Gün Uzar Yüzyıl Olur’da1 Aytmatov, kanımca bir başyapıt yaratmakla beraber, bir savı, günümüzün emekçi insanı nasıl olmalıdır savını ortaya koyuyor ve bunu romanının içinde okura sunarken, geleceğin toplumuna ilişkin düşüncelerini de sergiliyor. Aytmatov sanki bir toplumbilim “problemi” çözüyor; ancak bunu yaparken, yani günümüzün emekçi insanını (kendi felsefesinden) kendi bakış açısından ve geleceğin toplumunun nasıl olacağına, bu toplumun yapısına dair küçük küçük ipuçları verirken, romansal yapıdan, romanın özünden uzaklaşmıyor, tersine estetik açıdan da romansal güzellik açısından da başarılı bir çalışma ortaya koyuyor. Bu ortaya koyuşta, söylencelerden, efsanelerden masallardan olabildiğince yararlanıyor, halkının kültürel kalıtına sahip çıkıyor ve “hayal ürünü” (bilimkurgu) öğelere başvuruyor. (Ayrıca, yapıtının başında bu çalışmasıyla ilgili bilgiler veren yazar, anlattıklarının gerçek yaşamda karşılığı olmadığını belirtiyor.)
Sarı Özek bozkırındaki bir tren istasyonunda geçen yaklaşık bir gün anlatılır, romanda. Bu istasyon bir geçit, bir durak yeridir. Doğu’nun Batı’ya, Batı’nın Doğu’ya bağlandığı, Sovyetler Birliği’nin demiryolları bakımından önemli bir noktasıdır. Bu nokta binlerce kilometre karelik bomboş bozkırın ortasındadır. Roman bir günün öyküsüdür ancak “gün uzar yüzyıl olur”. Geriye dönüşlerle, zaman zaman on yıl, zaman zaman kırk yıl önceye, hatta yüzyıl önceye dönülerek, söz konusu olan zaman kesiti öyküleniyor. Olay yazar tarafından (anlatıcı) anlatılıyorsa da romanın başkişisi Yedigey yer yer sözü alıyor. Yedigey, Boranlı Durağı’nın bu çalışkan emekçisi, yazarın önsözünde belirttiği ve tartıştığı “emekçi insanı”dır, toplumun emekçi bireyidir.
Yedigey’in çok yakın arkadaşı Kazangab’ın ölümü, romanın başlangıcıdır. Gerçi, başlangıçta bir betimleme bölümü vardır. Bu bölüm Boranlı Durağı’nın betimlemesi olduğu için olayla organik bağı vardır. Bu toplumsal bir bağdır. Emekçi Yedigey, bu doğa tablosunda yıllarca çalışmış ve bu tabloda toplumun bireyi olarak var olabilmiştir. Eğer, insan (anlatılan, çizilen, kişileştirilen, tipleştirilen) romanda anlatılacaksa, aynı romanda doğal koşullar içinde nefes alıp-veren insanın nefes alıp-verdiği doğa’nın en canlı biçimiyle sergilenmesi gerek. Bu gereklilik, Aytmatov’ca yerine getirilmiş. Yazar, böyle bir başlangıç yapmakla (romanın içinde de yer yer doğa betimlemeleri serpiştirilmiş) insan-yaşanılan çevre, hatta toplumsal yapı (biçim kategorisinde) ilişkisini ve tek tek algılanmasını daha da kolaylaştırmış. Böylece okur, incelikle, titizlikle ayrıntıların güzel bir şekilde işlenişiyle yapılan ve aktarılan bu betimlemeyle romana başlamış oluyor.
