Kimdi kopup giden eski gövdesinden
Omzundan göğsünden uzaklaşarak sen
Sandık ve bohça ve konsol çiçekleri
Bir resmin solma süreci ikindilerden
Lavanda levanten bir solma süreci
Bekaret rengi kuşluk saatlerinde
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
kaleme sağlık
Yoksa bazı yetkili eller bizim yerimize beğenilmeyen şiirlere olumlu yorumlar mı yazıyorlar Kesra bey? Zira biz mazide bu sitede buna benzer bazı garip uygulamalar gördük de!
HULKİ KARDEŞİM:
ALLAH rızası için antolojide ki diğer dörtlükleri incele lütfen
bunu şiir diye bize yutturmaya mı çalışıyorsun ?
el insaf be kardeşim.
Daha önce bu şiir günün şiiri olmuş. Şiir değil diye yorum yazmışım.
Şimdi tekrar okudum.
Aynı fikirdeyim.
.................
Ne oldu bize,
Bir zaman onlara bu zaman bize başka zaman onlara
Olan insanlık olur.
Hayat geleceğin içinde biz geleceğin içindeyiz,
Geçmiş içimizdedir.
Dört yönden zaman, gelecek bize akar.
Bir gövde geçmişimizi koruyarak yaşam savaşı verir ve yaşarız.
Olan biten insanlığı temsil edebilmektir.
Kendi ifademizin zafiyeti olduğu gibi insanlığı ifade etmeninde zafiyeti içine düşe biliriz.
Kötü olan zafiyet içine düşmemiz ve insanları bir zafiyetin içinde kaderleriyle baş başa bırakmaktır.
Güzel yorumlamışsınız.
Sadece son vurgu sorunuza karşılık vermek istedim.
Onur Bilge.
Kahveyi içen içti, geriye telvesi kaldı! Kara bir harita...
Teşekürler sevgili 0nur Bilge..Açıklamanızdan sonra,
şiir anlaşılır hale geldi beynimde...Demek ki anlamak
donanımla ilgili....Tekrar teşekkür..27.01.2021
Teşekkürler Değerli Arkadaşım... Sevgiler... :)
YORGUN TELVE
Kimdi kopup giden eski gövdesinden
Omzundan göğsünden uzaklaşarak sen
Sandık ve bohça ve konsol çiçekleri
Bir resmin solma süreci ikindilerden
Lavanda levanten bir solma süreci
Bekaret rengi kuşluk saatlerinde
Vaat kadınları kızları ah Yeruşalim
Bir resmin solma süreci renginden
Bebekağzı turuncusu mahzun mukoza
Tığlarda örgülerde şişlerde akşam
Bir resmin solma sürecinde solman
Öyle solma süreci kadar müslüman
Ölesiye ayrılıkmış diyor söylenti
Albümlerin dağıtılmış ve bölüşülmüş
Bir telaşedir hangi yüzüne baksam
Bir resmin solma sürecidir solman
Nazarlık düşüyor ve parçalanıyordu
Tragedya anlatmaktan yoruldu fincan
Sana som sessizlik bağışlar artık
Bir resmin solma süreciyle solman
Hulki Aktunç
YERUŞALİM
Onur BİLGE
O topraklardı Osmanlı’dan koparak ayrılan. Kimi omzundan, kimi bağrından koparak gitti. Bir zamanlar oraları bizim biliyorduk. Bohçalarında nakış nakış kaldı kültürümüzün izleri, konsollarının oymalarında kaldı.
Bir resim nasıl solarsa günün birinde, işte öyle solup gittiler, İslam’la yeşermişken. O ikindilerde güneşin çekildiği yerden, silinip gitti Eflak, Boğdan ve niceleri…
Oralar Anadolu toprakları gibi kakmaya başlamışlardı. Lavanta tarlaları gibi kokmaya başlayan Doğu Akdeniz toprakları... Lavantaların solma süreleri kadar oldu canlılıkları. Onlar topraklarımızın uzantılarıydı. Onlar, Levantenler, yani İtalyan kökenli, Katoliklerdi. Lavanta kokan o bakir topraklar, ellerinde kaldı. Ah o İslamiyet öncesinin, vaat edilmiş toprakların hayaliyle yaşayanların kadınları, kızları! Yazık oldu onlara! O topraklar ki elimizdeyken Yeruşalim’in ta kendisiydi! Onlar kan dökülmeyen bir ülkede, refah içinde, Müslüman olarak yaşayacaklardı. Çocukları katledildi. Kendilerine tecavüz edildi. Bakire kalmadı.
