Diyelim
ki sessiz gecede poyraz…
Sis çökmüş o heybetli dağlara;
yurdun
da kar altında, gözlerin gök-
Bugün iki kez yağdı yağmur;
iki kez eskidim sanki.
İki ömrü kol kola yaşadım ben;
biri nergis bahçesi, diğeri mahşer yeri.
Suları
boğdu
dalgalar.
Ses hoyrat,
sevinç yılgın,
şakaklarım sonbahar…
Resmin rehindir gurbetimde.
Gurbetimde sesleri aşındırmış kimliksiz bir kasaba
ve senin kederini ıslatan o yağmurlar rehin.
Alnı özlemle dağınık bir akşam getirdim sana.
Sar, büyüt ellerinle, konuk et sıcaklığına;
I
Yağmur dalgın bir efkâr giyinir Ekim’de.
Kumrular sokağı‘*nda çekilmiş bir diş gibi kalırım;
çekilmiş bir diş gibi
Diyarbakır’dan...
Ömrümde nice sızı var
kışların önü, sonu var.
Kalbim bu kuşatmalarda dar;
dağlarda ölmek isterim.
Ben ateşten, hınçtan doğdum.
-İsa’dan sonra XX. yy.-
I
Yaşarken de söyledim kimse bilmeyebilir bunu,
Fatiha suresi kadar eski,
günlerin çarmıhında isa kadar yaslıyım
ve tanrılar kadar çok yaşadım
“Bir şiirde, bir satır saklayabilir başka bir satırı
Nasıl ki bir kavşakta bir tren belki örter bir treni
...
Aşkta, başka bir sitem saklayabilir bir sitem
ve küçük bir serzenişte, koskoca bir şikayet gizlidir belki
Bir adaletsizlik bir başkasını saklayabilir-bir sömürgeci bir başkasını
“Eski güzel şeylerden değil,
yeni kötü şeylerden başlamak gerekir.”
-Water Benjamin-
Göç
geçer...
Yalnızlığımda seni büyüttükçe kalabalıklaşacağım;
Sen kendi kalabalığında hep yalnız olacaksın…
I
Kapattım ucu kıvrılı yerinden bir defteri
Bir defter adınla hükümlü şimdi...
Bu uygulamanın amacı ne? biri yardımcı olursa çok sevinirim :)
Yılmaz bey şiirlerime göz atabilir misiniz ....eleştirileriniz benim için önemli
sevgili yılmaz odabaşı. kimbilir nerelerdesiniz? merakındayım. [email protected]