Kazangab da emekçidir, ayrıca Yedigey’i bu durağa getirendir, ikisi can dostudur, arkadaştır. Birlikte birçok güçlüğün, insan gücünün en son sınırına dayanarak üstesinden gelmişlerdir. Boranlı Durağı’nda işler aksamasın, ulaşım tökezlemesin diye ellerinden geleni birlikte yapmışlardır. İşte böylesine birbirlerine yakındırlar. Yalnızca iş yaşamında mı? Kazangab, öğütler vermiştir ona bir anlamda ağabeylik etmiştir. Yedigey ahlaksal ediminin gereği olarak, Kazangab’ın cenazesi için elinden gelen her şeyi yapacaktır, yapar da... Yedigey’in bu eylemi, O’nun kişiliğinden ipuçları verir ve bu eylem koskocaman bir romandır, her şey bu yapma eyleminin içine oturtulmuştur: toplumsal yapı, eleştirel yaklaşımlar, birey, sevda, bilimkurgu, söylenceler, vb., tek tek dokunarak, işlenerek, genel yapı oluşturulur ve sunulur; bu sunuş Aytmatov’un üslubunun2 evrenselliği ve yetkinliği çerçevesinde olur.
Aytmatov’un romanındaki eksen konu Kazangab’ın cenaze törenidir, bunun yanı sıra romanın bütününü oluşturan sorunlar: emekçi bir kişi (Yedigey örneklemesi) , toplumsal yapı (yer yer kişisel, yer yer kuramsal) , ulusların dış politikaları üzerine yazarın düşünceleri (güncel bir anlamı var) , geleceğin dünyasına ilişkin bir tasarım, Yedigey’in sevdası ve bir topluluk yaşamını sergilemek üzere Boranlı Durağı’ndaki yaşam ve kişiler arasındaki ilişkiler. Diğer bir yandan da insanı, insanın özgür düşünme faaliyetini ve bunun insanın başat gereksinimi olduğu ve insan olduğundan beri olması gerektiğini de iletmek ister.
Yazar önsözünde, kahramanı Yedigey için şunları söylüyor:
“Herkesin bildiği bir gerçek var: Çalışkanlık erdemli olmanın değişmez ölçülerinden biridir.
“Bu anlamda Yedigey Jangeldin -onu tanıyanların taktıkları adla Boranlı Yedigey- gerçekten çalışkan, hamarat bir adamdır. Boranlı Yedigey, hani nasıl derler, dünyamızın yükünü omuzlarında taşıyan kişilerden biridir. Üstelik yaşadığı çağa, tasavvur edilebileceğinden daha fazla bağlıdır. İşte bu yüzden onun başlıca özelliği çağının, kendi döneminin adamı olmasıdır.
“Romanda dokunduğum sorunlara yaklaşırken, Boranlı Yedigey’in bu özelliği dolayısıyla dünyayı onun yaşantısı, eski bir savaşçı ve demiryolu işçisinin yaşantısı açısından görmek benim için önemliydi. Gücümün elverdiği ölçüde ben de bunu yapmaya çalıştım. Boranlı Yedigey örneği, benim, başlıca inceleme konusu emekçi insan olan toplumsal gerçekçiliğin temel ilkeleri karşısındaki tavrımı, bakış açımı vurgular.”
Aslında Yedigey, yazarın da dediği gibi bir örneklemedir; fakat bu örnekleme, mutlaklaştırma değildir. Çalışkan ve namuslu biri olarak çıkar karşımıza. Yalnız, yaşadığı düzenin mutlak savunucusu olmamakla, yaşadığı düzenin yapısındaki bozuklukları, aksaklıkları eleştirmekten de geri durmaz. Aynı zamanda dinine bağlı biri olmakla beraber bilimsel-teknik gelişmeyi ne umacı gibi görecek ne de fetişleştirecektir; Müslüman Boranlı olarak ve de sağduyulu biri olarak, en önemlisi bu gelişmelere (bilimsel-teknik) tanık olunan toplumun bir bireyi olarak, ona ayak uyduracaktır. Tabii onunla yer yer çelişecektir, bundan doğal ne olabilir ki: Yedigey sıradan biridir ve bu sıradanlık, çelişkisiyle birlikte onun gelişime ayak uydurmasını sağlayacaktır.
