bir varlık olmuşsun.
Düzene karşı gelemeyip,
. odun gibi yanmayı
..

Devamını Oku
Abdulkadir Saylan

Hayatta,
Kuru bir ağaç olarak kalacağım.
Hiç yeşermeyen
Çiçek açmayan ağaç.
Ne bileyim,
Belkide,
Yırtıcı kuşların gagalamasıyla
..

Devamını Oku
Şule Akşit

Güvendikçe o kadar yandı ki canım
Güven konusun da artık atalet içindeyim,
Sanki güvenirsem yine canım yanacak..
O yüzden bir şarkı duysam
Yada bir şiir,Gözlerim kocaman
Göz bebeklerim titriyor...sanki ormancı
Baltayla ağaca yaklaşıyor,ağaç korkuyor,
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Rab’be itaatsiz hâl düşüncesiz davranış,
Hakikat aleyhinde yapılan büyük yanlış…

Rab, cezalandıracak bunun sonu kötüdür,
Tabiat onaylamaz bu bir görgüsüzlüktür…

Kesme tam bedeninden kuşlar konsun ve doysun!
..

Devamını Oku
Murat Tali

Yağmurla gelen bir günden binlerce selam olsun sana, yollarda sekerek geçen insanlar arasından geçtim, suların sellere dönmediği durgun bir şekilde yol kenarlarından aktığı derelerden geçtim, ayakkabımın üzerine sıçrayan su damlalarına baktım çiğ düşmüş yaprak misali göründüler birden. Sonra insanlara baktım, ellerinde şemsiyeler birbirlerine çarpmamak için –ki bazende çarpıyorlardı- dar kaldırımlarda hızlı ve çevik hareketlerde bir yerlere gitme telaşındaydılar, bu da nerden çıktı der gibi bakıyorlardı yağmura bazıları. Yol kenarına dizilmiş iki üç şemsiye satıcısıyla karşılaştım, aklıma çocukluğumdaki görüntüler geldi birden. O zamanlar yaşadığım mahallede yollarda asfalt yoktu, kaldırımlarına parke taşları döşenmemişti, her yağmur yağışında ortalığa onlarca, yüzlerce solucan çıkardı, kurbağalar sıçrardı arada bir sağdan soldan, sadece yağmur yağdığında çıkarlardı ya ben hep yağmurla beraber onlarında yağdığını düşünürdüm o vakitler, şimdide şemsiye satanlar için bunları düşünüyorum garip bir benzerlikleri var.

Yürümeye devam ettim, yol kenarında çıplak ağaçlar vardı. Aslına bakarsan daha ağaç olamamış iki metrenin biraz üzerinde ağaç fidanlarıydı. Yandan bakınca uzun bir orman gibi görünebilir diye düşündüm de olmadı çünkü yolun soluna ağaçların sağına parkeden araçlar yüzünden böyle görmek zor oldu. Ağaçlar arabaların renk çümbüşleri arasında kimliğini silikleştirip yitmişlerdi. Gerçi araya dikilen sokak lambalarının direkleri de ağaçların sürekliliğini engelliyorlardı ya arabalar daha çok detay yaratıyorlardı görüntüde.

Kamburu çıkıyor toprağın artık, üzerine örtülen bu kadar demir, bina, asfalt, arabalarla nereye kadar dayanır. Onunda yağmuru teninde hissetmeye ihtiyacı var diye düşündüm birden, sonra toprağın yağmurla ıslandığı coğrafyalar aklıma geldi gitmenin en güzel düş olduğunu hissettim nedense.

Gün pek o kadar aydınlık değil lakin yinede gecenin karanlık örtüsünü atmış üzerinden. Bulutların grimsi rengi görüntüyede işlemiş herşey grinin tonları şeklinde görünüyor, güneşin ışık kırılmalarıyla yansıttığı o renk cümbüşü –ki o da bir yanılsama- nedense bugün sadece gelip geçen arabaların renklerinde var. Doğa tamamen grinin tonlarına bürünmüş. Gri dedimde siyahla beyazın birleşmesinden ortaya çıkmış bir renk değil mi gri? Yani kararsızlıkların rengi oluyor bu durumda ne siyah ne beyaz. Olmadı biraz ondan biraz ondan ne kadar çok siyah o kadar koyu gri ne kadar beyaz o kadar açık gri. Yaşamımız gibi değil mi? Ne kadar çok sorun o kadar çok kara gün, ne kadar çok mutluluk o kadar aydınlık ve beyaz gün. Tercih hakkının bizde olduğunu düşününce aydınlık güzel günleri yaşamak elimizde dedim kendi kendime.
..

