Viyana da bir gece Şiiri - Mehmet Necip ...

Mehmet Necip Özmen
434

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Viyana da bir gece

ki
bir gurbet kuşu
ırağında ocağından
ırağında kokusundan
ırağında memleketinin
ırağında sevgiliden

kış kıyamet
kar toz talaz
ne para ne pul
kimin umurunda
müzik var müzik
şu koca dev camların ardında
adı ne olsun
cinsi ne olsun
desem neye yarar
varsın olsun be aylak adam
dağıttı ya içimdeki pusu
aralığından sızıp dalga dalga ışıkların
dans ederek kar taneleriyle
nazlı nazlı
yorulmazmış bitmezmiş çalışması
müzik
hala evrenin en esaslı yolcusu

vitrin gibi seyirlik
ordasınız ve olanlar bir anlık
şatafatlı yeri ortalarında Avrupa’nın
göbeğinde bilmem kaç bin yıllık
şu narin şehir Viyana’nın
içeride insanlar
dışarıda insanlar
karda ayak sesleri
ayaz kuru
ayaz cehennemi

aykırı ritmime bir an
kayıyor dizeklerden
bozuyor bazı
karda ki ayak sesleri
susun diyorum
yürümeyin durun
muhteşem bir müzik
dalga dalga salınıyor içeriden

yalıyor duvarları
binaları
meydanı ve loş sokakları
çalıyor
çeliyor
alıyor beni benden
kaçıyor durmuyor dokuyamıyorum belleğimde
siliniyor fasılalarla müzik
arızalanıyor dizekler
ayazın ayıbı bu
burnumun direği sızlıyor
kuru kar
bir durup bir yağıyor

sıcak ülkenin insanı
yalpalıyor ıslak botlar
sarhoşluğunu anlatıyor insanların
at kokuları yaygın
baygın hırıltılar
tarihi yaşıyor bu şehir besbelli
koşu sesleri faytonların
onarmak istiyorum kafamda
şarkıları eklemek birbirine
Fransız aksanı baskın
çalgılar
galiba bir Fransız dörtlüsü
vokallerden fırlıyor
ipekten kaygan bir ses
caz
gecenin sarhoşluğunu gönderiyor anılara
loş ışıklar
hafiften
dışarıda ben
işçi filan da değil
işsizlerden bir insan

zarif bir anlatımı da yok
niçin
neden
ki ilişmesin şiirime
anlatması zor kendini insanın
güneşe karşı yapan cinsten
istenilmeyen

coştu grup yeniden
hepten yalnızım
kim anlar ki şu an beni
duygularım
dilim
nedenlerim
niyelerim
yıldızlarıyla geceleyen sütlü koynunda
âlâlardan âlâ memleketimin
yedi yıl önceydi
yıl
bin dokuz yüz seksen
başıboşlarda
ipsiz sapsız gezen
şimdi
işsiz bir öğretmen

Franziska seslendi arkalardan
ev arkadaşım
Alman
Viyana’dan
söylendi bir şeyler
anlamadım
hep nazikti hep narin
kıvırcık
maviş
tatlı mı tatlı bir kadın
kanıma işliyor bu müzik
yarıldı sanki büyük meydan
baştan başa bir ışık
bir karanlık
dönemedim bir türlü
ayıramadım gözlerimi vitrinden
geriye attım bir elimi
ve
parmaklarımla müziği anlattım
akıllı-deli bir insanım
açıldı bir ara büyük kapı kanatlarından
kaçak adamın kaçak bakışları
aradılar gözlerim çalanları
emeğin hası
has emekçileri dünyanın
çalanları benden beni
o geceye ait dakikalık yaşamımı
imrendiklerimi
ustalarını evrenin
mimarlarını
dili yok
dini yok
rengi yok
sınıfı yok emeğin
eğildim
göremedim
anlayın artık ruh halimi

nefesini hissettim arkamdan kadının
kayısıdan tütüne çalar kokusunda
“Frau Franziska”dedim
faytonları gösterdim
“eve bunlardan biriyle gidelim”
tuttu elimi
güldü kadın
sarışın
mavili
kıvırcık
tatlı mı tatlı Alman
lüksünü yaşamamak gerekti bu şehrin
öyle anlattı
yaşayamazdık zati
şaha kalkmıştı müzik
yağız bir at
yürüdük
ağır ağır ritmi bozarak
kaybettik bin dokuz yüz seksen yedinin şubat ortalarını
tramvayına doğru uzak bir semtin
yol alarak
kol kola

köşe başında delikanlı
bodur
kısacıktan bir can
elleri böğründe bağlı

mazgalları donatmış Bektaş
günlük bir gazete
bir iki renkli dergi
ben gibi
o da kaçak
hangi vakti gecenin
buzdan bir yer
gök buz yer buz
canım
gülüm
ne vardı
memleketten kaçacak

yanaşan biri
oradan
laflanan horozlanan
bize yabancı
sesi sivri zehir gibi
belli ki yüzünden
zehirden daha acı
gidince adamı
ilk lafım
“kardeş merhaba”
“adın ne senin”

köylüğünden Kırşehir’in
iki çocuk
bir kadın
ve bir ana
yakın olmuş bir yıla
satmış
takım taklavat tarlayı sabanı
lokmasına ve aşına muhtaç
boynu bükük
üstü başı pulu parası
kara yere girsin diyor
geziyor ev ev
gurbet evleri han
Bektaş hancı
neden basit
neden besbelli
ar bokuna bu gününü yaşayan

daha da soğudu Viyana
Tuna donuk
göbeği yaşıyor şehrin
mazgallar sıcak
soluyor sanki
bir yerden nefes alıyor bu şehir
bu köşe onun bu akşam
bir yanım acımaz dünya
müziğin sarhoşluğu diğer yanım

asılı kaldı oralarda bir yerlerde kulağım
gözüm Bektaş’la görür dünyayı
midesi boş gurulduyor Bektaş’ın
jambon
et ve sucuk
ekmek kokuyor yandaki biracı
kaçak işçileri belediyenin
çoğu yabancı
ucuz
mevsimlik insanlar
kamyonlara yüklüyorlar
Türk’ü Yunan’ı İtalyan’ı
inceden çakıl
inceden kum

nara atıyor “punk”çu iki genç
biri çok haylaz
dimdik gözlerime bakıyor
sesleniyor Frau Franziska
bilmiyorum dilini
ama anlıyorum
gitmek gerektiğini

Bektaş ve ben
ayrılıyor garip yollar
hala meydanda aklım
Japon turistler
çatal bıçak sesleri
masalar süt beyazdı
mum ışıkları titrek
sarıdan kızıl
kuarteti cazın
beşincisi de ne garip ki ben

ah
istanbul’da
İzmir’de
ya da herhangi bir yerinde olsaydım memleketimin
bir dost meclisinde
kursaydım ezgilerden bir köprü
ey insanlar
yabancı değiliz
anlardık birbirimizi
hiç olmazsa düşünmezdik hiç
ve
çözerdik dilimizi
sarılırdık
anlardık
severdik birbirimizi

Viyana/1987-Şubat

Mehmet Necip Özmen
Kayıt Tarihi : 12.6.2007 22:46:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Necip Özmen