Yeşil yeşil gözlerim
Sarı sarı saçları,
'Sarışın Ayşe'diyor
Bana arkadaşlarım.
Ayakkabılarım da
Gözlerim gibi yeşil,
..
Seher vakti elim açtım açtım semaya
Selamlar gönderdim canım canana
Koklayıp ta onu bastım bağrıma
Yeşil Dedem senden himmet beklerim
Gökyüzü aydınlık içim karanlık
Nasip eyle Dedem yare yarenlik
..
Ölüler ve bebekler seçimde umut (!) oldu;
Yoksulluk, geçim derdi, nedense, unutuldu…
İşçi, memur, emekli, dul, yetim, esnaf mağdur;
Trafikte yeşil, ‘Geç! ’; kırmızıysa, mutlak ‘Dur! ’
Zanlı, tanık, müşteki, yargıç, savcı, avukat;
Tamamı duruşmada; her dem aynı nakarat…
..
Düşler ağaçlarda
Ormanlarda yok
Düşler hayvanlarda
Taşlarda yok
İnsanlarda çok
Yeşil denizlerde
Yeşil bulutlarda
..
ATEŞE VERİLMİŞ
*********************
Bu güzelin Endamı havası kime
Yaktı yüreğim oldum deli divane
Gözümün önünden gelip geçince
Ateşe verilmiş yeşil koru gibiyim
************************************
..
Siz bu satırları okurken ben Kıbrıs'ın öteki yarısında olacağım… Sözünü ettiğim yere yürüyerek on dakikada ulaşmak mümkün; benim yolculuğum ise bütün bir gün ve üç uçak değiştirerek gerçekleşecek… Lefkoşe’den İstanbul'a, İstanbul'dan Atina'ya ve Atina'dan tekrar Lefkoşa'ya ulaşacağım. Ben uçak şirketlerine telefon etmek ve uçak paralarını denkleştirmek için borç aramakla uğraşırken, kız kardeşim 'uzaydan birisi seyrediyorsa çok gülecek' dedi. Kıbrıs'ın öteki yarısına gidip orada bir ay kalacağımı uluorta söylerken yüzlerdeki şaşkınlığı anımsıyorum. Sonraki diyaloglar nedense fısıltıyla gerçekleşiyordu. 'Nasıl? ' 'Neden? ' 'Bu yasal mı? ' 'Bunun uluorta söylemem doğru mu? ' 'Evet, aslında bunu haykırmak istiyorum, çünkü çok gülünç'.
Bu gülünç hikayeyi dört yıldır Sarayova'da yaşayan Amerikalı gazeteci arkadaşım Paul'a anlatırken Yeşil Hat'ta duvarın yanındaki bir lokantada oturuyorduk. Onun benim yaptığımı dahi yapması mümkün değildi, çünkü pasaportuna 'KKTC damgası' vurulmuştu… Bu sabah Can baba (Can Yücel) aynı dertten ötürü pasaport değiştirmek zorunda kaldığını o kendine özgü küfürleriyle anlatıyordu… Devletler ve sınırlar… Bölünmüş şehirlere yüksek bir yerden bakınca her şey nasıl da anlamsız görünür… Önü bu duvarla kesilen yollar, variller, dikenli teller, kum torbaları. Bu düşmanlık işaretleri aslında bir hüzün müziğiyle anlam bulurlar… Sanki bütün bunlar savaşın saçmalığını anlatmak için orada durmaktadırlar. Fransız kültür ataşesi Anne Cauwel arabasını bir uçtan öteki uca sürerken bunu yapamayanların hüznünü de yanında taşırdı… O, pek çok diplomat gibi bir barış postacısıydı… Dostların selamlarını ve haberlerini taşırdı… Bizi onlar, onları bizim için öperdi… Şimdi Fransa'da… Bakalım Kıbrıs'ın öteki yarısından postaladığım kartı alınca nasıl şaşıracak… Fransa'ya bir kart postalamaktan kolay ne var! Asıl sorun Türkiye'ye SÖZ'e yazılarımı nasıl fakslayacağım. Çünkü Kıbrıs'ın Rum yarısı ve Türkiye arasında doğrudan telefon hattı yok! … Doğrudan telefon hattı doğrudan temas demektir… Hani küreselleşme filan diyorlar ya, kız kardeşimin dediği gibi uzaydan biri seyrediyorsa dünyalıların zeka düzeyi konusunda ilginç yorumlar yapacaktır. Uzay deyince aklıma geldi, hani uzaydan çekilmiş o güzelim fotoğraflar var ya sınırlar filan görülmüyor… Onlardan birini KKTC telefon rehberinin kapağına koymuşlar… Kıbrıs ve Türkiye'nin uzaydan görüntüsü. Ama olacak şey değil! Yeşil bir kalemle Kıbrıs'I ikiye bölmüşler… Kapak kompozisyonu ise cep telefonları, iletişim hatları, şu sözde globalleşme işaretleriyle dolu…
Astronotlar ilk kez uzaya çıkıp dünyayı boşlukta dönen bir mavi top olarak gördükleri zaman dönüşte sınırların anlamsızlığından söz etmişlerdi. Ciddi ve gerçekçi insanlar hoşlarına gitmeyen sözler işittikleri zaman 'uzayda yaşamıyoruz' derler. 'Alo, Alo, burası dünya, düşmanlıkların, savaşların, boğuşmaların ve didişmelerin evi… Şu anda birbirimizi yemekle meşgulüz. Lütfen mesajını sinyal sesinden sonra bırakınız! '
..
