Gazzede anne/baba olmak ne acı
Kendilerinden önce evlatlarını buz gibi toprağa koymak zorunda kaldılar...
Gazzede anne/baba olmak ne acı
Kendilerinden önce evlatlarını cennete uğurluyorlar...
Gazzede anne/baba olmak ne acı
..
Merhaba hasret çektiren, gözyaşı dökdüren merhaba, merhaba hicranımdan habersiz arzu halimi bilmeyen ümitsiz aşkım merhaba....
Biliyormusun? ben hala ordayım hayallerimin başlayıp ümitlerimin bittigi yerde öylece beklemekdeyim aynı kafede aynı masada ama,seninle degil hayalinle başbaşa.Bir gidiş değildi ki o gün.O gün namlunun ucuna kurşun sürüştü şİmdi bir tetiğin ucundadır sitem dolu hayatım,çek istersen bitsin ne farkeder ki.Uzaklardasın belki ama bir okadar da yakında,ben gönlümün penceresinden ümitsiz aşkımı seyretmekteyim.Ya sen yalnızmısın dersin boş kaldırımlarda yürürken kaldır başını da bir bak bakalım semaya.Sende görebilecek misin beni.Boşmu sanıyorsun tutmamın yasak kılındıgı ellerini uzat bakalım boşluga doğru sen de tutabilecekmisin ürkek ve soğumuş ellerimi?
Beni yaşatan sen olduğun halde soluduğum sensizligin ta kendisidir, umutsuzluklar gözlerimin önünde raks etsede, hepsini ellrimin tersiyle itip ümitsiz aşkımı syre koyulurum yeni baştan, ama gel görki seyretmekle yetinmiyor bu yürek, tıpkı senin dedigin gibi sevdiğinin bahçesinde bir gül olamayacagını anladıgın an hani en acı andıya yüregime nakış gibi işlenen bu söz işte bahceyi uzaktan seyretmekde o kadar acı bir şey...
Keder demir parmaklar misali çevrelemiş etrafımı, barajlar misali doluyum ama bendimi çigneyip taşamıyıyorum sana doğru. Adını koymuşuzya en başından ümitsizlik diyarında ümitsiz bir aşk diye, ne kadar istesekde aynı okyanusda buluşamayız, ben dicle, sen fırat olsan ne cıkar bu ardı sıra dağları kaldırmamız imkansız, biz hiç birleşemeyecek iki çizginin üzerindeyiz, buluşa bılecegimiz tek bir nokta var sa o da hayallerimiz,,,
Ne hakla sen den bir şeyler isteyebilirim ki ne hakla kara kaderime ortak ederim seni söyleyebilirmisin ne hakla, sen hayalleri idaalleri olan tertemiz bir genç ben kendini talihsizlige adamış zavallı yürek...
İşte ben hep bu hallerdeyken geceler koşar imdadıma karanlık,zindan geceler. Ne kadar kimsesizligimi çaresizligimi haykırsada suratıma, beni saninle buluşturan zamanlardır. Ben hep bu anlarda sensizlik diyarından sana doğru gelirim, yatagımda,yorganımda, yastıgımda sen olursun ve ben böylece rahat uyurum senin kollarında...
Ben kendimi hep farklı kıldım biliyormusun ızdırabımıda farklı yaşarım, kimseler bilmeden hatta sana bile sezdirmeden,eller gibi degilim ben onlar şarap koyar meyine efkarını dagıtır, ben göz yaşımı içerim işte bu gerçekten sensizligin tadıdır dudaklarımda. Ve ne kadar acı olsada bu tat orda öylece kalacak...Dudagım da ki sen öylece duracak, tıpkı yüregimde durdugu gibi..
..
Kelimelermidir insana acı veren,
Yoksa acı olan gerçekler midir,
Kelimeler başlı başına bir anlam taşımazken,
Nasıl oluyorda bir araya gelince,
Yüreklere vurulan hançer gibiler,
Çok mu oynanıyor kelimelerle
..
Hüzün kelimesi bir ahlâk terimi olarak insanın maddi veya manevi kayıp ve eksikliklerinden duyduğu üzüntüyü, kederi ifade ediyor.
Kuran’da iki ayette hüzün, üç ayette aynı anlamı taşıyan hazen, otuz yedi ayette de aynı kökten fiiller geçmektedir.
Birçok ayette müminlerin ahirette üzüntü duymayacakları bildirilmekte; Hz. Peygamber Aleyhisselâm ve müminlerin başlarına gelen musibet ve sıkıntılar sebebiyle veya maruz kaldıkları baskı ve zulümlerden dolayı üzülmemeleri öğütlenmektedir.
