Kaçıncı kırışım seni
Satır arasında,
Dudak kıvrımında,
Dalgalı saçımda
Nehirler akacak nasılsa
Bir iki deprem, sel baskını, fırtına
Göğüslerimden
Süt çekerdi
Çocuklarım.
Şimdi ipek bir mendil,
Sesine akıyor.
Denize girdin belli ki..
Tüm toyluğumla
Ölmeyi bilmediğime göre
Gelemezdim sana
Bir Mısırlı emeğini damlattı
Avcundaki tanrıların altınına
Beyaz mermer çoktandır önümde
Işık dalgası dağlarda
Durmaksızın terkedilen
Ve bekleyen beni..
Şehrin dalgalarında
Yelkovanın adımları
Zihnimin az kaldı tamamı ipotekli
Ne düş var, ne kaçış..
Başımda dikilmiş
Yaylı bedenler..
Sesleri
Çığlıklı konfeti
Dudağında
Sis damlası..
Pek keyifli,
Baharı bilmeyen,
Kasımpatı.
Geçmişim yorgunluğumdur
Geçmişse, artik yoktur
Geleceğim umudumdu
Umutla sanki var mı oldu?
Şimdide sıkıştım ben
Zaman seninle durdu
Sevdam çelikten
Özlemimle ısındıkça genleşir
Kabına sığmaz
Ya çatlatırsa yüreği
Gizemi derinlerde
Canlılık
Bahar gelir değişirsin
Genişler göğsünde güneş
Sırtından incecik ter süzülür
Vapur yeşile akar bodoslama
Ankara deniz görür..
Hala aynı ateşteyim..
Hani göl kıyısında yaktığın,
Uzanıp sırtüstü
Oltanda 55 gramlık
Ve küçük bir balık ölü
Toprağa saplayıp tam yanına
nasılsınız