1 - Yoktun. Bu üşümelerin doğal bir mevsim serinliği olmadığını biliyordum. Yokluğunla yaşamanın zorluğunu hesaba katmış, sonuçlarını da kabullenmiştim kendimce.
Yoktun, yalnızdım ve üşüyordum. Bu ölçekte bir eksikliğin eşdeğer anlatımını bulamamıştım. Neydi kardeş anlatımı sensizliğin? Çokta düşünmedim zaten...
En yalın tarifiyle yoktun, yalnızdım. Ne bu yokluğun anlaşılır gibi geliyordu bana ne de bu yalnızlık alışılır gibi... Sürekli ve hızla eksilen kanamalı bir hasta için çok acele Sen gerekiyor duyuruları, beynimin iç cidarlarını zedeleyen bir şiddetle oradan oraya savuruyorlardı kendilerini...
Susuyordum.
Gerçek tekti...
Tektim odamda...
Tek kişilik bir ışık,
tek kişilik bir yatak,
tek kişilik bir gerçek...
Sensizlik vardı,
sen yoktun...
2 – Her gün sabahtan akşama dolup boşaldığım kalabalıklar vardı. Bir yoksunluk krizi, boşluğa düşme hissi, taşikardi ve titreme hali; dev kalabalıkların öğütemediği bir şeydi içimdeki. Büyüktü kalabalıklar ve orta yerde duran anlatılmaz bir haldi bu.
Adına “yalnızlık” diyordum.
Yalnızlık yeni doğu ekspresinin 80 saatlik yolculuğunda uğradığı istasyonlardan biri değil, Haydarpaşa garının ta kendisiydi.
Yoktun.
Garın orta yerindeydim.
Sessizliğinin tek başına böyle büyük boşluklar yaratabileceğini nereden bilebilirdim?
3 – Senin olmadığın her yerde yarımdım. Olmadığın her yerde eksik, yoksul...
Nereye tutunsam elim kayıyordu. Bu tuhaf ve esaret kokulu duygudan hoşlanmıyordum ama sıyrılamıyordum da...
Alıp başımı gitmek durumu kurtarmamıştı. Kilometrelerle açıklanamayan, çözümünde zamanın ve mekanın yer bulamadığı bir tuhaflıktı; gölgemsi bir takipti içimdeki. Ne var ki bu gölge zifiri karanlıkta da peşimi bırakmıyordu. Beynim yirmi dört saat tuzaklar kuruyordu bana seninle ilgili...
Yorulmuştum. Eğlenceli bir tarafı da yoktu bu işin. Hep, -yarın mutlaka- diye yineliyordum içimden. Oysa sensizliğin üzerinden geçen milyonlarca yarım yamalak yarın, beni durmadan başka anlaşılmazlıklar içinde eksiltiyordu.
Eksiliyordum,
Yoktun.
4 – Sokağa hiç çıkmadan gece gündüz yazmak istiyordum. Böyle yaparsan kurtulurmuşum gibi geliyor, bu oluk oluk kanamalardan, yokluğuna ilişkin bütün bu duygulardan... Kapılarım, pencerelerim sımsıkı kapalı. Yine de ne yapıp edip bir boşluk buluyor, konuma giriyor eksikliğin. Yüzüme yansımandan korkuyorum. Aynalardan uzak duruşum da (ki böyle yaptığımı fark ettim son zamanlarda) bundan olsa gerek.
Doktorum durumumu delilik olarak tanımlıyor. Su götürmez bir durummuş yani.
Şikayetim bundan değil.
Sensizliğin bu zamansız baskınlarından kurtulabilsem, gerisini hallederim sanıyorum.
Yokluğunun serinliğinde pusuya düşmesem olur olmaz,
üzerime dökülmese susların
ya da kendimi savunacak yeni kelimeler bulabilsem...
Gizli bahçemde küçük bitkilerim olsa
onlarla konuşsam
yetinsem
Dedim ya
delilikle ilgili bir şikayetim yok.
Sensizliğe bir çare bulabilsem...
Aralık 2003 İstanbul – Eskişehir
Şenol DenizciKayıt Tarihi : 5.2.2004 17:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Şikayetim bundan değil. ....Bu bir delilikte değil...Yalnızlığın..sarı sayfalara yansıması....Tebrikler...
delilikle ilgili bir şikayetim yok.
Sensizliğe bir çare bulabilsem...
Çok yürekten...Tebrikler...
Sevgiler..
TÜM YORUMLAR (2)