ki devlet malı yetim malı hükmündeyken
kadim hukukta,
sen hekimim;
irtifa kaybı mı yaşadık sanıyorsun,
bu türbülansın içinde…,
gelip geçici bir boşlukta bulanıklık hepsi,
hepsi bu,
...
..
.
ah paytak penguenim;
bir igloda bekliyorum seni...,
aklıma daha dahiyane bir fikir
gelemediği için,
üzgünüm, sevgili…
istedim ki uzak olsun herkesten
ve puslu,
bizim gibi kurt huylu,
ve yalnızca bize ait…,
ah aydınlıkta da karanlıkta da
hayata dair birçok sır,
lapa lapa yağıyorken üzerimize;
kirpiklerimin buz saçakları çözülüyor ve
saplanır mı dersin düşüp,
böyle bir pazar gününde,
alçakların, namertlerin, kahpelerin
tam alnının çatına,
nasıl sevdiğimi bilirsin dünyanın,
uzamış derviş beyazı sakallarının
kaplamasını yeryüzünü…,
ki esasen bunun izdüşümüdür
nur yüzlü gök…,
bunca zaman sonra yüzleşmek,
belki dedim; belki,
ama hep nafile kancıklarla...,
saklanırız bizde beyazın ardına
paytak paytak yürüyen penguenim,
üşüyen kalbine sular serperek gel artık,
kopuyor bir parçası buz dağının bak yine,
ve büyüyor ibne dünyanın deliği...,
hiç olmadığı kadar hızlı değişiyor mevsimler,
zaman allak bullak,
dönüyor başı; başı başı,
ve sarhoş tik taklar,
tik/tak/tak/tik/tik tak;
beceremiyor bir türlü yürümeyi
düz bir çizgide,
elimden tut paytağım;
işte şimdi kandırdık yuvarlak topu,
minicik bir elma şekeri ile,
çift kutuplu bir gecede ve
buz gibi bir igloda,
eksi seksensekiz derecede yanarken insanlık,
matematiksel bir kavuşma olsun bizimkisi,
ha evet haklısın; bırak artık o
oblomovun miskinliğini anlatan
romanı da okumayı…,
tam seksensekizinci sayfada,
ve unutma,
fay hatları an gelir bir gün,
kutuplardan da geçer,
ah;
.....
...
.
ki devlet malı yetim malı hükmündeyken
kadim hukukta,
sen hekimim;
irtifa kaybı mı yaşadık sanıyorsun,
bu türbülansın içinde…,
gelip geçici bir boşlukta bulanıklık hepsi,
hepsi bu,
gergin alabildiğine kanatlarımız baksana
ve nasılda süzülüyoruz asuman katlarında ayrılığın,
dualarımızdalar önden gidenler ya hû nasılsa,
yankı vermeseler de…,
ki yâr postaları açılıp da cevapsız kalmış,
bunun önemi yok ki,
sükûtlarda ve bulutlarda; aşk…,
şu sahtekâr ve sefil dünyada,
ne gönlümde gam ne de gözümde nem var,
değil mi ki iç sesleri duyan bir yâr var,
mavi bilyedeki tüm paralel ve meridyenlerin
huzuru kesişiyor içimde,
okyanuslar ve kıtalar aşıyorum,
göz açıp kapayıncaya dek,
fora yelkenlerim, kâşif; aşk…,
geçen kimi bir çift gün olur ki,
kimse bilmez kaç seneye tekâ/bül eder derkene,
heceyi –bul olacakken –bül yapmak,
katil bir devriğin dil cinayetinin neticesidir,
ve habil kardeşi değil maktulüdür kâbilin,
ki celladına aşıklar okur yazar olabilseydi hakikatte,
içinde tekâ/bul geçen cümleleri,
komik bulur muydu hiç,
ve şimdi bu sorunun cevabını ise
muhtemelen ikimizde biliyoruz aziz dostum,
bir ömre,
bir nesle bedel olur bazen; aşk…,
demiyorum ki bu aşkın vicdan muhasebesinin,
hesap hareketlerini analiz etmek,
harcınız değildir sizin,
aşkın mevzuatını fasıl fasıl sizden biriktirdim,
biraz şımartılmıştım yalnızca tarafınızdan hocam,
o kadar,
ve biliniz ki kabahatim,
başımı taştan taşa vurdukça,
kalp ağrımı ne yapsam ne yapsam,
dindirememek oldu,
muallim; aşk…,
