Bazı bölgelerde
Yemek pişirilen
Yer, mutfak.
Onluklar. Aşermek durumu.
Hamilelikte bazı
Yiyeceklere karşı
Aşırı düşkünlük göstermek,
..
Evet hepimiz bir seyler yasiyoruz öyle ya da böyle. Her gün karsimiza binlerce yasanmisliklar ve yasanmamisliklar cikiyor ve biz cogu zaman bir baskasinin yasanmisligini ve kendi yasanmamisligimizi ayni anda ayni tatta yasamak istiyoruz. Istiyoruz istemesine de olmuyor cünkü insan olan insanin dogasina aykiri hem kendi yasamini hem baskalarinin yasamini ayni anda ayni tatta yasamak. Ki bu yüzdendir hizla tüketiyoruz pek cok seyi. Ne kadar farkindayiz bilinmez ama bir fast yasam tarzi sardi hayatimizi. Bir düsünelim bakalim neleri fast yasiyor ve FAST tüketiyoruz. Hayatimizda neleri yitirdik bu yasam tarziyla bir düsünelim bakalim. Benim aklıma ilk anda bir kac bir sey geldi madde madde yazalim bakalim;
a.) Fast-food(hayatina dâhil etmeyeni kaldi mi ah ah nerde bizim gercek damak tadimiz)
b.) Fast-love(metropollerin bas düsmani oldu yasamayani yok denecek kadar az)
c.) Fast-work(en hizlisi en cok para kazandirani sana bir sey katmasa da olur en cok insanlari ezeni en tepedekinin yerine gecebilmek icin her yapilan hadsizligin mubah sayildigi! ! ! ! ! ! ! tuhaf cok tuhaf)
d.) Fast-friend(sanirim en can acitani bu oldu bunlarin icinde, aylik haftalik günlük gecelik hata ve hata anlik yasanip tüketilen arkadasliklar)
e.) Fast-time(evet nasil basardik bilmem ama artik 24 saatlik zaman dilimine hicbir sey sigdiramiyoruz sürekli kosturuyor sürekli acelemiz var ve isin durum komedisi ise bu kadar kosturmaya ve yorgunluga elimizde cogu zaman koca bir hic var)
Tuhafliklar sardi yasamimizi yani, tabiki bunlarla sinirli degil hayatimizin tam ortasina kacak insaatla ev kuran fastler. Bunlar sadece ilk anda akila gelenleri. Ayrintiyla düsünülse ya da o kadar ayrintiya da girmeden baska düsüncelere aykiri baski yapan degisik fastler vardir. Yukarida yazdiklarim sadece benim düsünce zincirimi kirmak icin fazlasiyla baski yapan fastlerdi. Malesef ki bu fast yasamlar yüzünden herseyi ama herseyi tüketircesine yasiyor ve yasatiyoruz. Peki, ama niye hadi kendi hayatimizi yeterince tüketiyoruz anladik diyelim(ama sadece diyelim lütfen mümkünse anlamayalim ve bu tükenmisligi anlamayada çalismayalim) da ne diye yasamimiza dâhil ettiklerimizide bu curcunanin tam ortasina atiyoruz sebep ne? yetmiyormu bize sadece kendi yorgunlugumuz kendi yipranmis hayatlarimiz ve yipranmis ruhlarimiz. Ama tabi biz istiyoruz ki bizimle beraber baskalarida tükensin, onlar bizim, biz onlarin hayatlarini bir arada yasayalim ama olmuyor olamiyooooor niye ve kimle inatlasiyoruz nedir sorun ya da söyle diyelim bizim sorunumuz kimle.Yasamla mi.Baska insanlarla mi.Peki baska insanlarin hayatlariyla mi? Yoksa kendimizle mi. Bizim sorunumuz neyle. Bunun cevabini derinlemesine düsünmek ve belki de düsündürmek lazim; lazim olmasina lazim da bunu yapmak icin zamanimiz yok ki zamanimiz hizla