Oralar bir zamanlar Kanuni Sultan Süleyman’ın mülküydüler. Süleyman Aleyhisselam’ın eliyle yönetiliyorlardı. Barış, huzur ve mutluluk ülkesi halindeydiler. Kan yoktu, acı yoktu, barış vardı. Yeruşalim hayal ülkesiydi, yaşanılası, İmparatorluğumuza dâhil olan topraklar, gerçekten Yeruşalim’in omuzlarıydılar, göğüsleriydiler. Ne yazık ki bir fotoğraf gibi oyulup kesilip, mermer bir heykel gibi kopup gittiler ve çok şey kaybettiler. Ne yazık ki çok kısa bir zaman zarfında olupbitti bunlar.
Garpta, gün batımı tarafında, yavruağzı turuncusuna döndüğü yerde güneşin, mahrum ve mahzun kaldı soydaşlarımız. Onlar o zamandan beri ağıtlar yakarak salya sümük ağlamaktalar. Şimdi kadınlarımız kızlarımız, akşam vakitlerinde, evlerine çekildiklerinde, ellerine tığlarını şişlerini alarak hem danteller, örgüler örerler, hem de Osmanlı İmparatorluğuna ait efsaneler, savaşlar, zaferler anlatırlar çocuklarına hasretle. İç çekerek o muhteşem günleri anarlar. Ne yazık ki doyumsuz bir dönemin sadece soluk fotoğraflar gibi hayali ve hatırası kaldı avuçlarında… Çok kısa bir süre Müslüman kaldılar. Doyamadılar İslam’ı yaşamaya ama ne kadar çabuk da Hıristiyanlaştılar! Tam da hidayete ermişlerken… Yazık ki yazık!..
Artık bir daha oralarda hüküm sürmek hayal oldu gibi bizim için. Topraklarımız bölündü, parçalandı ve dağıtıldı. Telaş içinde her parçamızı kapıştılar. Her bir parçamız yaban ellerinde… Fakat yapılacak bir şey kalmadı artık ne yazık ki! Oralarda kalan Türkler, Müslümanlar, can kardeşlerimiz hüzün içindeler. Ancak her şey sonlu, bitimli… O topraklar da böyle elim bir sona kurban gitti.
Nazar mı değdi bize? Türkün türkuazı nazarlıklarda mı kalacaktı! O da elimizden düştü ve parçalandı. Her bir parçası bir Hıristiyan’ın, ellerin elinde kaldı. Bu acı hadiseyi anlatmaktan yorulduk artık! Aylar doğmuyor fincanların içine. Telve karardıkça karardı. Beyaz murat atları girmiyor, şahlanmıyor. Çoktan tozu dumana katarak geldi geçti Sultan Süleyman, o topraklardan. Fallar iyiye çıkmaz, müjdeler vermez artık. Rüyalar hayra çıkmaz!
Şimdi susma zamanı… Ancak sükûtu müjdeler remiller fallar. Som altından Yeruşalim, yirmi dört ayar bir sessizliğe gömüldü. Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şen naralar atılmıyor şimdilerde. “Allah Allah!” sedaları yankılanmıyor, güneşin battığı tarafta. Mehter marşları çalınmaz oldu çoktandır. Kösler dövülmez oldu!
Ne oldu bize böyle? Bir resmin solma süresi kadar, parladık ve solduk… Biz neden böyle olduk?
Neden böyle olduk?
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 101
Her dörtlüğü bir paragrafla açıklamışsın
Nesir şiirden daha güzel olmuş
Şiire yazmadım. Tarihini bilmediğim dizelerdi.
Hikayesini açıklanmamış ve okuyan sindiremiyor. Net te aramam gerekti izahını.
Öğrendim lakin Sn Bilge yazınca okumaya ne hacet dedirtti.
Onur seviliyorsun. Varol. Şiiri erdemliler anlar biz okuruz anlamam size ...
Kutluyorum
Ne oldu bize,
Bir zaman onlara bu zaman bize başka zaman onlara
Olan insanlık olur.
Hayat geleceğin içinde biz geleceğin içindeyiz,
Geçmiş içimizdedir.
Dört yönden zaman, gelecek bize akar.
Bir gövde geçmişimizi koruyarak yaşam savaşı verir ve yaşarız.
Olan biten insanlığı temsil edebilmektir.
Kendi ifademizin zafiyeti olduğu gibi insanlığı ifade etmeninde zafiyeti içine düşe biliriz.
Kötü olan zafiyet içine düşmemiz ve insanları bir zafiyetin içinde kaderleriyle baş başa bırakmaktır.
Güzel yorumlamışsınız.
Sadece son vurgu sorunuza karşılık vermek istedim.
Onur Bilge.
Albümlerin dağıtılmış ve bölüşülmüş
'Şiirde' bu dizeden başka ele avuca alacak bi şey yok.
kutlarım günün şiirin bilecemsi bir hikaye
Bu şiir ile ilgili 12 tane yorum bulunmakta