Yedigey, bilimsel-teknik gelişmeye ve toplumsal dönüşüme ayak uydurmakla birlikte, geçmişten aldığını da (geleneği de) günlük yaşam içinde eritecektir. Daha doğrusu eski biçimi sürdürecektir ya da gündeme getirecektir. Yani Yedigey, birçok kişinin karşı çıkmasına karşın, dostu Kazangab’ı geleneklerin-göreneklerin gereği olarak Ana-Beyit Gömütlüğü’ne götürecek ve gömecektir. Bu uzun bir yoldur ama Yedigey için bu küçücük bir ayrıntıdır ve önemi de yoktur. Çünkü söz konusu olan dostu Kazangab’dır, sekiz evin (barakanın) bulunduğu, bu çorak topraklarda, bu Boranlı Durağı’nda kırk dört yıl çalışan bir emekçidir; belki de daha önemlisi, birlikte çalışılmış olmasıdır; onun en yakın dostudur, sırdaşıdır, arkadaşıdır.
Biçim kategorisinde dile gelen bu tavır alış, kuşkusuz eski olandır ve Yedigey için kalıcı olandır. Bu kalıcılık, yeni içerik oluşana kadar (onun dünyasında) gündemde olacaktır.3(Çünkü yeni içerik kendi biçimini de getirecektir.)
Yedigey’in bu tavrı, tutuculuğundan değil, buna bütün kalbiyle inandığından, doğrusunun böyle olacağını bildiğindendir. Bu düşünce (tavır alış) çevresi ile4 çelişir. Ancak Yedigey, sonuna kadar direnir ve onun gibi bir emekçiye de fazla karşı durulmayacağından, kazanır. Böylece cenaze yola koyulur.
Diğer yandan da Sarı Özek uzayalanında bir kargaşadır gider: abd ile Sovyetler Birliği eşit koşullarda ve haklarda, uzayda Parite adlı bir uzay istasyonu bulundururlar, burada her iki devletten birer uzay adamı vardır, uzay araştırmalarına yönelik bu çalışmada taraflar eşit söz hakkına sahiptirler. Olay şudur: Parite’deki iki uzay adamı, yabancı bir yıldız sisteminde yer alan bir uygarlığın var olduğunu bulmuşlar ve bu uygarlıktakilerle ilişki kurarak, onların gezegenlerine gitmişlerdir. Orman-Göğüslüler, Dünya’daki uygarlık düzeyinden çok daha yüksek bir uygarlığa sahiptirler.
Aytmatov’un buradaki geleceğe yönelik tasarımı (bilimkurgusu) bilimsel verilerden oluşmakta ve kesinlikle bir “fütüroloji”nin içine düşmemektedir. (Yani, sözü edilen görüşe göre Amerikan, özellikle televizyonda gösterilen bilimkurgu filmlerindeki gibi, geleceğin dünyasının insanları kovboyculuk oynamayacaklardır.) Bugün elde edilen bilimsel veriler, böylesine bir uygarlığın, yani canlının, bu düzeyde ve bu biçimde olabileceğini (romanda) göstermektedir:
“Orman-Göğüslüler insana benzeyen varlıklar, bizler gibi insan hepsi de. Yaşasın dünya evrimi! Evrensel sisteme göre türlerin evrimi burada da işlemiş ve hominidlerden (insansılar) Orman Göğsü türünden güzel bir insan soyu oluşmuş.” (Parite’deki uzayadamlarının dünyaya ilettikleri mesaj.) Aynı şekilde sosyo-ekonomik bir kuruluş olarak da toplumsal yapı ve gezegende karşılaştıkları sorunlar da bilimsel verilerin gelişiminde bir gerçekçilik (nesnellik) taşıyor.
Parite’deki iki uzay adamı, bu eylemlerini insanlığın gelişmesine, uygarlık düzeyinin yükselmesine, bilimsel araştırmaların genişlemesine katkıda bulunmak için, kısacası tüm insanlık için yaptıklarını bildirerek Dünya’ya geri dönmek ister. Ancak ortak yönetim buna izin vermez.
