daha naif daha kırılgan.
ve dahi daha olağan, anlaşılan.
yarasız, beresiz, henüz her yeri sağlam.
ve dahi incinmemiş kanadından.
uyumanın en güzel tarafını rüya sayan,
daha yataktan kalkmadan rüyasını hatırlamaya çalışan.
genellikle unutan ve fakat yarım yamalak, sürekli anlatan.
rüyasıyla ilgili tabirlere büyük oranda inanan,
uydurma yorumlarla uydurma mutluluklar taşıyan.
hasılı, nefesi hayatta alıp rüyasında yaşayan,
şen, şakrak bir çocukluk vardı kapının girişinde,
hemen solda bir yerde.
her seslenişte içi kıpırdayan ve sonra duran.
kıpır kıpır bir içi vardı, şimdilerde hareketsiz kalan.
her coğrafyada aynı koku aynı tat.
her benlikte aynı hissiyat aynı ah.
bazen sevap, çoğunlukla günah.
ne çeşit bir iklimin yadigarı bu mevsimin hüznü?
ne çeşit bir yağmur bu, yağmamışken ıslatan?
elime geçen ne varsa elimden geçtiği için parçalanmış gibi.
neye güvensem havadaki nem.
kime uzansam sanki kenarında o denizin.
o gizemli, o ilk bakışta içine çeken, çektikçe çeken, o çektikçe çekildiğim, çekildikçe çekindiğim o buhranlı karmaşa.
ne çeşit bir duvar bu, daha ilk kat boyası kurumamışken yıkılan?
esasen susmak da susmayı karşılamıyor bazen.
bir dakika içerisinde en fazla bir dakika susabiliyorsun;
bu az, bir dakikada on dakika susamıyorsun.
o dakika konuşuyorsun işte, bir dakikada bir dakika konuşurken aslında on dakika susmuş oluyorsun.
ne çeşit bir zaman kavramı bu, geçmek bilmeyen?
hayır usta ben de biliyorum onun öyle olmadığını.
bu böyleyken böyle, şu şöyleyken şöyle, o öyleyken öyle, haklısın.
evet haklısın, haksız olan yanlarım yok değil.
ve evet haklısın,
bazılarımız çok daha haklı aslında gerçekten haklı olanlara göre.
benim de anlatamadığım bir güney yarım küre var elbette.
ne yöne gitsem okyanus.
her yanda tuzlu su.
oysa saniyenin onda biri kadardı akıllısı uslusu.
ne ki yetişemedik en kralvari hüzne son duraktan bir önce.
oysa biz de her sese irkilirdik çocuk tarafımızla,
şimdi bomba patlasa ben hala buralıyım.
oralı değilim anlayacağın.
çekip gidene en fazla balkondan bakarım usta,
o da annemden kaldığı için.
yoksa ağlamak doğal bir sürecin sonucu.
şimdilerde gözlerim kuru, içim ıslak.
heyhat.
alma benden bunu ya rab.
yalnızca yazabiliyorum başka bir numaram olmadı hiç.
ömrümüz doksan dakika, her saniyesi uzatma.
maç bitmeden gol atmalı.
hani sadri alışık'ın o tiradı.
neyse ne, zaten yapabildiğim tek şeyi yapıyorum yine.
şu evrendeki düzene bakıyorum,
kainata kıyasla yalnızca yazabilen bir hiçim.
her şeyim gitse iyi niyetim bakidir, o da annemden kaldığı için.
o biçimsiz coğrafya, o ne idüğü belirsiz kargaşa
ve haşa minel huzur kırgınım o yavşağa.
ne yaptığımı unuturum ne yapılanı elbette bana.
hasretim, o eski, o şimdiye nazaran daha tatlı gelen tüm dostluklara.
daha önce de dillendirmiştim.
gel diyene gittim yıllarca.
git diyende kalmadım bile.
gel diyenler arasında yalancılar vardı ama
hiç rastlamadım bir yalancıya git diyenler arasında.
yarım kalmak mesele değil, hiçbir zaman tam olamamış birisine.
yaşayan; hep bir şeyin eksik olduğunu bilerek,
neyin eksik olduğunu hiç kestiremeyerek hem de.
bir şeyin gerçekten eksik olup olmadığından dahi şüpheye düşerek kimi zaman, fakat yaşayan.
bir şekilde.
yarım kalmak bozmaz, düzgünce tam olamamış bir yıkıntıyı.
hangi enkazı eşelesen içinden aynı moloz çıkarılır.
ve hep.
bir şeyler hep eksik kalır.
şimdi daha taş üstündeyken taşlar, daha sarsıntılar başlamamışken ve henüz sevebiliyorken bir şeyleri, tüm eksiklerden vazgeçmeli.
oysa istediğim bir avuçtan fazlası değildi.
yine çok konuştum, konuştum fakat hesabıma göre yine iyi sustum.
yine bu mevsim, yine sessiz tüm harfler.
içime işlediğim o çığlık üşüyor.
gündeme hiç alınmayan o ikinci sınıf aşklar, tüm bu sıradanlıklar
ve alakası henüz keşfedilmemiş tüm kedersiz çaresizlikler.
“oğlum elimden bir şey gelmiyor” un
birinci dereceden akrabası soluklar.
ve ne yazık bir hüsranlı sabahlamalar.
nerede o gece uykuları nerede o vicdanlı insancıklar?
söz vermeyi benzetmeyecek teşbih bulamadım,
var olanı kullansınlar.
yoksa yine derin o sular.
hasılı tüm pişmanlıklar ve tüm unutkanlıklar,
üzerinde azıcık düşününce esasen aynı kapıya çıkar.
aynı yerde dururlar.
bütün bütün uçucu madde bu oksijen, uçuyor tutamıyorsun.
tüm lokmalar düğüm oluyor, zorluyorsun; yutamıyorsun.
mecburi nefes, sıradan hayat, olağan biçim.
varsayalım yaşıyorum, o da annemden kaldığım için.
o da annemden kaldığım için.
Kayıt Tarihi : 25.8.2019 11:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!