1. Yanlı Tarifler
- bana bir akşam, sağımdan gelen peri/şân sözlerin tefsiri:
Yaşamak;
- bir adamın, okudukça eyleme dönüşecek zikriydi.
- gözyaşlarıyla kâinatı süsleyen başörtülü bir kızın, okul önündeki direnişiydi.
- annemin seher arefelerinde, alnını teheccüde vurduğu ihtişamdı.
- sevgilimin, “Rabbim seni korusun! ” diyen dudaklarının kıvrımıydı.
- kalemimin uzağında, rıza sulhüne mürekkep sürmemdi.
2. Hikâyeyi Kovalayan Adam
- gözüme görünen hayatların teşhiri:
Köylü bir adam…
Damarlarındaki kan gibi beslediği atadan kalma ırgatlık meselesiyle uğraşırken, gözlerinin toprağa dikildiği yerde, kendisine sunulan yemişleri “bereket” olarak adlandırıyordu.
Bir kız…
Askerdeki sevgilisine mektup yazmayı, başkalarının eline geçer korkusuyla erteledikçe, zamanın orta yerine koyduğu isim “korku” oluyordu.
Bir çocuk…
Oruç ayının tüm zahmetini kolaylığa çevirmenin yolunu bulmuş olmalı ki, tuttuğu ilk orucu iftar vaktinde en yüksek fiyattan satmaya çalışıyordu.
Bir baba…
Yorgunluğun demir attığı sırtından boşalan terleri, yüzüstü bırakamayacak kadar acıya bulanan bu adam, yorgun argın bir iş dönüşünde, ekmek büfesinin önündeki kuyruğa ayak sızılarıyla giriyordu.
Bir anne…
Kolları yetmezmiş gibi, dişlerinin arasında bile sobalık yakıtlar taşıyan bu kadın, soğuktan uyuşmuş ev halkına bir sıcak müjde oluyordu.
Bir yatalak çocuk…
Annesinin dilinden dökülecek dualara bakarken, “buralarda bir yerlerde benim de yerim olmalı.” diyen yalvarışları asalet doluyordu.
Bir toplama kampı…
Mülteci sıfatıyla yargılanan soluk benizli adamların, kadınların ve çocukların, kaç nesildir kurşunlara dizilmesinin resmidir, yaşamanın temize çıkarılmış safhası. Direnişlerinin adına dünyanın müfteri kirlerinden temizlenmek de diyebilirsiniz siz buna; çünkü arz ve arş öyle diyordu.
- ara/lık:
“Senin gözlerine bakarken sevgilim, Allah’ı anımsayan dudaklarımın haşmeti oluyordu yaşamanın gizi. Kim bilir o gözlerinden süzülen manalı bakışlar, dünyanın hangi köşesinde olduğu belli olan aç bir çocuğun kurak nefesine şifa olmaktadır.”
- on dört asır evvelinden kumanya:
Mutluluk çağının kum sofraları haritalarla besler, kalem tutan avuçlarımı.
Rahman’ın çağıltısında, Sevgilinin ikaz düğümleri attığı yollara yüzünü değil, kalbini sürmeyi dilenen bakışlara uzanıyor gözüm. Ebubekir’in teslimiyetini, Ömer’in asabiyetine gizlemeye çalışanlarla; Osman’ın nurunu, Ali’nin heybetinde taşıyanların gururuna da şahit oluyorum, göğün bin bir revnakı altında. Fatıma’nın evinde bir nebi oturuşuna denk getiriyorum huzuru, yüzümü gölgelerden sıyıra sıyıra. Hurma kütüğünün, dünyanın en masum kucağına cennetlik ayetlerle sarılmasını işitiyorum. Ebu Hureyre’nin misafirperver izlerini taşıyan ve ona lakap olan, kedileri izliyorum uzaktan. Uhud’un göğsüme koyduğu acı azar azar yüklenirken; arkasına sığınılan muhteşem savaşçının kılıç izlerini görüyorum, korku dolu müşrik suratlarında.
- ara/lık:
“Yaşamak; kadim zamanlardan taşan Sevgiliyi, taşımaktı yazgı kitabesinde. Yaşamak; tahrif olmuş İncil’de, Tevrat’ta, Zebur’da Sevgilinin adına rastlamaktı sonuçta. Yaşamak; uzun uzadıya, asrın nefretini kusturan şefkatle, okuyan ve tebliğ eden bir adamın omuzlarında.”
3. Kırılgan Bahisler
- çocuk bahsinden yaralar:
Yaşama, çocukların yakasına yapışan anılar kadar değer biçmeli belki de. Ezberini unutan bir çocuğun, hocasından dayak yeme korkusuyla, o ezberi nasıl kabullendiğini düşünmeli mesela. Hocasının karşısında, paçalarının sular seller gibi parçalanmasını da sözün bir köşesine dikmeli en azından. Yaramazlık yapıp da, tekme tokat camiden kovulan çocuğun hıçkırışındaki intizarı hissedip, tıpkı annemin söylediği gibi; “dilim söylemese bile, kalbim intizar eder.” kıyamını, evrensel insan hukukuna göre kalbî mercilere taşımalı. (ahretlik merciler, acımayabilir değilse.)
- karışık dil dökmeleri:
Aşkını kanamalı bir humma gibi mendiline dolayan genç bir kızın, rahatsız düşlerini kökünden değiştirmeli. Kitapların yazdığına göre; başkasının ölümüne şahitlik ederken insan, kendi ölümünün gerçekliğine de mühür bırakmalı. Evleri temizlerken, insanlığın karanlık yüzlerini de silmeyi unutmayan gündelikçi kadının yasını; kürk alamadım diye içi ezilen kadının üzüntüsüyle birleştirebilmeli. (kim bilir; ikisinin acı boyutu da aynıdır belki.) Meryemlik mucizeler bekleyen kocasız kadınların, hüznünü de eğirmeli bu çarkta. Merhamet yoksunluğu baş gösterdiği vakit, evlerin sokağa açılan kapılarında, sümüğü gözyaşına karışmış kızları da unutmamalı. Kirli oyunlarına firavun elleriyle alkış tutan fanilerin, bir kapkaççı edasıyla masum sofralardan haram örtüler çalmasını da hikâye etmeli. Kapitalizm soysuzluğunun el kitabında yasak maddeler kapsamında değerlendirilen insanlığın, yüzükoyun yere yatırılışını da konu etmeli, kelepçeli köşe yazılarına. Asrın savaş münadilerinin kol gezdiği diktatör saraylarının insansızlığını, merhametsizliğini, çocuksuzluğunu kanayan feryatlarla sunmalı bu oyuna.
Sahi, oyundu değil mi bu hayat? “Dünya hayatı bir oyundan ibarettir.” diyen bir hüküm vardı değil mi? O halde bu ham yazıyı, bu oyuna sunmama itirazı olan var mı?
………………………………………………..
Sevindim adınıza!
Kayıt Tarihi : 14.9.2011 00:47:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!