böyle demli bir halin geçtiğini yeryüzünden,
bilmeye hakları var mı acaba gelecek nesillerin bilmiyorum,
bencillik mi acaba insanlarla paylaşmamak,
bu senkronize dizeleri…,
mahrem bırakılıp, mezara bir adım kala mı,
gün yüzüne çıkmalılar, ya da;
iki nüsha çoğaltılsalar ne olur mu,
iki arada bir derede; aşk…,
serilip güne bırakılmış meyvelerin,
kurumakta olan son dokularının
şırası kadar mayhoş ve ballı bir
yürekle yazılan bu mahrem dizeler,
simmsiy/ah sayfalarda ve erguvan bir iklimin, harfleriyle okunacak ölüm günü; aşk…,
ölü serinliğinde geçerken zaman
ve vakit dolsun için soluklanırken,
ki beklenirken örtüsü gecenin,
boşalmış bir kamu binasındaki,
mesaisi bitememiş bir bürokratın,
içinde bulunduğu sessizlik,
teselli edilebilir mi ki,
milletten ve memleketten bîhaber; aşk…,
ah paytak penguenim;
bir igloda bekliyorum seni...,
aklıma daha dahiyane bir fikir
gelemediği için,
üzgünüm, sevgili…
istedim ki uzak olsun herkesten
ve puslu,
bizim gibi kurt huylu,
ve yalnızca bize ait…,
ah aydınlıkta da karanlıkta da
hayata dair birçok sır,
lapa lapa yağıyorken üzerimize;
kirpiklerimin buz saçakları çözülüyor ve
saplanır mı dersin düşüp,
böyle bir pazar gününde,
alçakların, namertlerin, kahpelerin
tam alnının çatına,
nasıl sevdiğimi bilirsin dünyanın,
uzamış derviş beyazı sakallarının
kaplamasını yeryüzünü…,
ki esasen bunun izdüşümüdür
nur yüzlü gök…,
bunca zaman sonra yüzleşmek,
belki dedim; belki,
ama hep nafile kancıklarla...,
saklanırız bizde beyazın ardına
paytak paytak yürüyen penguenim,
üşüyen kalbine sular serperek gel artık,
kopuyor bir parçası buz dağının bak yine,
ve büyüyor ibne dünyanın deliği...,
evren manikleşiyor,
hızla dönüyor; hızla hızla hızla hızla...,
hiç olmadığı kadar hızlı değişiyor mevsimler,
zaman allak bullak,
dönüyor başı; başı başı,
ve sarhoş tik taklar,
tik/tak/tak/tik/tik tak;
beceremiyor bir türlü yürümeyi
düz bir çizgide,
elimden tut paytağım;
işte şimdi kandırdık yuvarlak topu,
minicik bir elma şekeri ile,
çift kutuplu bir gecede ve
buz gibi bir igloda,
eksi seksensekiz derecede yanarken insanlık,
matematiksel bir kavuşma olsun bizimkisi,
ha evet haklısın; bırak artık o
oblomovun miskinliğini anlatan
romanı da okumayı…,
tam seksensekizinci sayfada,
ve unutma,
fay hatları an gelir bir gün,
kutuplardan da geçer,
ah;
ki devlet malı yetim malı hükmündeyken
kadim hukukta,
sen hekimim;
irtifa kaybı mı yaşadık sanıyorsun,
bu türbülansın içinde…,
gelip geçici bir boşlukta bulanıklık hepsi,
hepsi bu,
gergin alabildiğine kanatlarımız baksana
ve nasılda süzülüyoruz asuman katlarında ayrılığın,
dualarımızdalar önden gidenler ya hû nasılsa,
yankı vermeseler de…,
ki yâr postaları açılıp da cevapsız kalmış,
bunun önemi yok ki,
sükûtlarda ve bulutlarda; aşk…,
şu sahtekâr ve sefil dünyada,
ne gönlümde gam ne de gözümde nem var,
değil mi ki iç sesleri duyan bir yâr var,
mavi bilyedeki tüm paralel ve meridyenlerin
huzuru kesişiyor içimde,
okyanuslar ve kıtalar aşıyorum,
göz açıp kapayıncaya dek,
fora yelkenlerim, kâşif; aşk…,
geçen kimi bir çift gün olur ki,
kimse bilmez kaç seneye tekâ/bül eder derkene,
heceyi –bul olacakken –bül yapmak,