Hadislerde ise ölüm gibi acı veren olaylar karşısında üzülmenin normal olduğu, Kur'an'ın hüzünlü bir ortamda indiği, insanları üzüntüye sevk eden sıkıntıların günahlara kefaret olacağı, Allah'ın musibetler dolayısıyla yaş döken gözleri, hüzünlenen kalpleri azaba uğratmayacağı İfade olunmuştur.
..
Eğer bir gün gerçekten ayrılırsakki bu mutlaka olacak ben yokmuşum ya da ben hiç olmamışım gibi hayatına devam et.Çünkü düşüncende,hayatında ya da anılarında ben olursam bu sana acı verir.
Elveda deyip kapıyı kapatıp gittiğinde arkanda sadece beni değil benimle ilgili olan her şeyi de bırak.
Anıları unutmazsan her hatırlayışında ellerin buz keser,gözlerin dolar ve her yerde beni arar,dilin damağın kurur ve kalbin yerinden çıkacakmış çarpar.Ama bunlar nafile olacaktır.Çünkü beynin sana bir oyun oynuyordur.Anıların yerini bir başka düşünce alınca hayali ben ortadan kalkacağım ve sen yine yapayalnız kalacaksın.
Acını dindirmek için kendini alkole verebilirsin ama bu geçiçi dindirmedir.Çünkü alkolün etkisiyle dinen acın sabah yapayalnız bir yatakta ve tek başına uyandığında daha da artacaktır ve artık sen çıldırma noktasına geleceksin.
Biliyorum anıları unutmak zor hatta imkansızdır fakat acı çekmek istemiyorsan imkansızı başarmalı başarmak zorundasın.
..
Zaman çook çok önce...
Mekan iyi huylarla kötü huyların,ne yapacaklarını bilmeden dolaştığı mekanlar. yine birgün bütün huylar herzamankinden dahada sıkkın halde otururlarken,saflık birden bire ortaya bir fikir atmış.''heyyy,neden saklanbaç oynamıyoruzki? ..''neden olmasın ki? demişler,hep birden,bu teklifi beğenerek tam o sırada çılgınlık; çığlık çığlığa; ben ebe olup saymak istiyorum diye bağırmış.hiç kimse çılgın çılgınlıkı saklanabileceği yerlerde arayacak kadar çıldırmadığı için,bu teklifte herkes tarafından kabul görülmüş ve çılgınlık kollarını bir ağaca yaslayıp,yüzünüde kollarına dayayıp başlamış; ''biir,ikii,üüç,döört..''o saydıkça iyi huylarla kötü huylar kendileri için saklanacak yer aramaya başlamışlar.ŞEFKAT,ay'ın boynuzuna asılmış..İHANET,çöp yığınının içine dalmış...SEVGİ,bulutların arasına kıvrılmış...YALAN,bir taşın altına saklanacağını söyleyip,gölün dibine girmiş...TUTKU,dünyanın merkezine inmiş...PARANIN HIRSI,bir çuvalın içine girerken onuda yırtmış...ve ÇILGINLIK saymaya devam etmiş; sekseen,seksenbiir,seksenikii, AŞK'IN dışında bütün iyi huylar ve kötü huylar o zamana kadar zaten saklanmış.AŞK,kararsız olduğu gibi nereye saklanacağından haberi yokmuş.buna kimseler şaşırmamış,çünkü ''aşk'ı gizlemenin ne kadar zor olduğunu herkes bilmekteymiş! ..ve çılgınlık doksandokuzuda sayıp yüüz diyeceği anda,aşk sıçramış,güllerin arasına girip saklanmış.o esnada çılgınlık,sağım solum sobe saklanmayan ebedir deyip,arkasını dönmüş ve döner dönmez tembellik'i ayakta görmüş.çünkü onun saklanacak kadar enerjisi yokmuş...sonra ŞEFKAT'İ ayın boynozunda görüp sobelemiş.ardından İHANET'İ çöplerin,SEVGİ'yi bulutların arasında; YALAN'I gölün dibinde,TUTKU'yu dünyanın merkezinde,bulmuş birer,birer,saklandıkları yerlerinden çıkarmış...sadece biri kalmış bulunamayan,oda AŞK'mış...çılgınlık tam umutsuzluğa kapıldığı sırada HASRET onun yanına yaklaşmış ve kulağına eğilerek,! ! aşkı niye başka yerlerde arıyorsunuzki''demiş. o,güllerin arasında saklanıyor...bunun üzerine çılgınlık,sinsi sinsi gülerek eline ucu çatal bir şekilde değnek almış,ve güllerin arasına çılgınca saplamış,saplamış... taki yürek burkan bir haykırış onu durduruncaya kadar ardındanda aşk,elleriyle yüzünü kapatmış olarak ortaya çıkmış...acı içinde kıvranıyor,gözlerini sımsıkı bastırıyormuş avuçlarıyla,ama akan kanı durduramıyormuş.çılgınlık bir anlık heyecanla,istemeden kör ettiği aşkın karşısında dövünüyormuş şimdi; NE YAPTIM BEN,AH NE YAPTIM...diyormuş,seni kör ettim,şimdi gözlerini nasıl onarabilir,bu hatamı nasıl telafe edebilirim? ...GÖZLERİMİ GERİ VEREMEZSİNKİ ARTIK...demiş acı içinde aşk.AMA BENİM İÇİN BİR ŞEY YAPMAK İSTERSEN EĞER, ŞUNU YAPABİLİRSİN:BENİM KILAVUZUM OLABİLİRSİN....işte o günden beri aşkın gözü kördür ve yanıbaşında da HEP ÇILGINLIK VARDIR...
