Tuna Kafkas Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • uçan halı

    25.10.2024 - 23:08

    .
    ...
    .
    ki sırdaşlar, iç hukukta sadece
    bu dünyaya ait değildir bilirsin
    ve ölümü öldürmeye meyyaldirler,
    sürekli eksik bir yanımız ve hep,
    az bir derin uykuya hasretiz…,
    bir o/nda olmakta gözümüz
    ve günübirlik çilelerle avunup durmak da,
    ötelerden uzaklara dalan bakışlarımıza,
    teselli olmuyor,

    nadasa bırakıldığıma aldırmadan işledin,
    işledin bu kaskatı kesilmiş çorak toprağı,
    bir beyaz meşe ya da paulownianın dahi,
    kök salamayacağı kadar en derine doğru…,
    kum kum ellerinde süzülebilen
    bir toprak oldum hekimim,
    ben/liğimi alt üst ettiğin için,
    teşekkür ederim;

    bütün kutupların birleştiği yere
    gelir misin benimle desem,
    mesela orta mescid çayhanesinde
    bir sade türk kahvesi içmeye;
    aklın arkada kalmadan,
    kaygılanmadan hiç,
    hiç tasasız, kanatsız, uçan halısız,
    kanayan bir yıldız gibi beyaz izli ışıklarla,
    gelir misin…,
    .
    ...
    .

  • Piç etmek

    25.10.2024 - 23:06

    .
    ...
    .
    yeryüzüne indi aşk,
    bozulmasın bu akid…,
    ki şimdi aşk sen;
    piç misin…,
    yetimhane avlusuna,
    iri taneli yağmurlar yağıyor…
    mavi gözlü kızıl saçlı çilli çocuk,
    yastığından boncuklar topluyor,

    ah aşk,
    küçümsediler acımı,
    ölümler var, savaşlar, açlık ve...,
    nasıl üşüdüm bir bilsen, nasıl;
    yokluğunda...,

    baktığın kalp içlerimde,
    dağ gölleri buz tutuyor,
    mevsim bir günde değişti ve,
    hangi göç,
    kanatsız bir göğe yükselir…,
    .
    ...
    .

  • parıltı

    25.10.2024 - 23:04

    .
    ...
    .
    çok geçmedi ki,
    küstü bütün kuşlar kendi cıvıltılarına
    ve kustular içime sessizliklerini,

    sonra,
    çöktü üstüme bir rehavet musallatı,
    kendi lisanım türkçeye sarıldım sımsıkı,
    ve alfabeden bir harf koştu imdadıma,
    piyanonun onuncu tuşu misal…;

    sevdim işte…,
    sevdim bile bile bu teatral sonu,
    kadife bordo perdeler açılır ve kapanır;
    yara gibi…,

    sonra,
    hep aynı köpüren şelalenin sesi,
    sürekli o termal nehir yakıcılığı ve,
    kalbimin aşka köleliğine işaret
    keder küpesi parıldar,

    söylesene kalemim;
    sahibine ulaşır mı sesim…,
    beni daha ne kadar,
    ne kadar daha üzebilir,
    içimde köpüren çağlayan ah,
    durmaksızın ağlayan...,
    .
    ...
    .

  • soylu

    25.10.2024 - 23:02

    .
    ...
    .
    elleri boğum boğum bir çocuk uçurtma uçurur,
    ve mavi uçurtma, pamuk bir buluta aşık olur,
    yüzü kırış kırış bir adam erik toplar,
    bir nine eriği tuza banar,
    kalbi;
    yamamaktan yorulmuş bir iffetli dul,
    kabristan ziyaretinden çıkar…,

    düş buya,
    bir ormanın içindeki mezarını bul dediğin,
    anacığım şiir yazar,
    ki garipsenmesin;
    böylesi özlemek ve
    böylesi sevmek…,

    bir dağ ardındaki cevizin,
    en erişilmez dalına,
    as uykunu kalplerin tabîbi,
    tatlı bir rüya dolsun gözkapaklarına…,

    ey aşk;
    soylu sevdalara yakışmaz
    yalandan kefen giymeler,
    varsın ipil ipil yağsın üstümüze firak,
    nasısa gezinirsin sen bu sakar taşranın,
    gül bahçelerinde sağnak sağnak,
    ah;
    .
    ...
    .

