Aklım takılmış bir kere
Yeşile
Sabahları yeşil yeşil uyanıyorum
Saatim yeşil yeşil geçiyor
Yeşil bir bahar akşamı
Yeşilleniyorum
Yeşil gözlü bir kızın saçlarında akıyor
..
Yüzün çevir yüzüme
Bak bana yeşil yeşil.
Meftun oldum gözüne
Ak bana yeşil yeşil.
Memleket gözlü yarim
Bal-şerbet sözlü yarim
..
Yeşil uyuyan güzel
yeşil küllenmiş ocak
Yeşile konmuş engel
Yeşil yürekte tutsak...
Yeşil kadim sevgili
Yeşil beklenen şafak
..
Arkadaşım,
Yeşil otları,
Yeşil çimleri,
Yeşil ekinleri,
Yeşil çeltikleri,
Yeşil yaprakları,
Yeşil elbiseleri,
..
Ah sevgili...
Büyülüyor gözlerin,
Yeşil görüyorum her şeyi
Evren bu kadar yeşil miydi?
Gözlerini gördükten sonra
Gördüğüm her şey yeşil.
..
Düşlerim vardı; kırmızılı,yeşilli,morlu...Renk renk,cıvıl cıvıl.Her bir rengi kucaklamak isterdim.Ellerimi iki yana açtığımda, içimi renklerle öyle bir doldururdum ki...Fırçam yoktu ya da boya kalemlerim olmadı hiçbir zaman ama ben,parmaklarımla renklere dokunurdum.
Yüreğimi kırmızıya boyadım,ateş rengini verdim ona.Sönmesin hiçbir zaman diye.Saçlarımı turuncuya boyadım; farkedilen olmak istedim.Gözlerim yeşildi,yemyeşil.Bedenim,ayaklarım masmaviydi,denizin güzelliğini almak istedim.
Ben,renklerin çocuğuydum.Zaman zaman vücudumdaki bu renklerden bazıları ön plana çıktı.Çocukluğum maviydi; gençliğim kırmızı,yaşlılığım yeşil olacaktı.Eminim yeşil olacaktı.
Şimdi,renkleri arıyorum.Her biri, birer birer kayboldu.İlk önce mavi uçtu gitti elimden.Sonra kırmızı terketti beni.Yeşile sığınmak istedim.Elinin tersiyle öyle bir itti ki...Renksiz kalemlerimle başbaşa kaldım.Kalemlerden biri parmaklarıma dokundu,korktum.Korktum çünkü her dokunduğum kalem,ya siyah oluyordu ya beyaz.Yüreğimin kızıllığı nerede? Siyah; 'ben varım ya! 'dedi.Karaya boyanmış bir yürek artık alazlanmaz oldu.Tutkusuz,dingin,bir köşeye çekildi kaldı.
Böyle olsun istemedim ben.Bembeyaz oldu bedenim.Ne bir mavi,ne bir yeşil,ne bir kırmızı oynamıyordu benimle.Renkler terketti beni.Renksiz,tatsız tuzsuz bir insan olup çıktım.
Bir ışık arıyorum şimdi.Beyazdan öte...Turuncu bir ışık.Bir yerden,bir köşeden biraz uzatsa başını,yakaladım mı bırakmayacağım onu.Turuncunun ardından kırmızı,kırmızının ardından yeşil,yeşilin ardından mavi gelecek.Gelecek biliyorum.Siyah-beyaz gecelerin ardından doğan bir güneş ya da renksiz düşlerden uyanışın son bulduğu bir sabah olacak.
O sabah,kollarımı açacağım iki yana.Ellerim,ellerimin ayası,kasılırcasına kucaklayacak renkleri.
..
yemyeşil akan yol
yemyeşil bakan gök
yemyeşil çıkan halk
yeşil dağ
yeşil ırmak
yeşil ova
..
Gözlerin yeşil yeşil bakıyor, diyordun
Bense, mavi hayranıydım
Al sana gönderiyorum
Yeşil gözlerimi
Bundan böyle sende kalsın, senin olsun
Belki bir gün lazım olur, gerek duyar
Maviliklerine dikersin
..
Bu günlerde gönlümün rengi yeşil
Aldığım her nefes yeşil
Hayır, rüzgar yeşil esiyor
Güneş yeşil açıyor
Su yeşil akıyor
Kanımın rengi dönmüş yeşile...
..
Yeşil Yeşil
O efsunlu gözleri
Çak bana yeşil yeşil
Baldan tatlı sözleri
Dik bana yeşil yeşil.
..
Dünya nasıl görünüyor bilmiyorum size
Bana yeşil
Yaşam nasıl görünüyor size bilmiyorum
Bana yeşil
Doğa size nasıl görünüyor bilmiyorum
Bana yeşil
Biliyor musun sözlerinde
..