..
Bazen bizi ilgilendirmeyen bazılarını çok ilgilendiren ve içinde Tatlı bir tebessümle gülen bir acı olur
O acı ise her an yaşamak istediği kocaman bir sevgi olur
Adı da o olmazsa olmuyor olur,
Bir ton acı yaşasam bu hayatta daha bir acın kadar değil
Bir ton kalp bıraksalar yan yana benim bir tek kalbim kadar değil.
..
Aaaah aşk! Sen nelere kadirsin. Ya da biz ne kadar anormale hasretiz. Eskiden insanın az olduğu dönemlerde, ya da pardon düzeltelim hemen cümleyi… Eskiden insanın tam statünün az olduğu dönemlerde her seven her sevdiğini alıyo diye heralde çıktı aşk. Çok geriye gitmeye gerek yok. Günümüz tarihinden bile beş yüz yıl geri gittiğimizde, yani o karanlık çelik çağına, insanlar aşkı hep hayatın en büyük hazinesi olarak anlatır işler. Oysa günümüz tarihine gelindiğinde bu hazine acı veren, sonunda acı çektirecek bir olgu olarak akıllara kazınmaya çalışılıyor. Çalışılıyor derken, bir kasıt yoktur illa ki ama, görüyorsunuz işte, aşk değişmeyeceğine göre biz değişiyoruz. Ne var ki aşk değişmediği gibi Mustafada değişmediğinden aşk Mustafayı askerde bulur yakalar. Panik yapmayın. Düşündüğünüz gibi değil. Düşündüğünüz gibi olsaydı, Mustafa değil Cemil âşık oldu derdik. Bu aşk asker ocağının dışında…
Mustafa askerde bir kıza vuruluvermiş. Çarşı izninde görmüş o parıldayan gözleri. Zaten bu gözü çıkasıca gözler başkasına hiçbir anlam ifade etmezken size hep parıldamaz mı? Sesini duyduğunuzda ağzından çıkanların ne önemi vardır ki sevgilinin? Kelamlar anlam ifade etmesede sesi her anlamı ifade eder… Biz insanlar hep giyinik olduğumuzdan heralde seslere gözlere kokulara aşık oluruz. Gerçi tabelaya bakarsanız Ademle Havanın bile incir yaprağı var. Biz çıplaklığı bırakın, çıplak olmayı bile düşünmeyi yasak etmişiz kendimize. Erkeğin sevme kadnınıın sevilme ihtiyacı varlığında aldığımız mutluluk Mustafayı da yakaladı işte… Hani zar zor bir yerde denk gelse! Geldiğinde de zar zor kıza bir iki cümle kursa korka korka… Ama çooook uzun cevaplar alsa derken başlayıverdi aşk… Hayatamızın hemen her anında bizi bir yerde yakaladı. Yakalanmayanlarda üzülmesin! Onlarıda nasıl olsa bulucak aşk… Sadece sizi bulduğunda tek dileğiniz, etmeniz gereken tek dua şu olsun; ‘ Ey yarın; bugünümü dün etme yeter.’
..
Bahçıvan
Yarin bahçesinde bağban idim
Ne bağ kaldı ne bağbancı
Bu durum çok acı ağla dur be bağbancı
Bağbancıyı kovdular bağı talana koydular
Bağ sahibini bile koymadılar
Ne bağ kaldı ne bağbancı
..
