Tuna Kafkas Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • ötelemek

    31.08.2024 - 07:15

    turna katarları geçer her kandilde içimden,
    ve yutkunarak akar içime kanat sesleri,
    göç mevsimi...,
    ah;

    uzatsam elim sanki dokunacak
    öteler yakınımdayken hep, lakin
    her bağım koptuğunda dağılıyorum senden
    ve yokluğunda yaşaması tuhaf kaçıyor hayatı,
    nicedir özlediğim hekimim…,

    allahın şarkılarından bir buhur sonrası,
    döşeği topraktan tahta bir sedire kıvrılıp,
    dualarla üstünü örtmüşken insanlar,
    hayatla aralarındaki paravan aralanır...,
    ve herkes kendi kadar özlediğiyle kalır,
    ah kalbimizi kussak bedenimizden,
    safrası hayattır ve,
    sarı bir gül gibi uzanır aramıza,
    ötelerle…,

    benliğimizde ötelediğimiz ayrılık;
    kavuşturur bizi esasında sevdiklerimize
    unutmayalım ve çıplak bir tebessümün asıldığı,
    kefen altındaki yüz kadar bizdedir ki…,
    zahirle çevrelenmiş gözlerimin,
    en kuytu yerindeki gözyaşı kadar gönlümde,
    ve bana aitsin ayrılık,
    aşk belki de sadece imkansıza meyyaldir,

  • sonbahar ekinoksu

    31.08.2024 - 05:05

    ah üstad;
    bu sonbahar resmindeki,
    ruhuma dökülen ıslak, sarı, kızıl yapraklar,
    örtmüyor sevdalı çınarımın üstünü,
    kanadı kırık kollarımı talan ediyor hüzün...,

    ah sevgili hocam, sonbaharım...;
    kuru yaprakların uçuştuğu göğün harasında,
    ak yeleli bir burak koşturur...,
    yorgunmuş, gözlerine sis çökmüşmüş,
    ne münasebet,
    ve yüzümün kan çanağına,
    durgun aksin yansıyor…,

    pür dikkat ve halka halka gözlerin ve,
    harf harf, hece hece, tane tane ama karmaşık
    tam üç dilde hatırıma gelen sözlerinle,
    aklımın bulanık suyu çekilirken,
    kalbimin bypa/ss izleri kıyıya vurur,
    buruk bir tebessümün,
    umur görmüş omuzlarından kayan;
    parka misali…,

    susması rahmet,
    konuşması zahmet lisanımın;
    eflatun bir gülüşün
    gözleri yumulu olur,
    ve kenarında bir kardelen uyurmuş,
    mukaddes sonbaharım...,

    solgun bir söğüt,
    dallarını yüzüme eğmiş
    ve yapraklarının;
    yanık bir şiir dizesi gibi,
    yürek patikasına düştüğü bu demde,
    akıp giden zaman şırıl şırıl,
    gözlerimin kenarına,
    sensiz çizikler atar…,

    ah üstadım,
    gözlerinden inciler dökülse,
    sağnak sağnak nola kalbimin kuytusuna,
    ağlamaklı bir susuş kadar
    üşümezdim belki o dem,
    son yaprağı da düşen dalın
    gün batımı gölgesinde...,

    güzel kardeşim,
    sevdayı bilir misin…,
    var mıdır çekmişliğin…,
    o halde ağlamayı da bilirsin...,

    hayat, sunulmuş bir armağan mıdır
    kullara tamamen acaba,
    ve acaba kalbimdeki dönme dolap durdu da,
    başladı mı dönmeye atlıkarınca,

    bak dostum,
    ömrüne vurduğun kilit kadar özgürsün
    ve aşkın kadar prangalısın gerçek hayata
    unutma, ki tutsaklığınca yudumluyorsun
    sevdayı…,

    ki üstadım; ciğerimin köşesi,
    sana bağlaya bağlaya umutlarımı
    tutunuyorum hayata...
    /unutma bunu/
    parantezli ve hicaplı bir iç ses daha işte,
    ah;

  • yunus

    26.08.2024 - 00:04

    Ne zaman anarsam Seni
    Kararım kalmaz Allahım
    Senden gayrı gözüm yaşın
    Kimseler silmez Allahım

    Sensin ismi bâki olan
    Sensin dillerde okunan
    Senin aşkına dokunan
    Kendini bilmez Allahım

