Yaşı otuzu geçmiş iken
Yol ortası sahanlığında buldu onu
Gözlerinin içinde durgun yeşil bir gölün izi
Yüzünde, umursamaz serseri bir tebessümü zırh etmiş küçük bir çocuğun saklı sesi
Yaralarına basa basa yabani otları, kanını kurutmuş
Acısa da unutmuş, gözünü yummuş adamın biri
Yaşı kırkı geçmiş iken
Yolun çatallaştığı dönemeçte buldu onu
Gözlerinin içinde koyu bir ormanın uğultuyla estiği
Yüzünde patikaya terk edilmiş bir çocuğun dinmeyen öfkesi
İçinde uyunacak bir kucağın beklentisi
Yara kabuklarını kanata kanata acıtan
Ağlasa da dişini sıkan, ısırganlardan sakınmayan kadının biri
Yaralı ve mağrur, suçlu ve masum iki çocuk gibi
Karşılıklı durup beklediler çamurlu sularda
Yan yana susarak yürüdüler dikenli orman yokuşunda
Uçurum kenarlarında tökezlerken yakaladılar birbirlerini
Kimi de dişlerini geçirdiler birbirlerine
Korku esir alınca geceleri
Baykuş seslerinden, kurt uluyuşlarından
Uzaktaki nehrin homurtusundan
Düşen yıldırımların yaktığı ağaçlardan, aç hayvanlardan
Susuz günlerden, hayvanlar kadar aç kalplerinden korundular
Arada kaybettiler birbirlerini
Saatler, günler sürdü bazen bulmak diğerini
Baygın, yaralı, aç bulduğuna
Suyunu, elmalarını, canını verdi diğeri
Güneş sayısız battı, sayısız doğdu
Sislenen dağlarda, dipsiz uçurumlarda el yordamıyla
Her gün biraz daha alışarak
Her gün biraz daha biterek
Her gün biraz daha güçlenerek
Hüzünle yürüyorlar
Şimdilik aynı yöne.
Ayşegül Tabak
Kayıt Tarihi : 7.9.2022 12:33:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!