Tuna Kafkas Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • İnek

    06.01.2024 - 09:00

    Bakara Sûresi

    Medine döneminde nâzil olmuştur. 286 âyettir. Yalnız 281. âyeti Mekke’de, Vedâ Haccı’nda inmiştir. Adını 67-71. âyetlerinde zikredilen ve İsrâiloğulları’nın, bir cinayetin fâilini bulmak için kesmeleri emredilen “bakara” (inek) olayından almaktadır.

    Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

    1. Elif, Lâm, Mîm.[1]

    2. Bu, (öyle bir) kitaptır[2] ki onda (ve onun İlâhî kelâm olduğunda)[3] hiç şüphe yoktur. O, muttakîlere (Allah’ın emirlerine uygun yaşamak/aykırı davranmaktan sakınmak isteyenlere)[4] doğru yolu gösteren (öğreten)dir.

    3. O (takvâ sahibi) kimseler ki, gayba[5] (Allah’a, meleklere, âhirete, vahye, Allah’ın takdirine) inanırlar, namazı dosdoğru/gereğine uygun kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de (gereken yerlere Allah için) verirler.

    4. Yine onlar, (Hak katından) sana indirilen (Kur’ân-ı Kerîm’)e ve senden evvel indirilenler(in asılların)a iman edip âhirete de kesinlikle inanırlar.[6]

    5. İşte onlar,[7] hem Rableri tarafından (gösterilen) dosdoğru yol üzere olan hem de kurtuluşa/murada erenlerin ta kendileridir.

  • İnek

    06.01.2024 - 08:59

    Bakara Sûresi

    Medine döneminde nâzil olmuştur. 286 âyettir. Yalnız 281. âyeti Mekke’de, Vedâ Haccı’nda inmiştir. Adını 67-71. âyetlerinde zikredilen ve İsrâiloğulları’nın, bir cinayetin fâilini bulmak için kesmeleri emredilen “bakara” (inek) olayından almaktadır.

    Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

    1. Elif, Lâm, Mîm.[1]

    2. Bu, (öyle bir) kitaptır[2] ki onda (ve onun İlâhî kelâm olduğunda)[3] hiç şüphe yoktur. O, muttakîlere (Allah’ın emirlerine uygun yaşamak/aykırı davranmaktan sakınmak isteyenlere)[4] doğru yolu gösteren (öğreten)dir.

    3. O (takvâ sahibi) kimseler ki, gayba[5] (Allah’a, meleklere, âhirete, vahye, Allah’ın takdirine) inanırlar, namazı dosdoğru/gereğine uygun kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de (gereken yerlere Allah için) verirler.

    4. Yine onlar, (Hak katından) sana indirilen (Kur’ân-ı Kerîm’)e ve senden evvel indirilenler(in asılların)a iman edip âhirete de kesinlikle inanırlar.[6]

    5. İşte onlar,[7] hem Rableri tarafından (gösterilen) dosdoğru yol üzere olan hem de kurtuluşa/murada erenlerin ta kendileridir.

    6-7. (Allah’ın birliğini, hâkimiyetini ve Kur’an’ı dışlayıp) küfre sapanlara gelince, şüphesiz ki onları (başlarına gelecek ile korkutup) uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; (üzülme, bilesin ki onlar) inanmazlar. Allah, onların (inkârcı niyet ve eylemlerinden dolayı) kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de (ilâhî hakikatlere karşı) perde inmiştir.[8] Ve onlar için büyük bir azap vardır. [krş. 7/179; bk. 2/161-162]

    8-9. İnsanların bir kısmı da (münâfıkdırlar; onlar kalpten) inanmadıkları halde (dilden) “Allah’a ve âhiret gününe inandık.” derler (ve akıllarınca) Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar da farkında bile olmazlar. [bk. 2/165, 204, 207]

    10. Onların kalplerinde (batılı sevme, maddeperestlik, dünyevîlik, şüphe, münâfıklık ve küfür gibi mânevî ölüme götüren) bir tür hastalık vardır. Allah da onların (bu) hastalığını artırmıştır. (İnanıyoruz diye) yalan söylediklerinden dolayı onlar için dayanılmaz bir azap vardır. [bk. 4/142-143]

    (Çünkü yalan münâfıklık alametlerinin ilkidir.)

    11. (Kendilerine:) “Yeryüzünde (Allah’ın emirleri dışına çıkarak) sakın fesat çıkarmayın (bozgunculuk yapmayın)!”[9] denildiği zaman: “Bizler sadece düzeltenleriz.” derler.

    12. İyi bilin ki (Allah’ın hükümlerini beğenmeyip aykırı hareket ettiklerinden dolayı toplumda) asıl bozguncu onlardır. Fakat (bunun) farkında değildirler.

  • İnek

    06.01.2024 - 08:58

    Bakara Sûresi

    Medine döneminde nâzil olmuştur. 286 âyettir. Yalnız 281. âyeti Mekke’de, Vedâ Haccı’nda inmiştir. Adını 67-71. âyetlerinde zikredilen ve İsrâiloğulları’nın, bir cinayetin fâilini bulmak için kesmeleri emredilen “bakara” (inek) olayından almaktadır.

    Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

    1. Elif, Lâm, Mîm.[1]

    2. Bu, (öyle bir) kitaptır[2] ki onda (ve onun İlâhî kelâm olduğunda)[3] hiç şüphe yoktur. O, muttakîlere (Allah’ın emirlerine uygun yaşamak/aykırı davranmaktan sakınmak isteyenlere)[4] doğru yolu gösteren (öğreten)dir.

    3. O (takvâ sahibi) kimseler ki, gayba[5] (Allah’a, meleklere, âhirete, vahye, Allah’ın takdirine) inanırlar, namazı dosdoğru/gereğine uygun kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de (gereken yerlere Allah için) verirler.

    4. Yine onlar, (Hak katından) sana indirilen (Kur’ân-ı Kerîm’)e ve senden evvel indirilenler(in asılların)a iman edip âhirete de kesinlikle inanırlar.[6]

    5. İşte onlar,[7] hem Rableri tarafından (gösterilen) dosdoğru yol üzere olan hem de kurtuluşa/murada erenlerin ta kendileridir.

    6-7. (Allah’ın birliğini, hâkimiyetini ve Kur’an’ı dışlayıp) küfre sapanlara gelince, şüphesiz ki onları (başlarına gelecek ile korkutup) uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; (üzülme, bilesin ki onlar) inanmazlar. Allah, onların (inkârcı niyet ve eylemlerinden dolayı) kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de (ilâhî hakikatlere karşı) perde inmiştir.[8] Ve onlar için büyük bir azap vardır. [krş. 7/179; bk. 2/161-162]

    8-9. İnsanların bir kısmı da (münâfıkdırlar; onlar kalpten) inanmadıkları halde (dilden) “Allah’a ve âhiret gününe inandık.” derler (ve akıllarınca) Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar da farkında bile olmazlar. [bk. 2/165, 204, 207]

    10. Onların kalplerinde (batılı sevme, maddeperestlik, dünyevîlik, şüphe, münâfıklık ve küfür gibi mânevî ölüme götüren) bir tür hastalık vardır. Allah da onların (bu) hastalığını artırmıştır. (İnanıyoruz diye) yalan söylediklerinden dolayı onlar için dayanılmaz bir azap vardır. [bk. 4/142-143]

    (Çünkü yalan münâfıklık alametlerinin ilkidir.)

    11. (Kendilerine:) “Yeryüzünde (Allah’ın emirleri dışına çıkarak) sakın fesat çıkarmayın (bozgunculuk yapmayın)!”[9] denildiği zaman: “Bizler sadece düzeltenleriz.” derler.

    12. İyi bilin ki (Allah’ın hükümlerini beğenmeyip aykırı hareket ettiklerinden dolayı toplumda) asıl bozguncu onlardır. Fakat (bunun) farkında değildirler.

    13. Yine onlara: “(Gerçek mü’min) insanların iman ettiği gibi (samimi olarak) iman edin.” denildiği zaman: “Biz ille de, o sefih (ahmak) kimselerin inandığı gibi mi iman edelim? (Bizimki bize yeter.)” derler. İyi bilin ki, asıl sefih olanlar kendileridir. Fakat (bunu) bilmezler.

    (Bu âyet-i kerîmedeki iman teklifi münâfıklaradır. Allahu Teâlâ onların samimi olarak iman etmelerini istemektedir. Onlar ise kalplerindeki sahte imanı Allah’ın bildiğini düşünmeyerek kendilerini elit, seçkin tabakadan görerek, bu zırha bürünüp, samimi müslümanları küçük görüyorlardı. Ayrıca kâfirler de iman etmemek için aynı bahaneyi ileri sürüyorlardı. Çünkü o samimi mü’min (sahâbî)ler bir cihadda veya bir infakta varlıklarını derhal ortaya koyuyorlardı. Onlar ise, hem Allah ve Resûlü’nün buyruklarına, iş ve menfaatlerine uygun olduğu kadarıyla ve göstermelik itaat ediyorlar hem de İslâm’ı içlerine sindiremedikleri için, dîne ve o mü’minlere karşı düşmanlıklarını çeşitli engellemelerle gösteriyorlardı. İşte yüce Allah, emirlere intibak ve uyma kabiliyetine sahip olmadıkları için sefihlik ve budalalık sıfatlarını onlara iade etti.) [bk. 26/111]

    hasan tahsin feyizli meali - server yayınları

  • İnek

    06.01.2024 - 08:57

    Bakara Sûresi

    Medine döneminde nâzil olmuştur. 286 âyettir. Yalnız 281. âyeti Mekke’de, Vedâ Haccı’nda inmiştir. Adını 67-71. âyetlerinde zikredilen ve İsrâiloğulları’nın, bir cinayetin fâilini bulmak için kesmeleri emredilen “bakara” (inek) olayından almaktadır.

    Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

    1. Elif, Lâm, Mîm.[1]

    2. Bu, (öyle bir) kitaptır[2] ki onda (ve onun İlâhî kelâm olduğunda)[3] hiç şüphe yoktur. O, muttakîlere (Allah’ın emirlerine uygun yaşamak/aykırı davranmaktan sakınmak isteyenlere)[4] doğru yolu gösteren (öğreten)dir.

    3. O (takvâ sahibi) kimseler ki, gayba[5] (Allah’a, meleklere, âhirete, vahye, Allah’ın takdirine) inanırlar, namazı dosdoğru/gereğine uygun kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de (gereken yerlere Allah için) verirler.

    4. Yine onlar, (Hak katından) sana indirilen (Kur’ân-ı Kerîm’)e ve senden evvel indirilenler(in asılların)a iman edip âhirete de kesinlikle inanırlar.[6]

    5. İşte onlar,[7] hem Rableri tarafından (gösterilen) dosdoğru yol üzere olan hem de kurtuluşa/murada erenlerin ta kendileridir.

    6-7. (Allah’ın birliğini, hâkimiyetini ve Kur’an’ı dışlayıp) küfre sapanlara gelince, şüphesiz ki onları (başlarına gelecek ile korkutup) uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; (üzülme, bilesin ki onlar) inanmazlar. Allah, onların (inkârcı niyet ve eylemlerinden dolayı) kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de (ilâhî hakikatlere karşı) perde inmiştir.[8] Ve onlar için büyük bir azap vardır. [krş. 7/179; bk. 2/161-162]

    8-9. İnsanların bir kısmı da (münâfıkdırlar; onlar kalpten) inanmadıkları halde (dilden) “Allah’a ve âhiret gününe inandık.” derler (ve akıllarınca) Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar da farkında bile olmazlar. [bk. 2/165, 204, 207]

    10. Onların kalplerinde (batılı sevme, maddeperestlik, dünyevîlik, şüphe, münâfıklık ve küfür gibi mânevî ölüme götüren) bir tür hastalık vardır. Allah da onların (bu) hastalığını artırmıştır. (İnanıyoruz diye) yalan söylediklerinden dolayı onlar için dayanılmaz bir azap vardır. [bk. 4/142-143]

    (Çünkü yalan münâfıklık alametlerinin ilkidir.)

    11. (Kendilerine:) “Yeryüzünde (Allah’ın emirleri dışına çıkarak) sakın fesat çıkarmayın (bozgunculuk yapmayın)!”[9] denildiği zaman: “Bizler sadece düzeltenleriz.” derler.

    12. İyi bilin ki (Allah’ın hükümlerini beğenmeyip aykırı hareket ettiklerinden dolayı toplumda) asıl bozguncu onlardır. Fakat (bunun) farkında değildirler.

    13. Yine onlara: “(Gerçek mü’min) insanların iman ettiği gibi (samimi olarak) iman edin.” denildiği zaman: “Biz ille de, o sefih (ahmak) kimselerin inandığı gibi mi iman edelim? (Bizimki bize yeter.)” derler. İyi bilin ki, asıl sefih olanlar kendileridir. Fakat (bunu) bilmezler.

    (Bu âyet-i kerîmedeki iman teklifi münâfıklaradır. Allahu Teâlâ onların samimi olarak iman etmelerini istemektedir. Onlar ise kalplerindeki sahte imanı Allah’ın bildiğini düşünmeyerek kendilerini elit, seçkin tabakadan görerek, bu zırha bürünüp, samimi müslümanları küçük görüyorlardı. Ayrıca kâfirler de iman etmemek için aynı bahaneyi ileri sürüyorlardı. Çünkü o samimi mü’min (sahâbî)ler bir cihadda veya bir infakta varlıklarını derhal ortaya koyuyorlardı. Onlar ise, hem Allah ve Resûlü’nün buyruklarına, iş ve menfaatlerine uygun olduğu kadarıyla ve göstermelik itaat ediyorlar hem de İslâm’ı içlerine sindiremedikleri için, dîne ve o mü’minlere karşı düşmanlıklarını çeşitli engellemelerle gösteriyorlardı. İşte yüce Allah, emirlere intibak ve uyma kabiliyetine sahip olmadıkları için sefihlik ve budalalık sıfatlarını onlara iade etti.) [bk. 26/111]

    14. Ama (münâfıklar/Müslümanlık’tan geçinenler) mü’minlere rastlayınca: “Biz de (sizin gibi) iman ettik.” derler. Fakat kendi şeytan (gibi olan yandaş)larıyla başbaşa kaldıklarında: “Şüphe yok ki biz (fikir ve ideolojide) sizinle beraberiz, biz sadece onlarla alay etmekteyiz.” derler. [krş. 2/76; 57/12-14]

    15. Allah da onların alaylarına mukâbele eder (hakettikleri karşılığı verir) ve onlara azgınlıkları/isyanları için de (bir müddet) mühlet verir; onlar da (bir ceza olarak) şaşkınca bocalayıp dururlar. [krş. 15/95]