katil bir devriğin dil cinayetinin neticesidir,
ve habil kardeşi değil maktulüdür kâbilin,
ki celladına aşıklar okur yazar olabilseydi hakikatte,
içinde tekâ/bul geçen cümleleri,
komik bulur muydu hiç,
ve şimdi bu sorunun cevabını ise
muhtemelen ikimizde biliyoruz aziz dostum,
bir ömre,
bir nesle bedel olur bazen; aşk…,
demiyorum ki bu aşkın vicdan muhasebesinin,
hesap hareketlerini analiz etmek,
harcınız değildir sizin,
aşkın mevzuatını fasıl fasıl sizden biriktirdim,
biraz şımartılmıştım yalnızca tarafınızdan hocam,
o kadar,
ve biliniz ki kabahatim,
başımı taştan taşa vurdukça,
kalp ağrımı ne yapsam ne yapsam,
dindirememek oldu,
muallim; aşk…,
böyle demli bir halin geçtiğini yeryüzünden,
bilmeye hakları var mı acaba gelecek nesillerin bilmiyorum,
bencillik mi acaba insanlarla paylaşmamak,
bu senkronize dizeleri…,
mahrem bırakılıp, mezara bir adım kala mı,
gün yüzüne çıkmalılar, ya da;
iki nüsha çoğaltılsalar ne olur mu,
iki arada bir derede; aşk…,
serilip güne bırakılmış meyvelerin,
kurumakta olan son dokularının
şırası kadar mayhoş ve ballı bir
yürekle yazılan bu mahrem dizeler,
simmsiy/ah sayfalarda ve erguvan bir iklimin, harfleriyle okunacak ölüm günü; aşk…,
ölü serinliğinde geçerken zaman
ve vakit dolsun için soluklanırken,
ki beklenirken örtüsü gecenin,
boşalmış bir kamu binasındaki,
mesaisi bitememiş bir bürokratın,
içinde bulunduğu sessizlik,
teselli edilebilir mi ki,
milletten ve memleketten bîhaber; aşk…,
ah paytak penguenim;
bir igloda bekliyorum seni...,
aklıma daha dahiyane bir fikir
gelemediği için,
üzgünüm, sevgili…
istedim ki uzak olsun herkesten
ve puslu,
bizim gibi kurt huylu,
ve yalnızca bize ait…,
ah aydınlıkta da karanlıkta da
hayata dair birçok sır,
lapa lapa yağıyorken üzerimize;
kirpiklerimin buz saçakları çözülüyor ve
saplanır mı dersin düşüp,
böyle bir pazar gününde,
alçakların, namertlerin, kahpelerin
tam alnının çatına,
nasıl sevdiğimi bilirsin dünyanın,
uzamış derviş beyazı sakallarının
kaplamasını yeryüzünü…,
ki esasen bunun izdüşümüdür
nur yüzlü gök…,
bunca zaman sonra yüzleşmek,
belki dedim; belki,
ama hep nafile kancıklarla...,
saklanırız bizde beyazın ardına
paytak paytak yürüyen penguenim,
üşüyen kalbine sular serperek gel artık,
kopuyor bir parçası buz dağının bak yine,
ve büyüyor ibne dünyanın deliği...,
evren manikleşiyor,
hızla dönüyor; hızla hızla hızla hızla...,
hiç olmadığı kadar hızlı değişiyor mevsimler,
zaman allak bullak,
dönüyor başı; başı başı,
ve sarhoş tik taklar,
tik/tak/tak/tik/tik tak;
beceremiyor bir türlü yürümeyi
düz bir çizgide,
elimden tut paytağım;
işte şimdi kandırdık yuvarlak topu,
minicik bir elma şekeri ile,
çift kutuplu bir gecede ve
buz gibi bir igloda,
eksi seksensekiz derecede yanarken insanlık,
matematiksel bir kavuşma olsun bizimkisi,
ha evet haklısın; bırak artık o
oblomovun miskinliğini anlatan
romanı da okumayı…,
tam seksensekizinci sayfada,
ve unutma,
fay hatları an gelir bir gün,
kutuplardan da geçer,
ah;
Gerçek mutluluk yavaş yavaş gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla ilgilidir. Mutluluk, birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğuyor.