  • dava adamı

    25.10.2024 - 22:56

    .
    ...
    .
    evet biliyorum,
    yaşam kızgın bir tavuskuşu aramızda,
    tüylerindeki gökkuşağını başımıza kakan,

    ve öyleyse sizlerde duyun ulan,
    müstafiyim artık bu,
    hayata pantolonun paçasından bakan magandaların,
    ve akşam sofrasına bir arada oturamayan
    aileliği kütükte kalmışların ve
    aşkını vatanı bilmeyen,
    gözdelik ve ikbal peşindeki
    dilberlerin davasından,
    ah;
    .
    ...
    .

  • çizgili pijama

    25.10.2024 - 12:14

    .
    ...
    .
    dünyanın;
    çizgili pijamasının
    beli sıkmıştı ki,
    gevşek bir don lastiği ile değiştirip,
    ayırmıştı gövdesini ikiye;
    /kuzey,
    güney,
    savaş,
    sıcak,
    soğuk,
    erkek,
    kadın,
    aşk/

    dünya öyle kurallı ve tertipliydi ki,
    yoktu tahammülü hiç dağınıklığa,
    her şeyi planladı, kurguladı;
    ölçtü/biçti/tarttı ve;
    /denizlerin,
    ülkelerin,
    göğün,
    toprağın,
    aşkların,
    insanların,
    hayatın/
    kenarlarına makine çekti
    ve kesti sarkan iplikleri,

    dünyanın öyle usta elleri vardı ki,
    ve öyle güzel dikmişti ki
    herkesin göğünü kendine;
    /kimseye,
    bir başkasının göğündeki
    turnayı sevmek,
    hakkını tanımıyordu…,

    oysa meşk,
    dudaklarındaki
    esrarlı cigarayla,
    özerkti dünyadan/
    başına buyruk ihtilâl adımlarıyla,
    yürüdü;
    onun gök kubbesine,
    ve ama evet,
    dünyanın öyle usta elleri vardı ki,
    ve öyle güzel dikmişti ki
    herkesin göğünü kendine/
    kimseye,
    bir başkasının göğündeki
    turnayı sevmek,
    hakkını tanımıyordu…;

    oysa mey,
    dudaklarındaki
    esrarlı cigarayla
    özerkti dünyadan
    ve başına buyruk ihtilâl adımlarıyla;
    yürüdü,
    onun gök kubbesine,
    bir izmariti çiğner gibi,
    bir leşi tepeler gibi,
    bastı başına,
    kutupları ve ekvatoruna kadar,
    kirli postalarının izini bırakarak,
    had bildirdi atmosferine,
    ah;
    .
    ...
    .

  • cuma

    25.10.2024 - 07:47

    cuma suresi 11. ayet

    (Böyle iken) onlar, bir ticaret yahut bir eğlence gördükleri zaman, ona (doğru) dağılıp gittiler, seni de (hutbede) ayakta bıraktılar. De ki: “Allah katında olanlar, eğlenceden de, ticaretten de hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

    (Şiddetli bir kıtlık sırasında Hz. Peygamber, farzdan sonra hutbede iken yiyecek yüklü bir ticaret kervanı gelmiş ve âdet gereğince def veya davul ile karşılanmıştı ki mescidde bunu duyanlar ona doğru akın etmiş, yalnız 12 kişi kalmıştı. İşte bu âyet bir ihtar olarak bunun üzerine nâzil olmuştur. Bundan böyle hutbeler farzdan önce okunmuştur.)[4]

  • jose saramago

    20.10.2024 - 22:05

    gerçek üstülük üzerinden uyduruk kurgularla ve incil eleştirisi maskesi altındaki asıl tek din projesinin figüranı, üstüne de nobel ödüllü bir şeytan kuklası...

