Mirii Mirann Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Ant ...

  • İçinden geldiği gibi yazmalısın

    13.12.2020 - 20:34

    Umut hiç bitmeyen bir bahar mevsimidir.
    İçinde karda yağar, fırtınada kopar ama çiçekler hep açmaya devam eder.
    Umut belkide gelecek sayfadadır.
    Kapatma kitabı...

  • hayat size neler öğretti?

    13.12.2020 - 12:02

    Her şey vaktinde güzel.
    Vaktinde dökülmeyen yaprak, vaktinde yağmayan kar ve yağmur dengeyi bozuyor.
    Aslında gecikmiş olan her şey dengeyi bozar.
    Adalet de böyledir, aşk da böyledir, ayrılık da böyledir, hatta vuslat da böyledir.

  • İçinden geldiği gibi yazmalısın

    06.12.2020 - 16:14

    II. Dünya savaşı bittiğinde Almanlar, bir taraftan molozlar arasında ölmüş at eti yerken bir yandan da yeni bir sistem hakkında düşünmeye başladılar.
    Conrad Adenaur bu manzara karşısında şöyle der: "Umarım bir daha İsa bile gelse tüm yetkiyi tek kişiye verecek kadar aptal olmayız..."

  • İçinden geldiği gibi yazmalısın

    30.11.2020 - 22:25

    Sabahattin Ali'nin kurduğu bu cümleler ders niteliğinde:

    "Kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. Kimseden akıllı, kimseden güzel ya da kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. Kimse için 'en' değilim, 'daha' değilim. Bu devasa iddiasızlığın verdiği özgürlüğün hastasıyım..."

  • İçinden geldiği gibi yazmalısın

    30.11.2020 - 10:49

    Aldırma;

    Mademki her gecenin bir sabahı, her kışın da bir baharı var;

    Hüzünlere inat, tebessümlere gebe bir yüzün olsun.

    Günümüz aydın olsun inşallah...

  • serbest kürsü

    28.11.2020 - 11:51

    İnsanoğlu; çok sevilmenin vermiş olduğu şımarıklık ve rahatlıkla bencilleşip, karşısındaki insanın fedakârlık ve inceliklerini görmezden gelebilir.

  • serbest kürsü

    25.11.2020 - 13:35

    “Bak bunu sakın unutma;
    her gözünü kapayan uyumaz,
    her veda eden de gitmiş sayılmaz.” der Turgut Uyar...

  • serbest kürsü

    25.11.2020 - 11:51

    Memlekette havanın;
    Bir yanı yağmur
    Bir yanı bulut.
    Bir yanı kasvet
    Bir yanı boğuk.
    Vakit alabildiğine Kasım
    Yürek alabildiğine soğuk...

  • İçinden geldiği gibi yazmalısın

    25.11.2020 - 11:27

    Mutluluğun resmini bile hayal ederek yaşayan bir insana, karakalemle çizilen her şey "gökkuşağı" gibi gelir..!
    ...

  • serbest kürsü

    24.11.2020 - 12:48

    "Zor zamanlarda sükuneti koruyan bir duruşla nesillerin sağlıkla yarınlara ulaşmasını sağlamak kahramanlıktır" Bu güçlü duruşun sahibi, milyonlarca çocuğa ve gence umut olan, onların geleceğe tebessümle bakmalarını sağlayan kahramanlarımızın "Öğretmenler Günü" Kutlu Olsun...

  • Anlamsız Cümlelerin Gizli Öznesi

    23.11.2020 - 14:38

    Her rüzgâr savuracak bir toz bulur.
    Her hayal yaşanacak bir can bulur.
    Her düş gerçekleşecek bir umut bulur.
    Kolay bulunmayan tek şey güzel bir dostluktur..!
    Paylaşacak dostlarınız yoksa iyi şeylere sahip olmanın bir zevki de yoktur..!
    DOST DEDİĞİN;
    Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile seni sevmeli,
    Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile sana sarılmalı,
    Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı,
    DOST DEDİĞİN;
    Bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli,
    Güzel haberler aldığında seninle sevinmeli,
    Ve ağladığında seninle ağlamalı...
    AMA HEPSİNDEN DAHA ÇOK;
    Dost matematiksel olmalı,
    Sevinci çarpmalı,
    Üzüntüyü bölmeli,
    Geçmişi çıkarmalı,
    Yarını toplamalı,
    Yarana merhem olmalı,
    Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı,
    Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı,
    İşi bitince seni bir tarafa atmamalı..!
    Sevgiye her zaman yeri olan,
    YÜREĞİ KOCAMAN DOSTLARA SELAM OLSUN...