.
...
.....
uzun senelerin umuduyla vadeye bağlanmış
ve bozulma sebebi ölüm dahi olmayan bir vaadle,
sabâ makamında bir sabaha daha çıktık,
çok şükür,
ah;
bir uçuk turunç güle benzer o yüzün,
yakışır mı o gece gözlere hiç hüzün,
eğme öyle başını yetimce ve küskün,
bir nilüfer gibi açsın durgunluğuma gülüşün,
ki sen bildiğim tek elbistan türküsüsün…,
kalbe doğan ve yok saydığımız,
yakındaki hasretliğin malumuyla,
içimize akan göz yaşlarıyla geçiyorken
zahiri zorlayan günlerimiz,
ve göz pınarlarımızdan sızan
kor olmuş tek tük nemlere rağmen,
içimizde taşıdığımız bu gönül ferahlığı,
vuslatmış meğer yarınlardan önce yarına;
çiziyorum şimdi zihnimin anlayış bekleyen
açıklamalarının altını ve tutmayan hesapların
dört işlemini yapmayı deniyorken,
ikaz lambaları yanıyor her adım başı
ve oyuncakları hayatlarımızın,
alt üst alt üst alt üst etmede hayatlarımızı,
ah;
.....
...
.
.
...
.....
sabırsızlıkla bekledim geceyi,
aklımda hep o nar ağacı,
dalları yüreğime batan…,
ki gözlerimi kapadım
işte orada;
bir turnayı seviyorum dedi...,
ve turnam derken;
saçıldı etrafa kızıl iri taneli göz yaşları…,
ah;
kapandım secdeye,
yerdeki tekâvûd kalemefendisi seccademden
eflatun çiçek tozları topladım,
bağrıma saplanmış dalını çıkardım hüdayinabit alıcın,
ve serpiştirdim tozlarını,
beti benzi atmış dünyaya ve,
bir dua okudum kulağına,
sesim bir başka sese çarptı,
tuz buz mısralar kırıntısı rüyam ah,
turnam…;
keklik değil, güvercin ol diye fısıldayanım,
dudağımda hep aynı şarkı,
notalarını nar ağacının altına gömdüm...,
yüreği kimsenin üzülmesine el vermeyen,
bir yalancıyı sevdin sen…,
ve varsın gedanız kendine kıysın ey maşuk,
olgunlaşsın keder, çiçek yüklü dalında…,
ah;
.....
...
.
bu kente bir daha gel..., yağmurları da getir; uyandır ölüleri, sevişen sözler ile...\ heybende oyun da getir, o sıska çocuklara..., birazda gülüş olsun, ne olur; bahara, kadınlara..., sonra ekmek olalım, ...
tevekkül
08.05.2023 - 20:39https://pin.it/7IHyNGu
Bu üyemiz msj gönderilmesine izin vermemektedir
08.05.2023 - 16:24https://pin.it/igNQliW
Malenkaya Vera (Küçük Vera)
08.05.2023 - 16:14https://pin.it/4rGAIvg
psikolojik destek hattı
08.05.2023 - 15:45https://www.linkedin.com/posts/beyhanbudak_a%C4%9Fa%C3%A7taki-en-tatl%C4%B1-%C5%9Feftali-olabilirsin-ama-activity-7061313858119901184-DQ7O?utm_source=share&utm_medium=member_desktop
dolmabahçe sarayı
08.05.2023 - 15:37Taksim
08.05.2023 - 15:30.
...
.....
babasız büyümek, babasız ölmeye benzemez…,
ki devlet malı yetim malı hükmündeyken
kadim hukukta,
sen hekimim;
irtifa kaybı mı yaşadık sanıyorsun,
bu türbülansın içinde…,
gelip geçici bir boşlukta bulanıklık hepsi,
hepsi bu,
...