Romanın içindeki bu bilimkurgu öyküsü yazara göre “hayal ürünü” olan bu tasarım, romanda yaşanan zaman kesitinin içinde anlatılmasına karşın, bir tasarım olduğu için ve şu anda insanlık burada anlatılan bilimsel-teknik gelişmeye ulaşmadığı için gelecek’tir.
Yaşanılanın ve geleceğin yanı sıra geçmiş de anlatılır: bu iki söylenceyle, Ana- Beyit Gömütlüğü’ne bağlı olarak Nayman Ana’nın ve halk ozanı Raymanlı-Ağa’nın acıklı öyküsüyle aktarılır. Nayman Ana’nın acıklı öyküsü şöyledir: çok çok uzun yıllar önce bu toprakları Juanjuanlar denilen kabileler istila etmiş, buranın halkıyla savaşmış ve tutsak aldıklarını mankurtlaştırmışlardır.5 Bilincini yitirmiş olan bu mankurtlar onlara çobanlık etmiştir. Bir anlamda -robotlaştırılmış- kölelerdir. Nayman Ana mankurt olan oğlunun kaderini bile bile arkasından gider: ancak yalnızca bir “canlı” olarak yaşıyan oğlu tarafından oklanarak öldürülür. Diğer yandan da genç bir kıza âşık olduğu için cezalandırılan ünlü halk ozanı Raymanlı-Ağa’nın öyküsü vardır. Her iki öyküde de hoşgörüsüzlük ve insana, onun özüne, düşünme, yaratma vb. yetilerine karşı olan edimler söz konusudur. Yine her iki öyküde de insanın kendi özü için, hakları için verdiği savaşım söz konusudur (Nayman Ana ve Raymanlı-Ağa) .
Üç boyutta (geçmiş, yaşanan, tasarım olarak gelecek) gelişen romanda, her üç boyuttaki toplum yaşamının içindeki hoşgörüsüzlük vurgulanır. Bu vurgu, söz konusu olan tarihsel kesite göre değişir.
Yaşanılan boyuttaki hoşgörüsüzlüğe örnek olarak gösterilen Abutalip’tir. ıı. Dünya Savaşı’na katılmış, Almanlara tutsak düşmüş; daha sonra Yugoslav Partizanlarıyla birlikte Almanlara karşı savaşmıştır. İşte kabaca suçu budur: savaşta tutsak olmak (canlı kalmak) . Belki bu olayı da geçmiş olarak değerlendirmek gerek. Çünkü olay, Stalin döneminde geçer ve yaşanılandan yaklaşık yirmi beş-otuz yıl önceye rastlar. Bu süre, yaklaşık çeyrek yüzyıldır ve geçmiş olarak söz edilebilir. Abutalip öğretmendir (bunun yanında aydın bir kişiliği vardır) , karısı (Zaripa) ve çocuklarıyla Boranlı Durağı’na sürülmüştür; ikinci bir soruşturmaya (tutuklanmaya) dayanamaz hastalanarak ölür. Böylece, bir aile yok olma durumu içine girer.
Yedigey, işin peşini bırakmaz, bu eylem, Stalin’in ölümünden sonraki döneme rastlar. Zaripa’nın ve ailesinin (kendininkinin de) hakkını arar. Romanda bu olayın aktarımı, Yedigey’in düşüncelerinde geriye dönüşlerle olur. Yine Yedigey’in kişiliğinde, bu hoşgörüsüzlük, eleştirilir. (Bir bakıma, bu dönemdeki katılığın eleştirisidir.) Bu olayın yaşanılanla bağı şudur: böylesine eleştirel yaklaşımlarla, belki bunların binlercesiyle bu duruma (son yıllara) gelinmiştir. Bu anlamda, bugünün de eleştirisi sayabiliriz. Aynı şekilde “şimdi” yapılan hoşgörüsüzlükler de eleştirilir.
