Sırtını çevirmişsin bana.
Avazım çıktığı kadar bağırıyorum.
Sesimi duy istiyorum,
Koşup sarılmak...
Hatırı var yılların,
Kelebeğin ömrünün hatırı.
İlk defa sensiz uyumanın vereceği keder ile başladım mektubuma. İlk defa sol tarafıma döndüğüm zaman seni göremeyecek olmanın verdiği hüzün ile başladım. Önceden olsa ''İyi geceler sevgilim.'' derdin, bir de hayatın tüm zorluklarını unutturacak bir buse kondururdun çitlerle çevrili olmasa bile senin öpmelerin için var olan yanağıma ve arkana usulca dönüp ıssız gece ile beni baş başa bırakırdın. İşte ilk defa bu gecelerin geri gelmeyeceğini bilerek yazıyorum iyi geceler mektubumu. Gelmeyeceğini mi, gelemeyeceğini mi diye soracak olsan bile bu büyük hatayı yapmamalısın çünkü henüz ben bile belki de hayatımdaki en zor ikilem olan bu sorunun cevabını tahmin edemiyorum. En azından geceleri yalnız başıma uyumak zorunda olduğumu biliyorum. Sol tarafımdaki yastığın bir çöl gibi bucaksız ve bomboş olduğunu biliyorum artık. hem biliyor musun? Bu gece ilk defa yastığımı ağlarken gördüm. Saçlarından yayılan çiçek kokularını almadığı için olduğunu söyledi bana. Bu gece ilk defa battaniyemin bana küstüğünü gördüm. Senin kar beyazı tenini sarıp ateşiyle yanamadığı için olduğunu söyledi bana. Bu gece ilk defa yatağımın üzüldüğünü gördüm. Dudaklarının arasından çıkan ninni sesleri eşliğinde uyuyamadığı için olduğunu söyledi bana. Ve bu gece ilk defa benimle kavga etti gece lambam. Nefes alışlarını dinleyip senin resimlerle, fotoğraflarla kaplanan sahte hayatlar arasında duygularınla, bedeninle gerçekten var olduğuna şaşıramadığı ve seni gece boyunca izleyerek nöbet tutamadığı için olduğunu söyledi bana. İşte ilk kez sensiz geçecek olan gecemde göz yaşları, küslükler, üzüntüler ve kavgalar arasında başladım yazmaya iyi geceler mektubumu. Şimdi uzaklardasın sen, sol yanıma dönüp de 'iyi geceler' diyemeyeceğim kadar uzakta. Ne yatağımdasın artık ne yatak odamda ne salonumda ne evimde ne de hayatımın merkezinde. Gel diyemeyecek kadar uzaktasın sadece, dön diyemeyeceğim kadar uzaklarda. Aramızdaki tüm mesafelere rağmen iyi geceler mektubumu yazmaya başladım. Saat sabaha karşı 5'i 6'yı görmek üzere. Güneş yeni bir güne hazırlıyor tüm insanlığı; kimin hayatında çıkmaz yollara girip kimin hayatında yeni yollar açacağını bilmeden. Sensiz ilk uykum başlamak üzere. Rüyalarımda sana denk düşmek için uyumak zorundayım fakat sensizliğe alışaçak olmanın burukluğu ile beraber. İYİ GECELER.
Bir bankta oturuyoruz sadece.
Her yer keşmekeş,
Herkesin acelesi var.
Dolmuşlardan korna sesleri,
Simitçiler avaz avaz.
Bir adam, bir kadın geçiyor önümüzden.
Siyah tükenmez ile yazardım
Sana şiirlerimi...
Bu kez mavi ile yazdım.
Gözlerinin olmayan rengiyle
Kare bir masaya oturalım...
İki çay olsun masada sadece
biri iki şekerli biri şekersiz iki çay sadece
yaşadıklarımızı konuşalım , geçmişimizi
hayallerimizi konuşalım, geleceğimizi
masayı konuşalım sadece
Güneş ışınlarından saçılan sarımtırak renkte bir gündü. Başıma imkansız denebilecek, milyonda bir olduğunda dahi kimsenin inanamadığı, damarlarında dolaşmakta olan her bir kan damlacığının kalbime doğru hızlı adımlarla yol aldığı, adına aşk denen ve sanıyorum saf, tertemiz, karşılıksız olması gereken bir olay geldi. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Zihnim durmuş gibiydi, hiçbir şey üretemiyordu. Mantık yürütemez. nefesim daralır, kalbim pır pır çarpar gibi olmuştu. Çünkü ilk defa aşık oluyordum. Fakat çok küçüktüm, korkuyordum. Aşkın ne olduğunu bilmiyordum ama onu tanıyordum öncelerden, gözüm bir yerlerden ısırıyordu. Bir keresinde Cemal Süreya'dan bir şiir okurken ''Mutluluğu kim istemez, Mutsuzluğa var mısın?'' demişti. İşte ilk orada tanımıştım aşkı, ilk defa orada ruhumdaki boşluğun aşk olduğunu sezer gibi olmuştum. Ve ''Kimi sevsem sensin'' dediğinde Attilâ İlhan uzun zamandır görüşmediğim ilkokul arkadaşımı bir sokak başında görür gibi olmuştum. Aşka ikinci rast gelişimdi bu. İkinci denk gelişimizde ruhumdaki boşluğun aşk olduğunu anlamıştım. Çok denedim, çok çabaladım ruhumdaki boşluğu kapatmak için. Bir türlü beceremedim. Ta ki bugüne kadar, sarımtırak renkte ışıl ışıl parlayan bugüne kadar. İşte aşka üçüncü kez rastlamıştım şimdi. Bu sefer bir kitapta değil, bir şiirde değil; bu sefer sende rastlamıştım aşka, bu sefer sende... Boş bir ada vapurunda oturuyordun karşımda. Göz göze gelmedik bile ama gözlerimi senin olmayan parıldamalarından alamıyordum. Zihnim durmuş gibiydi, hiçbir şey üretemiyordu; mantık yürütemez. nefesim daralır, kalbim pır pır çarpar gibi olmuştu. O an anlamıştım aşka rastladığımı. O an anlamıştım sana rastladığımı.
Neler değişir hayatında insanın
Büyüyünce
Yaşı, kilosu, boyu...
Saçların mesela kumraldı sevgilim
Hâlâ öyle mi?
Kirpiklerin bir kelebeğin rüyasıydı
Kimsesizim artık
Sen yoksun, ben yokum.
Kokunu içime çekecek akciğerim yok
Buz tutmuş ellerini ısıtacak ellerim yok
Şarkı besteleyen sesini işitecek kulaklarım yok
Gözlerini gördüğümde kör olmak isteyecek gözlerim
Bulutların üstünde yangın tertibi
Ağaçların içinde can verilir
Alevler dağladığında yüreğimi
Yeşil vatan acıklı bir türkü çığırır.
Derdine derman olmamış,
Bir rüzgar,
Tüm sayfalarımı karıştırır.
Bir gece,
Tüm aydınlığımı bulandırır.
Bir gece, bir rüzgar...
Her şey darmadağın.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!