    16. İşte onlar, hidayete (doğru yola) karşılık, (niyet ve tavırlarıyla kâfirler safında yer alıp) sapıklığı satın alan (tercih eden) kimselerdir ki onların (bu) alışverişi, kendilerine kâr sağlamadığı gibi doğru yolu da bulamadılar. [krş. 17/7]

  • aşk

    06.01.2024 - 07:21

    kurana göre insan, kalbiyle düşünür, öyle mi...

    yazıklar olsun, yapılır mı bu koskoca bir ümmete, bunca nesle nasıl kıydınız... aklımızı yele verdirdiniz ulema sıfatlarınız altında...

    kalp ile akledilmez, kulak ve gözlerin asistanlığında kalple "düşünülür"... hasılı, müslüman, "pratik" akılla düşünmek zorundadır ve yaptıklarının ya da yapmadıklarının sonuçlarını, iyiyi kötüden temyiz etmeyi\ayıklamayı... işittikleri ve gördüklerinin yardımıyla kalbiyle idrak eden insandır...

    teorik akılla debelenip durmaz... netice; kuranı bir "bilim" kitabı olarak algılatma gayretkeşlikleri, bizi allaha yaklaştıramaz... allaha yaklaşmanın aşktan başka yolu, aramızda kalsın ama; yoktur...

    aşktır evet, allahı kula "bildirecek"... dücane mealine "küçük" bir katkı...

    hay\dan gelenin, hû\ya gitmekten başka hiç bir şeçeneği yoktur ve bu yolda kula "burak" olacak olan aştır... o da sitretul muntehaya kadar... ondan sonraki verayı bilmeyi ise; sadece sevgilisine verdi... du yu andırsssten'd mi... ;)

    kendini tanıyan, rabbini tanır; bilir değil, vesselam... bilmek sadece o\na mahsus... cümleten hayırlı sabahlar...

  • Korku tüneli

    06.01.2024 - 06:09

    Dindar Bilincin Akıl Korkusu

  • baba

    06.01.2024 - 06:07

    [05:39, 06.01.2024] habil siyami polat: Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in Kaç Çocuğu Vardır?

    Hz. Muhammed (s.a.v.) evliliklerinden ikisinden toplam 8 çocuğa sahipti, ancak erkek evlatlarını daha bebekken kaybetti.

    Hz. Muhammed ilk çocuğuna Kasım adını verdi, fakat Kasım henüz 2 yaşındayken Mekke'de vefat etti. Hz. Muhammed'in ilk doğan ve ilk vefat eden çocuğu Kasım'dı.

    Hz. Muhammed 30 yaşındayken Zeynep dünyaya geldi, Zeynep vefat ettiğinde 4 yaşındaydı. Peygamber efendimizin (s.a.v.) diğer kızı Medine de 4 yaşında vefat etti.

    Hz. Muhammed 33 yaşındayken Rukiye dünyaya geldi. Hz. Rukiye büyüdüğünde Hz. Osman ile evlendi ve Habeşiştan'da yaşamaya başladı. Daha sonra Medine'ye hicret eden Rukiye, Bedir Savaşı bittiğinde vefat etti.

    Ümmü Gülsüm, İslamiyet gelmeden önce doğmuştu. Hz. Rukiye vefat edince Hz. Osman ile evlenen Ümmü Gülsüm, evliliğin henüz altıncı yılındayken vefat etti.

    Hz. Muhammed'in en küçük kızının adı Fatıma'dır. Fatıma Mekke'de doğmuş ve Hz. Muhammed'in vefatından birkaç ay sonra vefat etmiştir.

    Hz. Muhammed'in (s.a.v.) oğullarından Hz. Abdullah 3 aylıkken, Hz. İbrahim ise 18 aylıkken vefat etmiştir.

    soru şu; hz. peygamberin evlilikleri ile çocuklarının babası olduğu yaşlar, çocuklarının sayı ve ömürleri arasında nasıl bir ilgi kurulabilir???

  • gonca

    06.01.2024 - 04:43

    Kızıl Goncalar: Derin Muhafazakarlık Dizisi - Mustafa Öztürk

  • Türkiye Süper Kupası

    06.01.2024 - 03:53

    Atatürk TC versus Suudi Vehhabilik FC - Mustafa Öztürk

  • At ile avrat yiğidin ikbalindendir.

    06.01.2024 - 01:59

    fakirane diyorum ki;
    bir gül dalıyla nakışlayıp aşkı…,
    yedi cüceli masalın,
    içine düşen kalbimizi,
    kalabalık bir meydana,
    yağmur dualarıyla serelim,
    artık bahtına
    ve müktesebatına ne yağarsa…,

    ki gâh çenemi gâh alnımı dayadığım,
    kalp atışlarımın arasından yol açtım,
    dikenli ve yeşil bir köprüyle rabıtana,
    /ah elbistanın iftiharı,
    evet biliyorum,
    yaşam kızgın bir tavuskuşu aramızda,
    tüylerindeki gökkuşağını başımıza kakan,

    ve öyleyse sizlerde duyun ulan,
    müstafiyim artık bu,
    hayata pantolonun paçasından bakan magandaların,
    ve akşam sofrasına bir arada oturamayan
    aileliği kütükte kalmışların ve
    aşkını vatanı bilmeyen,
    gözdelik ve ikbal peşindeki
    dilberlerin davasından,
    ah;