  • yolların başlangıcı

    20.10.2024 - 09:59

    ki yaralı retinam,
    işte böyleyken;
    bir martı kanadını bile bile,
    gözlerime batırmışken,
    yaralı retinam,
    refakatçi balıklar başucumda ağlarken,
    şaşkın sözcükler
    ellerimde yapış yapış
    ve uğultusunda yalnızlığın
    acemi hüznü
    tıka basa dolmuşken içime,
    dökülmez mısralara inci taneleri, yâr;
    yâr balların balı,
    kırıldı içimde bir dal,
    bir ağıttır ücra suskunluğum,
    değişen her gün ile
    gömülüyorum ey en sana…,
    ah;

    tut ki daha çok seviyorum seni,
    burkulan içimin süreyya sürgünlerinde,
    acılarınla acılanmak istiyorum…,

    hangi yeryüzü, gökyüzüne bakmaz…
    ve sanılıyor mu ki,
    gökyüzü de yeryüzüne meftun değildir,
    ah;

    sırdaş yol arkadaşlarını ayıramaz
    zahirin bozulmuş raconları…,
    ve ey semavatın oyun kurucusu;
    cesaret ve sekînet veren bir düş yolla,
    bu mülevves kuluna…,
    ki bak saatler eşzamanlı,
    onbirden üçe;
    üçten onbire,
    mütemadiyen,
    ah;

  • yeni başlangıçların sabahı

    20.10.2024 - 09:58

    I
    heyhat,
    bu bir girdap;
    kalbimin kuytusundan beni kendine çeken,
    kederli dağın, gönül uçurumu…

    ah
    eyv/ah,
    avcıdan habersiz
    ırmağa inişi karacanın
    ve eğilip berrak suya,
    kana kana içmesi kendi kanını,
    vurulunca kalbinden…;
    ki büyü/d/l/ü suda
    kana bulanık halkalar iç içe,
    iç içe,
    halka ve girdap...
    ah,

    avcının sağ manipülasyonu,
    karacanın gözlerinin nemli tortusu,
    büyülü su, fakat;
    düşe kalka katedilen yolların,
    hangisine pay düşmemiştir,
    o en yakın vuslattan…,

    bir zahter tanesi kadar külfet olsaydı keşke;
    kara kışta buza kesen dipsizlikten çıkış,
    siy/ah doruklarını aşmak kaf dağının,
    ve hazza kölelikten azad oluş,
    ah;

    ah ki çöllerin avareliğinde körebelik…,
    dalı yaprağı budanık kalmanın hicâbı ve,
    bini bir para etmeyecek
    ömür yangını pişmanlıklar
    gel/geç/likteyken,
    bütün bildiklerini bir okyanus nazarda unutmak
    mümkünlü;
    bir yadigâr kutsalı
    ve vaktin emaneti olaydı bu nazar…,
    nolaydı,
    her yönün çıkmazı bir secdede nihayet bulaydı;
    ah;

    kundak kokulu bebek masumluğuyla bulmak yokluğu,
    ve gözyaşlarıyla yürek katranını yıkamak dem be dem;
    zamanın sarkacında umut tohumları çatlasa,
    tufan sonrası durulan umman;
    kalpte bir ab/ı hayat katresi olsa…,
    ve konma/göçme aleminin ayrılıkları,
    için için,
    içine akan bir ırmak,
    ah kardeş payı edilen saatlerde,
    ömür biriktirmek,
    mümkünlü olaydı;
    ah nolaydı...,

    ilahi, kulağı kesik ve yetmişlik
    boyacı derviş mustafa dede;
    ayakkabılar parlıyor amma ne parlıyor,
    şu çilekeş takunyaları bile boyayacaksın belki lakin,
    her hevesin peşinden koşulmuyor,
    koşulmuyor;
    bilirsin…,

    turuncu ve kızıl gül yapraklarını
    ebeden soldurmayacak rahmet;
    ıslak kaldırımlara
    yüzükoyun serilmiş ölüleri dahi
    diriltebilse mesela…,
    ve kendinden gayrısını bilmez kibrin,
    mülevves göz pınarlarını kurutup,
    nâdim bir nefesten buğu olaydı,
    isli,
    kasvetli kodes camlarında,
    nolaydı…,
    ah;

  • turunç

    12.10.2024 - 12:19

    .
    ...
    .
    haftanın her günü, şehrin banliyösünden
    bulvarlarına inen bir işçinin yüreği gibi,
    kan revan içindedir garipliğim…,
    kalan ömründe gözü olmadan,
    varlığına gönülden muhiban bu ıssız insan,
    bir daha meşkimizin mümkünlü
    olmayacağının idrakiyle,
    ağır başlıca yasını tutar dururken,
    yine de sen hekimim iyi olmalısın,
    hiç olmadığın kadar diye, duacınım;