Eylül ağaçları sarımsı yeşil,
Derinden derine ağlar gibi
Sis pırıltısıyla sokak lambası,
Eylül ağaçları sarımsı yeşil...
Eylül ağaçları sarımsı yeşil...
Sessizlik içinde hüzün bir şarkı,
..
Yine geldi yaz azdı yüreğimdeki derin yara,
Durmaz artık damarımdaki bu asi delikan,
Yaralar kalbimi artık her bir saniyesi,
Ah yeşil gözlüm, sarı saçlarındı,
Beni sana kördüğüm gibi bağlayan.
Ah yeşil gözlüm ben senin sarı saçlarına vuruldum,
..
Senin yanında
Yeşil bir kırda
Sevda içersindeyiz
Yeşil gözlüm
Yeşil bir baçede
Senin gözlerinde kaybolmuşum
..
Rodos açıklarında son molasını demirlemişti gemi.Alaca karanlık başlamak üzereydi,kaptan bu özel yolcularla kim bilir kaçıncı seferinin,kaçıncı dönüşünü yapıyordu.Ayağı karaya bastığında dünyalar güzeli o yeşil gözlerle buluştu.Tıpkı yıllar önceki bir seyir de olduğu gibi.Sonra yooo...olamaz aman Allahım nasıl da benziyor diye söylendi.
kaptanlığının ilk profesyonelliğindeydi lüks bir aristokratlar gemisinin uluslararası yolculuklarından birinde tanışmışlardı.Şimdi son baharında karşısında öyle ılık yaz sıcağı gibi duran bu yeşil gözlü/kızıl saçlı dilberle.Yol çok uzun du 8 ülke 20 gün...Deniz/Kara ve hiç beklenmedik aşk.İki gencin ruhuna-kanına-iliğine işleyen sevda.
Yolculuk sonunda gemi yavaş yavaş boşalırken en hüzünlü veda da başlamıştı.Kaptan onu bir daha hiç göremeyeceğini çok iyi biliyor du.Bütün bunları defalarca konuşmuşlar karar almışlar dı.İkisi için de kolay değildi yaşananları yok sayabilmek.Dolayısı ile aşılamayacak engeller de bu aşkın ömrünü noktalamalıydı.Defalarca konuşulmuş ve sözler verilmişti..Yolculuk bitecek/Her şey yolculuk sayfalarında kalacaktı. Mamafi nasıl dayanılır dı...Sana asla güle güle demeyeceğim...kimbilir belki bir gün bir yerde ve yine sen.. Söylenip duruyor du rüzgara doğru seyrek adımlarla ilerlerken..sigarasının her bir dumanın da yeşil gözlerle buluşuyor derin iç çekiyordu.Yaşananlar 18 yıl önce ama ömre bedel anılar ve hiç unutulmamış güzellikte o kısacık aşk.Hiç kimseleri yerine koyamadım diyordu bir duman daha çekerken sigarasından...hele de ilk bu limanda sana evlen benimle demiştim...ahhh...keşke evet diyebilseydin/diyebilmeni ne çok isterdim...Ben sensiz geçen bu uzun yıllar içerisinde hep seni aradım-özledim hep sana ulaşılmayan ve deniz çarçaflarında yüzen mektuplar yazdım.Sözümü tuttum.
Yine Rodos 18 yıl sonra ve gemi karada...kaptan ayakları yere basmış bir de cigara tüttürüyor hayaller yeşil-rüyalar kızıl keşke yanımda olsaydın büyük aşkım ve sana yeniden benimle evlenirmisin diyebilseydim...yooo hatta alıp kaçabilseydim diye söylenirken tiz bir mırıldanma ile...
-EVET diyordu yanıbaşında ki...yeşil gözlü güzel...
..
Yeşil gözlerine beni mahpus et; ister idam ver,ister müebbet,
Aç,susuz bırak beni etme merhamet; yeşil gözlerine beni mahkum et...
Sanki çocuk gibiyim,çocukluk tutkusu yaşıyorum,
Gözlerine hapsolup,o yeşil zindan da kendime mezar kazıyorum.
Mezarcı gözlerine,ölümcül gülüşüne,
Boğulup gidiyorum tufan gibi gözyaşına...
Biraz çocukluk yok değil; sevda; bir çocuğun şekerli elmaya özlemiyse eğer,
..
Yeşile düştü gönlüm dağlar ovalar yeşil
Yeşile yandım yine bakışın, gülüşün yeşil
Sevdana yeşillendim yeşeren düşlerimle
Yeşil çayırlarda açan papatyalara zemin
Yer ettin tüm güzelliklere göğe yemin
Tüm tabiat sana tabi bundan emindin
..
naz ve yas
yeşil gözleri vardı
yeşil yeşil bakar
yeşil yeşil gülerdi
rüzgar yeşil eser,
etraf yeşil kokardı
..