  • ihtiram

    06.01.2024 - 01:54

    bir cacık olmasa da ilk dönemece dek,
    kalp duvarlarımız yıkılmadan geçtik
    aşkın ilk veda kapısından biz…,
    sen kurban derisinden bir seccadede,
    ben namaz tahtasında bir derviştim,
    ve medine gülü çayı dolu bir kadehi yudumlarken,
    sen; sonsuzluğa ç/ağlayan bir ırmaktın,
    kaparken muhabbete gözlerini ben,
    kara üzüm şırasını dileyen bir sermesttim…,

    ve yürüdüm takalar boyu,
    içine balıkların takıldığı,
    ağ ağ örülmüş kıyıların içinden geçtim;
    çırpın, çırpın çırpınarak...,
    ki takvimleri didik didik eden martıyım,
    çözdüm düğümlerini gemicilerin,

    ve yürek ne zaman,
    ibrikten,
    bal şerbetli kahve köpüğünü,
    damla damla, yavaş yavaş
    usul usul,
    süzüm süzüm süzülerek içse…,
    hayat;
    yüksekten engine inmek gibi,
    aklını yitirmiş bir şelale olup köpüre köpüre
    ve deli kudretli bir devinimle akarak,
    iç telaştan azade itminana kavuşup,
    temkin sahibi ve ağırbaşlı bir vakarla,
    sekinet buluyor…,

    /ah kaçırma gözlerini benden
    bal köpüğü; sohbetini tattım bir defa
    ve kalbimde bir dolunay bakışıyla,
    yüzünün mehtabına giden yakamozun yolunda,
    iki turkuaz porselen kırdım…,

    bu karanlık okyanus
    nihayet gözlerini açtı,
    /ah ayın on dördüm,
    affet…,
    açlıkla terbiye oluyorum,
    ayyaş bir nefes gibi kokarak,
    sensizim,
    ve öyle görünüyor ki özlemiş olmalıyım…,
    bunca değersizlik hisli ve,
    kırık dökük sızım sızım,
    iç çekmelerimden belli,

    bu, /yeniden kavuşmaya itikadı bozuk dünyanın,
    sevda manastırında,
    yokluğunun kırbaçladığı bir besteyle,
    içime uşşâk makamında düşen şarkısın sen,
    neden anlamıyorsun…,

    ve ömrümü bilmem kaça bölen,
    zamanın ben merkezlilik kılıcının,
    keskin yanıyla tenime battığı yerde;
    gözleri dolu dolu derelerin,
    eğrile doğrula sapmalarıyla dolan bir gölün kıyısında,
    medeniyet tasavvuru demli bir yudum bir çay bile,
    içilemez ve zehir oldu haberin var mı,
    mülevves ortadoğulu kucaklaşmasından…,
    ve başlatma şimdi ümmet olma bilincinin,
    ızdırabından,
    böyle zırvalık sancılı kasıkların yapacağı doğumdan,
    nilüfer gözlü,
    ve asr/ı saadet bereketli bir kız evladın,
    dünyaya gelişini beklemek;
    başını suya eğip, içine akan
    ve cebinde sakladığı kıpırtısız susuşu
    sessizce derine bırakan...,
    cuma selamlığı beynamazlarının,
    mürted haline bakmadan,
    kadim kelama gösterdiği ihtirama benzer
    /ah…,

  • gelişigüzel

    06.01.2024 - 01:51

    ki,
    öyle görünüyor ki;
    sen de incinebiliyordun demek aşk efendi,
    ve şimdi o mağrur, o asi, o arsız ve
    o pervasız başın önünde,
    yine de sirk kaçkını bir şempanze gibi,
    korkuluklar arkasında sırıtıp durarak,
    hâlâ fiyakandan geçilmiyor ve,
    çalım satabiliyorsun öyle mi,
    öyleyse beter ol, aşk efendi;

    yalnızca yerdeki gönlü çorakları değil,
    semavattaki maşukları bile,
    gıptaya mecbur eden,
    siy/ah ve okyanus mavisi anların,
    gelişi/güzel sohbetlerinde,
    gönül hüzmelerine karışırken lisanımız,
    halimize bak ki,
    gecenin lacivert tufanında kaybolur olduk…,

    ele avuca sığmıyordu zaman,
    mekân haylazdı ve üzgünüm
    çok üzgünüm diyerek çalamam
    kapını da bir daha, ama bilirsin;
    şiirler yazabildiği vakte dektir
    ömrü aşkın…,