    bilirsin, teslimiyetti evet
    her ambulans sireni duyulduğunda okunan
    ayet/el kürsînin; kifayetsiz nefesler ve
    mecalsiz dudaklara kaldığı bir biteviyelikte,
    yazgıya boyun eğmek, asıl teslimiyet burada…,
    ve bu okumanın yapılması telkininiz,
    o desturlu tespitlerdendi,

    ve hülasa velev ki yoksam,
    taburculuk sonrasında günlerdir
    yanında yörende ve bugün de,
    üzülme e mi üzülme,
    zaten nicedir sadece çile çektirip,
    çağrına mütereddit halimle,
    vicdanını işgal altında tutuyordum…,
    kafesinden salıverilmiş bir güvercinin
    hürriyeti kadar ellerinde artık
    sana tahmil ettiklerimden azadlığın,

    \ah, gidemedin bizden
    ve gidemedik senden bu sefer de,
    ki biz senin esirin sanırdık kendimizi,
    oysa asıl tutsak senmişsin bize, aşk…;
    uzun senelerin umuduyla vadeye bağlanmış
    ve bozulma sebebi ölüm dahi olmayan bir vaadle,
    sabâ makamında bir sabaha daha çıktık,
    çok şükür,
    ah;

    bir uçuk turunç güle benzer o yüzün,
    yakışır mı o gece gözlere hiç hüzün,
    eğme öyle başını yetimce ve küskün,
    bir nilüfer gibi açsın durgunluğuma gülüşün,
    ki sen bildiğim tek elbistan türküsüsün…,
    .
    ...
    .

  • sihirli ayna

    12.10.2024 - 12:07

    .
    ...
    .
    ki hokus pokus aşk,
    öyle mi;

    şapkadan çıkan tavşanlar,
    zamansız koştular havuç şekerlemesine,
    illüzyon çabuk bitti ve
    çocuk yürek,
    doyamadan gösteriye,
    kapandı kalın bordo perdeler…,

    tıkanıp kaldı,
    beklenmedik gidişin boğazımda,
    ki yutmaya kıyamıyorum...,
    ah;

    dünyanın işini mahşere bırakmadan,
    ve ölüm gelmeden yaşamak gerek hayatı,
    güzellikler, iyilikler, sevgiler ve,
    ve aşk ile…,
    .
    ...
    .

  • Ölü mevsim

    12.10.2024 - 11:50

    .
    ...
    .
    ki özleyiş yaz öncesinde,
    baharın orta ertesi gemini deminde,
    farklı şehirlerin/ayrı kıtaların/zıt kutupların,
    ayrı gayrı evlerinde de olsalar,
    muhipler,
    aslında birliktedir her daim…,

    tuhaf olan şudur ki;
    bu düş ikizleri,
    göz kapaklarının üstüne,
    perdeler çeker uyumadan önce;
    tam üç kat ve,
    her gece,
    hiç bıkmadan,
    ve perdeler çekilir çekilmez
    en nihayetinde,
    hep aynı düşü görürler…,

    düş düşü doğurur,
    artık sığmaz olur uykulara,
    ve ayrı gayrı şehirlerde azizim,
    göz kapaklarımız açılır kapanır;
    mevsim yaza döner…,

    elleri boğum boğum bir çocuk uçurtma uçurur,
    ve mavi uçurtma, pamuk bir buluta aşık olur,
    yüzü kırış kırış bir adam erik toplar,
    bir nine eriği tuza banar,
    kalbi;
    yamamaktan yorulmuş bir iffetli dul,
    kabristan ziyaretinden çıkar…,

    düş buya,
    bir ormanın içindeki mezarını bul dediğin,
    anacığım şiir yazar,
    ki garipsenmesin;
    böylesi özlemek ve
    böylesi sevmek…,

    bir dağ ardındaki cevizin,
    en erişilmez dalına,
    as uykunu kalplerin tabîbi,
    tatlı bir rüya dolsun gözkapaklarına…,

    ey aşk;
    soylu sevdalara yakışmaz
    yalandan kefen giymeler,
    varsın ipil ipil yağsın üstümüze firak,
    nasısa gezinirsin sen bu sakar taşranın,
    gül bahçelerinde sağnak sağnak,
    ah;
    .
    ...
    .

