Perdesi aralanmış camdan dışarıyı izliyorum...
Sokak lambasının ışığı yansıyor evin içerisine,
Kısık bir ilahi yankılanıyor kulaklarımda,
Her zamanki gibi kalbim ağrıyor, ölümü hatırlatırcasına...
Ağaçlar, gökyüzü, yeryüzü... Zerre bir kıpırdanma yok,
Eskiden, ölümüne meftundum o ıssız ve çaresiz yalnızlığıma...
Tüm karanlıklara rağmen, yekbaşına yanan ateşböceği misali...
Dünya gelse, vazgeçiremezdi beni kendimle konuşmalarımdan.
Seni gönderdiler; alevden gözlerin, tatlı, yalancı sözlerin vardı.
Antarktika kıtasını andıran buzullar kütlesiydi kalbim.
Gece bağıran hayaller görüyorum göz kapaklarımda,
Ağır ve öfkeli nefes alışverişler kapalı kapılarda.
Huzursuzluk sarıyor her yanımı ve tenim üşüyor bir anda,
Zaman akmıyor saatimin her saniyesinde.
Suskun raflarda yüzüme bakıyor tozlanmış kitaplar.
Uyumak istemiyorum, yine seni rüyamda görürüm diye...
Görmek bana acı vermiyor, uyanmak bana acı veriyor
Yalnız uyanmak, gerçeğe, sensizliğe uyanmak
Sonrası hayalinin karanlıkta kaybolan sessizliği...
Ne gecem gece, ne gündüzüm gündüz...
Sabahın erken saatlerinde, sisin esir aldığı köhne bir şehirdeyim,
İçinde sayısız yalnızlıklara uğramış, yaralanmış bir bedendeyim...
Gülünecek zamanda ağlanılacak, acınılacak bir haldeyim,
Sevgiye korkarak, acıya gülümseyerek bakan bir viraneyim.
Yazmadım uzun zamandır adını kara kalemlerle...
Unutmak istedim belki de seni yüreğimde ki hüzünlerle,
Bir illeti ruhumu esir alan sayısız anılarımız,
Giden geri gelmez bekleme demedim gelmeyeceğini bile bile...
Allah ki yaratır her an bizi
Sarsa da ateş her yanımızı,
Yakamaz secde eden başlarımızı.
Gönül erbabıyız, kesmeyiz biz ümidimizi.
Hâk ki, her doğan güneştedir;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!