..
.
ah paytak penguenim;
bir igloda bekliyorum seni...,
aklıma daha dahiyane bir fikir
gelemediği için,
üzgünüm, sevgili…
istedim ki uzak olsun herkesten
ve puslu,
bizim gibi kurt huylu,
ve yalnızca bize ait…,
ah aydınlıkta da karanlıkta da
hayata dair birçok sır,
lapa lapa yağıyorken üzerimize;
kirpiklerimin buz saçakları çözülüyor ve
saplanır mı dersin düşüp,
böyle bir pazar gününde,
alçakların, namertlerin, kahpelerin
tam alnının çatına,
nasıl sevdiğimi bilirsin dünyanın,
uzamış derviş beyazı sakallarının
kaplamasını yeryüzünü…,
ki esasen bunun izdüşümüdür
nur yüzlü gök…,
bunca zaman sonra yüzleşmek,
belki dedim; belki,
ama hep nafile kancıklarla...,
saklanırız bizde beyazın ardına
paytak paytak yürüyen penguenim,
üşüyen kalbine sular serperek gel artık,
kopuyor bir parçası buz dağının bak yine,
ve büyüyor ibne dünyanın deliği...,
hiç olmadığı kadar hızlı değişiyor mevsimler,
zaman allak bullak,
dönüyor başı; başı başı,
ve sarhoş tik taklar,
tik/tak/tak/tik/tik tak;
beceremiyor bir türlü yürümeyi
düz bir çizgide,
elimden tut paytağım;
işte şimdi kandırdık yuvarlak topu,
minicik bir elma şekeri ile,
çift kutuplu bir gecede ve
buz gibi bir igloda,
eksi seksensekiz derecede yanarken insanlık,
matematiksel bir kavuşma olsun bizimkisi,
ha evet haklısın; bırak artık o
oblomovun miskinliğini anlatan
romanı da okumayı…,
tam seksensekizinci sayfada,
ve unutma,
fay hatları an gelir bir gün,
kutuplardan da geçer,
ah;
.....
...
.
Taksim
08.05.2023 - 15:28XXXV
babasız büyümek, babasız ölmeye benzemez…,
ki devlet malı yetim malı hükmündeyken
kadim hukukta,
sen hekimim;
irtifa kaybı mı yaşadık sanıyorsun,
bu türbülansın içinde…,
gelip geçici bir boşlukta bulanıklık hepsi,
hepsi bu,
gergin alabildiğine kanatlarımız baksana
ve nasılda süzülüyoruz asuman katlarında ayrılığın,
dualarımızdalar önden gidenler ya hû nasılsa,
yankı vermeseler de…,
ki yâr postaları açılıp da cevapsız kalmış,
bunun önemi yok ki,
sükûtlarda ve bulutlarda; aşk…,
şu sahtekâr ve sefil dünyada,
ne gönlümde gam ne de gözümde nem var,
değil mi ki iç sesleri duyan bir yâr var,
mavi bilyedeki tüm paralel ve meridyenlerin
huzuru kesişiyor içimde,
okyanuslar ve kıtalar aşıyorum,
göz açıp kapayıncaya dek,
fora yelkenlerim, kâşif; aşk…,
geçen kimi bir çift gün olur ki,
kimse bilmez kaç seneye tekâ/bül eder derkene,
heceyi –bul olacakken –bül yapmak,
katil bir devriğin dil cinayetinin neticesidir,
ve habil kardeşi değil maktulüdür kâbilin,
ki celladına aşıklar okur yazar olabilseydi hakikatte,
içinde tekâ/bul geçen cümleleri,
komik bulur muydu hiç,
ve şimdi bu sorunun cevabını ise
muhtemelen ikimizde biliyoruz aziz dostum,
bir ömre,
bir nesle bedel olur bazen; aşk…,
demiyorum ki bu aşkın vicdan muhasebesinin,
hesap hareketlerini analiz etmek,
harcınız değildir sizin,
aşkın mevzuatını fasıl fasıl sizden biriktirdim,
biraz şımartılmıştım yalnızca tarafınızdan hocam,
o kadar,
ve biliniz ki kabahatim,
başımı taştan taşa vurdukça,
kalp ağrımı ne yapsam ne yapsam,