  • Sapak

    12.10.2024 - 11:40

    .
    ...
    .
    halsizim;
    yollarında büyülü bir uykuya meyyalim,
    yalnızlığın en korkak deminde...,
    merdivenler dayadım,
    ellerinin köprüsüne ah ki ah;
    yeşil damarlı nehirler öptüm,
    büktüm ruhunun haritasını,
    peşine düştüğüm hazine;
    sensiz kayıbım...,

    sıyırdım yüreğimin zarını,
    kızıl denizin tuzu gözlerimde/
    halsizim...,
    yüreğini kuytuya seren,
    sümbül yüzlü,
    yanık buğday tebessümlü lokmanım,
    o aydı,
    doğru mevsim doğru kış/doğru yazdı/,
    doğru güz/doğru ba/har/dı…,
    …yazgıydı…,
    gün doğru gündü,
    soluğu tütün kokan perşembe,
    cuma vaktinin müjdecisiydi,
    takvimler yalan söylemez…,

    ki evet,
    korkuyorsun ey insan,
    cesur çalımlar satarken bile;
    ayaklarının son adımı,
    muhabbetin sana gelen ayaklarına tökezlenecek,
    biliyorsun ve bilirsin…,

    o halde bu tereddüt neden;
    düş gölgesine…,
    git peşinden…,
    takıl sevdanın takunyalarının
    gümbür gümbür sesine;
    tak tak tak tak, kaç/ma…,
    üst üste devrilen,
    kavuş/veda, veda/kavuş/veda…,
    kemirir aşk sandığını,
    sevdalı güve…,
    ve bozuluyor kalbimin örgüsü,

    ağyârın mâsiva lügati anlamazdı,
    yo/l/k/ ıraktı, sapaydı; dardı,
    /sen korkarsın dardan/,
    ki ah evet,
    iç sesler daima parantezlidir;

    karanlıktı…,
    /sen korkarsın karanlık dardan/
    yârdı,
    ve
    ardı;
    seni senden ayrı koyan,
    ah;
    .
    ...
    .

  • Eziz dostum menden küsüp incidi

    12.10.2024 - 11:31

    .
    ...
    .
    solgun bir söğüt,
    dallarını yüzüme eğmiş
    ve yapraklarının;
    yanık bir şiir dizesi gibi,
    yürek patikasına düştüğü bu demde,
    akıp giden zaman şırıl şırıl,
    gözlerimin kenarına,
    sensiz çizikler atar…,

    ah üstadım,
    gözlerinden inciler dökülse,
    sağnak sağnak nola kalbimin kuytusuna,
    ağlamaklı bir susuş kadar
    üşümezdim belki o dem,
    son yaprağı da düşen dalın
    gün batımı gölgesinde...,

    güzel kardeşim,
    sevdayı bilir misin…,
    var mıdır çekmişliğin…,
    o halde ağlamayı da bilirsin...,

    hayat, sunulmuş bir armağan mıdır
    kullara tamamen acaba,
    ve acaba kalbimdeki dönme dolap durdu da,
    başladı mı dönmeye atlıkarınca,

    bak dostum,
    ömrüne vurduğun kilit kadar özgürsün
    ve aşkın kadar prangalısın gerçek hayata
    unutma, ki tutsaklığınca yudumluyorsun
    sevdayı…,

    ki üstadım; ciğerimin köşesi,
    sana bağlaya bağlaya umutlarımı
    tutunuyorum hayata...
    /unutma bunu/
    parantezli ve hicaplı bir iç ses daha işte,
    ah;
    .
    ...
    .

  • kusmak

    12.10.2024 - 11:21

    .
    ...
    .
    bir şehirden başka bir şehre geçerken,
    bir şiir; yoğun bir şiir bulantısı,
    içimde dövünürken engellenmenin yasına,
    ve kalbimin dik merdivenlerinde,
    tökezleyip düşerken bir yumak olup
    zihnimin labirentlerinden, konardı
    kuş sesleri duaya duran parmaklarıma…,

    çok geçmedi ki,
    küstü bütün kuşlar kendi cıvıltılarına
    ve kustular içime sessizliklerini,

    sonra,
    çöktü üstüme bir rehavet musallatı,
    kendi lisanım türkçeye sarıldım sımsıkı,
    ve alfabeden bir harf koştu imdadıma,
    piyanonun onuncu tuşu misal…;

    sevdim işte…,
    sevdim bile bile bu teatral sonu,
    kadife bordo perdeler açılır ve kapanır;
    yara gibi…,

    sonra,
    hep aynı köpüren şelalenin sesi,
    sürekli o termal nehir yakıcılığı ve,
    kalbimin aşka köleliğine işaret
    keder küpesi parıldar,

    söylesene kalemim;
    sahibine ulaşır mı sesim…,
    beni daha ne kadar,
    ne kadar daha üzebilir,
    içimde köpüren çağlayan ah,
    durmaksızın ağlayan...,
    .
    ...
    .

