nasıl hecelersen hecele
hep aynı biçimde yazılıyor
ayrılık
çok yol bilenler geçti
ayağını yordamına göre uzatan
mum yanar
mum ışıldar
kendileri yoktur gölgeleri oluşur
ferinden korkulsa da rahmetin
yenilmez toprağa can katmanın kudreti
bir ömre kaç hayat sığar
sevmek bir şey değil de
sevinmek kötü be,
kumruların
kumsalların
bulutların aşkına
mecburduk da yazdık
pencerem
boş bahçesine bakar gri bir lisenin
içimde servislere dağılır çocuklar
ve yürüyerek bitirir okulu
küçük esnafın çilli çocukları
hiçbir kelimesini kullanmıyorum
eski hikayelerimin.
yeni sözlerde yıpranmış şeyler vardır.
toz, buğu ya da kir.
nasıl sevinirse bir kedi,
bir karanfil.
günler güz yanığı
sonsuza giden raylarda gümüş
kum susan çöller gibi
yalana buyruk akıyor
bıkıyor zaman...
senin maviliğinden eser yok
bavuluma dağınıklığımı koydum
iç çamaşırı kazak filan
kağıt kalem almıyorum
otellerde var
antetli kimsesizliğimle kalıyorum geceleri
kirpiklerimin yardımıyla kapıyorum perdeleri
önce
hain bir uykunun sevimsiz sabahı
gibi sıradan mahmur,
aynı sabahın
ilk sıcak çayı gibi ferah
bir karşılaşma...
aydın tolan'a
melekler gibi öldü
melekler ölür mü hiç?
bilmem...
ama ölürse
Kilitlenmiş beton kanatları kuşların
Oksit gibi yakışkan bir mayışmayla ağarmış gün
Pas tutan kelimeler için bir iksir belki de
Ya da aklına susamış sevgililerin safdilliği
Acıtmış ömrünü çekirgelerin
Medyatik soruşturmalardaki enflasyonist yargılar
Hocam şiirleriniz çok güzel.
Ekşi Elmalar filmini de çok sevmiştim birkaç yıl önce izlediğimde
Yılmaz Ustam Şiirleriniz Çok Güzel
Sizin gibi tatlı özü süzü güzel bir insan varmı dünyada hiç sanmıyorum