ilerliyor ve biz yakalayamiyoruz. Cünkü bizim daha önemli ve zaman gibi fastlasen seyleri yapmamiz lazim. Cok cabuk âsik olmaliyiz mesela hic düsünmeden hayatimiza sokmaliyiz birini sonra ay bittimi hadi güle güle.Hizli hizli yemek yemeliyiz, ardimizdan atlilar geliyor maazallah elimizden aliverirler yiyecegimizi söyle agiz tadiyla, sohbetlerin agdasiyla senlenecek tatlanacak bir sofrada oturmayali ne kadar oldu hic düsündünüz mü? Yok, yok hic düsünmeyin zaman yok zaman ne oldu FAST-TIME oldu, cabuk hizlanin tüketin elinizde ne varsa.Ben anlayamiyorum nedir bu hiz merakimiz nedir bu hiz tutkumuz. Tamam, hiz yapmayi bende severim sevmesine de bu kadar yok edercesine degil, onunda yeri ve zamani var. Bilmem farkinda miyiz ama bu kadar hizli ve tüketircesine yasadikca hata üzerine hata yapiyoruz ve isin ironisi de artik ayni hatalari yapmaktayiz ve yapmak icinde israr ediyoruz. Beyler bayanlar HAYATTA YAPILACAK O KADAR COK HATA VAR KI AYNI HATALARI YAPMAKTA ISRAR ETMENIN HIC ANLAMI YOK. Bilmem birazcik olsun düsüncelerimi anlatabildim mi.Ama yinede ne olursa olsun yasamak güzel bu cok kaliplasmis bir laftir ama dogrudur.Ben tüketircesine ve tükenircesine yasayanlara ve yasatanlara karsi INADINA VE INADINA siki siki tadini cikara cikara yasamak diyorum.Asklari isleri yemek yemeyi arkadasliklari ve tabiî ki zamani tadini cikara cikara ve dogru yerde kullanarak yasamali
..
Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsan boyunda olanları bile vardır. Yalnız pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. Dik arazide, yokuş yukarı hiç tutunamaz. yokuş aşağı, kayarak iner. (Bu arada sık sık düşer.) Tüyleri yok denecek kadar azdır. Gözleri çok büyük olmakla birlikte, görme duygusu zayıftır. Bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez.
Genellikle başka hayvanların yuvalarında (onlar dayanabildikleri sürece) barınırlar. Ya da terkedilmiş yuvalarda yaşarlar. Belirli bir aile düzenleri yoktur. Doğumdan sonra ana, baba ve yavruları ayrı yerlere giderler. Toplu olarak yasamayı da bilmezler ve dış tehlikelere karşı birleştikleri görülmemiştir. Belirli beslenme düzenleri de yoktur. Başka hayvanlarla birlikte yaşarken onların getirdikleri yiyeceklerle geçinirler. Kendi başlarına kaldıkları zaman genellikle yemek yemeği unuturlar. Bütün huyları taklit esasına dayandığı için, başka hayvanların yemek yediğini görmezlerse, acıktıklarını anlamazlar. (Bu sırada çok zayıf düştükleri için avlanmaları tavsiye edilmez.)
İçgüdüleri tam gelişmemiştir. Kendilerini korumayı bilmezler. Fakat - gene taklitçilikleri nedeniyle- başka hayvanların dövüşmesine özenerek kavgaya girdikleri olur. Şimdiye kadar hiçbir tutunamayanın bir kavgada başka bir hayvanı yendiği görülmemiştir. Bununla birlikte hafızaları da zayıf olduğu için, sık sık kavga ettikleri, bazı tabiat bilginlerince gözlenmiştir. (Aynı bilginler, kavgacı tutunamayanların sayısının gittikçe azaldığını söylemektedirler.)