  • sol yanım

    12.10.2024 - 11:13

    .
    ...
    .
    sol yanım liğme liğme,
    alıp bir morg masasının üstüne attım
    öylece attım solumu; soluğumu,
    rayından fırlamış bir tren kadar
    şaşkındım,
    etrafa saçılan eşyalar gibi,
    anlamsızdım,

    içimin çatlağından sızan korku,
    aklımın tavanından yüreğime damlıyor;
    küfff kokusu,
    nem kokusu,
    ölülü masada sol yanım,
    zuhûratın tâbisi tel örgümüzdeki,
    parçalarımı topluyorum…,

    bir martının gözlerini oyup,
    çıkmış gözlerinin yuvalarına,
    iki okyanus bilye yerleştiriyorum,
    öylece…;

    bir kardan adama havuçtan burun yapar gibi,
    musafahasız,
    böyle hazin, noksan ve tamamlanmamış,
    tek kelime edemezken sükûtuna,
    ve o buz gibi masada,
    sol yanım ezik bir gül gibi ağlarken,
    böylece,

    böylece son bulmalı,
    zincirlikuyunun asrî kokusu…,
    karacaahmetin derviş gülüşü,
    ah;
    .
    ...
    .

  • Kota Aşımı

    12.10.2024 - 08:23

    Arabellek aşımı ya da arabellek taşkını (İngilizce: Buffer overflow), iki yazılım arasında veri iletişimi için ayrılmış olan bir arabelleğe boyutundan daha fazla veri konulması ile ortaya çıkan durumdur.

  • AŞIK BEYHANİ

    12.10.2024 - 07:43

    Aşık Beyhani

    Kirpiklerini Ok Eyle
    Vur Sineme Öldür Beni
    Bıktım Dünyanın (Derdinden) Halından
    Vur Sineme Öldür Beni

    Yoktur Aleme Mihnetim
    İndinde Var Mı Kıymetim
    Eğer Satmaksa Niyetin
    Vur Sineme Öldür Beni

    Bülbüller Özlermiş Gülü
    Garibim Beklerim Yolu
    Unuttun Beyhani Kulu
    Vur Sineme Öldür Beni

  • insan

    12.10.2024 - 07:35

    İnsan insan dedikleri
    İnsan nedir şimdi bildim
    Can, can deyü söylerlerdi
    Ben can nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Görünür herşeyde hazır
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    İnsan insan dedikleri
    İnsan nedir şimdi bildim
    Can, can deyü söylerlerdi
    Ben can nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Gorünür herşeyde hazır
    Ayan nedir, pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    Kendisinde buldu bulan
    Bulmadı taşrada kalan
    Canların kalbinde olan
    İnanç nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Gorünür herşeyde hazır
    Ayan nedir, pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    İnsan insan dedikleri
    İnsan nedir şimdi bildim
    Can, can deyü söylerlerdi
    Ben can nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Gorünür herşeyde hazır
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    Kendisinde buldu bulan
    Bulmadı taşrada kalan
    Canların kalbinde olan
    İnanç nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Gorünür herşeyde hazır
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    İnsan, insan dedikleri
    İnsan nedir şimdi bildim
    Can, can deyü söylerlerdi
    Ben can nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Gorünür herşeyde hazır
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    Kendisinde buldu bulan
    Bulmadı taşrada kalan
    Canların kalbinde olan
    İnanç nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Görünür herşeyde hazır
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    İnsan insan dedikleri
    İnsan nedir şimdi bildim
    Can, can deyü söylerlerdi
    Ben can nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Görünür herşeyde hazır
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    Kendisinde buldu bulan
    Bulmadı taşrada kalan
    Canların kalbinde olan
    İnanç nedir şimdi bildim
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim

    muhyiddin abdal

  • günaydın vietnam

    09.10.2024 - 05:15

    :(
    (:

  • çocuk

    09.10.2024 - 04:56

    .
    ...
    .
    yürüdüğüm sapa yolları örten ve
    uzun yaşamış bir insan ömrü kadar yaşlı,
    çınar ağaçlarının rengi geçkin yaprakları,
    henüz güze boyun eğmiş değilken
    iyi kalpli eylülde,
    çıksam da baksam yâren;
    şu hurma endamlı çınarın,
    zarif yaprakları arasında mısın ki…,

    yâr ile hemdem iken,
    âyârın verdiği eziyete,
    katlanmaktır aşk…,

    ve usulca avuçlarından öpmek,
    hafifçe koklamaktır ayrılığı ve,
    sürekli anıp, hep hatırda tutmaktır yâri…;
    gamsız bakmak hiçbir yere,
    ve her yere muhabbet serpmektir,

    hz.muhammed efendimizin hicretinin
    ardından geçmiş, bindörtyüz küsur yılın,
    sene başı muharrem hilâlinden,
    yirmibeş akşam geçmişken ve keza,
    hz.isa peygamberin de,
    buna beşyüz bilmem ne yıl ilaveli senesi,
    kaç gün olacağı istikrarsız ayının,
    yirmidördüncü günü,
    günlerden cumaydı;
    yine böyle kritik bir ikindi vakti ertesiydi
    ve kentin o en uzlaşmasız meydanında duyduğum,
    kâfûr kokulu sesinin geldiği yöne baktım…,
    ki o an ölmenin hemen öncesiydi,
    ah;

    ve bir çocuk masumluğundaki bakışlarımdan geçiyordu;
    sak/lan/baç çiçekleri körebesinin köşe kapmacasında,
    uzun eşeğin üstünden ırmakta taş sektirişim,
    elektronik beyin adı verilen bir kasabalı kuzu gibi;
    çelik çomaktan bıkkınken,
    ve micozun kırdığı biricik mavi bilyenin,
    talihsizliğine içerlemiş,
    ve dahası kanatlılar bilmecesindeki bıçak da,
    yağmur erteleri oynan kader çizgisi oyununda
    dar boğaza saplanmışken,
    ve belki de panayırda kaybolmuş bir çocuktum,
    tuzlu kocaman gözlerimle ve,
    atlı karınca döndükçe,
    hareleri oyuncak çemberiydi ne malum,

    ve belki mutlu çocuk yüzleri biriktiriyordum,
    yüzümü yasladığım parlak bir yıldızın yanağında;
    zaman, pastasını bir kez daha keserken…,

    derken gök;
    matem giysisini geçirip üstüne,
    tülden siyah örtüsüyle,
    sildi tuzlarını çocuğun gözlerinden,
    ve üfledi mumu…,

    bir dilek panayıra düştü,
    belki de yine bir düştü…,
    kaybolmuş bir çocuktum belki
    kendi karanlık ormanımda
    ve yağmur kokusu avuç içlerimde,
    alnı buz gibi bir çocuk…,
    .
    ...
    .

  • çocuk

    09.10.2024 - 04:54

    .
    ...
    .
    yürüdüğüm sapa yolları örten ve
    uzun yaşamış bir insan ömrü kadar yaşlı,
    çınar ağaçlarının rengi geçkin yaprakları,
    henüz güze boyun eğmiş değilken
    iyi kalpli eylülde,
    çıksam da baksam yâren;
    şu hurma endamlı çınarın,
    zarif yaprakları arasında mısın ki…,

    yâr ile hemdem iken,
    âyârın verdiği eziyete,
    katlanmaktır aşk…,

    ve usulca avuçlarından öpmek,
    hafifçe koklamaktır ayrılığı ve,
    sürekli anıp, hep hatırda tutmaktır yâri…;
    gamsız bakmak hiçbir yere,
    ve her yere muhabbet serpmektir,

    hz.muhammed efendimizin hicretinin
    ardından geçmiş, bindörtyüz küsur yılın,
    sene başı muharrem hilâlinden,
    yirmibeş akşam geçmişken ve keza,
    hz.isa peygamberin de,
    buna beşyüz bilmem ne yıl ilaveli senesi,
    kaç gün olacağı istikrarsız ayının,
    yirmidördüncü günü,
    günlerden cumaydı;
    yine böyle kritik bir ikindi vakti ertesiydi
    ve kentin o en uzlaşmasız meydanında duyduğum,
    kâfûr kokulu sesinin geldiği yöne baktım…,
    ki o an ölmenin hemen öncesiydi,
    ah;

