ÜZÜNTÜ ŞİİRLERİ

ÜZÜNTÜ ŞİİRLERİ

Nuri Gül

Yüreğimi sardı dertler
Biliyorum sende derman
Aşk ateşin içerimde
Dinlemiyor hiçbir ferman

Yüreğimde bir üzüntü
Uzakları özlüyorum
..

Devamını Oku
Zeynep Beşen

Gidişine kırılmaktan çok
İçerlendim sevgili
Dışıma bir şey belli etmezken
İnan ki içime içerledim seni..
Şanın da mı ''var'' dı, da ben bilemedim seni,
İncitip iteleyeceğini,
Nadasına savurup,
..

Devamını Oku
Mehmet Akif Ardıç

“Ben bir şarkı, bir türküyüm
Ben, Meryem'in yanağındaki tüyüm
Beni bir azizin nefesi uçurur
Kalbimde Allah'ın elleri durur
Cici ayaklarım iplikle bağlı
Ben onun sılası kendimin gurbetindeyim
Ben, azizin hasreti
..

Devamını Oku
Abdullah Gümüştakım

Bir od düştü içimize
Umudumu kaparken yıllar
Dağların taşıyamam diyen yükünü
Taşır
Omuzlarım hınç...
Üşürdü buzlar saçaklarında
Kirpiklerinin.
..

Devamını Oku
Leyla İnan

Aşkın kor ateşiyle titrerken iki beden
Fısıldadı arzuyla gönlümü mutlu eden.
Ne de güzel büyüymüş beraber ufka bakmak
Bizim acılarımız koşup maziye giden.

Seni düşündüğümde kendimden geçiyorum
Anıların içinden sevdamı seçiyorum
..

Devamını Oku
Ali Oskan

Allah’ın selamı üzerinize olsun.

Konumuz; insanın sebepler açısından dıştan gelen eğitimle ve kendini eğitme yoluyla zekâ olarak geldiği noktada elde ettiği, ahmaklık, şeytanlık ve aptallık (saflık) halleridir.

Ahmaklık ve şeytanlık halleri genellikle yersiz, vakitsiz ve gereksiz olarak, önceden ihtimali gelebilecek tehlikelere karşın kullanılmak veya kullanılmamak üzere, gelişmemiş olan zekâsını, insanın bilinçli olarak düşünce yoluyla geliştirip yükseltmesinden veya geliştirmeyip köreltmesinden kaynaklanır.

Aptallık (saflık) hali ise; insanın, doğal (sünnetullah) olarak gelişmemiş olan zekâsını okuyup düşünerek (tefekkür) yerinde, zamanında ve gerekli olduğu yerde vasata getirmesinden kaynaklanır. Aslında gerçek en üstün zekâ budur, çünkü vasata gelen zekâ sağlıklı, isabetli, yerinde ve zamanında düşünme (düşünce) kabiliyeti geliştirerek dingin, sağlıklı, geniş ve kapsayıcı bir kapasite ile en yüksek bilinçlere ulaşabilir.
..

Devamını Oku
İbrahim Ethem Bingül

Orman,gür ağaçlarla dopdolu, fakat ıssız
Gökyüzünde yıldız çok, mehtap yoksa ışıksız
Yürekteki sancıdan seven olmaz rahatsız
Asıl büyük üzüntü unutmaktır sevmeyi
Sevmesini yitiren kaybetmiştir her şeyi...

Boşlar dolmuyor neden, dolular boşalmıyor
..

Devamını Oku
Kazim Öztürk 2

İçinde bir acı duyuyor musun?
Sol tarafındaki ağrıyı biliyor musun?
İçine üzüntü yağıyor mu?
Kendine suçlar ağıyor mu?
İşte o ses pişmanlık...

Göz pınarlarından damlalar akıyor mu?
..

Devamını Oku
Menekşe Gülay

aşksız da yaşanılmıyor ki
bu dünya da.
sevgisiz yeşermiyor çiçekler,
hayatın tek anlamı olan aşk..
mutlu ediyor insanı, yaşadığın sürece.
bilinmiyen bir yola giriyorsun sanki,
bir labirenttesin git git bitmiyor.
..