  • serbest kürsü

    23.11.2020 - 11:17

    "Üçe kadar sayıyorum" diye tehdit ederken bile, araya "iki buçuğu" sığdıran vicdanlı çocuklardık biz..
    Hangi ara vicdanımız bu kadar köreldi..?

  • serbest kürsü

    20.11.2020 - 19:06

    Teşekkürler Aslı Birer.

  • serbest kürsü

    20.11.2020 - 15:37

    Öğrendikçe daha çok "bilmiyorum" diyesi geliyor insanın...

  • serbest kürsü

    20.11.2020 - 01:06

    "Yüzüne bıraktığım orman yitirdi yankısını
    Albümün tozunda darmadağın anılar
    Aynalar mı yanlış, kendime benzerliğim mi?
    Neye dokunsam çürüyorum kuytumda
    Benimki bir iç kanama, bir bozkır sıkıntısı"
    ...

  • serbest kürsü

    18.11.2020 - 18:47

    Acıyı hissedenler öfkeli konuşurlar. Acıyı hissetmeyenler, acıyı hissedenleri anlamazlar...

  • serbest kürsü

    18.11.2020 - 14:47

    Olmadık bir yerde, bir Neşet Ertaş türküsüne denk gelir de dağılırım diye korkarım...

  • serbest kürsü

    17.11.2020 - 10:43

    Yalnızlık iyidir hafız!
    Dağılmış kalpleri,
    Karışmış kafaları,
    Daralmış yürekleri,
    Kırılmış umutları toplar...

  • serbest kürsü

    17.11.2020 - 00:24

    Boşuna dememişler;

    Hasta sabahı bekler, mahkum geceyi...

  • serbest kürsü

    13.11.2020 - 14:20

    Çok doğru :)))

  • serbest kürsü

    13.11.2020 - 10:33

    Rekabete gerek yok hepimiz deliyiz..!

  • serbest kürsü

    10.11.2020 - 21:27

    Evet ben, hayallerimin kurbanıyım...
    Çünkü; bir serçeye avucumdan su vermekti tek hayalim, suyu da tükettim avucumu da kirlettim...

  • serbest kürsü

    10.11.2020 - 21:09

    Ölen bedendir, fikirler ölmez...

  • serbest kürsü

    09.11.2020 - 23:04

    İnsansız kaldığımızda ruhumuzun yırtılacağını biliyoruz. “Yalnız kalmak istiyorum” demek için bile bir insana ihtiyacımız var. Bu yüzden ortak mekânlar oluşturup yan yana geliyoruz. Şakalar yapıyor, sırlarımızı anlatıyoruz birbirimize. Ama birden bir kurt düşüyor içimize. “Bir şey eksik” diyoruz. “Bir şey eksik ama ne?”…

    Hevesle dokunuyoruz raflardaki yeni çıkmış kitaplara. Kitaplar okuyoruz durmadan. Bizimle hiç tanışmayan, bizi hiç tanımayan bir yazarın yolculuğuna eşlik ediyoruz; içimizde kocaman bir düş coğrafyası açılıyor. Ancak son yaprağı da bitirip, kitabı kapatınca, yapayalnız kalıyoruz o coğrafyanın ortasında. Bütün cümlelerin tamam, bir tek cümlenin eksik olduğunu hissediyoruz.