    ve bir çocuk masumluğundaki bakışlarımdan geçiyordu;
    sak/lan/baç çiçekleri körebesinin köşe kapmacasında,
    uzun eşeğin üstünden ırmakta taş sektirişim,
    elektronik beyin adı verilen bir kasabalı kuzu gibi;
    çelik çomaktan bıkkınken,
    ve micozun kırdığı biricik mavi bilyenin,
    talihsizliğine içerlemiş,
    ve dahası kanatlılar bilmecesindeki bıçak da,
    yağmur erteleri oynan kader çizgisi oyununda
    dar boğaza saplanmışken,
    yine,
    yap/boz/yap memleket haritasında
    yerini bulamadığım uşak kayıpken,
    bir insan anatomisindeki iç organların yeri bile,
    gözü kapalı bulunabiliyordu hayatta sanki artık,
    tekrar, tekrar ve tekrardan…,

    ve belki de panayırda kaybolmuş bir çocuktum,
    tuzlu kocaman gözlerimle ve,
    atlı karınca döndükçe,
    hareleri oyuncak çemberiydi ne malum,

    ve belki mutlu çocuk yüzleri biriktiriyordum,
    yüzümü yasladığım parlak bir yıldızın yanağında;
    zaman, pastasını bir kez daha keserken…,

    derken gök;
    matem giysisini geçirip üstüne,
    tülden siyah örtüsüyle,
    sildi tuzlarını çocuğun gözlerinden,
    ve üfledi mumu…,

    bir dilek panayıra düştü,
    belki de yine bir düştü…,
    kaybolmuş bir çocuktum belki
    kendi karanlık ormanımda
    ve yağmur kokusu avuç içlerimde,
    alnı buz gibi bir çocuk…,
    .
    ...
    .

  • gülücük

    09.10.2024 - 04:51

    .
    ...
    .
    sonsuzluğu sevmek benim dinim imanım,
    ve benim, sonsuzluğadır ayak ucuna bakan
    nazar berkademim…,
    sonsuzlukta yol almaktır ciğerimin yarası
    ki duasıdır kalbimin,
    vakit tamam dendiğinde,
    o mübarek menzile
    yürümek erenlerce;
    lâhavlevelâkuvveteillâbillah azığıyla,
    ki bu konma göçmenin ayet/el kürsîleri
    ertesinde, bir fatihadır aşk…,

    turna katarları geçer her kandilde içimden,
    ve yutkunarak akar içime kanat sesleri,
    göç mevsimi...,
    ah;

    uzatsam elim sanki dokunacak
    öteler yakınımdayken hep, lakin
    her bağım koptuğunda dağılıyorum senden
    ve yokluğunda yaşaması tuhaf kaçıyor hayatı,
    nicedir özlediğim hekimim…,

    allahın şarkılarından bir buhur sonrası,
    döşeği topraktan tahta bir sedire kıvrılıp,
    dualarla üstünü örtmüşken insanlar,
    hayatla aralarındaki paravan aralanır...,
    ve herkes kendi kadar özlediğiyle kalır,
    ah kalbimizi kussak bedenimizden,
    safrası hayattır ve,
    sarı bir gül gibi uzanır aramıza,
    ötelerle…,

    benliğimizde ötelediğimiz ayrılık;
    kavuşturur bizi esasında sevdiklerimize
    unutmayalım ve çıplak bir tebessümün asıldığı,
    kefen altındaki yüz kadar bizdedir ki…,
    zahirle çevrelenmiş gözlerimin,
    en kuytu yerindeki gözyaşı kadar gönlümde,
    ve bana aitsin ayrılık,
    aşk belki de sadece imkansıza meyyaldir,

    ah hekimim,
    semt çorbacısı sabahı dahi olsa şu her an,
    kimse seni benim kadar sevemez diyemem,
    ömrümün kalbine düşen iç sesli duasın,
    söylediğim her sözden bana gelen yankın
    içime dolan çocukluk sevincimdir…,
    buz tutmuş bir nehrin üstünde,
    kızak kayan kabansız bir çocuğun
    o masum ve sıcak gülücüğüsün sen,
    \ah...,
    .
    ...
    .

Toplam 718 mesaj bulundu