Devamını Oku
Abdullah Aydın

Sen benim yasal zincirlere gerek olmadan bağlandığım kadın, tüm hesapların yeni ve yenden görüldüğü durumdan son merhaba. Şimdi ötesinde olmak herşeyin, içinde bulunmak sensiz boş hayatın, ömrümün en güzel günlerinin en karanlık gecelere dönüşmesi ve deneyimlemek senden ayrı olmanın deneyimsizliğini... Ne ailem var şimdi ne sevdiğim saağlığım ne özgürlüğüm, fakat umuttan yoksun olmakla kurtulamıyorsun ondan, aksine tam zayıflattığını düşündüğünde daha güçlü bir kuvvetle kuşatıyor insanı. Her çiçekte düşüncesi yükselen yarin şimdi soğuk duvarlara yansıyan sıcacık hayalinin tasvirini ya da içinde bulunduğum ruh halinin türettiği düşünceleri yazı haline getirebilmek ne güç. Sen benim duygusunu okşayıp düşüncesini öptüğüm güze, ermiş bir sufinin yalnızca tanri aşkıyla yaşaması gibi bende sadece seninle yaşayacağım. Zihnim sürekli imajına takılı, çok garip bir kesinlikte içimden fısıldadıklarıma cevap verdiğini duyuyor, gülümseyişini ve yüreklendirici bakışlarını görüyor gibiyim. Aydınlık ve sessiz kubbeleriyle bir cami insanda nasıl dua etme ihtiyacı uyandırıyorsa sende gönlümdeki eşsiz yükselişinle aşka dair ne varsa hepsinin şiirini söylemeye teşvik ediyorsun. Senin olmadığın her yer en karanlık mekanıdır yaşamın yaşamanın, enterkedilmiş noktası ve her vuslatın uzak ucudur. Senden başka kimsenin yerimi bilmediği kendi içimde biryerde saklıyım aynur, birçok el dokunabilir belki başıma ama senden başka kimse okşayamaz başımı. Sensizlik ölüm korkusu karşısında duyulan gizli bir cehennem kaygısına benziyor biraz, fakat sevme şansımızın yok olması gönlümüzün tümüyle ortadan kalkmasıdır ölüm. En korkuncu da yaşam tamamen elimizden alındığı halde umudun kesilmemesi, sensizlik buna en büyük örnektir aynur. Bu korku karşısında başıma gelen felaketlerin mizacımın nasıl da tuhaf yönlere kaydığını hissediyorum. Bütün erkekler gibi kusursuz olmaktan çok uzak bir yaratığım elbette, fakat varlığımda birçok kusursuz senlerin olduğunu duyuyorum. Yaşamda yalan gerçeğe oranla daha büyük yer tutuyor yalan, en dürüst insanların bile birbirlerinden birşeyler sakladığı gerçeğini inkar edip camdan bakar gibi birbirimizin içini gördüğümüzü ya da en azından bazı konularda ikimizde iddia edemeyiz. Lakin sana olan sevgimdeki saflığı dürüstlüğü ve ona uygun kalp atışlarımı parmak uçlarımda dahi hissettim hep. Şimdi senin gönlün içinde yaşamayı becerememiş olmakla orada yeri olmayan bir insan olmak çok farklı şeylermiş gibi geliyor bana. Hatayı cahil yanın yapar ve cezasını en olgun yanına çektirir. Çok şeyler yaşayıp gördüm, seni daha tanımazdan evvel o kadar zıt uçlu tezatlar görmüştümki ruhumdaki şaşma ve hayret etme duygusu azalmıştı. Böyle kısa yaşamda bu kadar tasayı şekillendirmekteki ateşliliğimi saçma bulmaya başladım önce, sonra yaşamın artık beni aştığını düşündüğüm noktada bıraktım herşeyin akışına kendimi. Mademki ben onu bu duyguyla yaşamayı beceremiyorum o beni yaşasın madem dedim. Bu kararımı belirleyen durum duygusal hassasiyetlerimin yaşama yumuşak kalması ya da kendimi hayata bağlayacak neden bulamamam değildi, benim için ilerisi diye bir hesap olmadığından kendimi herşeyin akış boşluğuna bırakmak düşüncesiydi. Tabi o zaman sen yoktun ve bu felsefemin ileri ki olası yaşamımda doğuracağı sonuçları inceleyip hesap edecek çapımda yok. Yirmi yaşımdan beridir sakattım, bir asker gazisiydim ama devlet ortada yoktu, insan için yaşamın yaşamanın en verimli çağlarını koltuk değneğiyle geçirdim 20 den 27 yaşıma kadar. insan vucüdunun yasalarını değiştirmiş bir bacağım, zihnin olağan hallerinin dışına taşmış düşünce yapım, ve en az bacağım kadar sakat ruh halindeydim. Parçalanmış bu oluşumların ince ipliklerinden sağlam bir anlam örgüsü dokumak zordu, insanın aptalca ve çıplak bir yaşamdan başka kaybedecek hiçbir şeyi yoktur diye düşünüyorum -ki sen olmasan korunmaya değer güzel anılarım yok ve halende öyle düşünüyorum. Ayrılık ruhumdaki sana dair kuvvetleri dağıtmıyor aynur, aksine onları bir hasret kütlesi üzerinde toplayıp bu sayede büyük ve tek istek duyma kudretine erişiyorum. Küçücük yapılar ve uçsuz bucaksız ormanlardan başka birşey görmemiş köylü gözlerime Haydarpaşa'dan gördüğüm o ilk istanbul manzarası nasıl tuhaf gelmiş ise bu odanın beşmetrekarelik alanı da özgür ruhuma o kadar tuhaf geliyor. Ancak daha 14 yaşında arka sokaklarında yatmaya başlayıp güzelliklerini henüz bilmeden en çirkin yönlerini görüp alıştımsa istanbulun, sensizliğinde arka sokaklarından başladığım cehennemine