YEMEK ŞİİRLERİ

YEMEK ŞİİRLERİ

Mehmet Tevfik Temiztürk

Ekranın başındayım çirkin çirkin laflar var,
Yemek yedirdim, diyor utandıracak kadar…

Bu bir kadın programı erkek ki övünüyor,
Güya yemek yedirmiş ekranda anlatıyor…

Beş on dairesi var, itibarı dersen yok,
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Yemek yiyelim, dedik herkes tavuk yiyordu,
Kemikler tabaklarda, çöpe atılıyordu…

Koskoca yemek hane, tek düşünen şahıs yok,
Biz, ne kadar benciliz, herkes tıka basa tok…

Sokaklarda açlar var aç köpekler dolaşır,
..

Devamını Oku
Aytekin Orhan

Taner sabah gözlerini açtığında Elvan yanında uyuyordu. Bir süre onu uykudayken izledi. Aklından onu kırmamak adına nelere katlandığını geçiriyordu. Şimdi onunla yurtdışına gidecekti ve bunun için hiç plan yapmamıştı. İşyerine gidip iznini uzatması gerekiyordu. Yataktan kalkıp mutfağa doğru geçti. Çayı demleyip, kahvaltıyı hazırlıyordu. Vakit öğlene yaklaşıyordu. Yatak odasına girip yatağın içine girip Elvan’a sarıldı. “Kalk artık canımın güzeli öğlen oldu yapacak çok işimiz var” diye kulağına fısıldayıp “boynundan öptü” Elvan tepki vermemişti. Biran şaşırmış ve Elvan’ı kendine doğru çevirmeye çalışırken dudaklarına yapışıp öpen Elvan “biraz daha kalsaydık yatakta ben şikâyetçi değilim” diyerek gülümsedi… “Aklından geçeni biliyorum ama şuan olmaz. Kalkmalıyız artık çay demleniyor, kahvaltımız hazır. Biran önce karnımızı doyurup gitmemiz gerekiyor” “nereye gideceğiz Taner” “Tabiî ki benim evime, yapacak işlerim var. Nikâh var ve hazırlık yapmalıyız. Haydi, çabuk kalkıyoruz.” Tamam, anladım” Yataktan kalkıp kahvaltını yaparlarken sessiz kalmış hiç konuşmamışlardı.

Elvan eşyalarını toparlamaya başlamıştı. Taner’in fazla eşyası olmadığı için toparlanması kolay olmuştu. Tüm eşyalarını toparlayıp evden ayrıldıktan sonra ev sahibine evin anahtarı bırakıp şimdi Taner'in evine doğru bir taksiye binip yola çıkmışlardı. Yolda giderken hiç konuşmadılar. Eve vardıklarında Taner evin yakınındaki marketten akşam için yiyecek bir şeyler almak için Elvan’a evin anahtarını verip "sen çık eve ben hemen geliyorum canımın güzeli" dedi. Elvan elinde çantası evden içeriye girdiğinde; aylarca kameradan izlediği evi görünce tuhaf bir duyguya kapılmıştı. Evin içi dağınıktı ama bunun pekte önemi yoktu. Aradan uzun zaman geçmemişti ve kapı çalınmış, Taner elinde birkaç torba yiyecekle gelmişti bile. İçeriye girdiğinde; "nereye gizlemiştin onu" diye sordu. Elvan gülümseyerek " boş ver canımın delisi ne önemi var ki" diye cevapladı. Gülüştüler.

Taner "haydi şu masanın üzerindeki fazlalıkları kaldıralım. Karnımız acıktı. Bir şeyler yiyip yarın neler yapacağız onu konuşmalıyız" diye konuştu. Masanın üzerindekileri toparlayıp, Taner'in aldığı kahvaltılık malzemeleri yerken bir yandan da sohbet ediyorlardı.

"Yarın işyerine gidip izin işini halletmeliyim. Sende bu arada Sevda ile ilgilenirsin. Akşam evde buluşuruz canım benim" "tamam hayatım sen hallet işlerini, yarın bizim işimiz çok erken yatalım bu gece" diye karşılık verdi Elvan. Yatak odasına geçip, üzerlerini değiştirip yatağa girdiler. Birbirlerine sarılıp uykuya daldılar.
..

Devamını Oku
Memet Okur

Say deseler şu dünyadaki sevdiğin şeyleri uyku derim bide yemek gezmek olabilir belki ama seni söylemem en çok seni severim yinede söyleyemem sen başkasın çünkü çok başka seviyorum seni haksızlık etmiş olurum sana en çokta kendime çünkü sevmekten öte bişey bu özlemekten başka hissetmekten derin
..