Din kitapları, bu hayvanları yemeği yasaklamışsa da, gizli olarak avlanmakta ve etleri kaçak olarak satılmaktadır. Tutunamayanları avlamak çok kolaydır. Anlayışlı bakışlarla süzerseniz, hemen yaklaşırlar size. Ondan sonra tutup öldürmek işten bile değildir. İnsanlara zararlı bazı mikroplar taşıdıkları tespit edildiğinden, Belediye Sağlık Müdürlüğü de tutunamayan kesimini yasak etmiştir. Yemekten sonra insanlarda görülen durgunluk, hafif sıkıntı, sebebi bilinmeyen vicdan azabı ve hiç yoktan kendini suçlama gibi duygulara sebep oldukları, hekimlerce ileri sürülmektedir. Fakat aynı hekimler, tutunamayanların bu mikropları, kasaplık hayvanlara da bulaştırdıklarını ve bu sıkıntıdan kurtulmanın ancak et yemekten vazgeçmekle sağlanabileceğini söylemektedirler.
..
Kemikli et
Kesmeye yarar
Küçük balta.
Birlikte çalışan
Birkaç aşçının başı.
Bir lokanta
Veya evde uzay
..
Aşk Perisi-009-
Biliyormusun....
Aşk Perisi.....
Öğlen olur.....
Karnım acıkır...
..
Yağmur veya
Kar serpiştirmek.
Müzik dinlenilen ve uzay
Yemek yenilen
Eğlence yeri.
Atıştırmaya yarayan.
Ayaküstü yemek
..
Bu gün günlerde 14 Subat. Cicekciye ugradim. Gözüme hos gelen acik eflatun renginde acan bir saksi cicegini begendim. Kime aliyorsun? Kendime dedim. Bir de hosuma giden beyaz uclari kirmizi bir gül´ü sectim onu da beyime hediye edecegim. Sonra Cicekci güzeli cok kibar bir jest yapti. Bana da bir gül paketledi. Yani hediye. Tesekkür ettim.Gülümsedi.
Eve giderken keske bir cicek daha alip yaslilar evinde kalan hastama götürseydim diye icimde gecirdim. Neyse ki yolumun üzerinde bir cicekci dükkani daha vardi. Oraya gittim. Tek gül mü alsam? yoksa saksi cicegimi diye düsünürken, saksi ciceginde karar kildim. Onun cicekleri cok sevdigini biliyordum.Bir parca sevindirmek istedim.
Güzel bir tasarim di. sanki bahari yumurtayi civcivleri de cicege eklemisler gibi. Kirik yumurta kabugu Bir iki kus tüyü kahverengi beyazimsi sonra kuru dallara asilan cicekler asagiya bakan zambaklar gibi,yesil ana cicek asagi dogru tel tel sarkan cinsten; bir de bahari andiran sari acan bir lalesogani…. saksiyi sardirip aldim. Odasinin degistigini biliyordum. Sordum söylediler. Gittigimde hala yemek masasindaydi.Beni gördü sevindi. Nasilsiniz? dedim. Yine yüzünü burusturup aglamaya basladi katila katila sesli sesli,cocuk gibi. O öyle katila katila aglarken; dayanamadim benimde gözlerimde sesiz yaslar ona eslik etmege basladi. Sonra tamam o zaman birlikte aglayalim dedim. Bu sefer ikimiz birden güldük. Tam orta yerde cok komik oldu.
Tabakta kalan yemegini yedireyim mi? diye sordum yok dedi. Pudingine hic dokunmamisti. O nu yemek ister misiniz? hayir anlaminda kafasini salladi. Odaniza götüreyim sonra yersiniz. Yine hayir anlaminda kafasini salladi. Tamam o zaman sizi odaniza götüreyim mi evet dedi. Etrafima bakindim orda duran hemsireye odasini acmasini rica ettim. Hemsire bizimle birlikte geldi.Onun tekerlekli sandalyeden koltuga oturmasina yardim ettik. Hemsire kim seviliyormus belli oluyor dedi saksiya bakarak.
Oturup uzun uzun konustuk. Bazen onu anlamiyordum. Agzindan cikan kelimeler bazen anlasilmiyor.Bir kac kere tekrar edip hala ne demek istedigini anlamadigim bir kelimeyi yazmasini istedim. Yazdi megerse torununun adiymis. Ona da birlikte güldük.