    Sen yarattın cism-ü canı
    Sen yarattın bu cihanı
    Mülk Senindir kerem kânı
    Kimsenin olmaz Allahım

    Okunur dilde, destanın
    Açılır bağ-ü bostanın
    Sen baktığın gülistanın
    Gülleri solmaz Allahım

    Aşkın bahrına dalmayan
    Canını feda kılmayan
    Senin cemalin görmeyen
    Meydana gelmez Allahım

    Zar olur aşıkın işi
    Durmaz akar gözü yaşı
    Senden ayrı düşen kişi
    Didarın görmez Allahım

    Aşık Yunus seni ister
    Lûtf eyle cemalin göster
    Cemalin gören aşıklar
    Ebedi ölmez Allahım

  • kaside

    25.08.2024 - 23:34

    nutuk - odabaşı dergahı şeyhi kelamî mustafa efendi

    Ey Gönül bakma cihâna gün gelir seyran gider
    Durma ağla gözlerim gel bu kafesten can gider

    Sağlığı sen bil ganîmet gönlünü ezkâre ver
    Çağrılır kabre girersin sonra bu meydan gider

    Sıdk ile Allâh'a kul ol mâl ü dünyâ fitnedir
    Bir kefen giyip gidersin servet ü sâman gider

    Uyma gel ehl-i zamâna çokca sohbet eyleme
    Çünkü onlar ehl-i Hakk'a her cihette yan gider

    Cümle halk ehl-i seferdir devr-i Âdem'den beri
    Pençe-i mevte takılmış günde bin kervan gider

    Hâzır ol mevte Kelâmî gâfil olma bir nefes
    Dost gider, düşman gider, ağyar gider, ihvan gider

  • ve insan

    22.08.2024 - 07:22

    Gel ey gurbet diyârında esir olup kalan insan,
    Gel ey Dünya harâbında yatıp gâfil olan insan.
    Gözün aç perdeyi kaldır duracak yer mi gör Dünya,
    Kati mecnun durur buna gönül verip duran insan.

    Kafeste tutiye sükker verirler hiç karar etmez,
    Aceb niçün karar eder bu zindâna giren insan.

    Ne müşkül hâl olur gaflette yatup hiç uyanmayıp,
    Ölüm vaktinde Azrâil gelince uyanan insan.

    Kararmış kalbin ey gâfil nasihat neylesin sana,
    Hacerden katıdır kalbi öğüt kâr etmeyen insan.

    Bu derdin çâresin bul sen elinde var iken fırsat,
    Ne ıssı sonra âh u zâr edüp hayfâ diyen insan.

    Niyâzî bu öğüdü sen ver evvel kendi nefsine,
    Değil gayriye andan kim tuta her işiten insân.

  • ğayril mağdubi aleyhim

    21.08.2024 - 04:14

    Gayril mağdubi aleyhim ne demek?
    “Sırâtallezîne en'amte aleyhim”: O da, peygamberlerin, sıddıkinlerin, şehitlerin ve sâlihlerin yoludur. “Gayri'l-mağdûbi aleyhim”: Gazaba uğrattığın Yahûdîlerin yoluna değil... “Veleddâllîn”: Senin doğru yolundan sapmış Hıristiyanların yoluna da değil...

  • Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)

    13.08.2024 - 07:40

    86. Târık Sûresi
    Mekke döneminde nâzil olmuştur. 17 âyettir. Geceleyin ortaya çıkan her şeye “târık” denilir. Ünlü kişiye de mecâzî olarak bu ifade kullanılır. Karanlık câhiliye dönemini aydınlatan, sabahı müjdeleyen kişi olarak Peygamber Efendimiz de buna benzetilmiştir. Yıldızlar da geceleyin doğduklarından bu ismi almıştır. Adını ilk âyetteki aynı kelimeden almaktadır.

    Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

    1-2-3. Andolsun, göğe ve Târık’a. Târık’ın ne olduğunu nereden bileceksin? (Bilemezsin. O, parlak ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır.