Sonunda cenaze alayı, Ana-Beyit Gömütlüğü’ne varmadan yolculuğunu bitirmek zorunda kalır. Çünkü karşılarına Sarı Özek uzayalanının tel örgüleri çıkmıştır. Yedigey ne kadar direnirse dirensin, uzayalanının topraklarından içeri giremez, bunun üzerine cenaze oralarda bir yere gömülür. Yedigey, bu gelişmeden haberdar değildir, yıllar önce buraya uzayalanı yapılmıştır. Bu Yedigey için bir başarısızlık ve dostu Kazangab’a karşı vefa borcunu ödeyememektedir. Ancak Yedigey gibi biri yılmaz (zaten, Aytmatov’un bize gösterdiği, örneklediği, “emekçi insan”ın yılmaması gerekir) ve bir dilekçeyle yönetim organlarına başvurarak Ana-Beyit Gömütlüğü’nün, eski şeklini almasını ister ve bu eylem de romanın bitimidir.
Yedigey, Aytmatov’un sunduğu örnek emekçi kişisidir. Bu kişileştirme de bir tipikliğe “tekabül” eder. Bu kişilik belki yaşanandır, belki de yazarın tasarımıdır (“hayal ürünü”) . Bunu bilemiyoruz. Ne var ki o, örnek bir emekçidir. Kuşkusuz, Yedigey’in örnekliğini, mutlak olarak almamak gerekir, zaten yazarın da böyle bir amacı yok. O hatalarıyla karşımızdadır. (Örneğin Zaripa’ya âşık oluşu ve bu edimden etkilendikten sonra yaptıkları böyle yorumlanabilir.) Ama o Boranlı gibi bir yerde yıllarca çalışan (ki burası ülkenin en önemli demiryolu noktası ve “mahrumiyet” bölgesidir) , aynı zamanda insanca düşünen ve insani değerlere sahip çıkan bir kişiliktir. Yaşamı boyunca toplumsal faaliyette en etkin bir şekilde olan bu emekçi (emekçiler) , toplumsal yapının oluşumuna eleştirel yaklaşacak ve bu eleştiri yapma hakkı, herkesten önce onda (onlarda) olacaktır. İşte, Aytmatov’un Yedigey’i; O çocuklara olan sevgisinden, haksızlığa uğrayan Abutalip olayındaki çabalarına kadar, devesi Boranlı Karanar’a olan sevgisine kadar, hatta hatta Kazangab için (onun tüm yakınlarından daha çok didinmiştir) yaptıklarına kadar, insandır; ve belki de onun için şöyle demeliyiz:Yedigey, çağımızın emekçi insanı.
1983
1. Gün Uzar Yüzyıl Olur, Cengiz Aytmatov’un bildiğim kadarıyla son romanı. Gerçi Türkçe’sinde yayınlandığı tarih yok ama kitabın sonunda (romanın bitiminde) “Çolpan-Ata, Aralık l979-Mart 1980” tarihi yer alıyor. Yapıtı dilimize Rusça’dan Mehmet Özgül çevirmiş.
2. Bu üslubun aktarımında ve romanın genelinin aktarımında çevirmen Mehmet Özgül’ün katkılarını da unutmamak gerekir.
3. Bu yer değiştirme ne süratli ne de tek düzedir, karmaşık ve sıçramalıdır. Yedigey için bu dönüşüm tam anlamıyla, olmayabilirdi.
4. Çevreyi, yaşanılan toplumsal, ekonomik vb. koşulların genel görünümü olarak tanımladık.
5. Mankurt, özel bir işkenceyle, beyni hiçbir işe yaramaz hale getirilen, zavallı; bir bakıma köleleştirilen (ve düşünemeyen) insan.
(Romantik Bir Yolculuk, Plan b yay. 2005)
Kayıt Tarihi : 19.4.2016 11:06:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Atilla Birkiye](https://www.antoloji.com/i/siir/2016/04/19/yedigey-cagimizin-emekci-insani.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!