Karanlık yollara düştüm bugün,
Ölümün şarkısını duydum yeniden.
Gecenin sessizliği sardı etrafımı,
Ruhumda ölümün hüznü yeniden.
Bir gelin gibi süzüldü gözlerimden yaşlar,
Şaibe yazın seyyahı da sen
Beyazın siyahı da sensin...
Doğmayan günün sabahı da sen
Açmayan gülün günahı da sensin...
Güldüren âlimin mizahı da sen
Öldüren zalimin silahı da sensin...
Sevinç, hüzün ve aşkın iç içe geçtiği bu dünyada,
Kalbimizin derinliklerinde fırtınalar estiği zamanlarda,
Şiirlerimizden dökülen sözcükler, tıpkı yağmurdan sonra toprağın kokusu gibi
Birbirine karışarak, bize hayatın anlamını hatırlatıyor.
Sevinç, kuşların kanat çırpışında
Her sevilenin bin ahı,
Her sevenin bir günahı var ki;
Tüm noksanlıktan uzak olan…
Sevmenin de, sevilmenin de
Öyle bir tarafı var ki;
Sevsen de sevilsen de
Ağlasan da gülsen de
Yaşarken ölsen de
Yine aşk bildiğini okuyor...
Gitsen de gelsen de
Yavaşça solgunlaşır mevsim, renkler soluk,
Dallardan düşer yapraklar hüzünle dolu.
Rüzgarın serenatıyla sallanır ağaçlar,
Gelip geçen zamanın hüznüne kapılırlar.
Gökyüzünde bulutlar seyrek seyrek seyreder,
Düşlerle sarılı bir sonbahar sabahı,
Hüzün yüklü bulutlar yavaşça gelir.
Yapraklar sararır, rüzgar uğuldar,
Ölümün sessiz nefesi hissedilir.
Ağaçlar yorgun, dalları bükülmüş,
Beni içine çekiyor o sonu olmayan derin bilinmezlik!
Sanki tüm olayların ufkunda bir ben var senden ötede...
O evrenin tüm kalıplarını bir kenara bırakıp sana geliyorum.
Sonsuzluğa bir adım daha yaklaştığımı biliyorum.
Hissediyorum...
O bitmek bilmeyen karanlığın ardından,
Günümü gel birde güneşe sor
Gönlümü gel birde eşe sor
Tav oldum, demirde meşe, kor
Halimi gel birde ateşe sor!
Günümü güneşten kopardılar
Tanırım, yârimi nerede görsem tanırım.
Bu ne güzellik, bu ne mucize ey tanrım!
Nerede görsem ey tanrım, ben onu tanırım.
Yüzüne, birde güzelliğine bakmaya utanırım.
Kızarır, pembeye allanır yanaklarım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!