Odasi cok güzel genis ve havadar di. Bir tane de balkonu vardi. Hic arkadasiniz varmi? dedim. Var dedi. Bende yaslilardan birini adini verecek diye beklerken…Kim dedim? Bir bayan ismi söyledi. Hangi katta kaliyor. Yaniniza gelip gidiyor mu? diye sordum. Bir de baktim biraz önce bize kapiyi acan hemsireyi anlatiyordu. o idi arkadasi. Cok iyi biri dedi, sevindim. Odasini begenmem onun hosuna gitmisti.Konusmamiz esnasinda esinin kendisine bakacak durumu olmadigini anlattim. O yüzden kendisini üzmemesini istedim. Gitmek üzere vedalasmak istedigimde zamani biraz uzatmak istercesine kolunda bulunan hemsireyi cagirma ziline basmayi uzatti. Sonunda gitme zamani gelmisti. zile basin hemsire gelsin sizde dinlenin dedim. Ve onu onlara teslim ettim. Üzgün degildi.
..
Yoksulluk ölümden de beterdir.
Yoksulluğa düşmek;
Yoksulluktan yaşayamayacak
Bir duruma gelmek.
Yoksul bir
Duruma düşmek.
Aç kurt
..
Akmıyız yoksa pakmıyız bu kadar bencil bir toplumda ne ak nede pak bulabiliriz herkes kendini düşünmekte bir en düşük memur maaşı asgari ücretle çalışanın maaşından üç kat fazlaysa ve bu memur hele toplumun ve medyadaki birkaç kendini bilmez sunucunun söylemine göre memurun hali içler acısı deniyorsa ve garibanlardan hiç ama hiç bahsedilmiyorsa bu ülkede müslümanlıktan bahsedilemez bir imam düşünün para verilmeden tek rekat namaz kıldırırmı ve bir de öğretmen düşünelim parasız ders anlatırmı paralı anlattığı halde bir şey anlaşılmıyor çünkü anlattığından kendiside anlamıyor yararından çok zararı olduğu gibi birde sokağa çıkıp zam istiyor bunun aldığı para helal mi
ben helal etmem etmeyeceğim yarın mahşer yerinde paranın geçmeyeceği o yerde ak ta pak ta ortaya çıkacak kimisi ekmek bulamazken kimisi kırmızı et çok yedimde biraz perhiz yapayım der
bence bu toplumda gelir adeletsizliği var ve en büyük sorunda kimisi evine ekmek götüremezken diğeri yemek beğenmiyor
..
Sevgi değil midir her işin başı
Tatlandırır sevgi yemeği aşı
Ağlayan gözleri sevgi güldürür
Sevgisiz büyüyeni nefret öldürür
Sevgi biz insanların hamurunda var
Sevgisiz bakan gözler sevgiyi arar
..
Bazı gövde ve yaprakların
Üst derilerinin uzay
Altında bulunan,
Çoğu kez
Hücre zarları kalınlaşmış
Özel doku, hipoderm.
Alt çene
..
Seçmeli yemek
Tabildot karşıtı.
Alakadar olma durumu.
Alakalandırmak işi.
Alakadar olmak; Pontus
İlgili olan alakadar.
Gönül bağlamak;
..
Zamanı geri çevirmek istiyorum şimdi
Eski iskele üzerinde
İlk günkü gibi denizin kollarına bırakıp bedenlerimizi
Ruhlarımızın uçuşunu seyretmek istiyorum
Güneşin doğuşunu seyretmek istiyorum senli odada
Senli sofrada yemek yemek
..
İyi diye bildirmek,
Tavsiye etmek,
Toplu halde bulunan
Meyveleri yemek.
Salt yaşamak
İçin değil;
Kültür yaratmak
..
Bu konuda en önemli husus, bir kere Allah'ın en birinci emrini yerine getiriyorsun. İster ateist ol, ister Budist, ister Yahudi, ister Hristiyan, istersen Müslüman ol...
Ancak okuduğun zaman kendini aşa bilirsin ve yatağından seller gibi taşa bilirsin. Kalp gözün açık olur kendi gözün gibi...