dindirememek oldu,
muallim; aşk…,
böyle demli bir halin geçtiğini yeryüzünden,
bilmeye hakları var mı acaba gelecek nesillerin bilmiyorum,
bencillik mi acaba insanlarla paylaşmamak,
bu senkronize dizeleri…,
mahrem bırakılıp, mezara bir adım kala mı,
gün yüzüne çıkmalılar, ya da;
iki nüsha çoğaltılsalar ne olur mu,
iki arada bir derede; aşk…,
serilip güne bırakılmış meyvelerin,
kurumakta olan son dokularının
şırası kadar mayhoş ve ballı bir
yürekle yazılan bu mahrem dizeler,
simmsiy/ah sayfalarda ve erguvan bir iklimin, harfleriyle okunacak ölüm günü; aşk…,
ölü serinliğinde geçerken zaman
ve vakit dolsun için soluklanırken,
ki beklenirken örtüsü gecenin,
boşalmış bir kamu binasındaki,
mesaisi bitememiş bir bürokratın,
içinde bulunduğu sessizlik,
teselli edilebilir mi ki,
milletten ve memleketten bîhaber; aşk…,
ah paytak penguenim;
bir igloda bekliyorum seni...,
aklıma daha dahiyane bir fikir
gelemediği için,
üzgünüm, sevgili…
istedim ki uzak olsun herkesten
ve puslu,
bizim gibi kurt huylu,
ve yalnızca bize ait…,
ah aydınlıkta da karanlıkta da
hayata dair birçok sır,
lapa lapa yağıyorken üzerimize;
kirpiklerimin buz saçakları çözülüyor ve
saplanır mı dersin düşüp,
böyle bir pazar gününde,
alçakların, namertlerin, kahpelerin
tam alnının çatına,
nasıl sevdiğimi bilirsin dünyanın,
uzamış derviş beyazı sakallarının
kaplamasını yeryüzünü…,
ki esasen bunun izdüşümüdür
nur yüzlü gök…,
bunca zaman sonra yüzleşmek,
belki dedim; belki,
ama hep nafile kancıklarla...,
saklanırız bizde beyazın ardına
paytak paytak yürüyen penguenim,
üşüyen kalbine sular serperek gel artık,
kopuyor bir parçası buz dağının bak yine,
ve büyüyor ibne dünyanın deliği...,
evren manikleşiyor,
hızla dönüyor; hızla hızla hızla hızla...,
hiç olmadığı kadar hızlı değişiyor mevsimler,
zaman allak bullak,
dönüyor başı; başı başı,
ve sarhoş tik taklar,
tik/tak/tak/tik/tik tak;
beceremiyor bir türlü yürümeyi
düz bir çizgide,
elimden tut paytağım;
işte şimdi kandırdık yuvarlak topu,
minicik bir elma şekeri ile,
çift kutuplu bir gecede ve
buz gibi bir igloda,
eksi seksensekiz derecede yanarken insanlık,
matematiksel bir kavuşma olsun bizimkisi,
ha evet haklısın; bırak artık o
oblomovun miskinliğini anlatan
romanı da okumayı…,
tam seksensekizinci sayfada,
ve unutma,
fay hatları an gelir bir gün,
kutuplardan da geçer,
ah;
Taksim
08.05.2023 - 15:28XXXV
babasız büyümek, babasız ölmeye benzemez…,
ki devlet malı yetim malı hükmündeyken
kadim hukukta,
sen hekimim;
irtifa kaybı mı yaşadık sanıyorsun,
bu türbülansın içinde…,
gelip geçici bir boşlukta bulanıklık hepsi,
hepsi bu,
gergin alabildiğine kanatlarımız baksana
ve nasılda süzülüyoruz asuman katlarında ayrılığın,
dualarımızdalar önden gidenler ya hû nasılsa,
yankı vermeseler de…,
ki yâr postaları açılıp da cevapsız kalmış,
bunun önemi yok ki,
sükûtlarda ve bulutlarda; aşk…,
şu sahtekâr ve sefil dünyada,
ne gönlümde gam ne de gözümde nem var,
değil mi ki iç sesleri duyan bir yâr var,
