gece ve usunda biriken sorularla
yalnız bir ozan: sürekli gülümseyen
palyaçonun yalancı yüzünü takınıyor
ve uzanıyor bir izmarit tanımı
yapar gibi uzamına yatağın.
Hani, hayatın neresinden dönülse kârdır dizesi var ya Nilgün’ün, canım benim, ben yaşamın neresinden döneceğimi çoktan belirlemiştim. Nilgün Marmara’nın 29 yaşında, S. Plath’in şubat ayında intihar etmesi, benim de 29. yaşımın 29 şubatında intihar etmemi gerektirmezdi. Ama mademki yaşamda kalmaya kendimi ikna edemiyordum, o zaman bir tarih belirlemeliydim ve 29. yaşımın 29 şubatını seçtim.
Bu yüzden Şubatta Saklambaç’a bir yığın başka sırla birlikte intihar edeceğim tarihi de gizlemiştim. Ne var ki, kitabımı bir türlü bastıramadım (O kitabı görmeden ölmek bana nasıl acı veriyor bilemezsiniz.) Ama şimdi, yaşamımın bu ayrım noktasında hiçbir yerde huzur bulamadığıma göre bu tarihi bekleyecek gücüm de kalmadı. Hem Zebercet de belirlediği tarihten önce intihar etmemiş miydi? (Kim bilir belki kendimle barışabilseydim.)
Yerleşik yabancıydım her yere Metin abi. Sen yanarak öldün ve ben ne yangınlar geçirdim sana ulaşabilmek için.
susardım, bir sözcüğün ıslaklığına
nerede bıraksam dilimi. orada
kirpiklerimde bir suskunluk bulurdu beni
bir susuzluk arardı oysa. kendini
unutulmuş bulan bir susku, kurumuş
bir dudağa değince, çözülecekti su
kentin baskısı kaldı bize
ve ışıkları trafiğin ya da kazası
oysa biz hep bir düş kazasında
yitirdik arkadaşlarımızı
Sesini tenime gizliyor bir karanlık, uyuyorum.
bulduğum ilk mitolojide kaybediyorum Tanrı'yı.
Rüyalarımdan Mahno'yu sorumlu tutup
Paris'te veremden öldürüyorum gerçekleri.
Babam ajans haberlerinde kendisinin ölümünü
dinliyor ve bana gelmeden önce Eurydic'i
- H. Ergülen'e ve dedeme-
Üzülürdüm dedemin adında belirlemesine
üzüntüsünün. Ve şarabın üzgün haline
Gün gizini sürdü sessizliğe, konuğunu
Bütün gece bekleyen sokak ışıklarına,
Kaldırımlara. Ben sesini duydum yüzünde
Ağlayan kedinin, acısını anladım ve annemi
Anımsadım, bacağını saklayan basma eteği
Görünce yara bandı satan kızın.
(Denizlerin en durgun mevsiminde bir körfezim
ve hala dalgalıdır kıyılarım. Karasularımda bir
yelkenlidir aşk, sarsılır ama batmaz. Ve bir güver-
tedir aşklarım.)
I.
Eteğini rüzgarla paylaşan kadın, alacasına
giriyor akşamın ve açık kalmış bir çekmecede
öylesine bakan çorabın masum bekleyişi.
Radyoda yıllardır unutulmuş Nirvana ve sakınan
adımlarıyla yastıkla buluşan bir kedi, perdenin
ardında avutuyor sabahı bekleyen beni.
Değdim, sana gitmek için beni
bırakan mektuba ve derinine
al dedim, ne yüklediysem yolculuğa
onu çıkaran gemiyi ve beni. Bir
deniz kabuğu gibi uğultusunu duyduğun
antik bir tiyatroydu gözlerim. Ki şimdi
(Küskün geceden geldim güne. Sevkim hazır-
landı terke sevkedildim yine.Terledim ve ulaş-
tım bulutsuzluklara.Yıldızlara çıktım ,yıldızla-
ra ve uçarı umarsızlıklara.)
I.
Sen rüzgarsız bir yağmurda ıslanmadan gel.
Ben masalsız çocukluktan aşksız bir gençlik