  • aç parantez

    06.01.2024 - 01:47

    güzel kardeşim,
    sevdayı bilir misin…,
    var mıdır çekmişliğin…,
    o halde ağlamayı da bilirsin...,

    hayat, sunulmuş bir armağan mıdır
    kullara tamamen acaba,
    ve acaba kalbimdeki dönme dolap durdu da,
    başladı mı dönmeye atlıkarınca,

    bak dostum,
    ömrüne vurduğun kilit kadar özgürsün
    ve aşkın kadar prangalısın gerçek hayata
    unutma, ki tutsaklığınca yudumluyorsun
    sevdayı…,

    ki üstadım; ciğerimin köşesi,
    sana bağlaya bağlaya umutlarımı
    tutunuyorum hayata...
    (unutma bunu)
    parantezli ve hicaplı bir iç ses daha işte,
    ah;

  • hara

    06.01.2024 - 01:45

    kuyu çıkrığı,
    kuyudan her su çekişinde,
    kovasına bağlı zinciri nasıl sarıyorsa kendine,
    işte ben de öyle çekerek ciğerimden hasretini
    sarıyorum yine ıssız kalmış nefeslerime…,
    azadeyim mevcudiyetinden ama,
    özgürlüğüm sende kaldı,
    anlıyor musun;
    sonbaharım...,

    ah üstad;
    bu sonbahar resmindeki,
    ruhuma dökülen ıslak, sarı, kızıl yapraklar,
    örtmüyor sevdalı çınarımın üstünü,
    kanadı kırık kollarımı talan ediyor hüzün...,

    ah sevgili hocam, sonbaharım...;
    kuru yaprakların uçuştuğu göğün harasında,
    ak yeleli bir burak koşturur...,
    yorgunmuş, gözlerine sis çökmüşmüş,
    ne münasebet,
    ve yüzümün kan çanağına,
    durgun aksin yansıyor…,

    pür dikkat ve halka halka gözlerin ve,
    harf harf, hece hece, tane tane ama karmaşık
    tam üç dilde hatırıma gelen sözlerinle,
    aklımın bulanık suyu çekilirken,
    kalbimin bypa/ss izleri kıyıya vurur,
    buruk bir tebessümün,
    umur görmüş omuzlarından kayan;
    parka misali…,

  • enkaz

    06.01.2024 - 01:36

    ahbap lakırdıları ve
    suflî meşgalelerden kurtarılıp,
    kabaran/çalkalanan konukluğuma sunulan,
    bu hal ile gördüm ki;
    geceden beridir süren,
    bereketli bir sabah yağmuru misalisin sen,
    kendini elbistan merkezli depremlerle,
    ansızın anımsatan,
    nurhak/ceyhan aşk…,

    ömre bedel anlarımız olacaktır diye,
    mırıldanırken sen hekimim göz gözeydik,
    soran bakışlarla…;
    anılara ka(l/r)dığımız bunca ay sonrası,
    hızır/ilyas sohbeti misali ve
    bir sahur vakti işte yine şimdi,
    ve bir yanda tan yeri,
    bir yanda saçlarım ağarıyor…,
    aziz hatıralarla yaşanan ve
    muhabbet bağları fasılasız,
    bir {(boş/enkaz) ev} kadar,
    eş/siz; aşk…,

  • bordo

    06.01.2024 - 01:31

    ki kaçak ve
    ışık hüzmesine,
    kapandı
    kapı…
    eşikte
    yalnız
    ikisi
    ikiziyle,
    diz dize
    dizelerde…
    fısıldaşarak,
    yalın ayak baş kabak,
    kapladı
    serap
    yüzünü,
    çölleşen
    kalbini,
    kederli
    kum
    tanelerinden
    sakınarak…,
    açtı
    kafesini
    tutsak;

    kırptı
    kanatlarını,
    sığındı
    yorgun
    hurma
    ağacına,
    uyudu
    kaçak,
    oruçlu
    kollarında…,

    vuruldu
    kilit,
    kenetlendi
    göz,
    sustu
    şiir;
    kalın
    bordo
    perde
    çekildi
    kat kat…,

    denize
    saçıldı
    altın
    pullu
    balıklar,
    kuytuya
    ağardı
    gün…,

    kapandı
    kapı…,
    eşikte
    yalnız;
    kızıl
    saçlı
    kanayan
    diz/e…,

    kalbinde,
    dilsiz
    ışık
    hüzmesi...,
    ah;

  • gamze

    06.01.2024 - 01:27

    kentin yapay şelalelerinin
    uğultusuna karışırken egzoz dumanları
    ve dolmuşlarda uzak mesafelerin ayakta
    yolcuları, her tümsek ve her çukurda sarsılırken
    ve gürültü bezgini kalabalıklara kaldırım taşları
    tuzakken her yağmur sonrası,
    betonla örtülü bulvarda;
    tabiattan koparılan ağaçların dallarına siner
    ve kendi iç kuytusunda yaşar,
    ıssız aşk…,

    perdeli ve mahrem bir dil kokar kalemin,
    felsefe kadar serin kanlısın,
    hukuk kadar düzenli ve,
    ilahiyat kadar da yaşamsın sen,
    nun aşk…,

    bahar yağmurlarını getiren kaba yel gibi
    uçkun esen ve oldukça kalın mizacınla,
    kaderindir senin masum dizelere yolunun düşmesi,
    dizelerin ki aşktan utanmaz
    ve aşikârdır aşka dair muradın,
    gizlemek ar gelir sana,
    sevgilinin kokusunun sindiği yerdir vatanın
    sad aşk…,