Devamını Oku
Ayşegül Atmaca

yürüyorum yavaş yavaş ilerliyorum hergün gördüğüm ve bana yabancı gelen caddeler de kafam karmakarışık düşünmekle düşünmemek arasında bir yerde kurumuş ağaç gövdelerine bakıyorum nasıl da yorulmuş bıktırılmışlar hayatlarından ve kurumuş yapraklar kapı önlerinde sıkılıyorum kimsenin konuşası yok bugün ben de mühür vuruyorum dudaklarıma susuyorum içimden gelmese de ağlıyor muyum yağmur mu bu bilmiyorum kafamı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum biri benden önce davranıp bütün şehri yakmış sanki her yer duman içime çekiyorum gözlerim yanıyor ciğerlerim soğuğu hissedemiyorum artık öyle bir yangın var ki içim de yürüyorum sadece insanlar görüyorum duvar diplerinde hepsine gülümsüyorum ileriye bakıyorum çocukluğumun geçtiği parka doğru salıncaklara doğru koşuyorum ağır ağır sallanıyorum çocukluğuma dönüyorum çocuk oluyorum
..

Devamını Oku
Halil Çolak

Sen ağaç olarak yanlız
Ben insan olarak yalnız
Sen çöl ortasında yalnız
Ben insanlar arasında yalnız
Senin etrafını karlar kaplamış
Beni mutsuzluk sarmış
Sen ağaç olarak yalnız
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Toplum mu?
Birey mi?
Orman mı?
Ağaç mı?

Sevdam, ekersem sorumluyum...
Bizler için, hastalığından yorumluyum
..

Devamını Oku
Tülay Sustam

zamansız battı Güneş! ...
-hayata- yumdu gözlerini
ateşböceği -aşk- üşüdü
şehir, karanlıkta kaldı


...
..

Devamını Oku
Mehmet Sabri Kılıç

Bir agaç,
Bir kaç agaç ve bir orman
Derin bir sessizlik...
Alabildigince özgür yapraklar
Sallanan
Yerleri süsleyen
Ormanda, ormana yarasir
..

Devamını Oku
Nedim Uçar

Sokağın basında yalnız bir ağaç,
Kırılmış dalları sevgiye muhtaç,
İçimden geçirdim acep yaşı kaç?
Ağaç dile geldi şöyle seslendi.

Dedi insan oğlu sorma yaşımı,
Senden tek dileğim dindir yaşımı,
..

Devamını Oku
Asimavikemal Aykılıç

Bir ağaç olmak isterdim; dallarımla seni sarmak için, bir rüzgar olmak isterdim; mutluluklara esmek için, bir aşk olmak isterdim sadece senin olmak için Sen bazen dudağımdaki gülücük, bazen yüreğimdeki ateş bazen gözümden akan yaşsın ama her zaman küçük kalbimde en büyük parçamsın Boşuna arama kendini gözlerimde Çok uzun zamandır gözlerimde değil kalbimdesin.
ASİMAVİKEMAL
..