Bir serap olurken gözünde ışık
Çöl mü aşık idi mecnun mu aşık
Ben gönül teline olmuşum eşik
Gönlüme doğuyor gece yarısı
………Gözü yeşil saçı hazan sarısı
Balerin edalı kıvrak tay gibi
..
Bir sürü işim vardı, yerini şiir aldı.
Gözlerim gece-gündüz bilgisayara daldı
Ne belimden hayır var, ne de gözlerimde fer..
Her boyayı boyadım fıstıki yeşil kaldı!
Vallâ, hanım bir aydır sesime hasret kaldı
Tıpkı bir arı gibi hep tepeme dadandı.
..
Baharın gelişiyle birlikte canlanan tabiat biz canlılara binbir çeşit nimetiyle ikramda bulunmak ister. Önce çiçekler açar kırlarda rengarenk, otlar çimenler yeşil tonlarının en canlısıyla halılar serer ayaklarımıza. Rüzgar şefkat dolu busesiyle yanağımıza dokunup, saçlarımızı okşar hafiften… dereler şarkılar söyleyerek gözünü açmaya çalışan bitkilere su yetiştirir durmadan. Bahçelerde, tarlalarda toprak ananın koynunda besleyip büyüttüğü küçücük tohumdan nasıl da harikalar meydana geldiğini görürüz bizler de. Çoğu nebatat gözümüze hoş göründüğü gibi tatlı, baharlı, limoni ve daha çeşitli kokularıyla içimize dolarak beynimizde belli bölgelere ulaşıp, bizi bambaşka dünyalara götürürler. Güller başlıbaşına bir yazı konusudur zaten. Çeşitleri, mor, kırmızı, sarı, beyaz, pembenin her tonundan oluşan renkleri ile çiçekler dünyasında en önemli mevkiye yerleşmiş gibidirler. Hanımelleri adı üstünde kibar bir bayanın satın alınmakla elde edilemeyecek parfümle kokulanmış, öpülmesi için uzatılmış narin elidir sanki. Rüzgar topraktan yetişenlere şöyle bir dokununca çiçekler hep birden nazlı nazlı sallanır, kokuları etrafa dalga dalga yayılıverir.
Sebzeler de ayrı bir dünyadır tabii. Kıpkırmızı domatesler, kocaman kabak çiçekleri, acı biberler..
Kokusu güzel olanları severiz doğal olarak. Tadı güzel olanları da. Fakat acı biberleri neden yeriz? Dilimiz yana yana, canımız acıyarak, sanki kendimize eziyet etmek istermiş gibi kilo kilo tüketiriz?
Ya soğanla sarımsak? Sağlık açısından faydalı oldukları biliniyor elbet ama canımızın çekmesine ne demeli? Baharda toplanmış tazecik yeşil soğanlar, çiçek demeti gibi bağlanmış iri dişli sarımsaklar, yahut kuru fasulyenin yanına bir baş kuru soğan… bu ikisini yemiş olan birisi yanımıza gelse kaçacak yer aramaz mıyız? Annem sarımsağın kokusuna dayanamazdı, aşırı hassastı buna karşı. Komşulardan bir hanım da onun bu özelliğini bildiğinden şaka yapmak istemiş,sokak kapısının aralıklarına sarımsak sürmüştü. Annem dışarıdan gelip kapıyı açmaya çalışırken kokudan neredeyse bayılacak hale gelmiş te temizlemek için günlerce çamaşır sularıyla silmişti. Komşu kadınlar da katıla katıla gülmüşlerdi onun bu haline.