alışacakmıyım dersin? çok zor aynur ! Kendi icadım olan oyuncağımla tanıdım ayrılığın ilk kayıp duygusunu, dünyanın bütün renkleri çekilivermişti sanki gözümden. Arkadaşlarım hiç olmamış gibi yoktular, herşey eksilmişti sanki bir şeyden, ya da bir şeyden herşey. Sonra onu buldum, ah nasıl mutlu olmuştum sanki daha önce hiç mutsuz olmamışım gibi. Ayrılığın birleşimi unutturduğu gibi birleşimde ayrılığı ve acısını unutturuvermişti. S onra annemi kaybettim, henüz dört yaşındaydım beni terkettiğinde. Ayrılığın ne olduğunu bilecek yetim olmadığı düşünülmüş olmalıki dayanma gücümün haddi hesabı edilemedi öz annem tarafından. Şimdi seni kaybettim senden ayrıldım aynur. Ne annemin gidişine ne oyuncağımın kaybolmasına benziyor bu, tamam yine yaşamın bütün renkleri yok, tadı yok yine tüm tatların ancak dayanabilememe gücümü biliyorum bu defa. Ayrılığa geliştirdiğimiz kaygı türü ölüme oranla çok daha ürkütücü boyuttadır, zira ölüm mutlak olan ve insan zihni onu en arka odalardada kapalı tutsa bir şekilde kabullenmiştir. Ama ayrılık bizim için netice beklentili bir durum değil ve buna hazır varlıksal bir kabülümüz yok aynur. Ölüm Allahın emri umutsuz mutlak son o değiştirilemez fakat ayrılık insan kararı herzaman değiştirilebilir herzaman değiştirilebilir umutlu son. Kldıki ölürsün beklentiler ötesine geçersin, ayrılırsın çok ötede küçük bir beklenti gözünde büyür ondan medet umarsın. Çocukken gece yarıları kabuslarla zıplayarak koynuna koşabileceğim ebebynlerimin olmadığının ürkütücü gerçeğiyle karşılaştığımda ailemin olmadığını ilk ozaman anlamıştım. V e sormuştum kendime, ben şimdi bir kabustanmı uyandım yoksa bir kabusamı başladım. Sonra tekrar uyutmaya çalışırdım kendimi, aynı kabusu göreceğimden korkmazdım artık çünkü uykumda gördüğüm be kadar kötü olsa da uyandığımda göreceğim kadar kötü olamazdı o. Yıllar sonra aynı şeyleri şimdi tekrar yaşıyorum, anlık bir sıçramayla uyanıyorum uykudan, sonra etrafıma bakıp gerçekleri algıladığımda yorganı kafama çekip tekrar uyumak kabus görebilmek için can atıyorum. Çocukken tekrar uyuyabildiğimi hatırlıyorum ama şimdi uyuyamıyorum. Benim için büyümek zordu aynur, gel görki büyüdüm, on defa ölmem gereken yerde ölmedim yaşadım, el bombası yedim yaşadım, üç kurşun yedim yaşadım, yirmi yaşımdan beridir hayatımın en güzel senelerini 22 yıldır sakat geçirdim yaşadım, insan doğasının fiziki ve ruhsal tüm durumlarının çetrefilli yapılarına direndim hiç yaşamamam lazım geldiği halde istemeden yaşadım aynur. Nietzsche haklıydı, öldürmeyen herşey gerçekten de güçlendiriyordu insanı, fakat her darbeye karşı bir bütün olarak sertleştikçe sertleşip kırılıp dağılmadan zırhlı bir cam gibi tek parça kalsakta kırk bin yerden yaralanıp, insanın insana sarılmasının bile tuhaf geldiği ruh haline sürüklendikten sonra yaşamsal gücün artmış neye yarar. Elbetteki insan kendi hataları dışında sürekli olarak acı çekmez, kendimi tamamen boşluğa bıraktığımda bile ben napıyorum diye düşünmedim değil, fakat temiz su da mı yüzüyorumki ardımı bulandırmamaya uğraşayım psikolojisinin mantıksız mantığı yutuverdi beni. Çevrem suçlu doluydu sokakta yatan insan için sosyal düzeni olan çevre hemen hiç yok gibidir , bende suçlar işedim vet, aslında bu işe ilk başlarda onursuzca bir iş gibi bakıyordum. Bundan nefret ediyordum ama sokakta koltuk değneğiyle aç kalmaktan soğuktan ölmekten daha az. Ebu zeyd gıfarinin dediği gibi; geceyi aç geçiripte kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim mantığıyla hareket etmek zorunda kaldım. Sonradan pişman olacağım işler yaptığım zaman, ihtiyaç duyduğunu bildiğim kimselere bu işi dengeleyecek başka birşey yapmam, artık pişmanlık üzüntüsünü pek çekmememi sağlıyordu. Yaşamın iyiliklerinden uzak kalınca kötülüklerine daha çok kafa yoruyor insan. Ben şimdi talihin bana sunduğu bu ayrıcalıklı aleyhte tutuma vurgu yaparak, lehime bir kavram oluşturmaya cabalamıyorum. Aslında ben yapmadım hepsini kader yaptırdı falan da demiyorum, aksine yanlışlarımı bizzat ben yaptım ama o beni şu bene anlatmak dahi güç iken sana anlatmak nasıl mümkün olabilsin aynur. Bunları seninle paylaşmadım hiç, sıkıntılarıma seni ortak etmememk gibi bir felsefem her zaman vardı bilirsin. Ne desem boş, geri getirilmesi mümkün olmayan şeyler bunlar ve çok saçma duruyor geri bakınca herşey. Her ne yaşadımsa iyi veya kötü hiçbirşeyin kahramanı hissetmedim senden başka kendimi, seni tanıdığımda belki bin kadın deneyimi olan deneyimsiz bir ayartıcıydım ben sadece. Gönlümün ev sahibi