  • yufka yüreklerle yalçın dağlar aşılmaz

    12.08.2024 - 13:47

    viraj viraj üstüne geçtiğim yollarda,
    etraflıca seyrederken dört yanı,
    içinden geçtiğim bu plato
    ve şu çam yaprakları üstünde gözümü alan
    o kar kristallerinin ışıltısı,
    ağırbaşlı adımlarını andırıyor ve
    anadolu kadar gurbet çeken bakışlarını…;
    ki her vaktin cehd içre,
    sevgili can yoldaşım senin…,

    daha bir depreşiyor hasretin içimde,
    kendimi vurduğum kavuşma bilmez yollarda,
    ve sonra, zifirî karanlığın ortasında
    denize sığamayıp kayalıklara çarpan dalgaların
    köpük köpük sükûnete erişini seyrederken,
    ölüm geldi hatırıma ve,
    ecel geldiğinde de böyle yanımda
    olacak mısın ki telkinlerinle…,
    ağır soru,
    ah;

    beyzade enderûnu halkalayan kapıların,
    ve zarif mavi camiinin,
    derin ayasofyanın,
    kubbeleri, kilit taşları, revakları geçiyorken
    gözlerimin önünden;
    filika kılıklı bir teknede,
    çağın mahyasına dizilmiş dört kandili düşünüyor
    ve geleceğe bakıyordum…,

    bahar gibiydi hava ama,
    dijital devrin kuzuları ne de olsa,
    martı kanadının yeliyle bile üşüyordular;
    ayaz görmüş,
    bağrı yufka bir babanın yüreğindeki,
    sızıdır aşk…,
    ah,

  • istikametlendirmek

    12.08.2024 - 13:29

    karma karışık artık bizim mahalle,
    kördüğüm,
    ortaya tepside şöyle karışık yaptırıyoruz malum…,

    ve çok kutuplu/kalp kaçağı,
    elektrik akımından cereyan alan ocaklarda,
    çingene sarmaşığı ve sırnaşık
    pişkin yüzsüzlükler…,
    yanık kozada erdemler
    ve mecalsiz kelebek olmaya,
    tırtıldan iyi niyetler…,

    kabahatler olmuş birer piç ki sorma desen,
    kim bana diyor, diyor güzel kardeşim…,
    ve kimse haliyle nüfusuna almıyor;
    sittin senedir bitmeyen bakla takla devranı,
    yere bat e mi…,

    örülmüş ağına düştük cümleten zehirli örümceğin,
    ki panzehir ne mi,
    ah ayol o da sorulur mu,
    aşk olsun; aşk elbet,

    kimimiz var kendimizden başka diyerek…,
    öfkelerimiz en çok kendimize olmalı,
    bunu bilseydik hiç değilse keşke,

    ah neredesin,
    korkuyla ümit arasında durmaya muktedir,
    muvazene/denge,
    neredesin irade ve
    karar kılmışlık
    ve kıyam mukavemeti,
    öz disiplin,
    ah;

  • din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri

    09.08.2024 - 02:20

    dini kültür bilip, ahlaka da bilgi diyenin cibilliyetini rahmetli neyzen tevfike havale ediyorum...

  • ne çare ki

    06.08.2024 - 18:20

    ki azizim,
    kıtlıktan çıkmışçasına,
    kalbinin kemiklerini sıyırıyorum gıyabında,
    sırdaşlığın manasına söyle,
    açsın yüzünün peçesini ki,
    onu,
    öz/lü/yo/rum,
    sekerât halindeyken,
    hayatı yeniden sevdiren,
    ölümsüzlüğe öykündüren dost…,
    sefil bir divâne gibi,
    kıymetsizliğime katık edip
    sözlerini;
    bir bakır tastaki meyin son damlasına varıncaya kadar,
    içer gibi yudumluyorum…,

    kömür gözlü,
    yoksul gecelere söyle,
    ölümün karanlığından artık
    kork/mu/yo/rum…,

    hekimim;
    raylarıyla halvette yalnız bir tren gibi,
    boşalmış bir garın saatlerini
    temizliyorum gözlerimden,
    ki zamana söyle
    bilirsin,
    nurlu bir sabah için ballı bir uykuya
    da/lı/yo/rum;

    ah hiçliğim,
    bir mülevves yol arkadaşın olarak,
    kıpçak süvarileri gibi,
    at sürüyorum keşifsizce,
    darda olmak nedir bilen ve
    gün görmüşlük pîri yüreğimle…;

    yağmura söyle,
    yokluğunda,
    duaların akmakta hastane
    cam/la/rın/dan…,

    hızır/ilyas tepesi şahittir bilirsin,
    bozuk bir gramafonun kırık iğnesi gibi,
    çiziyor zamanın plağını
    celâlli sözlerin,
    kestiğin raconlar ve verdiğin ayarla…,

