Buluğ çağına gelmemiş çocukların duvarlara çizdiği kalp resimlerinin içine isimlerimizin ilk harflerini yazarak yürüyordum kaldırımlarda. Ne zaman bir kalp resmi görsem, bir duvarda ya da bir kâğıt parçasında yüzün iniyordu perde perde gözlerime. Bir kalem alıp isimlerimizi yazmak geliyordu içimden, tutamıyordum kendimi. Gökkuşağındaki bütün renklerden birer kalem alıp rengârenk isimlerimizi yazıyordum resimlerin içine ve etrafına. Ben yazıyordum başkaları siliyordu inadına, kıskanıyorlardı seni sanki. Nöbetler bile tutardım bazen, kimse bilmezdi. Gece yarıları başıboş gezen, deli divane, ayyaş sanırlardı beni.
Sonra kalp çizmeyi öğrendim, başkalarının kalbine isimler yazmaktan vazgeçip, kendi kalbime yazmaya başladım. Şehrin en güzel kalplerini ben çizdim. En güzel renklerle isimlerimizi yazdım. Ama hiçbir kalbin içinden ok geçirmedim, kanatmadım hiç bir kalbi, çünkü içinde senin ismin vardı. Hiç bir kalbide ikiye bölmedim ve hep ortaya yazdım isimlerimizi, ayrı köşelerde kalmasınlar diye.
Sevgim büyüdükçe büyüdüm, gece yarıları sloganlar yazmaya başladım. Seni ve beni, duvarlara, yollara hatta yoluma çıkan kaldırımlardaki arabaların camlarına bile yazardım. Her defasında yakalanıp nezarethanelerde sabahlardım. Döverlerdi beni, her slogan için ayrı hesap sorarlardı. Gaz lambalarının isli ışığında duygularımı taciz ettiler, hırpaladılar, kara çaldılar yüreğime. Hep seni merak edip, sordular sabahlara kadar. Söylemedim adını sana bir şey yaparlar diye. Sevdamı üstü kapalı anlattım hep, haklı değildim belki ama suçlu da değildim. Mağdur ettiklerim kadar mağdurdum bende. Ama sen bilmedin, bilemezdin çünkü aynı mahallede oturmuyorduk seninle. Ve senin mahallene gelip yazmaya korkardım. Seni bulurlar diye hep başkalarının mahallelerine yazardım…
Katli vacip sevdamın katiliyim ben…
Vazgeçemem senden,tutunduğum dalımsın,canımsın,diğer yarımsın,hayatımın anlamısın diyordun bana… Ben ise yaptıkların ve söylediklerin arasındaki o çelişkide mekik dokuyordum.Bir son vardı bizim için biliyordum ve hissediyordum çok yakın olduğunu, sadece incelen yeri arıyordum ki; koptu bir anda...
Bendim terk eden inkar etmiyorum ama sende hiç direnmedin, bir kere olsun gitme demedin, sadece üzülmüş kahrolmuş numarası yapmakla yetindin, Evet giden bendim ama eriyip tükenen de yine ben. Belki seni sevmiştim diğer yarımsın demiştim, belki de aradığımı bulduğumu sandım sende, ama yanılmışım işte sen değilmişsin, Çünkü gelecek için kurduğum hayallerimi, umutlarımı ardım sıra katledendin sen…
Sen Ol…
Karanlık dünyamda sükût etmişim,
Güneş ol üstüme, sen gel sesim ol.
Meçhuller içinde kayıp gitmişim,
Kaybettim kendimi, sen adresim ol.
Vazgeçtim…! ! !
Hayallerimi gömdüm doğduğum topraklara
Umutlardan da, sıladan da vazgeçtim….! ! !
Bir gece yarısıydı hasreti seçtim
Canımdan çok sevdiğim yardan da vazgeçtim…! ! !
Aşk için düştüğüm yolun bir yerinde saptım geceye, yoldaşım yalnızlık ve rehberim deli gönülle. Bir meydana girdim ki hayalle gerçek arası bir dünya. Kimin dünyasıydı bu? ev sahibi de misafiri de belli olmayan mahşere denk bir kalabalığın ortasında kendimi aradım.