yoktu, yatağımda misafir eylemler ve tenimde bin hazzin kirli parmak iziyle kalabalık bir yalnızlık çöplüğündeydim. Yaşamın bütün rahatlığını düzenli dış olaylar silsilesine dayandırmaya çalışarak eğlenmeyi, günübirlik eğlendirilebilmeyi amaçlayan bir asalaktım. Kadına doymuyorumdum, bir defa beraber olduklarım önemini yitiriyordu, birlikte olmadıklarım ilgilendiriyordu beni artık sadece. Bu durumumda erken yaşta anneden ayrılmanın bir Freud etkisi varmıydı bilmiyorum ama gerçek böyleydi. O sebep tepeden tırnağa seni sanki bir matem elbisesi ile simsiyah gördüğümde, günübirlik yaşamıma anıbirlik girerek bir gece sonra çıkacak sıradan kadınlardan biri idin benim için. O sebep imansızı bile imana getirecek kadar kusursuz yaratılan güzelliğin, yaklaşımımın defolu zihniyetinde daha en baştan kusurluydu benim için.Ilık bir meltem rüzgarında bile kırılgan ve korkunç bir tehlike altında bulunan kuğu boynun üzerine ilahi bir kudret ile oturtulmuş bir sanat eseri olarak duran abide başına ilk baktığım zaman aynur, her gözü aşka davet den o kutsallıkta neyi görmem gerektiğini bilmeyen madden ve manen ateist bir körlük içerisindeydim ben. Sırf tensel ve aç dürtülerimden beslenen hayvani amcımın mekanik tacizlerine karşı kendince savunmalarını daha önce çok defalar karşılaştığım her kadında bir ölçü var olan gerekli bir gereksizlik ve fethedilmeye hazır bir nazlı ön çephe savunması saymıştım. Duyguların tenin kadar ilgilendirmiyordu beni, hayvani yaklaşımımla kudurgan kollarımı sararak sana tecavüz ettiğimde, saf bir çocuk gibi burnunu çekerek ağlaman sadece şaşkınlık yaratmıştı bende. Zira kadınların bu yönünü hiç görmemiştim bende tanımıyordum. Sahip olduğumu düşündüğüm onlarca kadın içinde fetih duygusu yaşamadığım ilk ve tek kadındın sen. Sonra yine o şirin burnunu çekerek gittinya aynur, ardından etkin bir pişmanlık etkili bir vicdan acısı düştü içerime, vicdanımdan kaçtım fakat eğer vicdanın seni arıyorsa hiçbiryer güvenli olamıyormuş o zaman anladım aynur. Gerçekten bir duygun olabileceğini ardından oluşan o ilk boşlıkta hissedebildim ben. Beni büyüten babaannem geldi aklıma, ve kızkardeşiminsana benzer hayalleri hesap sormaya başladılar benden. İçimin içerisine bir kıymık battı, insanın burnuna da kramp girebileceğine ilk o zaman şahit oldum ve bunun karadenizli olmamla bir ilgisi yoktu. Sana şimdi içimin en mahrem hallerini açarken, samimi düşüncelerimi senin hoşuna gidecek şekilde süsleyerek duygusal bir menfaat amacı güdüyor değilim. Yazdıklarım aynur, beklemekten kokuşmuş gerçeklerin taze itirafından başka şey değil. Hasta ruhum, kişiliğim ve vicdanım arasında alimi kıracak boşlukları bir zalim doldurmuştu sanki o gün. Hiç tanımadığım duygular girdiler o mavi odama, öyle yaktılarki canımı aynur, iki intihar üç yaşam denemesi ve yirmi sekiz yıldır sürdürülemeyen bir sürdürülmezlikle çıkmıştım karşına, fakat hiç senin orada hiçbirşey yapmamışlığın kadar canımı yakan birşey olmamıştı ve varlığımın toprağa o kadar yakınlığını hiç hissetmemiştim. Çok ağladım, ağlamaktan tıkandım dinlendim tekrar tekrar ağladım. Beni ilk defa yalnız bırakman sonrasındaki bu ağlamam, ne şimdiki gibi hasretine ne ayrılık acısına idi, o çok dahavarlıksal birşeydi aynur. En büyük ceza sensizliktir şimdi şimdi bana, bunu her yangını görmüş tatmış deneyimli bir insan olarak yazıyorum. Yokluğunun değişmeyen acı biçiminin ne değişken eziyet türlerinde usta olduğunu elbette iyi bilirim. Her duygunu eksiltip duygularını yetim bırakarak, hayatın herşeyini senden alıp yaşamın nefesini kestiği anda yaşaman için kısa ve acı bir soluk üfler o. Sinema da ekrana bakmaktan ürktüğün ve benim bu davranışlarına her defasında muhalif olup sana sitem ettiğim işkence türü filmler yokmuydu hani ? İşte orada uygulanan işkenceler aynur sensizliğin bana yaptıkları yanında çok sıradanlaşır. Testere gönlümü ikiye biçerken tenin hükmü kalmıyor aynur. Sen yine benzeri siyah elbisenle tekrar bana geldiğin zaman, dünyayı aydınlatan yıldız, geceleyin gündüz aydınlığından yapılmış bir inci kadar güzel olduğunu işte o zaman görebilmiştim. Ve artık kendine ait duygular taşımıyordun sen. El avucunu diğerinin içine alarak, yana döndürdüğün bileşik dizlerin üzerine kalbin kadar kırılmış dirseklerin ucundan sihirli bir dalın cennet yaprakları gibi bıraktığın ellerin, herşeyin bilmediğin tezahürünü dayamıştı içerime. Ve daha dünün en düşüncesiz en zalim en duygusuz adamına bile, bu gün kendince edebi zorunlu kılan özge nezaketinle artık bütünüyle ban aittin