    ve ayrılığa söyle,
    birlikte dinlediğimiz insanlığa ağıtlarla,
    gökyüzünde hâlâ yıldızlar
    ya/nı/yor;

    kadim zamanlar kervanı buhurum;
    ömründe bir türlü dikiş tutturamamış
    zayıf bir iplik gibi sabırsızım,
    orta mescid öğlesinde
    bir pazar gününde daha,
    sade kahvelerimizi yudumlamaya…,
    ve söylesin şimdi toroslar,
    avare sakarya ovasına,
    sohbetini daha nasıl,
    a/ra/ya/bi/li/rim;

    ki vefaya inançsızlığımı yıkan,
    son çare tabîbim,
    ah;

  • uykuya meyilli olmak

    06.08.2024 - 17:55

    turna katarları geçer her kandilde içimden,
    ve yutkunarak akar içime kanat sesleri,
    göç mevsimi...,
    ah;

    uzatsam elim sanki dokunacak
    öteler yakınımdayken hep, lakin
    her bağım koptuğunda dağılıyorum senden
    ve yokluğunda yaşaması tuhaf kaçıyor hayatı,
    nicedir özlediğim hekimim…,

    allahın şarkılarından bir buhur sonrası,
    döşeği topraktan tahta bir sedire kıvrılıp,
    dualarla üstünü örtmüşken insanlar,
    hayatla aralarındaki paravan aralanır...,
    ve herkes kendi kadar özlediğiyle kalır,
    ah kalbimizi kussak bedenimizden,
    safrası hayattır ve,
    sarı bir gül gibi uzanır aramıza,
    ötelerle…,

    benliğimizde ötelediğimiz ayrılık;
    kavuşturur bizi esasında sevdiklerimize
    unutmayalım ve çıplak bir tebessümün asıldığı,
    kefen altındaki yüz kadar bizdedir ki…,
    zahirle çevrelenmiş gözlerimin,
    en kuytu yerindeki gözyaşı kadar gönlümde,
    ve bana aitsin ayrılık,
    aşk belki de sadece imkansıza meyyaldir,

  • Çapa

    06.08.2024 - 17:44

    iki bilemedin üç günlük,
    güzel ve nurlu ve derin olan bir hayatı sürmek için,
    ömrümdeki iki kandilin sönmesinden yana mı teklifin
    bana ey aşk…,
    bunca hazin,
    bunca garip olmasaydı duruşun keşke,
    ve kapıların bu kadar sürgülü…,
    ah…;

    hayata yan bakan bir çocuğum ben,
    ve sen huzur esende yanıma geldiğinde,
    yine yan bakıyordum hayata ki
    sen, yanımdaydın…,
    naapsaydım;
    seni,
    düzene intifadanı,
    ahir zamana isyan tufanı kopan yüzünü,
    görmese miydim…,

    hay bin kunduz ya hû,
    ki aman,
    aman gittiğin yerin konumundan,
    bırakma ipucu aman ha aman…;

    bulutların koltuk altlarından
    koyu lacivert terler damlıyor,
    sol gözümün kirpiğine,
    ki ceset kalp…;
    gözbebeğinin kapısında
    ölü bulundu,

    ayrılık…;
    yavaş adımlarla,
    hızlı bir aşkın fren izlerini
    takip etmekte…,

    oysa yaşam,
    parmak izi bırakmadan
    eldivenlerini çıkarıyor
    maktulüne tepeden bakarak,
    ve zaman durdu al işte…;
    bıktık artık, usandı millet, tiksindi insanlık,
    bu altı ok\a hainlik eden kemalistlerden,
    ruhu sömürgecilerde rehin mütedeyyinlerden ve
    genleri ipotekli devrimcilerden,
    tiyanşan kaçkınlarından,
    ve
    bilumum kurtarıcılık konforperestlerinden…,

    ki her sevda bir veda bilirsin,
    affet beni,
    yine yalnızlığa veda zamanı…,
    yazarken bu şiirimsi şeyleri,
    kelimelerim tek tek canıma batıyor,
    harflerim içimin kuyusunda ağlıyor,
    kalbimde bir serseri mayın patlıyor,
    içimin labirentinde yüzün beliriyor,
    ve beynimin kıvrımlarında,
    çapalı lisanının azarları dolanıyor…,
    ah;

