yorgun atlar biriktiriyorum
tenime saplanacak çivi
iki ırmak arasında savaşa kalbimden döküyorum
kaç katmanlı bu atlas, kaç asırlık paslı hançer
saymadım kaç yıl oldu
çok güzel ölüyorum
-Kırdığımız Akvaryumdan Kavuşuruz Okyanusa-
her denizin suyunda bulunmayan limanı anlat
karaya oturmuş balıkları güneş doğmadığında
fincanın duvarına adını kazıyan kırılgan fayda
taşan suları alfabenin sonundan başlayarak yaz
mendilin içinden hep kanla mı geçer vurulmuş atlar?
göğsüne bastırıp bir gülü, akşamın kızıllığında
yara sarar gibi dertleşirken menekşeyle
hangisi güzel, şimdi konu bu mu? diyorum kendi kendime
sevmek mi, intihar mı? yüreğinin tepesinde atan damar
ben diyeyim ekim, sen de kasım, ne fark eder
dudaklarımı kapattım metal kaskın içine
tırnaklarımla konuştum sonra
hayatı; girdabın içinde dönen yüzüğün dili ile ölçtüm
susuz vadilerden geçerek kurak
rüzgarla savrulan kum yığınlarından çadır kurarak
kırkıncı kez takıldım ayaklarına
Göçmen kuşların kanat çırptığı bir göğe düşer mesela yolumuz
Kırılgan duvarların arkasında resmi prosedüre uygun
Çelimsiz bir çiçeğin eğri boynuna vurgun
Mevsim değişir, yüzüm sana liman olur
Ben mecnunun kalbinden çıkan akıl, akıllara durgun
Vuracaksa leyla, gül desenli kılıcın kabzasına vursun
uzaktan bakmak nasıl olursa kente
öyle bakarım kızılırmak yörüngesine
ırmağın kenarından s çizerek yürürken bedenimiz
kızıl dağın selamını taşır karadeniz’e
sen, kömür gözlü ve titrek
şehir akarken
ben yokum, gözlerinin irisinde dövülen kılıçlardan birisiyle öldüm
eski bir kitaba dönüştüm, beni kitaplardan tanıdın farz et, aslında hiç olmadım
silemediğim harflerin kalıntısında harabeleri besledi ölüm
tarihi eserler kaldı geriye savaşlardan; kırılmış kalkanlar, duvarlar ve nallar
iri kapılar yapsınlar sana, taş ustaları, marangozlar
göğsünü gererek gir buruciye'den
boğazımda kökleriyle ağacın
durmayan kelimeler, acıtarak yürüyen
karanlıktayım ey gece, ışımam artık
güneşi ipe dizsen sağlığımda
gerçeği unutsak, saman alevi bende
kırılmış ayna boş bakıyor yüzüme
bazen gülüşün sağ omzumdan sarkıyor harflerime, bütün çiçeklere adını veriyorum bazen
yeryüzü diyorum aslında, sen üst perdesine çıkıyorsun ruhumun aynasında
bırak görünmesin dağların parçalanışı, israfil sur’a vurmadan önce
bırak uyuyalım gözümüzü kapatıp ömrümüze, sadece bir kere
uzun bir yol serilirken önüne, hayat; yok olan imgelerden süzülen nağme
bazen balıklar da boğulur, kuşlar konacak dağ bulamaz, konar soğuk nefese
Tuz Kuyusu
bir selin deminde açıyorum nefesimi. yaram açık
üflüyorum, her kurşun içimizden geçti
meğer ne kadar titrermiş ellerimiz
geçmişin hülyasını görüyorum aynada, ayağa kalkıp



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!