aynur. Yüzünde yanımda olmanın huzuru değilde saklanmaya çalışılan endişenin ağır tedirginliği vardı. Eğer bu halin vicdan duygularına dünden kalan sızılarımla ağlamadımsa, bunun nedeni en azından artık burnunu çekerek ağlamıyor olmandan duyduğum alçakça özgüvendi. Her şeyin beni ilgilendiriyordu artık, her halinle ben alakadar olmalıydım. Başkalarının sorunlarını kendi saplantılarım haline getirebilme huyum hep vardı bilirsin, ancak lehine veya aleyhine oluşabilecek durumlardan sonu saçmalamaya varacak öngörülere kadar anlamlar yükleme öngörüler üretme huyum ilk o zaman başlamış olmalı. Sonra dahada vakıf olacağım üzere, hassas anlarında yarım nefes almalarını omuzlarını öne düşürmek ve sırtına kaplumbağanınkine benzer bir şekil aldırman takip ediyordu -ki o an senin kambur olabileceğini düşünmüştüm. O narin boynun bitiminde olağanın dışında çok ön planda yer tutan üst iki kaburga kemiğin varya hani ? Yarım nefeslerine eş zamanlı olarak her iniş kalkışları içimdeki taze yangının közlerini harlayıp büyütmeye yarayan sabotajcı körükler gibi çalışmaya ilk o zaman başlamış olmalı. Karbeyaz alnın üzerine ışıltılı kahvelikte simler gibi dökülen ince bir ipek saçların altından, o herşeyi yutmaya hazır kara delikler gibi kocaman petek gözlerin büyük olduğu kadar da tedirgindi. Sanırdın ceylanlar aynı duyguyla bakmayı senden öğrendi. İşte benne güzel baktığını yüzüme başını kaldırmaktan korktuğun o zaman da öğrendim. Sana tecavüz edip üzerine telefonu eline alarak lavaboya gitmene izin vermemin benim için ne sıkıntılar doğurabileceğini hiç düşünmedim bile. Çirkinliği uygulayan biri olarak, kötüuü hesap edemeyen saf yanlarımda çokmuş işte buradan anla. Hani sormuştıum ya sana bir telefonla beni yakabilirdin aynur neden yapmadın diye ? Sana birşey yaparlardı diye korktum diyerek tekrar o şirin burnunu çekerek ağlamaya başlamıştın hatırlarmısın ? Ellerimle sıcak bir kor gibi basmıştım göğsüme koca başını, içimden çok daha fazla yanıyordu sanki avuçlarım. Ne tekrar burnuma giren kramptan ne yine yanan gözlerimden süzülen yaştan haberin oldu senin. Ne de onları ince saçlarına düşürmeme gayretimden aynur haberin olmadı hiç. İnsan içine böylesine işleyen saflık ve o soyleminin insan ruhunu felç eden aksları hala şakaklarımdadır! Böylesi yücelikler edinmiş bir yürek, öylesi özel ve güzel bir bedeni nasılda tamamlayarak birbirini bulmuştu. Ve bu kutsi varlık beni nasıl nereden bulmuştu. Sanki dünyanın başı ile sonunu tutuyordum an ellerimde. Aniden hışımla kalkarak lavaboya koşmuştum hatırlarmısın ? hıçkırarak ağlamanın benle arasına koyduğum tüm setler yıkılmıştıve benim bunu zavallı bir diş sıkma ile engeleyebilecek gücüm yoktu artık. Türk'ün aklı gibi aşkı damı orada gelir bilmem ama şu varki sana aşık olduğumu hissettiğimde klozette oturmuş ağlıyordum ben. Odaya döndüğümde sende bende iç dünyamızı saklayıp sadece ağlamakla kaldırdığımız örtüleri tekrardan örtünmüştük. İçinde bulunduğumuz durum bakmayı konuşmayı yasaklamıştı. Lakin susmak bile konuşmaktı artık bizim için ve sessizlikte biliyordu birşeyler anlatıp anlamayı. Şampanya içmiştik hani? aynı şişeden doldurduğum kadehlerimizden öncelikle benim içmemi beklemiştin. Sanıyorum bu kaygın dünün faciası sonrası bir çeşit kaygının tedirginliğindendi. İçine ilaç atmamdan korktuğun alkolün iki kadehinin sanki komple ilaçla doldurmuşum gibi seni çarptığına şahit olduğumda biraz önceki güya kendince tedbirinin saçmalığına ve bu durumunun o saf haline yansıyan şirin komikliğine tekrardan aşık olmuştum. Yeni ve yeniden tekrar tekrar hatırlamaktan mutluluk duyduğum ve beni neşelendiren anların başında o saçma ve tatlı halin gelir. Kusmaktan kormana rağmen defalarca üzerime kusmuştun, sonrauyudun, yüzüne hiçnir insanda görülmeyen bambaşka güzellikte açılardan korkunç bir mükemmellik yayılmıştı. İnik göz kapakların çehreni gözlerin bölmediği kusursuz bir devamlılık sağlıyordu. O güzel ve kocamangözlerin hiç ortada yokken bile yüzün alışılmadık bir ihtişama bürünüyordu. Ben ise mutlulukları ebedi zanneden saf bir kayıtsızlık içerisindeydim aynur. Uyandığında ayıktın ve terbiyen gerçek durumunu bildirmene izin vermiyordu yine, ama senin isteyip istemeyeceğin herşey benim içimde olup bitiyordu artık. Kadınların zihinsel özellikleri ve ve fiziksel güzelliklerine ilgisiz kalmışımdır hep, eğer bir kadını bunlar için övüyorsam ya nezaket icabı ya da onunla yatabilmek içindi. Birtek senin ahlaki dehana ve kusursuz güzelliğine hayran kalmıştım. Sonra yine içtik, gözlerimi