  • mürşid

    06.08.2024 - 17:22

    soluk tebessümlü meczup sardunyalar
    kollarını sarkıtmış,
    pencerenden…,
    mahcûp ve yeniden doğuş umutlu nazarım,
    arka bahçede güllere ikindi suyu veren
    muştulu ve desturlu haline ilişirken,
    balkonuna asıyorum utangaç gülümsemeler,
    evet sana bakıyorum;
    görmüyor gibisin,
    ve bana bakıyorsun görmüyorum
    ki gözlerim âmâ,
    öyle demirden bir tül var ki aramızda,
    yetmiyor gücüm,
    bertarafa…,

    şehirler bir film şeridi gibi geçiyor,
    kilometrelerce aramızdan ve,
    alnımızın ortasındaki yol çizgilerini saklıyoruz
    birbirimizden güya…,
    suskunluk çizgileri/çizikleri,
    sakınılmış muhabbet mesafeleri…,
    ve tırnakları kesiliyor yollara
    uzuyor saçları zamanın,
    boşluğa;

    ve uyku,
    telaşla fırlıyor yatağından,
    geç kalınmış ömürler gibi…,
    takâtsiz tebessümler yüzümüzde
    ve bu kendimizden çektiğimiz,
    yok bir yokturluk sanatı o/nun zahir,

    hek/
    hekim/
    hekimim/

    yine de...;
    yoksunluklarımıza inat
    sevgili hüzünbazım,
    adın yankılanır tekrar tekrar içimde,
    çağırırım seni,
    sensiz yetimliğime,
    ki bilirim,
    olmayacaksan da ne bugün ne de yarın,
    yeni hatıralarımda,
    o kaçırdığın bakışlarının peşinde koşmak
    ve utangaç yüzüne bir daha bakmak
    istiyorum,
    ah;

  • düşerge

    06.08.2024 - 16:24

    madem yoksun ve yoksunum artık,
    ki hani yine mayısın bu son haftası takvim yaprağında,
    kapatıyorum gözlerimi…,
    bir düş daha;
    camdan bir doğum günü tabutu içinde,
    sensiz kokular burnumda tüterken,
    gardenya bahçesinde
    yedi cüceler,
    on dört gözbebeği ile,
    türlü renkte yaşlar içinde,
    ormanın derinliklerinden gelen,
    kaval sesini
    ve beni beklerken;
    yedi tepeli istanbul dahi utanıyor,
    yönsüzlüğümün şahitliğine
    ah;

    ki içimden yedi kez tekrarlayamadan
    seni sevdiğimi,
    ellerimden kayıp
    gidiverdi şahitsiz hatıralarımız;
    at kendini raylarıma,
    sahipsiz şiirler taşırım sana,
    dizelere devrilen keder yüklü vagonlarla…,

    ve seç göğün intihar meyilli
    bulutlarından birini,
    bileklerinden kırmızı yağmurlar yağsın;
    bizden uzak constantineye,
    mezar olsun bu kadim ah/

  • meseleyi uzatmamak

    05.08.2024 - 16:07

    düş…,
    göğsümün kafesinin,
    klostrofobik yüreği,
    içerdesin…; bir başına ve yalnız,
    sıkışıyor kapakçıkların havasız,
    ya çok hızlı ya da çok yavaş atıyorsun
    ve canımı acıtıyorsun zaman zaman;
    kızıl gölün hep mi dalgalı senin…,

    üstelik dengesizsin,
    her daim yeni hastalıklar seçiyorsun
    blumia kalbim,
    ah benim bir deri, bir kemiğim…;
    kustur kendini,
    ve korundaki kuşları kızıl nehrinde,
    kanınla yıka…,

    hevesi kursağında kalmış sevdan mı var,
    penguenler nasıl saklıyorsa bağrında,
    dört aylık açlığa tahammülle,
    yavrularına mama…,
    elbet sen de bilirsin saklamasını
    vuslat açlığını,
    hem insansın ya,

    ah aşk bir heves midir…;
    ve madem,
    rengi en kırmızıya çalan kuşu sevdinse sen kalbim,
    ol şimdi pinokyo…,
    ve işte gıcırdıyor tahta kalp/
    yalancının çatısında…,