Devamını Oku
Memet Okur

Say deseler şu dünyadaki sevdiğin şeyleri uyku derim bide yemek gezmek olabilir belki ama seni söylemem en çok seni severim yinede söyleyemem sen başkasın çünkü çok başka seviyorum seni haksızlık etmiş olurum sana en çokta kendime çünkü sevmekten öte bişey bu özlemekten başka hissetmekten derin
..

Devamını Oku
Büşra Ocak

ne vardı sadece bir caddeydi, sadece bir avm, sadece bir park ve sadece bir kuleydi, öylesine bir tren istasyonuydu duvarından baktığım, bir oyuncak bir oyun bir kahkaydı, bir yemek bir mendil bir teşkkür, bir seviş bir vedaydı, bir yalan, bir gerçek,bir yapma çiçekti, özlemdi, ihanetti, bitişti, bir özür affediş, bir susuş bin cümle, bir söz bir kanıştı, son yalan son inanıştı, son veda ve elvadaydı...
..

Devamını Oku
Tuncay Takmaz



otuzunda bir çocuğum bir daha ikiyle başlayamacak hiçbir yaşım. biraz göbeğim büyüdü sıkıldıkça yemek yedim son günlerde. biraz yoruldum, kapıları kilitleyip çıplak ayaklarımla dolaşıyorum odalarda. atölyemin orta camından uzatıyorum bacaklarımı. keyif benim: sol avucumda beyaz leblebi rakı içmeye bayılıyorum yedi’den sonra, yedi benim uğurlu sayım. Taksimin en yüksek binası burası, uğur şato diyor bense atölye, kapı numarası kırk yedi, içinde yedisi var, kedisi yok! her sabah birbirimizin gözlerine bakarız daha yeni tanışmış gibi. babamı buradan atmıştım o yüzden bu kadar kalabalık aşağısı. dev bir ekran pencerem, İstanbul büyük bir kumbara sürekli şişip duruyor içine almaktan. aramızda kalmalı; gece yarısı telaşla soyunuyor, gögsünde ince bir çizik memeleri eğri büğrü. bütün erkekler arkasına saklanmış. ahh İstanbul, hiç kimse kayan bir yıldıza aşık olmadı senin kadar, hiç bir yılan krallığını sürdüremedi içinde... hiçbir dağ yok sınırlarında yüreğini döven, söylesene yaşadığın çile hangi çağdan?
..

Devamını Oku
Elçin Gelir

Keşke aşkta ayvayı yemek yerine,
Zehirli elmayı yiyip, uykuya dalsaydım günlerce…
..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Ne kuru bir ekmek, ne sıcak bir yemek,
Benim tek derdim, affedilmek affedilm
..

Devamını Oku
Mehmet Şerif Ekici

Üç etekli bir kadın hafifçe kalktı oturduğu yerden.Yansıması ile endamı korkunç derecede çelişikti.Bir ölü için yemek hazırlamaya gider gibiydi..Bir yandandan da ilkbahar güneşinde örülen nakışlar örmeye gider gibiydi.Derdini anlatmak gibi bir niyeti yoktu oysa.Beynimin O'na iftira ettiğini nerden bilecekti...Ellerim şerrinden sorumlu olmadığım şiirler yazarken ben ellerimin yanında değildim.Beynim uzaktaydı.Üçetekli bir kadının yanındaydı.Yüreğim beynimi cafelerde arıyordu. Birkaç gün önce darmadağın olmuş bir aileyi andırıyordu bedenim...O da yoktu.Mart'ını şaşırmıştı dokularım.Alnımdaki çizgiler 1996'sını şaşırmıştı.Konuyla ilgili olmayan bir ben vardım. Ben organsız,beyinsiz,dokusuz ve yüreksiz üçetekli bir kadının yanındaydım. Kadının beni görmesine ne gerek vardı? ...
..

Devamını Oku
Kâmuran Esen

Ah çocukluğum, oyuncaklarım, arkadaşlarım! Hepsi aklımda.......Ve annemim kuralları, yasakları........ Yaşam çok güzeldi.....Ah bir de annemim yasakları olmasaydı! ....Eğer bu kurallara uymazsak, annem bizi cezalandırırdı. Oyun süremizi kısıtlardı. Onun sözünü dinlemeliydik. Sonra olan bize olurdu. Arkadaşlarımızın oyunlarına katılamaz, evde kendi başımıza oynamak zorunda kalırdık. Annemin koyduğu kurallara uymak, yasak olanları yapmamak hiç de zor değildi benim için. Bu konuda hiç zorlanmıyordum. Annemin “ yapmayın ” dediğini yapmıyordum, işte o kadar. Yani terbiyeli bir çocuk olmak bu kadar kolaydı. Annem bizim terbiyeli bir çocuk olmamız için böyle davranıyordu. Hiç bizim kötülüğümüzü ister miydi! Hem de annemizin sözünü dinlemez, ona karşı gelirsek, öbür dünyada cayır cayır yakarlardı bizi. Hatta annemizi üzdük diye, taş bile olabilirmişiz.Bazı büyüklerimiz böyle söylüyorlardı.