dudaklarından ayıramiyordum, her saçma kelimen bile bir yaşam sırrıydı benim için. Yine kustun üzerime defalarca, sarhoşken bir kaç teli kopmuş diğerleri de gevşemiş bir müzik aleti gibi çıkıyordu sesin. Ah ne tatlıydın aynuş...Sayısız kusurun sahibi olmak kusursuz bir aşığa dönüşmesine engel değildi ve ben mutlu bir günün bütün kara günleri silebildiğine yine seninle o zaman şahit olmuştum.Tüm benliğimle kutlu bir sihirin etkisi altındaydım, dünya yine büyüktü fakat o gün bir merkeze sahip olmuştu. O gün bu gündür varlığımınüzerinde parlayan ışığın nerede olursam olayım günbegün artarak beni takip etmektedir. Elbetteki yazılarımdaduygularımdaki büyü yok, ve bir resme bakar gibi hayranlıkla uzun uzun bakacak değilsin cümlelerime belki, içimi içine hissettirebilmenin minicik bir yolu olabilse keşke. İnsan gönlü için en elzem konuda neden bu kadar başarısısız aynur ? bu en hayati hususta eksikmi donatılmışız ? ya da tanrı böylemi istedi, ulaşılamayan şeylerin ulaşılmıştan daha yüce olduğunu insan için en iyi bilen Tanrı, sevgi aktarımında aşılması gereken kritik bir eşik koymayarak bilerek isteyerekmi bu yönde bizi eksik bıraktı? Belki bu soylem için zor fakat doğamızın lehinedir, zira varlıksal sebebimiz gereği her başarı bir süre sonra sıradanlaşıp kendini küçültmeye başlar. Eğer sevdamızı beslemek istiyorsak sözlü yazılı veya eylem yoluyla hiç mutfaktan çıkmamamız gerek. Çok özlüyorum seni aynuş, sana dün dokunmuş olmanın mutluluğu yanında bugün dokunamıyor olmanın ıstırabı çok çaresiz kalıyor. Öyle şeyler yaşadık ve öyle talı hatıralar bıraktıkki bir birimize, onlar benim hayatımı sonsuza kadar renklendirmeye yetmesi gerekmezmiydi. Oysa sanabirkez olsun dokunabilmiş olmakla bir ömür mutlu olmam lazım gelmezmiydi aynur. Bu açıdan bakınca gözümdeki değerine zarar vermiş sevgimi küçültmüş gibi hissediyorum kendimi. Ama her zaman birimi kendi değer ve dokunuşunu taşıyor, şimdi o mesut insan ben değilmişim gibi, onun pantolonunu ceketini onun ayakkabılarını giyorum bu doğru. Fakat seninle güzel olan herşeyi bir başka ben yaşamışta hasretinin ve ayrılığının acısını bu bene yüklemiş gibi,. Kollarımsan hiç sarılmamış gibi mahsun, seninle olabilmiş olmanın gururuyla aynı anda sensiz kalmanın şerefsizliğini yaşıyorum. Bin eksiğin bir doluluğu var içimde aynur. Sana sevgiden başlamanın alemi yok, zira o sevgi değilmidirki senden başlar. Neden sürekli düşünüyorum seni? yok hani uyanır uyanmaz neden karşımda görüyorum seni ? Ne bu şimdi aşkmı aynur ? Bahsi geçen ilahi aşkları okuduğumda bu kadar ayrı kalmanın sensiz olmanın beni verem kanser birsey etmeliydi ama henüz değilim de? Neden böyle içim acıyor sensizlikten, neden çektiğim tüm diğer acılar yokluğun içinde kaybolup gidiyor senin ? Hasretinin sıkıntısının tek olumlu yanı ne sağlığımı ne kimsesizliğimi ne de diğer sayısız ıstıraplarımın acısını gerektiği gibi hissedemiyor olmak. Şu an gecenin üçü aynur, niçin uyandım bilmeden sana yazmanın karşısında buldum kendimi, peki şu satırların vaktimidir bu saat? Sesinin kulağıma, eşsiz güzelliğinin çirkinliğime, kadife teninin standart dokuma uzaklığını düşündükçe bilinen bütün işkencelerin bilinmeyenlerini çekiyorum. Ölüyorum, ölüyorum da onu da dersem yalan olur ki ölmüyorumda aynur. Fotoğrafın yatağım başından uzanabileceğim ilk ve en kutsal değer. Fakat gözlerimi açıp hayalinle karşılaşarak hatıralarımızı insandan beklenmeyecek üstün bir kuvvetle zihnime taşıdığım zaman, o fotoğrafa bakma ihtiyacı bile duymuyorum bazen. Çünkü her nerye baksam fotoğraftan çok üstün bi detaya birebir sen yüzün yansıyor gördüğüm yerlere. O sebep geçenlerde tam bir gün boyunca fotoğraflarına bakmadım düşünebiliyormusun ? Ne koltuk görüyorum ne perdeler ne halı ne yatak ne yorgan, sanki kutsal bedenine yakınlaşıp karşılıklı durarak öylece kalıyorum bilmem kaç zaman. Acıyı acısız çekme sanatı edindim, belkide sırf ruh hastalarına özgü sağlıksız bir başarıdır bu. Varlığımın en kötü yanı yanındasızlığı, tüm ruhunla kucakladığına parmağının ucuyla değememe, burnunun ucundaki gülü koklayamama, avuçların ortasındakini tutamamanın çaresiz çaresizliğiymiş özlem. Gün boyu hayalini kurduğuna akşamına bir dakikalığına dokunulabilseydi keşke, ölmüşken yaşıyor olmanın küçük ama büyük bir ödülü olurdu bu. Sana duyduğum sevdadan minnet faizi bekleyecek değilim. Bu sana iki tatlı söze malolsa bile güzel bir gün geçirmeme yardım et demeyeceğim artık. Ama ah ne kadar önündesin herşeyin aynur, ne kadar da ardında, baktığım herşey senden