    ey aşk…;
    kalbinde sakladığın pinokyonun,
    uzayan burnu,
    verdiğin sözlere kızarıyor,
    ağlıyor tahta bir kalp
    yalandan sevicilik masallarına,
    ve
    bir çocuk gün/ah/sızlığı sığıyor
    su sızmaz aramıza,
    talan, dolan ve takladan,
    var git ve bir daha hiçlikle dahi gelme huzura,
    ve sayfamızı arala...,
    anla;

    ki bilirsin,
    masal bu ya…;
    rapunzelin saçlarını kestiler mülevvesler,
    ah evet bir donquichetteyi sevdiyse gönül,
    suç deli dumrulun muydu ey korkut dede,
    yüreğimin yel değirmenleri,
    rüzgâr çalmakta,
    esintisiz bir gökten…;

    ve ah seni seviyorum masalı,
    sevgili ve güzel kardeşim,
    aziz dostum;
    ah o gün bende,
    ben de demeseydim,
    bezm/i elest/de;
    sana yemin olsun ki,
    yitirmezdim aklımı hüdanın yollarında hiç...,
    belki ben de,

    ah deli savaşçı;
    kaybetti/n\k/ şimdi, ki;
    hafızasız bir yürek belle beni de,
    ve rapunzel,
    hadi kes artık o uzun saçlarını,
    karıştırıp masalı tam da şimdi…,
    yanlış kahramanı sevdin zira,
    mavi gözlü dev,
    tutunup saçlarına,
    çıkamaz ki pencerene...,
    devden akrobat olmaz ki,
    masal anlatma bize,

  • Demir atmak

    05.08.2024 - 15:11

    /ve dikişleri yeni alınmıştı,
    gökyüzünün/

    dünyanın;
    çizgili pijamasının
    beli sıkmıştı ki,
    gevşek bir don lastiği ile değiştirip,
    ayırmıştı gövdesini ikiye;
    /kuzey,
    güney,
    savaş,
    sıcak,
    soğuk,
    erkek,
    kadın,
    aşk/

    dünya öyle kurallı ve tertipliydi ki,
    yoktu tahammülü hiç dağınıklığa,
    her şeyi planladı, kurguladı;
    ölçtü/biçti/tarttı ve;
    /denizlerin,
    ülkelerin,
    göğün,
    toprağın,
    aşkların,
    insanların,
    hayatın/
    kenarlarına makine çekti
    ve kesti sarkan iplikleri,

    dünyanın öyle usta elleri vardı ki,
    ve öyle güzel dikmişti ki
    herkesin göğünü kendine;
    /kimseye,
    bir başkasının göğündeki
    turnayı sevmek,
    hakkını tanımıyordu…,

    oysa meşk,
    dudaklarındaki
    esrarlı cigarayla,
    özerkti dünyadan/
    başına buyruk ihtilâl adımlarıyla,
    yürüdü;
    onun gök kubbesine,
    ve ama evet,
    dünyanın öyle usta elleri vardı ki,
    ve öyle güzel dikmişti ki
    herkesin göğünü kendine/
    kimseye,
    bir başkasının göğündeki
    turnayı sevmek,
    hakkını tanımıyordu…;

    oysa mey,
    dudaklarındaki
    esrarlı cigarayla
    özerkti dünyadan
    ve başına buyruk ihtilâl adımlarıyla;
    yürüdü,
    onun gök kubbesine,
    bir izmariti çiğner gibi,
    bir leşi tepeler gibi,
    bastı başına,
    kutupları ve ekvatoruna kadar,
    kirli postalarının izini bırakarak,
    had bildirdi atmosferine,
    ah;

    öyle çok seviyorum ki seni,
    öyle çok,
    sensin benim gökyüzüm
    ve süreyya yıldızım,
    yön duygum,
    iç görüm…,

    ne diyordum;
    /ve,
    çaldı dünyanın makasını
    /ve,
    kesti sevdalı parmaklarıyla
    /ve,
    söktü iplikleri…;

    öyle çok seviyorum ki seni,
    öyle çok;
    sensin benim güzel ve zarif turnam,
    ve yoktu,
    zahirin ne çizgisi,
    /ne sınırı,
    ne de minimal bir raconu,
    ah;

    kanarız ki biz birbirine yeryüzü ve gökyüzü,
    akarız ki birbirine…,
    ve kanarsın;
    sen, bende bakan okyanus gözlerime,
    ve bir hekim tebessümüne
    ben de…;

    ah sevgili marjinalim,
    boğuluyo/rum,
    ki rotasız gemi,
    ma/ss/mavi ummanına
    atıyor demir…,
    ah;

