Gözlerinin duruluğunda görüyorum fırtınaları;
Engin, sonsuz bir duruluk.
Ortasında bir benek görüyorum;
Küçük bir adacık.
Ve ben çaresiz,
O adacıkta karar kılıyorum.
Hep çırpındı, kabardı, kudurdu,
Hınçla çarptı deniz kıyılara.
Azgın dalgalar coştu da coştu
Kabarmış kiniyle insanlara...
Ve bu dev âniden köpük oldu
Çarpınca şu küçük kayalara...
Gökyüzünde tek tük, silinmiş yıldızlar
Uzak evlerden gelen bir çocuk sesi
Arasıra çakan şimşek... Ve dalgalar
Dalgaların düzenli, coşkun nağmesi...
Rüzgâr yaladıkça ıslık çalan sazlar,
Gözlerimin ümit kırığı pırıltılı
Kararan bebeklerinden
Boşalıyor bir ikindi üstü
Yağmur gibi yaşlar.
O yağmur sonrası hüznünün,
Dudaklarımın ümit kırığı titreyişli
Mavisi, yeşili ile renk renk köşeler,
Her çıkmazda, her sokakta son köşeler.
Pembesi, moru ile oyalı köşeler,
Göz nuru işli çevreleri köşeler.
İçin coştuysa bir anda,
Dünya değiştiyse gözlerinde,
Ay ışığı daha sevimliyse,
Hoşlanıyorsan güneşten,
Çiçekten, kuştan, böcekten;
Artık şair olabilirsin!
Morluğu dağların sıradışı,
... kandırmasız.
Tümü dalgaların coşkun,
... haykırmasız.
Martılar kuşkulu denizden,
... yakınmasız.
Sen her zaman bir başkasın İstanbul.
'Taşın toprağın altın'
Derlerdi bir vakitler.
Belli!
Altını üstüne getirmişler.
'İstanbul bir âlem' diyorlar şimdi de.
Bildim bileli akarsın yorulmadan
Sanırım akardın sen daha önce de.
Bu yolculuğun nerede son bulacak,
Ulaşabilecek misin bir denize?
Beni bekle esmerim.
Bir bahar ikindi üzeri,
Kollarımda bir yığın yeşil yaprak,
Saçlarım güney rüzgarından dağınık,
Yüzüm kavrulmuş sıcağından
Dönerim...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!