mavi bilyedeki tüm paralel ve meridyenlerin
huzuru kesişiyor içimde,
okyanuslar ve kıtalar aşıyorum,
göz açıp kapayıncaya dek,
fora yelkenlerim, kâşif; aşk…,
geçen kimi bir çift gün olur ki,
kimse bilmez kaç seneye tekâ/bül eder derkene,
heceyi –bul olacakken –bül yapmak,
katil bir devriğin dil cinayetinin neticesidir,
ve habil kardeşi değil maktulüdür kâbilin,
ki celladına aşıklar okur yazar olabilseydi hakikatte,
içinde tekâ/bul geçen cümleleri,
komik bulur muydu hiç,
ve şimdi bu sorunun cevabını ise
muhtemelen ikimizde biliyoruz aziz dostum,
bir ömre,
bir nesle bedel olur bazen; aşk…,
demiyorum ki bu aşkın vicdan muhasebesinin,
hesap hareketlerini analiz etmek,
harcınız değildir sizin,
aşkın mevzuatını fasıl fasıl sizden biriktirdim,
biraz şımartılmıştım yalnızca tarafınızdan hocam,
o kadar,
ve biliniz ki kabahatim,
başımı taştan taşa vurdukça,
kalp ağrımı ne yapsam ne yapsam,
dindirememek oldu,
muallim; aşk…,
böyle demli bir halin geçtiğini yeryüzünden,
bilmeye hakları var mı acaba gelecek nesillerin bilmiyorum,
bencillik mi acaba insanlarla paylaşmamak,
bu senkronize dizeleri…,
mahrem bırakılıp, mezara bir adım kala mı,
gün yüzüne çıkmalılar, ya da;
iki nüsha çoğaltılsalar ne olur mu,
iki arada bir derede; aşk…,
serilip güne bırakılmış meyvelerin,
kurumakta olan son dokularının
şırası kadar mayhoş ve ballı bir
yürekle yazılan bu mahrem dizeler,
simmsiy/ah sayfalarda ve erguvan bir iklimin, harfleriyle okunacak ölüm günü; aşk…,
ölü serinliğinde geçerken zaman
ve vakit dolsun için soluklanırken,
ki beklenirken örtüsü gecenin,
boşalmış bir kamu binasındaki,
mesaisi bitememiş bir bürokratın,
içinde bulunduğu sessizlik,
teselli edilebilir mi ki,
milletten ve memleketten bîhaber; aşk…,
ah paytak penguenim;
bir igloda bekliyorum seni...,
aklıma daha dahiyane bir fikir
gelemediği için,
üzgünüm, sevgili…
istedim ki uzak olsun herkesten
ve puslu,
bizim gibi kurt huylu,
ve yalnızca bize ait…,
ah aydınlıkta da karanlıkta da
hayata dair birçok sır,
lapa lapa yağıyorken üzerimize;
kirpiklerimin buz saçakları çözülüyor ve
saplanır mı dersin düşüp,
böyle bir pazar gününde,
alçakların, namertlerin, kahpelerin
tam alnının çatına,
nasıl sevdiğimi bilirsin dünyanın,
uzamış derviş beyazı sakallarının
kaplamasını yeryüzünü…,
ki esasen bunun izdüşümüdür
nur yüzlü gök…,
bunca zaman sonra yüzleşmek,
belki dedim; belki,
ama hep nafile kancıklarla...,
saklanırız bizde beyazın ardına
paytak paytak yürüyen penguenim,
üşüyen kalbine sular serperek gel artık,
kopuyor bir parçası buz dağının bak yine,
ve büyüyor ibne dünyanın deliği...,
evren manikleşiyor,
hızla dönüyor; hızla hızla hızla hızla...,
hiç olmadığı kadar hızlı değişiyor mevsimler,
zaman allak bullak,
dönüyor başı; başı başı,
ve sarhoş tik taklar,
tik/tak/tak/tik/tik tak;
beceremiyor bir türlü yürümeyi
düz bir çizgide,
elimden tut paytağım;
işte şimdi kandırdık yuvarlak topu,
minicik bir elma şekeri ile,
çift kutuplu bir gecede ve
buz gibi bir igloda,
eksi seksensekiz derecede yanarken insanlık,