  • Abşar

    06.01.2024 - 01:25

    XXXVI
    külçe gibi sevmek de var,
    leş gibi sevmek de,
    defterden silip sevmek de var,
    canda taşıyıp sevmek de,
    aklına getirmeyerek sevmek de var,
    hatırdan çıkaramadan sevmek de,
    kaybolarak sevmek de var,
    araya araya sevmek de,
    suyu çekilerek, kupkuru dal olup sevmek de var,
    sevmek de var çağlayan;
    çağlayan…,

  • ayak sesi

    06.01.2024 - 01:21

    semt çorbacısı sabahı dahi olsa şu her an,
    kimse seni benim kadar sevemez diyemem,
    ömrümün kalbine düşen iç sesli duasın,
    söylediğim her sözden bana gelen yankın
    içime dolan çocukluk sevincimdir…,
    buz tutmuş bir nehrin üstünde,
    kızak kayan kabansız bir çocuğun
    o masum ve sıcak gülücüğüsün sen,
    \ah...,

    ve şimdi küskün küskün çöreklenir
    bağrıma hüzün, ki... yoksun…,
    yağmur kuşlarının kanatları altında koşan
    nefes nefese kuzuların eve dönüşünde,
    anne sevgisiyle öpülen ıslak başlarınca
    okşasın o gün görmüş saçlarını, nice
    bahar müjdecisi kabayel rüzgarı...,

    zamanın aramıza çektiği perdeler,
    belki uçuşur güneyden esen kıbleyle
    ve duyulur huzur esen avlusunda
    ayak seslerimiz yine...,
    ki bak gözlerime, gözlerim
    kandil kandil kan çanağı,
    ah;

  • biz de buna meyyaliz

    06.01.2024 - 01:20

    allahın şarkılarından bir buhur sonrası,
    döşeği topraktan tahta bir sedire kıvrılıp,
    dualarla üstünü örtmüşken insanlar,
    hayatla aralarındaki paravan aralanır...,
    ve herkes kendi kadar özlediğiyle kalır,
    ah kalbimizi kussak bedenimizden,
    safrası hayattır ve,
    sarı bir gül gibi uzanır aramıza,
    ötelerle…,

    benliğimizde ötelediğimiz ayrılık;
    kavuşturur bizi esasında sevdiklerimize
    unutmayalım ve çıplak bir tebessümün asıldığı,
    kefen altındaki yüz kadar bizdedir ki…,
    zahirle çevrelenmiş gözlerimin,
    en kuytu yerindeki gözyaşı kadar gönlümde,
    ve bana aitsin ayrılık,
    aşk belki de sadece imkansıza meyyaldir,

  • Göç Mevsimi

    06.01.2024 - 01:16

    bahar gibiydi hava ama,
    dijital devrin kuzuları ne de olsa,
    martı kanadının yeliyle bile üşüyordular;
    ayaz görmüş,
    bağrı yufka bir babanın yüreğindeki,
    sızıdır aşk…,
    ah,

    garip kalmıştım yine bu dağ başında,
    ki kabaran öfkemi bastırıyordu, mazlum
    hatırımın yıkılmışlığı her nefeste,
    damar damar…,

    hep o hakikatin rengi siy/ah
    ve kâbe örtüsü kadar siy/ah,
    hayran ve afacan gözlerindeydi teselli hekimim,
    sadece, /biraz daha kavisli olabilirdi/
    aşk;

    hangi dinde yeri var bunun,
    bu transandantal bir aşkın,
    gizemli boyutlarındaki seyir, bilmiyorum;
    ama yok güzelliği aramanın sonu
    her inanışta,
    biliyorum…,

    ama sen de bil ki sevgili dostum,
    sende bulduğum bu güzelliği ben,
    sonsuz seviyorum ve ölmeden önce,
    dünyayı içimden çıkarmak diliyorum,
    gözlerinde o/nu görür gibi olduğum
    güzellikle ah…,

    sonsuzluğu sevmek benim dinim imanım,
    ve benim, sonsuzluğadır ayak ucuna bakan
    nazar berkademim…,
    sonsuzlukta yol almaktır ciğerimin yarası
    ki duasıdır kalbimin,
    vakit tamam dendiğinde,
    o mübarek menzile
    yürümek erenlerce;
    lâhavlevelâkuvveteillâbillah azığıyla,
    ki bu konma göçmenin ayet/el kürsîleri
    ertesinde, bir fatihadır aşk…,
    turna katarları geçer her kandilde içimden,
    ve yutkunarak akar içime kanat sesleri,
    göç mevsimi...,
    ah;