Annem bize sık sık, ” Bana lâf getirmeyin. Arkadaşlarınızla iyi geçinin. Büyüklere karşılık vermeyin,” diyordu. Biz de annemin sözü tutuyorduk. Büyüklerin, hele hele annelerin sözü tutulurdu. Öğretmenimiz de böyle diyordu. Zaten, 3. Sınıf Türkçe kitabımızda bir okuma parçası vardı. O parçada, “Annelerinize öf bile demeyiniz,” diye yazıyordu. Okuduğum veya dinlediğim masallarda, anne sözü dinlemeyen çocukların başına hep kötü şeyler geliyordu. O halde annemin sözünü dinlemeliydik. Oynamamıza ne kadar izin verirse o kadar oynamalıydık. Annem bizim hangi saatte evde olmamızı istediyse, o saatte mutlaka evde olmalıydık. Kolumuzda saat olmadığı için vakti bilemez, oyun saatimiz doldu diye eve koşardık. Eğer saatimiz henüz dolmadıysa, hemen evden fırlar, oyun yerimize sevinçle geri dönerdik. Bu konuda çok dikkatliydik.

Diğer çocukların ne yaptığı bizi ilgilendirmezdi. Daha doğrusu ilgilendirmemeliymiş. Bizim eve döndüğümüz saatte, diğer çocukların hâla oyuna devam ettiklerini söylediğimizde annem; ” Her koyun kendi bacağından asılır,” diyordu, bu ne demekse. Onlar oyunlarına devam etseler bile, annemin istediği saatte evde olmalıydık. Aksi takdirde bizim yüzümüzden koyunları bacaklarından asarlardı (!) . Oyundan eve geç dönersek, annem bir daha bizi oynamaya göndermezdi...

Komşularımızın meyvelerinden almak, çok ayıptı, günahtı, haramdı. Sonra Allah bizi cezalandırırdı. Adımız hırsıza çıkardı. O yediklerimiz ve başkasına ait meyveler karnımızda ur olurdu(!) . Doktorlar karnımızı keser, uru karnımızdan çıkarırlardı. Çok canımız yanardı. Bir elma veya bir avuç erik için, karnımızın kesilmesine ne gerek vardı! Hem haram yersek, kafamız çalışmazdı, okuyamazdı.(!) . Benim zaten okumam iyi değildi. Eğer başkalarının ağaçlarından meyve koparırsam, okumam daha da kötü olurdu(!) . Onun için kimsenin bahçesinden meyve koparıp yemezdim. Bazen dalından düşenleri yerdim sadece.
..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Bir hafta öncesinden başladı gazetelerde yılbaşı gecesinin eğlence programlarının reklamları. Geçenlerde bir gazete de başlık atmış magazin sayfalarında kocaman. ''Yılbaşı Gecesi Nereye Gitmeli? '' Memlekette gözyaşı hâkim şu sıralar. Durmadan şehit haberleri geliyor yurdumun Güneydoğusundan, adamların derdine bak. Bir yere gitmesen ne olur sanki. Sakin sakin ev de geçirsen yılbaşını ve normal bir günmüş gibi de saat 23.00 ya da 24.00 yatı versen olmaz mı? Hiç bir hindinin de canına kast etmesen. Zaten aldığım bilgilere göre hindiler 30 Aralık günü geniş katılımlı bir protesto yürüyüşü düzenleyeceklermiş bu katliama son verin artık diye...


