Bir bine bölünmez ki
Kazıklama Melâhat!
Bu hâle gülünmez ki
Gıdıklama Melâhat!
Melâhat O’dur Bu’dur
Ama bir içim sudur
Yatağına gir, kudur
Mıncıklama Melâhat!
Akar mizah damarı
Pek bulunmaz umarı
Bu bir yaşam kumarı
Bezikleme Melâhat!
Sen olduysan tencere
Yemeği Allah vere
İnsanları boş yere
Düdükleme Melâhat!
Elde mizah demedi
Gülmeden edemedi
Peşinde hep Ahmed’i
Sürükleme Melâhat!
(Şiirin alındığı kaynak: Yalçın Aydın Ayçiçekin, Gıdıklama Melâhat adlı şiir kitabı (Demos Yayınları-Kasım 2011 basımı)
Geceydi
Korku sinmişti giysilerine hepsinin
soyundular
birbirlerinden utanarak
-korku: iki heceydi-
soyundular
1- soy kütüğü
Bir göçmenin oğluyum
bir muhacir torunu
Dedem
türküler getirmiş erkek sesiyle
yeşildim /
ne acılar çektim tırnak içinde
Tanığımdır
birlikte okuduğumuz yasak şiirler
(Tunç İlinden Bakır İline giden kervana dair.)
Yepyeni yabancılıklar için
gün üstüne gün konarken yeni yollarda
her adım tırnaktan kopan bir parça ettir
Kör kuyuların başında
bağırdım sana
bağırdım sana
yanıt veren olmadı
Onsekizimde yirmibeşimi yaşadım
Yeni bir yere göçünce
önce şoförler tanır beni
sonra postacı
sonra da
hiç kimseyle tanışmadan
yeni bir yere göçerim
Bir gün biri bir kâğıt uzatmış ona,
’’Hoca’m, ne olur şunu bir okusana.’’
Hoca bakmış kağıda, vermiş adama
Demiş: ’’Ben okuyamam, Arapça ama.’’
Nasrettin Hoca bir gün gitmiş hamama
İlgilenmemiş kimse onunla ama.
Çıkarken de bir altın bırakmış bahşiş.
Birkaç gün sonra aynı hamama gitmiş.
Hoca’nın eşeği bir gün çalınmış.
Canı sıkkın, kızgınken; bir de alınmış.
Duyanlar teker teker şöyle deyince:
’’Nasıl uyudun evde, hırsız girince? ’’
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!