Duvarda eski bir ceket asılı
Keskin sigara kokulu
Ne rengi kalmış ne dikişi
Ne zaman alınmıştır, tahmini zor…
Köşede yer yatağı, içinde yüzü kırış kırış bir kadın
Canlı olduğuna dair tek belirti;
Telaşla hareket eden, solgun ve yorgun gözleri
“Korkma misafir” diyor kocası,
Korkuyordu kadın, belli ki pek misafir gelmiyor bu haneye
Gözlerim dolanırken odada, dilim dolaştı
Ne işim vardı bu evraklarla bu fukaralık sarayında
Terledi alnım, oysa buz gibiydi ortalık.
Öylece kalakaldım. Ne ileri ne geri,
Yer yarılsa en iyisiydi
Yer yatağından inleme, öksürme, ağlama sesleri…
Titrek ellerle su götürdü kocası başucuna, döke saça…
El atacak idrak kalmamıştı başımda.
Allah’ım ne işim vardı benim burada
Dünyanın bütün suçlarını ben işlemişim gibi
Başım önümde, yüzüm yerde, vicdanım bilmem nerede
Sanki eşi duymasın diye iyice sokuldu,
Fısıldar gibi kulağıma “De oğul de, sen de emir kulu”
Şey…
“Bildim oğul bildim. Demişti… Demişti de elden ne gelir işte”
İçimden sancılar içimden yangınlar geçer
Keşke açmasaydı kapıyı, kovsaydı
Sövüp saysaydı, ama yapmadı.
Gözlerim, yırtık kilimde ilmek sayar
Duyulmasın istedim, kelimeleri ezdim de ezdim
Amca, senet dedim
İç çekti eğdi başını
Para, dedim
“Yok oğul” dedi sıktı dişini
Eşya, mal mülk, dedim
“Gözün ne gördüyse götür” dedi
Kalktı eşinin yanına vardı
Belli belirsiz bir tebessümle, gözlerinin ta içine baktı,
O solgun o hasta gözler sanki biraz daha canlandı
Ağır ağır açılıp kapandı
Anladım ki, iki yüreğin sevgiyle anlaşmasıydı.
Üstünü örttü şefkatle, döndü geriye.
“Yetimdir, öksüzdür, çilekeştir oğul” dedi
Boş boş bakıyordum sadece
Ne ayağım vardı kalkmaya ne dilim vardı konuşmaya
Bu insanlar niye yalnızdı bu yaşta.
Neredeydi konu komşu, akraba
Bir kâse çorba getirecek insan yok muydu bu ölmüş sokakta
Dışım donuk, içim yanık, zihnim bulanık…
Belli ki dolmuş belli ki taşmış yaşlı çınar
Evde insan görmek yetti ona.
Hayra gelmemiştim oysa
Bir “ahhh” çekti derinden, başladı söze aniden.
“Biz yetim idik oğul, ikimizde
Başta ne ana var ne baba
Gençlik başta duman duman
O yaşta sevda yaman, akla ziyan…”
Ben kunduracıda çırak, yok başka kapı bildiğim
Dükkânda ye, iç, yat
O amcasının evinde, yer bulunamayan emanet
Emanet ağır gelmiş olacak ki, babası yaşında ki herife gelin etmek niyet
Hak yazmış bir kere, kime niyet kime kısmet
Dönüşü yok, her şey kurulu saat, yeter ki sen adım at.
Çarşıda gördüm, gözü yaşlı
Göz ucuyla baktım gözüne
Sanki feryat etti
“Düğün değil bana, darağacı”
Ne oldu nasıl oldu bilemedim
Yemin olsun hala akıl erdiremedim
Cahillik mi, delilik mi çözemedim
Dedim ya, Hak yazınca gerisi oyun.
İki çocuk düştük dünyanın ortasına
Toysuz düğünsüz, ahbapsız insansız…
Olsun, bismillah dedik girdik yola
Ana olduk birbirimize, baba olduk.
Eş olduk dost olduk.
Varken varı, yokken yoğu böler olduk
Mevla nasip etmedi, görmedik çoluk çocuk
Düşledik... Şimdi mevsim torunluk,
Bu da hayırdır elbet, sabırla yoğrulduk
Boyun kıldan ince, biz kulduk.
Durdu yaşlı çınar, derin bir soluk aldı
Çevirdi başını, belli etmeden sildi gözlerini
Bir gözü bir kulağı zaten hep eşindeydi
Bu yoklukta bu sevda nasıl beslenmişti?
“Gençlik geldi geçti oğul
Köksüz, dalsız budaksız anca bu kadar ettik
Önümüzde ardımızda olmadı büyük
Dünyanın düzenini, insanların yüzlerini göremedik.
Yaş geçince, hastalıklar gelince, bildik
Akraba zaten hiç olmadı da birkaç konu komşu hatır sorar uğrardı
Bahçede meyveler kuruyunca, onlarda kurudu oğul
Hani ben neyse de…
Ooff neyse
Kınamak olmaz, dünya telaşı
Elbet vardır herkesin kendince uğraşı, evi ocağı
Kime küsülür. Ele naz edilmez oğul.
Ağrıttım başını, helal et hakkını
Aylar oldu bu evde bir karartı görmeyeli
Sana taştım oğul.”
Ha senet diyeceksin
Bu yetim bana emanet oğul
Huzurda hesap vermekte var
Hasta kalkamaz yerinden,
Hastane desek araba gerek
Doktor ilaç, aş ekmek gerek
Hepsi para der bekler oğul.
Aha bu dam bir tek dünyalık
Gözden çıkardım. Yoksa borç benim neyime oğul.
Allah bilir ya, bugün yarın can teslim edilir sahibine
O vakit gelin alın. Fazlası benden helal olsun
Eksiği kalırsa yok başka dünyalığım. Helalleşelim oğul
Başım önde yavaşça kalktım ayağa
Önce yaşlı çınara, sonra onun yetimine baktım
Kaçırdım gözlerimi.
Bu insanlar bu yaşta, bu soğukta, bu halde burada
Yok kimsenin haberi…
Yere baktım, insanlık adına
Seslendi arkamdan yorgun çınar
“Oğul, al şu duvardaki ceketi
Bir fukaraya verirsin, belki dua eder, kim bilir.
Sanmam ki bu yetimden sonra, bana bir daha gerekir… “
Çöktüm, kurumuş bir kiraz ağacının altına.
Dermansızca
Tutanak gerekli… Tek tek işlenmeli
Adrese gidildi. İçeride ağır ceset kokusu...
İnsanlık öleli çok olmuş.
Ceset başında iki yetim, unutulmuş…
Adreste kayda değer tek şey
Yemyeşil, dalları hala dolu, koca bir sevda
Nereden beslendiği, nasıl sağ kalıp yeşerdiği
Tespit edilemedi
Ve dahi bu sevdaya,
Paha biçilemedi!
Şair : Ayla Aydemir
Ayla Aydemir 2
Kayıt Tarihi : 25.2.2024 21:18:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!