Cihangir'den, Etilere, Kuruçeşme'den, Uludağ'a, Kartalkayaya kadara çeşitli alternatifleri sıralamış magazinci dostlarımız. Tabi buralara Ortadirek diye tabir edilen vatandaşların gitmesine imkân ve ihtimal yok siz de biliyorsunuz ki... Ortadireği yerle bir ettiler zamanında. Onlar, yani anlı şanlı Otadireklerimizin hepsi o gece mecburen divan restoranda ya da sedir restoranda geçirecekler yıl başını, milli içkimiz ayran ile gün gibi aşikar. Canım restoran dediysem anlayın işte evde ki divan ile evde ki sedir. Sobalı evlerde kestane pişer, kaloriferli evlerde de fındık fıstık yenir, olacağı o, daha ne olsun ki? Bir de tombala oynanır işte üç beş kuruş para döner ortada. Eskiden tek kanallı zamanlarda ne heyecanlanırdık, Zeki Müren ya da dansöz Nesrin Topkapı çıkacak diye gece on iki sularında. Günler öncesinden onun hayallerini kuranlar olurdu...


Askerlerimizin birçoğu cephede terör ile mücadele ediyor. Bizler sıcacık evlerimizde televizyon karşısında kuruluyoruz, onlar vatan için, insanlık için patır patır toprağa düşüyor. Hele de evlatları asker olan anne ve babaların, yürekleri pır pır, belki gece uyku da uyuyamıyorlar. Onların hiç derdi değil yılbaşında bir yerlere gitmek ya da ev de televizyon karşısına geçip gece yarılarına kadar televizyon seyretmek.
..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Gece saat on iki sularında yatıp sabah da erkenden kalkarsanız gün içinde çoğu zaman yorgun oluyorsunuz, unutkan oluyorsunuz. İnsanın aklında bin türlü mesele olunca; yok işiniz, yok eviniz, şiir, öykü, deneme, çocuklar gibi, ister istemez kafa da karman çorman oluyor ara sıra...

Bazen gözlüğümü nereye koydum diye sağa sola bakınıyorum. Oradan kızım hemen sesleniyor ''Baba gözlüğün gözünde ya'' ben de ''Hay Allah kahır of ki of vay anam ben aslında sizi denemek için şaka yapmıştım.'' diye geçiştiriyorum, sonra da dönüp dönüp kendime kızıyorum. Kızmakla da kalmıyorum bazen de kendime ceza veriyorum. Gidiyorum Ceza'nın CD'sini müzik setine koyuyorum ve sesi de sonuna kadar açarak dinliyorum ki aslında hiç de sevmem adamların müziğini... Bu da bana iki türlü bir ceza oluyor...

Akşam eve girmişim saat 20.00 sularında hanım sağ olsun yemekleri hazırlamış; eşim diye söylemiyorum bir de güzel yemek yapar ki parmaklarınızı, tırnaklarınızı bile yersiniz yani o hesap. Hep beraber oturduk sofraya. On beş yirmi dakikalık bir muhabbet ve yemek faslından sonra, her Türk ailesinin klasik davranış biçimi olan hareketi yaptık tabi ki, bildiniz değil mi? Televizyonun karşısına geçtik. Kış günü başka ne yapılır ki? Yarım saat kadar sonra meyve tabağımız soyulmuş elma ve dilimlenmiş şeftali kılığında önümüze yatı verdiler. Bir taraftan da elma ve şeftalilerin çığlıkları birbirine karışıyor ''Ağabey beni ye beni ye ne olur geçen sefer elmalardan başlamıştın bu seferde şeftalilerden devam et ağabey.'' Herhalde bu feryat ve çığlıklara kayıtsız kalamazdım. Sonra bir bakıyorsunuz, akrep ve yelkovanın birbirlerini kovalaması sonucunda saat gece on ikilere gelmiş...

Pantolonu çıkartıp pijamaları çekince üstüme, şöyle bir ceplerimi yoklayayım dedim. Hay demez olaydım. O ne anahtarım yok, yok oğlu yok ortadan kaybolmuş, sizin anlayacağınız atta gitmiş. Aklımda bin türlü sorgu sual ''Acaba bir yerlerde mi düşürdüm, yoksa bir yerlerde mi unuttum, ya da birlerine mi çaldırdım gecenin bu vakti? '' Hanıma sorayım dur bir yol ''Hanım benim anahtarlarımı gördün mü buralarda? '' hanım sakin bir tavırla cevap verir. ''Gördüm az önce başka bir anahtarla kol kola girip biz yürüyüşe çıkıyoruz Ahmet Bey bizi merak etmesin dediydi.'' sinirlenir gibi yaparım. ''Sen daha dalganı geç bakalım hatun, dalganı geç.'' hanım yine oralı olmamışcasına ''Sen de dalga geçirtme Ahmet kendinle anahtar kaybedilir mi hiç? ''
..

Devamını Oku
Bayram Çinkil

Tazı olup
Tavşan kovalama
Sana göre bir iştir; ama
Bana göre,
Bir parça yemek için
Avcıya yalakalıktır bu.
Bir canın bedeli
..

