(Yazıcı) -Yeryüzü genişti beyaz gök mavi deniz gibi,
Bilmezdim insanlık önce tarifi olmayan bir cani…
Efendiliği onaylanmışsa kurbanları sayısınca,
Sonra yaralar saran riyakar bir dahi…
(Dedem) -Savaşın da tarih gibi bir şerefi olmalı,
aleme sırdır güzelliğin
gönül defterimsin sevda şiirimsin
İstanbul efsaneler kentisin
sırlar alemi surlar alemi
aç kapını güller şehri
gün kavuşuyor yine lal rengiyle
terimle aklanıp soğuyan şiir
dağa süzülür yedi renk libasıyla
nal sesinde küheylanlar sıladır
içimin gurbetiyle buluşur
uzar gider gölgesi heybetin
& Nereden bilirdim o gün sağ elini sakladığını?
bahar yeni çiçeklenmişken
nisan güzelliği gibi yayıldın içime
sesinin büyüsüne yağıyordu yağmur
kır çiçeği koklar gibi
kırpsan artık menekşe gözlerini
bakışı yüreğimi vuran çocuk
gözyaşın söndürse kanayan coğrafyasını dünyanın
unutsa ağırlığını yüreğim kambur hayatın
bir gülüsün bozguna uğratır zulmü
Ashab-ı Kehfin yedi ismiyle
uykularım yorgun bir çilingir
yemyeşil bir ağacın
koyu ve serin rüyasında
yaman tebessümler uzattın
‘EFENDİM’
sen gelmezsen yaslı gecelerde
kibir tutar elimden
yalancı mumlar yanar içimde
ey sevgili,
artık düşlerime gelmelisin
-Çocuklar açlıktan ölürken savaşan ve silah tutan ellere-
elinde küçük bir ayna belki sihirli
koskocaman bakıyorsun savaşan esmer yüzüme
gözlerin bal rengi birazda yeşilce
ah çocuk bakışların mı büyük gözlerin mi?
o an
kordan bir dağ yükselir İbrahim’in bağrında
içimin de içinde nar-ı ahmer
gizlice yanar ve kurur
suyun yüreğinde sonsuz bir azap
med cezirlerin koynunda kıvranır
'Beklemek güzeldir, beklenen kadar...'
Şehrin terk edilmiş saraylarına
İlk kıştan selamlarla gelen kırlangıç
“hu” “hu” larıyla mest olmuş dervişin
Uykuya geçer fısıltısında zikrinin
g