Bu gün dünyanın en geçerli paralarından biri gibi görünse de yine de tahtı yavaş yavaş sallantıya doğru gidiyor bu Amerikalı Sam Amcanın yeşil yeşil çil çil dolarlarının. Canım Türkiye'min canım evlatları kapı gibi Türk Lirası varken hem de üstünde Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün resmi dururken gidip de nereden buluyorlar yeşil yeşil dolarları da cukkalıyorlar. Eskiden güzel bir Türk Sanat Müziği parçası vardı hepiniz duymuşsunuzdur ‘'Yalnız benim için bak yeşil yeşil.'' Çok da güzel bir Türk Sanat Müziği bestesidir. Parite amca ile dolar teyze eskiden çok iyi anlaşırlarken, parite teyze hep bu şarkıyı söylermiş dolar amcaya zamanında, şimdi araları epey bozulmuş. Bakıp bakıp duruyor o yeşil dolarların üstünde ki Amerikan Başkanı. Bakışlarında bir anlam gizli sanki ‘'Beni alıp da kullanmazsanız darılırım ve de kıllanırım size.'' Bakışı bu adeta. Biz de ona doların üstündeki Sam Amca'nın yeğeni Amerikan Başkanına ‘'Var git işine benim aslan gibi Türk Liram var senin ile ilgilenmiyorum anca gidersin yürüüüü de ense tıraşını görelim.'' Bakışı fırlatsak en güzeli bu olur.
Ya bir de kara para var. Bu kara paralara da bir türlü aklım ermiyor. Paraya kara diyorlar ama şimdiye kadar siyah renkte hiç para görmedim ben, bunlar beni kandırıyorlar mı ne? Yoksa kara paraları Amerika'nın zenci vatandaşları mı kullanıyor. Bir de bunlar çaktırmadan borsaya morsaya girdi mi piri pak bembeyaz olur çıkarmış, öyle diyorlar. Sanırsın ki bizim Şengül Hamamında yıkanmış, kese olmuş bütün kirlerini tellak Abuzer'in kuvvetli kollarına pazılarına ve hamamın kurnalarına bırakmışlar. Hayır, o değil de beyaz para da görmedim. Moru var, alı var, yeşili var, kahverengisi var, arayıp arayıp dur, siyah ile beyazı yok arkadaş. Dört yapraklı yoncayı arar gibi arıyorum kara paraları ve beyaz paraları, bir türlüde bulamıyorum...
Bizim Türk kalpazanlar ABD'ye yani Sam Amcanın memleketine gitmişler. Hesapta sahte dolar basıp Amerikayı keriz yerine koyup dolandıracaklar. Sonra köşe olup gelsin viskiler, şampanyalar, muhabbet, karılar, kızlar. Hevesleri kursaklarında kalmış hemen de yakalanmışlar. Niye yakalandıkları da çok ilginç, arkadaşlar yirmi beş dolarlık banknot ile bin dolarlık banknot basmışlar. Yani daha Sam Amca'da bile yok yirmi beşlik ve binlik Amerikan Dolarları. Ne akıllar.
Dolara ara sıra ateşi çıktığı zaman antibiyotik vermek lazım. Hem de sık sık vereceksiniz, sık sık da ateşini ölçmeniz lazım. Çok da sıkı bir şekilde istirahatine de dikkat edeceksiniz. Hasta yattığı zamanlarda pek dışarı bırakmayacaksınız Sam Amcanın bahçesinde dolaşsın dursun, ondan zarar gelmez de dışarı çıktı mı, ortalığı perişan ediyor. Sonra bulaştırıyor da enflasyon ve devalüasyon hastalığını maazallah bulaştı mı bu hastalıklar topluma, karantina lazım tümden o ülkeye. Bir de bunların sağlık teşkilatı var IMF yani internasyonal Many Felaket fonu kısaca. Her ne kadar ekonomik sağlık teşkilatı olarak geçiyorsa da, hiçbir zaman hastalananın iyiliğini istemez bilakis kısa sürede hastanın geberip mortu çekmesi için büyük gayret sarf eder. Yalnız haklarını yemeyelim batan geberen ülkenin cenaze masraflarını da bizatihi kendileri karşılayıp bir kuruş masraf ettirmezler tarihin derinliklerine gömerken o ülkeyi ekonomik olarak. Ülke Müslüman ise cenazeyi kaldıracak İmam, yok Hristiyan ya da başka dinden ise yine cenaze işlerini yapacak papazları ve din adamlarını da ücretsiz bir hizmet olarak ayarlıyorlar İnternasyonel Many Felaket fonunun başında ki arkadaşlar. Bak gözlerim yaşardı şimdi...
..
Dağ yeşil
toprak yeşil
bütün tepeler yeşil,
göl yeşil
orman yeşil
telli duvaklar yeşil;
yemyeşil bir doğadır yürekten özlediğim..
..