Sarımsak ve soğan, bazı insanlar katlanamasa da birçoğumuz için canımızın çektiği yiyeceklerdendir.
Soğan bitkisinin kokusu ile görüntüsü arasındaki zıtlık ilginiz çekti mi hiç?
Onu elimize alıp bir çiçek gibi koklamak istemeyiz elbet. Fakat seyretmesi hoştur. Yeşil yaprakları kendine özgü beyaz gövdesi ile ne güzel görünür. Ya bir de tohumlanıp çiçeğe dönmüşse? Uzun gövdesinin üzerinde minik çiçeklerden oluşmuş kocaman renkli bir top. Beyazdan lilaya, pembe ve mora değişen renkleri ile bir sağa bir sola yalpalayıp durur. Kötü kokan bir bitkinin üzerinde bu kadar gözalıcı çiçek nasıl olur diyebiliriz belki. Çiçek ve soğan.. Tersinden alalım: Soğan ve çiçek. Çiçek tohumları soğanı oluştururken, soğanlar da bazen çok güzel çiçekleri oluşturabilirler. Bir devre adını ve yaşama tılsımını veren rengarenk laleleri düşünelim. ……
..
Yeşile sardım güneşi,
Aldım elime fırçamı
Yeşile boyadım gökyüzünü,
Gök kuşağı dediler,
Yedi renk dediler,
Anlamadım!
Yeşil doğdurdum gök kuşağını...
..
Şu AB maceramız-hep tezatlarla dolu
Bizler şaşırdık kaldık-ne yapsın Türk’ün oğlu
Günümüz Türkiye’si-sanki istila gibi
Hainler ön saflarda-üzülür anne abi
Karşılıksız sevgidir-bilin AB Masalı
Parçalamak isterler-vatanı yeşil dalı
Dün beş on tane idi-bugünküler çok fazla
..
Bir alev bir tutuş sineye akış
Sevdanın selidir senin gözlerin
İçimde türeyiş, masum uyanış
Solmayan bir aşkla gönlümü yakış
Patlayan yanardağ Yeşil Gözlerin!
Yıldızlardan parlak güneşten sıcak
..
Bu sevda düşünden sakın uyanma
Sevdamı hicranla sakın bir sanma
Unuttum desemde sakın inanma
Yeşil gözlerini unutamam ki
İçimde açtığın gül solsa bile
Kuru dallarını el yolsa bile
..
Yeşil ipek perdedir
Püskülleri nerdedir
Sevdiğimin emsali
Ne gökte ne yerdedir
Yeşil ipek bürüyor
Bohçaları dürüyor
..
Dalgalanacak ebediyen TÜRK BAYRAĞI
Cennet benzeri her köşende kıbrısım
Yavrum diye basıyorum seni bağrıma
Yaralı ceylanım Yeşil KIBRISIM
Sen benim her şeyim sanki canımsın
Damarımdaki hayat iksirim kanımsın
..
Can eriğim yeşil yeşil
Ağlama göz yaşını sil
Güller açsın yanağında
Öyle kara hüzün değil
Dayanamam hasretine
Terin karışsın terime
..
Bir çiğ tanesiyim
Yeşil yaprak üstünde
Damla olup
Düşseydim yüzüne.
Bir Oh! çekseydin
Gönlünce.
Damla bile olamadım
..
Sana yeşil yeşil bakmak isterim,
Çünkü yeşil benim uğurlu rengim;
Sana usul usul şarkı söylerim,
Çünkü şarkılarda bulurum seni...
Seni cıvıl cıvıl görmek isterim,
Çünkü cıvıltılar özlemim benim;
..
Bıraktım dünümü, acılarımı
Seninle yaşanan tüm anıları
Ağlama gözlerim kıyamam sana
Gülmek yakışır o yeşil bakışlara.
Uçuştu grimsi tüm renkler
Taşa döndü masum duygular
..
Dolunayda seni gördüm
Yeşil yeşil masum görünen gözlerini
İnanan gözlerin vardı sevgime
Herzaman seninim diyen kalbin vardı
Sımsıcak yüreğin vardı
Sarıldım sana doya doya
..