  • tekke

    05.08.2024 - 15:07

    bir şehirden başka bir şehre geçerken,
    bir şiir; yoğun bir şiir bulantısı,
    içimde dövünürken engellenmenin yasına,
    ve kalbimin dik merdivenlerinde,
    tökezleyip düşerken bir yumak olup
    zihnimin labirentlerinden, konardı
    kuş sesleri duaya duran parmaklarıma…,

    çok geçmedi ki,
    küstü bütün kuşlar kendi cıvıltılarına
    ve kustular içime sessizliklerini,

    sonra,
    çöktü üstüme bir rehavet musallatı,
    kendi lisanım türkçeye sarıldım sımsıkı,
    ve alfabeden bir harf koştu imdadıma,
    piyanonun onuncu tuşu misal…;

    sevdim işte…,
    sevdim bile bile bu teatral sonu,
    kadife bordo perdeler açılır ve kapanır;
    yara gibi…,

    sonra,
    hep aynı köpüren şelalenin sesi,
    sürekli o termal nehir yakıcılığı ve,
    kalbimin aşka köleliğine işaret
    keder küpesi parıldar,

    söylesene kalemim;
    sahibine ulaşır mı sesim…,
    beni daha ne kadar,
    ne kadar daha üzebilir,
    içimde köpüren çağlayan ah,
    durmaksızın ağlayan...,

    ve kendinden kaçan bir soysuzun,
    ne çocuğu olduğunun,
    nasıl ve ne önemi olabilir…,
    ki düştükleri hendekte,
    baktım, baktım;
    göremedim yüzlerini,

    eğildim, yaklaştım, anlamaya çalıştım,
    yüzümü kıbleye döndüm,
    sordum mütemadi terbiyecim olan rabbime,
    nasıl bir körüm ben…,

    gözlerimden bir halat attım sonra,
    sözlerine mevlanın...,
    kıldan ince sırat köprüsü,
    ve ağladıkça gözyaşlarıyla,
    göz kamaştırıcı olur insan…,

    ellerimi gezdirdim kim bilir
    kaç mushafta…,
    tutundum divaneliğin sarhoşluğuna
    aklıma bir daha kavuşmamacasına,
    baktım, baktım;
    göremedim yüzünü cemiyetin,
    ve dokundum boşluğa,

    nafile;
    yoktu gözlerim yüzümde,
    meğer çift hendekliydi hendese,
    şimdi dedim ağlasam,
    gözyaşlarım olur mu acep,
    bir harabât tekkesinin,
    ayak yolu eşiğine mermer...,
    ah;

  • mahrum

    05.08.2024 - 13:05

    İlâhi Cennet evine,
    Girenlerden eyle bizi,
    Varub anda Cemâlini,
    Görenlerden eyle bizi.

    Mahşerde halk ola hayran
    Çok yürekler ola püryan
    Arşın gölgesinde seyrân
    Edenlerden eyle bizi

    Ya Hâyy-u Ya Kayyum Sâmed
    İhsânına yoktur aded,
    Firdevs Cenneti'nde ebed,
    Kalanlardan eyle bizi

    Şu dünyanın cefâsı çok,
    Kimi aç gezer, kimi tok,
    Ol Mizânda sevâbı çok,
    Gelenlerden eyle bizi

    Bakma Dünyâ'nın vârına,
    Düşüb dâim Hak yoluna,
    Ber'âtını sağ eline,
    Alanlardan eyle bizi

    Mü'minlere rahmet ola
    Münafıklar mahrum kala
    Yunus eder doğru yola
    Gidenlerden eyle bizi

  • erguvani

    05.08.2024 - 12:51

    amor;
    m
    o
    r,
    diye bir olgu var batının lisanında,
    ve karartma altında asırlardır,
    yine batının kendi kancıklığında…,
    peki o halde,
    artık söndürün ışıkları doğuda da madem,
    ki içimden geçen radyasyon,
    kalbimi röntgenliyor...,
    ve yahuda ağacı astım,
    kalbimin yedi stent takılmış kollarına,