Okuduğun zaman önüne değişik kültürlerin, değişik dünyaların, gitmediğin görmediğin yerlerin gizemli kapıları açılıverir birdenbire...
Hindistan'da muhteşem bir yapı, Tac Mahal olduğunu öğrenirsin. Çin Seddi'nin uzunluğunu, ne için yapıldığını, uzaydan görülebilen dünyada ki tek yapı olduğunu öğrenirsin. Avustralya'daki yerli halka Aborjinler dendiğini, Türk mutfak ve yemek kültürünün, dünyadaki üç büyük yemek kültüründen biri olduğunu, bunun gibi daha nice bilgileri hafızana yerleştirirsin.
..
ne güzel şey uzaklarda olan bir şairin sözü gibi...ne güzel şey hatırmalak seni...ah ne güzel...öyle düşünerek filan değil hani...birden aklına gelmesi...bir yarayı açıp tekrar kapatmak gibi...ne güzel seni hatırlamak...yemek üstüne sigara içmek gibi birşey...şu işlerin biriktiği bir gün,fakulte önü kalabalık tıklım tıklım...bir çay için paralayacak öğrenciler büfeciyi...işte öyle günlerden biri...ve ben porsuk nehrinin hizasında çayı ele geçirmenin sevinciyle bir sigara yakarken sen çıkıp geliverdin aklıma...memlekete alınacak bir tren bileti var daha.gazeteye de yetişecek haberler...arşivlere kaldırılması gereken miladı dolmuş sevgiler gibi eski gazeteler...ne güzel şey seni hatırlamak...buruk sevinçle...kırık düşüncelerle...herneyse demeyi becerebildiğimden seni düşünmek güzel şeymiş...çok zamanların ağır günlerinin,gar da bir valiz gibi unutulup gidilmesi gibiymiş....ne güzel şeymiş seni düşünmek incili mincili bir ismin kafamda hatırlanması ne güzelmiş...unutmuşken seni düşünmek...okuldan işe götürecek trene bilet bulmam gerek...trende devam ederim bu yazının şarkısına....tren her daim geç kalıyor ne de olsa...
27.10.2004-28.10.2004
Eskişehir A.Ü -İzmit Ajans
..
Duvarlarda aday aday afişi,
Şakşakçılar kapmış yemek çay fişi,
Bir sokakta yirmi tane büro var,
İzler güler eğlenirim saf işi…
..
Batuhan'ım gül kokulum
Annen kurban olsun sana
Demek şiir istiyorsun
Bana sitem ediyorsun
Şiir sana feda olsun
Diğer işim biraz dursun
..
Çinkoya düşüyordu yağmur taneleri.. Tik-tak tik-tak.. Tek tek düşüyordu özlemler, acılar, düşler..Yağmur dolu bulutların kapattığı gökyüzünün karamsarlığıyla örttüğü yatağından doğrulmaya başlar başlamaz, karanlık duvarlar, duvar saati, dolap da üstüne üstüne gelmeye başladı.. Önünde hayati önem taşıyan ÖSS sınavının yanında bir takım ailevi sorunları da vardı.. Çok çalışıp iyi bir üniversiteye yerleşmesi gerekiyordu.Bunun için de gece gündüz demeden ders çalışıyor, testler çözüyordu. Fakat, kafası diğer sorunlara da gitmeden edemiyordu.
Yatağından kalktıktan sonra üstünü giyindi ve kahvaltı masasına oturdu. Kahvaltı masasında dedesi ve lise bire giden kardeşi vardı. Kahvaltılarını ettikten sonra, dedeleri işyerine gitmeden torunlarını okula bıraktı. Öğrenciler ve öğretmenler her zamanki gibi okula yaklaşan arabaya ve içinden çıkan öğrencilere hasetlikle baktı. Bu soğuk havada onların çoğu yürüyerek veya dolmuşta tıklım tıklım okula giderken, bizimkiler klimalı arabada okula gidiyordu. Eh, doğrusu kıskanmakta biraz haklıydılar. Onlar onlara bakadursun, bizimkiler de salına salına kendi sınıflarının kuyruklarına sokuldular. Ve sonra derse girdiler.