Acı çekiyorum yalnızlığımla
İçimde hüzün var acı var
Yalnızlığımla acı veriyorum kendime
Ne derdimi anlatacak bir dostum
Ne yalnızlığımı paylaşacak biri var
Benim kaderim olsa bu
Yalnız kalım tek sevdiğin
..
Boşanmak nedir, aynı çatı altında iki ev arkadaşı gibi bir evi paylaşan evli çiftler ruhen boşanmış sayılmaz mı? Bunu gerçek hayata geçirmek daha dürüst ve mutluluk verici bir davranış olmaz mı? Niye korkarız boşanmaktan,ayrılıklar bizi niçin mutsuz olmamıza rağmen vurgun yemiş hale getirir?
Ben bunu birtürlü anlayamadım hem ağzın yanacak, miden ağrıyacak hem acı biber yemeye devam edeceksin.Mutsuzluğun her yerinden fışkıracak,duvara yürüyen nem gibi seni için için yiyip bitirecek ve sen bu duruma katlanacaksın,çekeceksin hemde hiçbirşey yok gibi etrafa gülücükler saçarak, hayat denilen tiyatro sahnesinde başrol oynayacaksın kırgın küskün mutsuz ama yalancı mutluluklarla.
Acaba kadın olarak acı çekmeyi çok mu seviyoruz, arabesk bir toplumun parçası olarak bu duygularla yaşamak hoşumuza mı gidiyor yoksa.
Çocuklarımızı dünyaya getirirken büyütürken dünyanın en cesur canlısı oluruz da mutsuz yaşantımıza nokta koymak için niçin o cesaretten nasibimizi alamayız
Bunalımlar böyle başlar en tehlikeli olanı da içe atılan biriktirilen mutsuzluklardırAile baskısı çevre baskısı gelenek ve görenekler eze eze bunalımdan bunalıma sürüklerde farkına varmadan bir hayatı tüketiriz
.
..
Acını ölümsüz kılmak gibi bir derdin mi var?
Derdinin dermanı belli!
Yaz!
Yaz ki! Ölümsüz olsun o acı.
Senin yüklenemediğini bir k'ağıt yüklenir belki.
Seni kül edeni, bir kelime kül eder belki.
Hangi sessizlik susturabilirdi ki o acının kelimelerini?
..
N.
Yağmurun her damlasında,
Rüzgarın yelinin saçlarımı her savuruşunda,
Güneşin sıcaklığının içime her işleyişinde,
Her bir yıldızın kaymasında
Sen yeşeriyorsan içimde,
Yeşermen acı veriyorsa yüreğime...
..
Nasıl anlatsam Seni Sevdiğimi
Nasıl söze girsem
Bir acı ki, içimde duygularım
Öyle bir acı ki; Düşman başına
Ölümü hissettim desem
Yalan;
Uzaklarda oluşun öylesine, Bir acı ki
..
Kırık gönüller pazarındayım
acı alışverişine zenginim mutluluga beş param yok
bütün torbalarım acıyla dolmuş
üç kilo aşktan beş kilo yaşamdan
akşama yine acı var soframda
kırık gönüller pazarındayım
..
Dayanamadım bahar yine sana
Oldum içmeden sanki bir kütük
Dolaştım durdum bu akşam
Gözümde iki damla yaşımla
Ankara'ya baktım Seğmenler parkından dimdik
Hüzünle dans ediyordu ışıkları şehrin
Ben yine yanlız ben yine sevdalı
..
Acı akınca gidecek diyorsun
Doğru, acı akınca gidecek
Kurumayan bir akarsu gibi
Hep akacak
Hep gidecek
Ve hiç bitmeyecek.
..
ne oldunğunu unuttuğun an
sevmek sana haramdır
sen kendine verdiğin sevgi kadar varsın
özeliğin sevmekse sevgili ol
acı vermek çektirmek değil
acı çektirmeki sevil doyasıya
..
Sen gittinye artık
Bulutlarda gelir geçer üstümden
Sularda bu köprünün altından
Zamanda sökülur gider belki saatinden
Ama bu acı gitmez
Ahmet Arifte ilham biter
..
Takvimler dökülüyor birer birer dalından.
Zatürree’li akşamlarda sarılıyordum hasretine.
Sımsıcaktı ellerin fokurduyordum
Yüreğim demleniyordu sayende
Sonra ayrılık oyunu başlıyordu
Uyandığımda acımasız bir sabah kucaklıyordu tüm şefkatiyle
Kokun kalmamıştı, tenin duyumlarımda işlevsiz kalmıştı
..