yapılmışken ne kadarda çok şey var herşeyde senin olmadığın. Şu yarım vuran güneş tıpkı sen gibi ısıtıyor içimi,şu keskin rüzgar tamda sen gibi okşuyor ensemi. oysa sen olmasan hayat ne zor, ne kolay aynur. Kolay; olmasan olmuş olan yada olmakta olan diye birşey olmazdı, hani olan olmamışki gerisi olsun. Zor; sen olmasan yüküm olmaz sevincim hüznüm olmaz ben böyle yanmazdım canım acımazdı aynur. Sen olmasan bu ben ben olmazdım. Gerçekten seninle olmuşluğum varmıydı benim, elini tutmuşluğum sarılmışlığım hani ? öpüşmüşmüydük biz aunur ? inanmak ne zor, ne kolay aynur! Gözden uzak olan gönülden de olur derler atalarımız ama yanılmışlar, gönüle gerçekten girebilmiş kişi yanlışlıkla odaya girmiş olup ve çıkmak için oradan oraya gezen bir arı gibi dolaşsa bile çıkmasına imkan yok. Nasılki gözlerin hiç görmediği peygamberler milyonlarca inananın daimi içinde ise, sende benim gönlümde öyle düğüm düğümsün! Yalnızlık Allaha mahsusta değil üstelik, değilmi ki sonu olmayan sonsuzluk onun elinde,isterse kendinden bir daha beş daha yaratır. Meleklerden cihan cinlerden dünyalar hurilerden saray yaratır, ol dedimi olacak hayaller yaratır hayalimize bile gelmeyen. Rüyalar yaratır gerçeğin tam kendisi olan, ben senin sevginden başka neyin yaratıcısıyımki ? hatta onu bile sen yarattın aynur. Yalnızlık bana mahsus aynur. Ulaşamıyorumya sana, insan ne garip şeylerden medet umuyor, mesela kendi burcum zerre ilgilendirmiyor beni, bugün nasıl olabileceğini burcundanöğrenebilmelere kaldım. Eğer burcunda sevimsiz bir durum okudumsa hemen kendi burcuma geçiyorum, ve ruh halimi tutturmuşsa senin burcundan okuduğuma mutlak inanıyorum. Hiçte kıymet vermezdim böyle şeylere bilirsin, şimdi nasılda modumu değiştiriyor işte onu bilemezsin. Sensizliğin bana yaptığı tek iyilik beni mütemadiyen sana hasret yaşatarak ölünceye kadar sana aşık kalacağımı kesinkez sağlaması oldu. Yanındayken uyurdum başımda güzellik erdem yani sen beklerdi, şimdi özgürken hapisim ve başucumda gardiyan jandarma ordusu dikiliyor gibi çirkinlikler bekliyor. Sana ne kadar aşık iken ne kadar az şey verebildim. E n çok seni mutlu etmek isterdim oysa en çokta seni üzdüm, ne sana ne ailene ne evrene böyle mahçup düşmek bir derece herkesi üzmek istemezdim. Ben yillarca bağlı kalmış büyük ve yabanci köpeği salacak kadar duyarlı, sen anama kulağındaki küpeleri çıkarıp verecek kadar duyguluydun? Hata yaptım tamam, fakat sırf sevgilinim diye masum bulma zorunluluğunu hissetmeyip aksine en sert tepkiyi ve darbeyi vurmak neden aynur ? Sen boyanla makyajınladeğil, erdeminle namusunla güzelsin. Ben bir erkeğim, cinsiyetimin kusurlu filtresinden geçirmeden göremem dünyayı. Yanlışlarımı biliyorum, hak ettiklerimin hakkını da en yükseklere koydum. Sen bana bunu yapmazdın, yaptınsa hele sen yaptınsa mutlak haketmiş olmalıyım. Ama bu kadar ağırlığın altından kalkamıyorum aynur. Bazı insanlar vardırki biz onları gömdük zannederiz, oysa onlar yüreğimiz olmuştur. Tamam soluk alıp verir gibi onları düşünmemeyi becerebiliriz belki, ama varlığımızın en derinine asla silinemeyecek anılarını bırakmışlardır. Ne kadar istekli olursan ol, beni yaşamında ne kadar kaybedebilirsin aynur? zira sen bir arkeolog olarak geçmişin gelecek için ne kadar değerli olduğunu daha iyi bilirsin. Başkalarının mutluluğu artık mutlu olmayacak kimseler için mutlulukmudur bilemem. Ben seni başka elde görmektense diri diri yakılmayı tercih ederim. Benim sevgim senin fiziki varlığının çok ötesine geçmiştir aynur. Sevilen kişinin gerçekte biryerlerde olup olmması yaşayıp yaşamadığını sormaması bu anlamda önemli olmaktan çıkar. O sebep daha ilk kavgamızda neden ayrılmadık diye üzüntü duymuyorum şimdi, evet belki o zaman bukadar acı cekmezdim ama sürtüşmeyle geçen her yıl ah nasıl güzeldi. Her şeyi olana verilebilecek pek birşey yoktur yaşamda, benim hiçbirşeyim yoktu sen bana seninle herşeyi verdin aynur. Eziyet etmekte olduğu bir böceğin artık kıpırdamadığını gören bir çocuğun kaygısı düşmeyecekse içine, bunun sebebini kendimden bilirim. Analatılması gerekenlerin doluluğuna karşın bomboş sayılabilecek satırlarımı bitirirken, tüm varlığımla itraf etmeliyimki; Bizim ilişkimizde biri iyilikmi etti, güzel bir sözmü duyldu, mutlumu olundu yüzlerimizmi güldü hepsi sendendir. Üzüntü adına, kötülük ve beğenmediğimiz en küçük hoşnutsuzluk içeren şeyler adına ne varsa hepsi benden kendimden gelir. Herşey başka olabilirdi geçmişi toparladım tertemiz çıktım karşına, fakat geleceği toparlayamadım. affet aynur...