    /bir kelebeğin ömrü kadardı;
    sabırsız ve güzel erguvanın baharda,
    yapraklanmadan çiçeklenmesi
    ve sığdırabilirdi esrarlı demleri
    o kısa ve büyülü zamana/

    bir parantezli iç ses daha işte,

    ve o erguvan ağacının,
    mor salkımları kadar,
    koyuydu göz halkalarım
    yokluğunda…,

    o halde;
    asıyorum kalbimi
    ben de zamansız,
    a/mor/a çalan dallarına
    ve erguvan tebessümüne,
    aşkta üstadım senin…,

    ki kısa,
    çabuk ve hareketli,
    aceleci, sabrı kıt,
    fakat görkemli ve heybetli,
    ve ahir zaman baharı gibi,
    hemen geçmek üzre
    bilirsin erguvan zamanı…,
    ah;

  • Gül Güncesi

    05.08.2024 - 12:37

    aşan bilir karlı dağın ardını,
    çeken bilir ayrılığın derdini,
    bülbül kaça aldın aman;
    gülün narhını...
    gül alıp satmanın aman,
    zamanı değil...

    sivas yöresi

  • serbest kürsü

    05.08.2024 - 01:41

    sözün sahibini de yazmaya elin varmadı zahir bay çiftçi... mesleksiz şair ismet emmi evet... korkma sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak derneği başkanımız doğru :)

  • bir doğruyu söyleyip, bir yanlışın üstünü örtmek

    04.08.2024 - 15:44

    Yaşlı bir adam genç bir adamla tanışır ve şöyle sorar:
    “-Beni hatırlıyor musun? “
    Ve yaşlı adam hayır dedi.
    Sonra genç adam öğrencim olduğunu söyler, ve öğretmen sorar:
    “-Hayatta ne iş yaparsın, ne iş yaparsın? “
    Genç adam cevap verir:
    “-Şey, öğretmen oldum. “
    “Ah, ne kadar iyi, benim gibi mi? ”
    Yaşlı adama sorar.
    “Şey, evet.
    Aslında öğretmen oldum çünkü bana kendin gibi olmam için ilham verdin... “
    Meraklı yaşlı adam genç adama saat kaçta öğretmen olmaya karar verdiğini soruyor.
    Ve genç adam ona şu hikayeyi anlattı:
    “Bir gün, bir arkadaşım, aynı zamanda bir öğrenci, güzel bir saatle geldi, ben de onu istediğime karar verdim.
    Çaldım, cebinden çıkardım.
    Kısa bir süre sonra arkadaşım saatinin kaybolduğunu fark etti ve hemen sen olan öğretmenimize şikayet etti.
    Sonra sınıfa hitaben
    ‘Bu öğrencinin saati bugün ders sırasında çalındı.
    Kim çaldıysa geri versin lütfen... ‘
    Geri vermedim çünkü vermek istemedim.
    Kapıyı kapattın ve hepimize ayağa kalkıp bir daire oluşturmamızı söyledin.
    Saat bulunana kadar ceplerimizi teker teker arayacaktınız.
    Oysaki sen bize göz yum dedin, çünkü sadece gözlerimiz kapalı olsa saatini ararsın.
    Biz talimatları yerine getirdik.
    Cepten cebe gittin, cebimi karıştırdığında saati buldun ve aldın. Herkesin cebini karıştırıp durdun, işin bitince de aç gözlerini dedin.
    Saat bizde... ‘
    Beni ispiyonlamadın ve bu bölümden hiç bahsetmedin.
    Saati kimin çaldığını da hiç söylemedin.
    O gün onurumu sonsuza kadar kurtardın.
    Hayatımın en utanç verici günüydü.
    Ama bugün aynı zamanda hırsız, kötü insan vs olmamaya karar verdiğim gün. Bana ahlak dersi vermek için ne bir şey söyledin, ne de beni azarladın, ne de bir kenara aldın.
    Mesajını açıkça aldım.
    Sayenizde gerçek bir eğitmenin ne yapması gerektiğini anladım.
    Bu bölümü hatırlıyor musunuz, Profesör?
    Yaşlı profösör demiş, ‘Evet herkesin cebinde aradığım çalıntı saatin durumu hatırlıyorum’ Ben seni hatırlamadım, çünkü ben de bakarken gözlerimi yumdum... ‘

  • nefret ettiklerim

    04.08.2024 - 15:30

    iki şeyden nefret ediyorum; dindar cahilden ve, imasız alimden... aliya izzetbegoviç

Toplam 748 mesaj bulundu