matematiksel bir kavuşma olsun bizimkisi,
ha evet haklısın; bırak artık o
oblomovun miskinliğini anlatan
romanı da okumayı…,
tam seksensekizinci sayfada,
ve unutma,
fay hatları an gelir bir gün,
kutuplardan da geçer,
ah;
tübitak
08.05.2023 - 15:23https://www.linkedin.com/posts/tubitak_t%C3%BCbi%CC%87tak-b%C3%BClten-yayinda-haftan%C4%B1n-bilim-activity-7061309556563279872-lUB8?utm_source=share&utm_medium=member_desktop
partizan
08.05.2023 - 15:10düşünen adam
08.05.2023 - 14:59https://pin.it/2zSZlDm
öküzlerin ineklerden daha güzel olması
08.05.2023 - 14:58https://pin.it/68KsgBW
veryansın etmek
08.05.2023 - 14:56Aloe Vera
08.05.2023 - 14:43turnalar
08.05.2023 - 11:27nurullah genç
08.05.2023 - 11:18hisli kirpi
08.05.2023 - 11:10https://pin.it/3LGFem2
küçük mutluluklar
08.05.2023 - 00:01Gerçek mutluluk yavaş yavaş gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla ilgilidir. Mutluluk, birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğuyor.
Cengiz Aytmatov
Buyurun cenaze namazına
07.05.2023 - 23:53https://pin.it/5aFPqnv
Taksim
07.05.2023 - 08:44.
...
.....
uzun senelerin umuduyla vadeye bağlanmış
ve bozulma sebebi ölüm dahi olmayan bir vaadle,
sabâ makamında bir sabaha daha çıktık,
çok şükür,
ah;
bir uçuk turunç güle benzer o yüzün,
yakışır mı o gece gözlere hiç hüzün,
eğme öyle başını yetimce ve küskün,
bir nilüfer gibi açsın durgunluğuma gülüşün,
ki sen bildiğim tek elbistan türküsüsün…,
kalbe doğan ve yok saydığımız,
yakındaki hasretliğin malumuyla,
içimize akan göz yaşlarıyla geçiyorken
zahiri zorlayan günlerimiz,
ve göz pınarlarımızdan sızan
kor olmuş tek tük nemlere rağmen,
içimizde taşıdığımız bu gönül ferahlığı,
vuslatmış meğer yarınlardan önce yarına;
çiziyorum şimdi zihnimin anlayış bekleyen
açıklamalarının altını ve tutmayan hesapların
dört işlemini yapmayı deniyorken,
ikaz lambaları yanıyor her adım başı
ve oyuncakları hayatlarımızın,
alt üst alt üst alt üst etmede hayatlarımızı,
ah;
.....
...
.
hüzzam taksimi
07.05.2023 - 08:36.
...
.....
sabırsızlıkla bekledim geceyi,
aklımda hep o nar ağacı,
dalları yüreğime batan…,
ki gözlerimi kapadım
işte orada;
bir turnayı seviyorum dedi...,
ve turnam derken;
saçıldı etrafa kızıl iri taneli göz yaşları…,
ah;
kapandım secdeye,
yerdeki tekâvûd kalemefendisi seccademden
eflatun çiçek tozları topladım,
bağrıma saplanmış dalını çıkardım hüdayinabit alıcın,
ve serpiştirdim tozlarını,
beti benzi atmış dünyaya ve,
bir dua okudum kulağına,
sesim bir başka sese çarptı,
tuz buz mısralar kırıntısı rüyam ah,
turnam…;
keklik değil, güvercin ol diye fısıldayanım,
dudağımda hep aynı şarkı,
notalarını nar ağacının altına gömdüm...,
yüreği kimsenin üzülmesine el vermeyen,
bir yalancıyı sevdin sen…,
ve varsın gedanız kendine kıysın ey maşuk,
olgunlaşsın keder, çiçek yüklü dalında…,
ah;
.....
...
.
Mütenakız
06.05.2023 - 22:48köşeli jeton
06.05.2023 - 20:12https://pin.it/1l2HavA
kül
06.05.2023 - 19:18https://pin.it/5x4S5IY
Toplam 1610 mesaj bulundu