  • hukukun normatif sınırlarının dışına çıkmak

    06.01.2024 - 01:11

    parmaklarım,
    erdemli parmaklarım yazmaktan,
    gün/ah/a bulandılar kaç zamandır
    rabıta yoksunluğundan;
    sınır dışı edilmiş kelimelere sığınıp,
    itirafçı bir şiirin ilmeği boynumda,
    ellerim,
    ki kemikli örtüsüne baktım,
    ha benim ha senin ellerinle,
    yokluğunun şehrine şiirler yazdım,

    ey kıymetlim,
    beyaz bir kağıt elbet
    kırışık bir karalamaya dönüşebilir,
    dahası hangi yeni eskimez;
    en derinde akan sırdaşlık üstüne
    devrilmiş yazgının mürekkebi,
    cansız hatıralar saçabilir
    o beyaz kırışık kağıda...,

    seslenmeyle teselli buluyorum
    sana hece hece,
    ve tozlu çayhanesinde bir iskemle,
    son dizemin ayak parmaklarına değerken,
    diyor ki iç sesim;
    (kim okursa bu t/aksimi,
    gözbebeklerinden iri siyah kayalar
    devrilecek üzerine)

  • Altı kaval, üstü şeşhane (Şişhane)

    06.01.2024 - 01:08

    zaten nicedir sadece çile çektirip,
    çağrına mütereddit halimle,
    vicdanını işgal altında tutuyordum…,
    kafesinden salıverilmiş bir güvercinin
    hürriyeti kadar ellerinde artık
    sana tahmil ettiklerimden azadlığın,

    \ah, gidemedin bizden
    ve gidemedik senden bu sefer de,
    ki biz senin esirin sanırdık kendimizi,
    oysa asıl tutsak senmişsin bize…,
    uzun senelerin umuduyla vadeye bağlanmış
    ve bozulma sebebi ölüm dahi olmayan bir vaadle,
    sabâ makamında bir sabaha daha çıktık,
    çok şükür,
    ah;

    bir uçuk turunç güle benzer o yüzün,
    yakışır mı o gece gözlere hiç hüzün,
    eğme öyle başını yetimce ve küskün,
    bir nilüfer gibi açsın durgunluğuma gülüşün,
    ki sen bildiğim tek elbistan türküsüsün…,

    kalbe doğan ve yok saydığımız,
    yakındaki hasretliğin malumuyla,
    ve içimize akan göz yaşlarıyla geçiyorken
    zahiri zorlayan günlerimiz,
    ve göz pınarlarımızdan sızan
    kor olmuş tek tük nemlere rağmen,
    içimizde taşıdığımız bu gönül ferahlığı,
    vuslatmış meğer yarınlardan önce yarına;

    çiziyorum şimdi zihnimin anlayış bekleyen
    açıklamalarının altını ve tutmayan hesapların
    dört işlemini yapmayı deniyorken,
    ikaz lambaları yanıyor her adım başı
    ve oyuncakları hayatlarımızın,
    alt üst alt üst alt üst etmede hayatlarımızı,
    ah;

  • nadas

    06.01.2024 - 01:00

    ömrümden ömrün geçer ömrüme…,
    ve ah ben şimdi kederliyim,
    kendi kendine konuşan bir deliyim,
    ölüyorum senden savruluşumdan,
    ve şu halimle,
    mecburum kapına dayanmaya şiirim,
    yürek tımarhanesinden bir serseri belle beni,
    bir şair bozuntusu desen de olur,

    ey bütün rotalarımın
    sözleriyle istikamet bulduğu,
    sana attım demir
    ve varsın divânında boğulsun imlâsı kalemimin,
    ama sor bana neden,
    neden bir turuncu gülün suretiyle gelen,
    vuslat sabahının anısıyla böyle haşır neşirim…,

    ah sevgili içim söyle bana;
    bu kendimden habersizlik gafletinden,
    beni paklasın istemezken teneşir bile,
    kurulduğun keder tahtında,
    bu yakınmasız halin ve
    asude memnuniyetli tavrın,
    hangi mukaddes kabulden gelir,
    söyle…,

    ve zihnimde kandiller söndüğünde,
    kuytumdan bakınca insanlar,
    karınca misal,
    yüzümü cama yaslar izlerim onları,
    hayat;
    aynı filmi yüz milyon kez oynatır,
    herkes kendi yükünü taşır,
    sırtında aşını ve bir başınalığını kalbinde…,

    pencereden bakar hislenirim,
    ufacık tefecik karınca insan…,
    hey hayat;
    ölüyorum an be an,
    ama sor bana neden,
    neden;
    iri tesbihler gibi akıp çenemde toplanır yaşlar,
    sabah namazından dağılan cami cemaatinin
    en arkasında kalmışlığım neden…,

    gün ağarırken huzur esenin avlusunda,
    nicedir süren muhatapsız bir yaşama,
    sabır sebebinden yumuluyken çapaklı gözlerim;
    umur görmüş sesinden,
    nadaslı kalbime akan o kızıl ateş,
    ve işlerken içime gariplere has sesin,
    ah,
    ne vardı hiç doğmayaydı güneş…,

Toplam 867 mesaj bulundu