âsî bir rüzgâr hâkimdi kentte
ağaçlar nazlı nazlı sallanıyordu
ve bir kız rüzgâra karşı
ağır ağır yürüyordu
uçuşuyordu altın tozu
sarı saçları
mâhir bir sarraf gibi
bir anda topluyordu
ayazda kalmış kuş gibi
üşümüştü
kendisine daha bir sıkı sarılıyordu
bir telefon geldi
bir bilinmezden
döndü rüzgâra arkasını
terli atlar
terli dağlar
soluyordu
duman duman
sustu birden rüzgârın gergin ıslığı
bir telefon gelmişti
bir bilinmezden
buz dağları
volkan volkan eriyordu
uzun uzun konuştular sonra
uzun uzun gülüştüler
artık yağmur yağıyordu
bulutlar bıraktı kendini
yükü ağır geldi
taşıyamadı
yağmur yağdı yağdı
kimse yakalayıp
dişlerine gem vuramadı
ıslandım ıslandım
balık gibi
sıçradım
boy verdim
bulutlara
dağlara
sen yoktun
ve ayak sesleri
sanki
ardımdan nâdimen yürüyordun
ama yoktun
karanlığın içinde
ağır ağır yürürken
bakamadım ardıma
yağmura eşlik ediyordum
ama sen yoktun
kayboldun
kayboldum
saat beş kırk beş
dışarıda ürküten bir yağmur
siyaha batmış gökyüzü
eli yüzü kara
yıkıyor şehri
elleri ile yağmur
şehir aynı şehir
yüzü teni ağarmıyor
başı sonu olmayan kervanlar gibi
yükü oluklarda yağmurun
toprağın hasretimi
bu yağmur
gecenin mâtemi mi
kaç kervan geçer böyle
yorgun
bereketli
yıkandı şehir
aldı guslünü
meğer ne kadar kirliymişiz
kırk tas değil
yağmur yorulsa
yine de temizlenemeyeceğiz
(2007 siyah gözyaşı şiir kitabından)
Macit Kuruçay
Kayıt Tarihi : 30.3.2018 05:41:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!