'kafkaslarda esen rüzgar hakkında'
kan almak ister demir
dokunur, buz gibi ölüm suya
soğutur damarlarda
sıcak kanı
bir kayıp şehir yatıyor
işte orada
rüyalarımda
ah turnalar!
niçin bu kadar yakından geçtiniz
ateşi gül yapalım
zehiri bade
içelim bir akşam oturup ölümüne
günahtan korkan ellerim dokunsun ellerine
şarabı dergahta içelim aynı kadehte
özlemek yitik harf parmağının ucunda
parmak izlerinden gitmek kalbine, yarına ve kadere
susuz kum yığınında çağlayan nehir için
öbek öbek su vermek avucundan mağmaya
sana türküyü söylesem anlar mısın
kuma göğsünü gömen kuşların dilinden
Deneysel Şiir:“Deneysel şiir, şairin daha önceki tarzından çok farklı kelime deneyleri üzerine kurduğu şiirdir”. Bu tanımı her ne kadar kelimeden bahsettiği için sevsem de bana soğuk geldi. Kömürü "ana maddesi karbon olan kayaç türüdür" şeklinde tanımlasak yanlış olmaz, ancak kömür sadece bu değil. Kömür aynı zamanda kışın soğuk günlerinde insanları sobanın etrafında toplayan sıcacık bir madde olduğundan, kömüre sadece kimyacı gözüyle bakmak eksiklik olur. Sonra kimyada sadece atomlar değil, atomlar arasındaki bağlar da önemli. Karbon molekülleri arasındaki bağlar kovelent mi? İyonik mi? Tıpkı deneysel şiir gibi. Deneyden son ürün olarak şiir elde edemiyorsak şiire ne katabiliriz ki?
Deney demişken, bilimsel çalışma yönteminde deneyden önce beş aşamanın olduğu biyoloji okuduğum yıllardan aklımda kalmış. Bu aşamalar problemin belirlenmesi (bizi şiir yazmaya iten bir sebep olmalı. Ya rahatsız ya da âşık olmalıyız) , gözlem (Leyla’nın güzelliğini görmek) , verilerin toplanması (Leyla hakkında bilgi) , hipotezin kurulması ve tahminlerde bulunma dır. Deney işte buradan sonra başlar.
Özetle şöyle söylemek lazım. Deneyin bir amacı olmalı. Yaptığımız çalışmanın deneysel şiir olması için ise; 1) Şiir olmalı, 2) Deney olmalı
iyiyim, rutin bir dünyada, yerimde durarak rüyamı seyrediyorum sadece
dik duruyorum, direniyorum, yaşadığımı anlıyorum üstüme saldıran kuklaların sayesinde
yeni belalar göndermesinler diyorum, torna tezgahından çıkan coğrafya açık kalbimiz
israf edilecek bir enerji kalmıyor gün içerisinde, çağ açıp çağ kapatan milletiz
belalardan sağ çıkan halka hasetle bakan gözlere inat
iyiyiz aslında yüzlerine tükürürken kalbimiz biraz daha iyi gibi temmuzun tam ortasında
ben sana doludizgin koşan atların köpürttüğü ırmak
yolların kıvrılarak ulaştığı zirvelerde bir söz verdim
adını kazıdım belleğime, adın bir aşkın “a”sından uzak
adın beyoğlu tepesinden yırtılarak kızıl dağa ulaşan ulak
ben sana kara gözlü kuşların kanat çırptığı çığlığı verdim
yarısı yanmış mektubun ince boynundan tuzak
içinden intihar geçiren acı bir çay
servetini akrebe çarparak bitiren anlar
gülen resimlerin ardında azalan insan için
şiiri en iyi akrepler yazar
“hüzündür bize en çok yakışan*”
bir de fırtınalar, bizi çağıran
hadi büyüyelim
öfkenin her türünde büyüsün dilimizi yırtan ejderha
boğulsun tüm iyilikler
ölsün sevinçler
batının dizlerinin dibinde kanayan vicdan
ben uçamam, belki tanrı da bırakır, süründüğüm yılların arkasından
derdest edip insanı, yaratır yeni baştan
söyleyen benim, ama tanrı ne derse o olur insan
nasıl olsa yarasında boğulur her kul, yer yüzü sofrasından
kadehleri devrilmiş masadan
sırat köprüsüne varan insan



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!