Bakış açımda beliren bir göz vardı,
Ay ışığından, cama yansıtılırdı.
O bitkin düşmüş damlaları akardı,
Müzik kutusu gibi başa sarardı...
Her boş sayfaya çizerdim yaşlı gözü,
Soğuktan ürpererek uyandım,
Karanlıktan; siyaha boyandım.
O ıssız sokaklarda dolandım,
Beni terk ettiğin günden sonra...
Kırık düşlerden bile biçare,
Kederde değil, kaderde vardır ölüm.
Damarda zehir, baharda kardır ölüm.
Taşında yazan o kabre yardır ölüm.
Ciğerde kalan nefes kadardır ölüm...
Ömürde bitiş, zihinde inkar ölüm.
Dağların ardından, uykuya dalarken güneş
Akşamın soğukluğu çöker; karanlığa eş.
Serçeler uçarken günün son ışıklarında,
Bülbülün zayıf yüreğine düşer bir ateş...
Akşam, karanlık ve bülbül asla ayrılmazdı,
Pazartesi sabahı doğdu; yıldız gözlü çocuk,
Gözyaşını akıttı nefret görmek; oluk oluk.
Tebessüm eden insanlara kanıp gülüverdi,
Gönlünde açan en güzide beyaz gülü verdi.
Yanı başımda pencere; bir ışık hüzmesi,
Kaldırıma düşmüş çamların gölgesi.
İçimde soğuk demir, özgürlüğün kafesi,
Çırpındı kurtulmak için; dudağımda nefesi...
Dikeni battı ruhuma, kulağımda sesi,
Feryatları yankılandı durgun kış gecesi.
Görmeseydim leyale mah olan yüzünü,
Dağıtırdım şafaktaki koyu hüzünü.
Sökseydin hatıraların her bir özünü,
İhtimal doğardı seni unutmam için...
Kandırmaktan yorulmayan kuvvetli serap,
Kar taneleri düşerken yere,
Bir sokak lambası tanıklık ediyor.
Sessizlik, esir olurken gölgelere,
Lambanın ışığı hafifçe titriyor.
Caddeler ıssız,
Lamba ise yalnız...
Sivri bir ok gibidir sözler,
Bazen ise bir kurşun gibi...
Kurşunun çıktığı silahtır diller,
Saplanır kalır kalbine,
Bir bıçak gibi...
Derin yaralar açılır;
Gel beraber susalım saatlerce,
Huzuru bulalım ikimiz.
Ve yalnızca bakalım birbirimize,
Kavgasız, duru ve sessiz.
Hüzün çökmesin gözlerimize,
Olmayalım ümitsiz...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!