İlk beş ders bittikten sonra öğle arası zili çaldı. O, herkes çıktıktan sonra sınıftan dışarı adımını attı.Ve yalnız olarak merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Arkadaş çevresi çok olmasına rağmen, yanında pek fazla kişi gezdirmekten hoşlanmazdı. Güvenmezdi onlara, gerçek arkadaşlık hissiyle ona yaklaşmayacaklarını düşünüyordu. Aşk, sevgi ve arkadaşlık duygularını hep çıkar temeli üstüne oturtmuştu. Belki de yanılıyordu kimilerinin hakkında, sonuçta daha toy sayılırdı. Ufak bir şehirde ne kadar geliştirebilirdi ki kendisini? ..
Her zamanki gibi dışarı çıktığında, önce çamların oraya yöneldi beton yığınlarının arasından. Sonra çamların hayat dolu havasını içine çekti. Bir iki tur atıp yemek yemeğe giderken,çevrede bulunan 15-20 çocuk arasından başka sınıftan ondan hayli küçük boylu biri yanına yaklaştı.. “Naaaber havalı yavru? ” diye alaycı alaycı takıştı... O sıra kafası dalgın dalgın öne eğik şekilde yürürken,böyle bir alayı beklemiyordu. Adımlarını yavaşlattı ve başını yerden yavaşça kaldırıp, soruyu sorana doğru baktı; “Adam gibi sorarsan cevap veririm! ” dedi. Diğeri diklenip, elini onun çenesine yöneltti, “Baaak sen, sen adam mısın ki ben sana adam gibi sorayım! Baban dün gece kim bilir hangi yabancının koynundaydı! ” diye dikleşti. Bir terkedilmişlik duygusuyla kan beynine sıçradı, yumruklarını sıktı. Ama çevredekilerin fark etmemesi için sessizce “Az gelsene sen! ” dedi ve çocuğu okulun arkasına götürdü. Bir yumruk vurdu, bir yumruk daha vurdu.. Yetmedi, oralarda gördüğü demiri eline aldı. Çocuğun bedeni inen darbeler sonucu mosmor olmuştu.
..
Ruhun özgül ağırlığı vücudun özgül ağırlığından hafif olduğu için, ruh çıkınca vücut ağırlaşıyor, onun içindirki yaşarken bir kişinin taşıyabildiği insan öldükten sonra 8-10 kişiyle bile zor taşınıyor. Aynen maddelerin sudan çıkınca ağırlaştığı gibi…Artık ruh olmadığından ruhun kaldırma gücü de olmuyor. Nasıl topun havası kaçınca sıçramıyor ve yere yapışıp kalıyorsa insan da öyle… Hareket edemiyor. Artık toprakla haşir neşir oluyor. Her gün aynı yemek yenmediği gibi hep aynı hayat da yaşanmıyor. İnsan artık insan olmaktan yorulup başka bir varlık olarak yaşamayı seçiyor. Kendi mi seçiyor diye soranlar olabilir. Biz dünyaya gelirken de bize sorulmadı. Ne dünyayı kendimiz seçtik, ne anamızı babamızı ne kardeşlerimizi, ne yaşayacağımız yeri, ne dinimizi, ne rengimizi ne de milliyetimizi…
Bu seçimler bize sorulsaydı, her halde seçim yapmak için yazı tura, veya zar atmayı tercih ederdik. O tarihlerde de daha bunlar icat edilmediği için, bizi yaratan zorlamak istememiş, belki de bizim her birimizi bir tükrük gibi sallayıp geçmiştir. Kimi dikene düşmüş kimi …kene, kimi mermere, kimi de ipek beze… Kimi de bulutların üstüne, diğer yıldızlarda hayat görülmediğine göre dünya onun tükrük hokkasımıydı acaba diye düşünmeden edemiyorum.
..