Göçmen kuşlar veda ediyor ağaçlara,
Göğün gözyaşları düşüyor sokaklara.
Yalnız, ağaçlar alışıkmış vedalara,
Belli! Hasret kalınmış vefalı dostlara...
Yer yer su birikmiş kaldırım taşlarında,
Yepyeni bir heyecanla çarpar yüreğim,
Kanadı kırık kuş gibi titrer bedenim.
Bir şey ararmış gibi bakar hep gözlerim,
Bir coşku var içimde, anlatamıyorum...
Dün bir yıldız kaydı odamın duvarında,
Bilmeden konuştuk da aldık ahını,
Kulaktan kulağa yaydık günahını.
Tavrımız kesti boynunu cellat gibi,
Ecel sonrası yükselen feryat gibi.
Kaçın insanlar! Kaçın benden uzaklara...
Yağmurlar kıskançlığıdır dumanlı bulutların.
Bir vaveyla çarpar beklediğiniz duraklara,
Hırsız ve yalancı bulutlara kanmayınız.
Son demde, son kez sesleniyorum ey bulutlar!
Düşümde yürürken, ıssız deniz kenarında,
Gümüşten taşlar vardı kumların arasında.
Taşların çoğu, parlıyordu ay ışığında,
Bazıları soluktu kaybolmuştu kenarda...
Sonra küçük bir kız gördüm uzaklardan gelen,
Yine yağmur yağıyor dünkü gibi,
Ve yine koşarak ilerliyorum sokakta.
Sonra duruyorum; bakıyorum karşıya,
Bu sefer kimse yok eski durakta.
Saçlarımın ıslandığını hissediyorum.
Duruyorum yalnızca;
Nedense daima susuyor şu dünya,
Işıklar sönmüş artık karanlık hakim.
Işıklar umudun göstergesiydi ya,
Diğerleri gibi, umutlar da bitti...
Nedense daima mutsuzdu şu dünya,
Haketmedik mi o fısıldanan elvedayı?
Nüfuz etti içinde, uzanan el; vedayı.
Dil unutur, kalp unutmaz canından fedayı,
Söylesek bülbül kıskanır bizdeki sedayı...
14'lü hece ölçüsüyle yazıldı.
Gerçekten inandın mı süreceğine sefa?
Bir ağırlık ki çöker gider, bitmez bu cefa.
Sedasız bekleyişine yansımaz aks-i vefa,
Keder, gecenin bağrından söküldü kaç defa...
Seni senden daha iyi tanımak ne mümkün?
Baba bir merdiven basamağında oturuyorum,
Hava sıcak ancak ürperiyor içim.
Ebedi bir uykuya dalsam mermerde soğuk,
Biliyorum, farkındayım, aslında bir hiçim.
Toprak anaya sarılmaktır son maksudum...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!