sana baktığımda yüzümün neden çoğaldığını bilmiyorum
sana baktığımda yüzümün neden çoğaldığını kimseler bilmiyor
kimseler bilmiyor ağzının bir yerlerinde yasaklı cümlelerimi gizlediğini
ve kasıklarıma genetik sancılarını kiltlediğimi...
sana baktığımda yanıyor yüzüm çoğalıyor;
saçlarına uzanıyor ellerimin yanık yerleri,
saçlarında keskin bir dağ fırtınası kokusu
ve kucağın; bana çok uzak bir izbede,
kucağında kendini bile yakmayı beceremeyen yangınımın külleri..
ne yana baksam boş;
bakışlarını nerde yitirdiğini bilmiyor gözlerim
bir dokunsan iyileşirim sanacak kadar yetimim...
bir dokunsan Zagros
bir soğusan Mahabat
bir ağlasan Medya..
bir ağlayabilsem Ferat..!
oysa sen şimdi kimbilir hangi metropol ışığında kendini inkara yeltenirsin?
avuçların simsiyah, nerene dokunsan kendini azaltır esmerliğin
kimbilir şimdi hangi toplu taşıma aracında demirlerin soğuğuna dayıyorsun boynunu?
geçmez; ne demirin nede boynun soğuğu!
Ben kendimi yeni ve küf kokan öykülere vuruyorum,
omuzumda hep bir tüfek boşluğu..
şimdi sakallarımı sabitleyip kuzeye dönüyorum
ve birazdan çığ düşecekmiş gibi temkinliyim
bütün köyleri boşaltılmış ıssız gecelerdeyim
yak beni! !
sana hangi destanı anlatsam ellerini unutur sağ yanının ihaneti..
sana hangi cenazemi versem seversin sol yanının dağ esintilerini..
oysa ben nereden gitsem oraya bir omzumu bırakıyorum..
boşluklarıma dokunma!
dokunursan hiçbir şey olmaz ama yinede dokunma..
dağ küskündür lalerine!
söyle şimdi yeşil ve kızıl dövmeli olan hangi anne eli saçlarımı okşasa iyileşirim?
söyle şimdi hangi genç kızın omuzlarına puşi olsam azalır iniltilerim?
yine de sus!
geceler suskunluğunu biriktirsin ve genç ölümlere suskun bir zılgıt gibi gömülsün
gömüleyim; ağzının kenarı kanayarak gülümseyen ve birazdan ölecek bir kadın savaşcının gözlerine.
hewaaaarrrrr!
kim ne derse desin birazdan çığ düşecek alnıma
soğuk bir tandır gibi metruk
ve çoktan sürülmüş bir kadının el iziyim
pepuuk!
dul kalmış taze gelinin ıslak saçlarını gizlediği bir sabaha çiy gibi düşsem,
sonra üstümden demir paletleriyle panzerler geçse nerene düşerim.?
kendini düşürmeyi unutmuş donuk bir cemreyim...
bütün SINIRların ÖTESİyim
ötekiyim...........................
.............mıxabiınnnnnn..
.............hezar car mıxabın! !
şimdi bir savaşçı gülümsedi
ve tüm köyler üstüme siyah dumalarını düşürdü..
şimdi bir omuz tüfeğini soğuttu ve omuzlarım küçük bir cocuk cenazesine öykündü
müstemleke bir çocukluktan geçmişsem dilimin yarası her kulağı tırmalar,
ve fakat her kulak yaralı bir seste hatırlar yenikliğini
bakın ey insanlar sayıklıyorum diye örtmeyin üstümü
üstüme örtülen tüm örtüler çıplaklığım olur üşür
üşür ve bedenime beyazlanır..
sayıklamalarım nevrozumdan ve müstemleke çocukluğumdan,
gülümsemem kendi dilinde ağlayamayan bir genç kızın mahcubiyetinden
söyle şimdi gözüm, ben hangi toprağı hangi elimle eşeliyeyim
hangi toprağın altında rastlarım çürüyen çocukluğuma
çok şeymi istedik? ! !
__rojbaş zarukno.
__rojbaş mamoste..
__wun iro çawanın?
__spaasss
__spas xweş zarukno...
hatta:
__mamoste momoste Hebun pirtuka mın nade..
__Hebun pırtuka Zagros lévegerine..
hiçbirimizin çocukuluğu bu dialogdan geçmedi
ve şimdi bu çocuklardır dağları ve metroppoleri tarihin şakağına dayayan
ve tekerrüden ibaret bir yoksunma olan..
çok şey mi istedik ki bukadar çok ölündük! ! ?
ve metropol yağmurlarında örüldük
yeter bee yeteeerrr hasta ettiniz beni
hangi katliamınız doldurabilir bu kefeni....
Kayıt Tarihi : 11.5.2010 18:19:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.