Devamını Oku
İlker Gezer

Sarılmak gibiydi,aynı tabaktan yemek,
Bir Besmeleyi,ikiye bölmekti hayallerim.
..

Devamını Oku
Kâmuran Esen

Fatma Nine'nin mektubu:

İlkevelâ (ilk önce) hepinize selâm ederim. Ben kim miyin? Mudurnu’lu Fatma Nineniz. Rahmetli Özay Gönlüm’ün ninesinden geri mi galacam? Bi mekdup da ben yazım dedim. Aslında gelecedim oraya, gelemedim. Nuçun(niçin) decek(diyecek) olusanız, parasızlığın gözü kör osun.

Nipbatsınız(ne yapıyorsunuz) uşak (çocuklar) , iyi misiniz? Beni sorasanız, amcanıznan(eşimle) yuvallanıp gidiyoz işte. Amcanız(eşim) da eeece(iyice) ettiyalladı(ihtiyarladı) atık (artık) .Oturup gâkabildiği (kalkabildiği) yok. Kendi ettiyallığını gömeyo da, bem(benim) yaşımnan olagalıyo(uğraşıyor) . Geçen gün bana “İkimiz de ettiyalladık” deyo. Kendi ettiyar da, bi de beni neye gatıyo(katıyor) ? Uysa(oysa) ben amcanızdan on yaş hırayım(küçüğüm) . Seksenimde de’lin(değilim) , doksanımda de’lin. Yetmiş yaşıma basalı ta beş-altı sene odu. Ettiyar olacak yaşda mıyın ben? Amcanız doksanına merdemen(merdiven) dayadı. Ne a’zında diş gadı, ne başında saç gadı. Kendini gömeyo da beni ettiyar yapıyo. Bi de bana gozurdeyo (kuruluyor,dikleniyor) ettiyar halinnen.

Sağlığınız nasıl, iyi mi? Beni soracak olusanız, pek hastayın. Bacaklam sızleyo goyur goyur. İlâç felan kâr etmez odu. Emme, amcanıza bakmakdan kendime bakameyon ku! Gadın gısmının gaderi bu. Onaltı yaşımdan beri amcanıza hızmat (hizmet) ediyon. Bi bardak suyu kendi alıp içmez, ille ben verecen. Gadınsak esir de’liz ye. Çocuk yaşda, onaltı yaşımda everdile beni. Sanki goca gıtlığı varıdı. Bulunmaz Bursa gumaşı mı bu goca (koca) dediğin?
..

Devamını Oku
Zafer Yılmaz 2

Sahip olduğumuz beş duyu organından en çok hangilerini daha çok kullanırız diye şöyle bir düşündüğümde bayağı şaşırdım...! Tat almak organımızı yani dilimizi ancak yemek yediğimizde kullanıyoruz genel olarak aslında ama bakıyorum ki hepimizin farklı duyu organlarını dış dünyaya kapatmış olduğunu fark ettim, ne acıdır ki! Etrafınıza baktığınızda göreceksiniz, kimileri kulaklarını kapatmış duymuyor, kimileri gözlerini kapatmış hiçbir şey görmez olmuş, kimisi de ağzını kapatmış bir kelime bile etmiyor etrafında olup bitene sessiz kalıyor. Anlayacağınız bir toplumca hani resimlerini gördüğümüzde kahkahalarla güldüğümüz O ' Üç Maymun'u ' oynuyoruz.

Bırakın artık oynamayın etrafınıza bir bakın ne dediğimi anlayacaksınız.
..

Devamını Oku
Erdal Çoban

Dışarıda yağmur yağıyor, hava da soğuk üstelik
Üstünü örtüp yemek bıraktım köpek kadar yanlızlıgıma...
..

Devamını Oku
Ali Kılıç Kakiz

Allahın razı olmadığı, Rasûlünün de sevmediği
hal ve davranışlardan kurtulmadan başarı ve
gelişme olamaz. Nefis ve şeytan, insanı ölüm
korkusuyla, açlıkla korkutur. Bu korkular
günümüz insanının elini kolunu bağlamıştır.Mü’minler
nefsin ve şeytanın ve düşmanın tuzağına düşmekten
kendilerini korumalı. Fak-rü zaruret korkusunu bir tarafa
..

Devamını Oku
Şadi Ünal

Gene bugün çok üşüdüm,
Atmaya kıyamadım sobaya kömürü;
O kömürde Soma'da ölenlerin
Yüreği vardı, alın teri...

Yetim kalan çocukların
Ciğeri yanan anaların, bacıların
..

Devamını Oku