Devamını Oku
Yusuf Tuna

Arı deyip geçmeyelim.Arının yaşantısı ile insanlar arasında doğru orantılı olarak bir bağ vardır.Arılar bin bir emek ile milyonlarca çiçeği gezerek topladıkları nektarı,polen ve mumlardan oluşturdukları peteğe bal olarak depolarken,kendi nesline ve insanlara şifa kaynağı olan bir yiyecek sunma gayreti içindedirler.İnsanoğlu hazırcı bir eda ile bal yemenin zevkine varırken,balın arı kovanında ne zahmetlerle oluştuğunu tahayyül bile edemez.Arıların geometrik şekiller ile oluşturdukları peteklere çiçek özlerinden elde ettikleri balı depolayıp ağzını da kapatması ilahi emirle yapılan mucizevi bir sanat anlayışından başka ne olabilir?
Arılar önceden ağaç kovukları ile taş yarıklarını mesken tutmuşlar,zamanla insanlar tarafından ehlileştirilerek kovanlarda hayatlarını idame etmeye başlamışlardır.Tıpkı ilk insanların ağaç kovuğu ile inlerde yaşayıp zamanla evlerde barındıkları gibi.İnsanların yaptığı alacıktan yapılma çalı evleri ile çadır ve toprak damlar kütük kovanlara,muntazam yapılan ev,apartmanlar ise fenni kovanlara misal oluşturur.Kovanda yaşayan arı kolonisi de bir ülke halkına misaldir.Başta kral arı olan arı beyi krallığı eşi kraliçe arıya kaptırmış olduğundan,arıcılıkta kraliçe arıya arı beyi denilmektedir.Sonra eski kral erkek arı arı beyinin yardımcısı konumundadır.Diğer üyeler ise savaşçı muhafız arılar ile işçi arılardan oluşur.Arı beyi ile erkek arı kovandan dışarı çıkmaz,muhafız arılar tarafından devamlı olarak korunur.İşçi olan arılar ise çiçek çiçek dolaşarak bal ve polen toplayıp getirirler.Velhasılı kelam her arı üzerine düşen görevi tam manası ile aksatmadan yapar.Bazen arı kovanı eşek arılarının saldırısına uğrar,eşek arısı apaçi helikopter gibi gökte görüldüğü an muhafız ve savaşçı arılar teyakkuza geçer,saldırıyı bertaraf etmek için alarmda dururlar.Saldırı sonucu birkaç asker arı şehit verilerek savaş sonuçlanır ve arı milleti korunmuş olur.
Misal bu ya; eskiden helikopterin bilinmediği zamanda bizim köy üzerinden bir helikopter geçiyormuş.Hiç helikopter görmeyen köy halkı havada acaip sesler çıkararak eşek arısı gibi uçan bu araçtan korkup her birisi bir tarafa kaçarken,kimi dam saçağının altına,kimi keçi ağılının içine gizlenerek,kendini korumaya çalışmış.Helikopter üzerlerinden geçip gidince merakla köy meydanına toplanan halk bu hilkat garibesi gibi olan homurtularla ses çıkaran bu garabetin ne olabileceğini tartışırlar.Köyün Yörük beyi konumundaki Ali Dayısı; ’’Bu olsa olsa yüz yaşında bir eşek arısı olabilir’’ der.Bunun gibi havadan gelerek kovandaki arılara saldıran eşek arısı ile arı kuşuna karşı koyamayan arılar çareyi kaçıp saklanmakta bulur.Zayiat ne kadar az olursa tehlike bu ölçüde hafif atlatılmış olur.Kovandaki arı kolonisi kışın soğuk ve açlık mücadele ederken bir bölümü telef olur ölür.Geride kalan arılar durumu kurtarmak için baharla beraber havalar ısınmaya başladığı zaman asker sayısını arttırıp çoğalmak gayesiyle erkek arının haklarını gasp edip kral olan kraliçe arı yani arı beyi tarafından peteklerin gözlerine yumurta bırakılır.Ağzına azık için arı sütü konularak peteğin ağzı mühürlenip kapatılır.Kışın ağır şartları karşısında zayıf düşen arı kolonisinin fertleri arasında türeyen bazı kendini bilmez arılar gizli örgüt kurarak memlekette devlete baş kaldıran veya dağa çıkan hainler gibi soysuzlar gibi fırsat buldukça yavruların bazısını öldürüp,bırakılan arı sütünü çalarak seçtikleri bir arı yavrusuna yedirerek onu gizlice besleyip arı beyi yaparak ileride kraliçe olacak bu arı beyi ile eski arı beyine baş kaldırma hareketi düzenleyerek yeni arı beyi eşliğinde eski arı beyine karşı ihtilal yapılır.Eski kraliçe arı bu durumdan habersiz olarak kendisine düşman olan ve düzeni bozmaya çalışan arıyı besleyip büyütürken,başına geleceklerden habersiz arı toplumunu idare etmeye çalışır.
Arı kovanları bazen de kuzeyden gelen boz Rus ayısının 1979 da Afganistan’a saldırdığı gibi ayı saldırısına uğrar,arıların bir kısmı karşı koymaya çalışırken ölür,ayı kovanı parçalayıp balı yerken,bir kısım arı da ayının zulmünden kaçarak canını zor kurtarır.Bu badirelerin ardından peteklerin gözlerinden çıkan yavru arıları örgütleyen yeni arı beyi kraliçe arıya karşı kovanda isyan çıkararak arı milletini savaşa sokarak birbirini kırdırır.Kovanı iki yarıya ayırırlar.Yeni arı beyi ile birlikte hareket eden arılara yenilikçi yada hain arılar denir.Eski arı beyiyle beraber olan arılara ise gelenekçi yada gerici arılar tayfası suçlamaları yapılır.Yenilikçi ve gelenekçi kanada bağlı arılar arasında iktidar mücadelesi başlar.Sonuçta yenilikçi kanada bağlı arılar mücadeleyi kazanarak ihtilal yapar ve idareye el koyarlar.Eski kraliçe arı beyi ile ona bağlı arıları arı kovanından sürüp çıkarırlar.Ve onları sürgüne gönderirler.Eski kraliçe arı sürgüne giderken,Allah belanızı versin ne haliniz varsa görün diyerek kovanı terk edip gider.Buna arının oğul vermesi denir.
Yeni kraliçe olan arı beyi kısa zamanda otoriteyi ele alır ve koloninin başına geçer.Kazandığı bu zafer sarhoşluğu ile zevki sefa sürerken bir yıl sonra aynı akibetin kendi başına geleceğinden habersiz yaşayıp gitmektedir.Rüzgar eken fırtına biçer diye boşuna dememiş atalarımız.Hem bu dünyada yaptığını çekmeyen kul olur mu?
İşte size arıların kovanda geçen fırtınalı isyan hareketinin anatomisi…
..

Devamını Oku
Tuba Gürdere

Gerçekliğe gölge düşebilir ancak bu gerçekliği gölgelemez.
Unutulmamalıdır ki ağaç gölgelik verir ancak gölgede degildir..
..

Devamını Oku
Gürsoy Solmaz

göz ağlar, gönül ağlar, aklaşır da saç ağlar..
acı iner köküne, dayanmaz ağaç ağlar....
..

Devamını Oku
Seyfullah Öztürk

Yaprakları eylüle âmâde, yemişleri tükenmiş kuru ağaç gibiydi kalbim.
Her selâmında bir kuş konar dallarıma, şarkılar söyler, ben neşelenirim.
..

Devamını Oku