    Düşünüyoruz, eksik olan ne?…

    Ders çalışıyoruz geceler boyu. Dem tutması hiç eksilmiyor ocağın üstündeki çayın. Küllükler bir boşalıp bir doluyor. Okulu bitirirsek her şeyin yoluna gireceğine inanıyoruz. İnanıyoruz ki, şu koridorlardan, ay başında beklenen harçlıklardan, sıkıcı anfilerden kurtulduğumuzda her şey yoluna girecek. Okulun uzaması ödümüzü koparıyor neredeyse. Nihayet gülümseyerek bakıyoruz, duvarlara öylesine asılmış, buruşuk imtihan sonuçlarına. Yumruğumuzu sıkarak, “bitti” diyoruz, “işte bitti, şükürler olsun.” Fakat birden kaçıyor hevesimiz. Bir şeyin hiç bitmediğini, hiç bitmeyeceğini anlıyoruz. Kafamızı kurcalıyor bu eksilik. Bitmeyenin ne olduğunu soruyoruz kendimize hücumla. Hevesimiz kursağımızda kalıyor. Bir eksikle ayrılıyoruz koridorlardan…

    Cebimiz para görürse, hayatın yoluna gireceğini düşünüyoruz. Kapılar aşındırıyoruz bu yüzden. Dil döküyoruz boyunları yağdan kaybolmuş, gözleri karanlık bir kuyudan bakan patronlara. Bütün becerilerimizi sıralıyoruz, beceremediklerimizi bile. Nihayet gözüne giriyoruz, bize kuşkuyla bakan ketum cebin. Müjdelerle koşuyoruz ev halkına, arkadaşlara. Herkese söz verdiğimiz ilk maaşla, yine herkese az buçuk bir şeyler alıyoruz. Kuyruğu doğruluyor böylelikle işimizin. Ama bir sabah işe giderken, o malum kuşku oyuyor içimizi. Asıl eksik olanın işimiz olmadığını, başka bambaşka bir şeyin eksik olduğunu hatırlatıyor uyuklayan belleğimize.Yırtınmaya başlıyor belleğimiz: “Bir şey eksik, ama ne?…”

    Âşık oluyoruz o kocaman eksiği telafi etmek için. Geceler boyunca yıldızları sayıyoruz, uykumuza veda ediyoruz aşk için. Bütün çıkarcılığımız bitiyor aşk kapıyı çalınca. Gözlerimiz cennetten koparılmış bir parça gibi bakıyor hayata. Dilenciye merhamet ediyoruz mesela, cebimizi sebil gibi açıyoruz herkese. Herkesten bize dua etmesini istiyoruz: aşk için. Öylesine kırılgan, öylesine çaresiz bekliyoruz ki sevdiğimizi, gecikmesi akla hayale gelmedik endişeler doluşturuyor içimize. Ve şu hain endişe: Acaba aşk bitti mi? Birden bütün kalabalığın arasında onu görüyoruz. Yeniden dönmeye başlıyor dünya. Irmaklar yeniden akıyor. Göğsümüzde hesapsız bir ferahlık, “hoş geldin” diyoruz. Gelin görün ki günlerin cenderesine nasıl sıkışıyor bir yerimiz. Aşkın bile telafi edemediği bir şeyin eksik kaldığını kavrıyoruz dehşetle. Bitkinlikle soruyoruz: “aşk değilse ne?…”

    Sonra annelerimize dönüyoruz yeniden. Dünyadaki en korunaklı sığınağımıza. Bütün yaşadıklarımızı, bütün yaşayacaklarımızı bir kenara bırakıp, onun ocağındaki aşı yudumluyoruz iştahla. Tam karşımıza geçip hevesle bizi seyrediyor anne. Göğsünden hayata uğurladığı kırlangıcı. Hevesi azalmasın diye, daha bir kocaman alıyoruz lokmaları ağzımıza. Gizli bir oyun başlıyor anneyle çocuk arasında. Çok iyi hatırlanan, çok eskilerde kalmış. Sonra yumuşak yataklar seriyor altımıza. Gece, bir girip bir çıkıyor odamıza merakla: acaba yorganı tekmeleyip üstümüzü açtık mı? Mahsus üstümüzü açıyoruz azcık; gelip nizama sokuyor yorganı, kafamızı yastığa gömüyoruz, yeşil yosuna sokulan kuğunun başı gibi. Ama birden, bizim aralanmasın diye can attığımız bir sorunun üstü açılıyor, yılan gibi kıvrılıyor yorganın içinde. İniltiyle dökülüyor ağzımızdan cümleler: “Allah’ım, bir şey eksik ama ne?…”

    Sonra gelecek günlerimizi boyadığımız tablonun renkleri karışıyor birbirine. Hep kaçtığımız o soruyu soruyoruz kendimize:

    “Yoksa eksik olan biz miyiz?…”

Toplam 1273 mesaj bulundu