..

Devamını Oku
Şule Ersöz

Dinlemek istemiyorum üzüntülerini
Seni bunaltan,Yaşamdan uzaklaştıranı
Seni senden alıp da,götüreni bilmek istemiyorum
Ben seni paramparça hiç görmemıştım.
Yüreğini daraltıp seni üzmemiştim
Sana seni seviyorum dediğimde
Bana öylece bakmış hayır demiştin
..

Devamını Oku
Şerafettin Muş

Bende yüreğime sordum oturdum

Aklınmı tutuldu diyorlar bana
Bende yüreğime sordum oturdum
Güneş ile ay tutulur der bana
Bende yüreğime sordum oturdum

..

Devamını Oku
Sabri Karaman

Sevgin üzülmeyi öğretti
Asırlardır ıhtıyacım olan
Bir kadının beni üzmesi
Birkdının kollarında ağlamayı
Serçelrgibi
Bir kadın bütün kırılmış bir bilur parçalarıgıbi
Parçalarımı toplamasını
..

Devamını Oku
Ahmet Zekai Yıldız

(I)
İnsan bir gidiyorum der.
Olmadı, bir işaret verir, gideceğine dair.
Böyle çekip gitmek var mıydı?
Böyle kan revan içinde, acılarla..
(II)
Tamam, haydi gittiniz diyelim.
..

Devamını Oku
Okan Tezcan

Güneşimsin, güneşimsin
yüreğime düşen ateşimsin
özgürlüğe kanat açalım seninle
yollarımız birleşsin aynı yerde
bitsin umutsuzluklar, yalnızlıklar
Hadi ver elini gidelim bu aşk gemisinden

..

Devamını Oku
Hürrem Dilekci

Esip geçtin, aramızdan ılık bir rüzgâr misali…
Masa üstünde öksüz kaldı kâğıt kalem, yokluğunun timsali.
İyi olan her şey azdır, kıymetlidir ve tükenir aniden.
Ne yapsan boştur, hayat bir kuş misali uçuverir elinden.
Ellerimde kalan sana ait birkaç tebessüm ve dona kalmış bir ben.

Hiç unutmayacağım ışık dolu gözlerindeki, sevgi dolu bakışları.
..

Devamını Oku
Yusuf Değirmenci 3

Her yılın sonunda çevrilir takvim yaprakları
Bir yaş daha ihtiyarlatıyorlar insanları

Yuvalara mutluluk getiriyormuş gibi yılbaşları
Fark etmeyiz eğlencelerde hüzün dolu bakışları

Gençler umutlu mu umutlu, yaşlılar mutsuz mu mutsuz
..

Devamını Oku
Halil Aydın

SONBAHAR GELDİ Mİ?
Sonbahar geldi mi
Yapraklar sapsarı
Yerlere serildi mi
Ayaklar altında
Çıtır, çıtır ezildi mi
Kimi rüzgarların önünde
..

Devamını Oku
Menekşe Gülay

insanların sabır taşı çatladı artık.
dayanma gücü de kalmadı.
her türlü üzüntü yordu beyinleri.
isyânkar ruhlu olduk milletçe.
yetsin artık gitsin bu kara bulutlar
üstümüzden.
yokluk bir yandan, mutsuzluksa bir yandan.
..

Devamını Oku
Furkan Yavuz

Sağanak yağışın altında tiril tiril titreyen bir çocuk
Elinde bin bir zorlukla aldığı bir ekmek
Ceketinin üzerinde mavi bir boncuk
Çürüyüp gitti bütün bir emek
Sağanak yağışın altında tiril tiril titreyen bir çocuk

Baba;
..

Devamını Oku