Güneş tutulmuş, ay kaybolmuşçasına her yer karanlık, herkes ceplerinde ki maskelerden birini takmış yüzüne. Etrafa maskeli yüzler ve gölgeler hakîm olmuş, benim ise yüreğime zırh giydirmekten başka seçeneğim yok. Bir ben maskesiz kaldım gölgeler diyarında birde yalnızlığım.
Anlamıyorum benim burada ne işim var, belli ki yanlış adresteyim. Aradığım aşkı bunca gölge arasında ve maskelerin arkasında bulamam, burada ki aşklara da hiç inanmam. Kimden yardım istesem, kim yardım eder ki buradan kurtulmama. Nasıl çıkılır ki bu karanlık yerden. Belki de bunca maskelilerin arasında maskesiz oluşumdur yalnızlığıma sebep. Taksam mı ben de bir maske, ama takamam ki, maske kullanamam ki ben.
Mavi Gözlüm…
İşte geldim mavi gözlüm
Biraz geç oldu biliyorum ama,
Beni gördüğüne sevindiğini de biliyorum
Değişmiş,güzelleşmişsin…
Her sevdanın bir sonu ya da belli bir döneminde yalnızlığı olmak zorunda mı ki, her sevda er ya da geç bitiyor ve sevdalılar yalnızlığa mahkûm oluyor. Sevdanın sevda olabilmesi için hasret çekme zorunluluğu mu var? Hasret, özlem, yalnızlık, gözyaşı ve diğer çekilen çileler olmadan sevda olgunlaşmaz mı ki, efsaneleşen aşklarda bile taraflar bir dönem yalnızlığa mahkûm olup türlü çileler çekmişler. İlla yüreğin yanması, kırılması, ezilmesi mi lazım, sevdayla pişmez mi ki, daha sevdaya atılan ilk adımın ardından çileler insanın yakasına yapışıp, bedeninden bir parçaymış gibi bir an huzur vermemek için alınan her nefesi zehir eder.
Yaşanan birkaç günlük sevdanın ardından kaç kişi bir ömür yalnızlık ve hasret çeker, kaç kişi ömrünü birkaç günlük sevda ile sınırlandırır ki? Hangi insan yaşadığı üç-beş günlük bayramın ardından geri kalan ömrünü yas tutarak geçirir ki, hiç. Çivi çiviyi söker diyerek biten sevdanın ardından başka sevdalara yelken açanları gördükçe, eski sevdaların varlığına inancı kalmıyor insanın.
Oysa ben ilk seninle görmüştüm deniz ve gökyüzü renginin en berrak maviliğini. İlk seninle iken güneş ışıltısını maviler arasında tenimde hissetmiştim. Daha önce hiç gökyüzünü görmemiş, güneşi hiç hissetmemiştim sanki.
Kefesinde ayrılığın düşsel avuntusu..........
Saklı kederler adasındayım yine, uzanmışım hüzünlerin üzerine hayalleniyorum, her defasında boğulmaktan son anda kurtuluyorum, hasretinden bunaldıkça serinlemek için daldığım düşlerden, ama duramıyorum yine dalıyorum derinlere, katlanamıyorum hasretine, anıların ağırlığı olmasa kurtulacağım belki de bu ıssız adadan,hücrelerime kadar işlemiş o anılar varken elbette bir gün batıp gideceğim bir kuytunun derinlerine
biliyorum............
Hüzün Buselerken Yüreğimi
Yine hüzünlü bir melodi canlandırıyor geçmişimi, siyah-beyaz bir film gibi gözlerimde, kesik kesik,bazı yerleri sisli, bazı yerleri kopuk, değerini kaybetmiş, kâh duygusal kâh macera dolu ama konusu olmayan,akışı zamana bırakılmış bir film.
Merhaba Sevdiceğim....
Yine hasretinle silme dolduğum,
Sensizlik hissiyle kavrulduğum,
Çaresiz hayalinle avunduğum,
Bir geceden, sana yazıyorum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!