Metin Bedir Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • zaman

    08.04.2020 - 12:17

    zaman:mevlana: ZAMANI NASIL ANLATMIŞ TARİF ETMİŞ .
    şimdi bedeninin bütün cüzilerinden sor. Şu dilsiz uzuvlarının yüzlerce dili vardır. Aleme rızk veren Tanrının nimetlerinin zikri zaman yapraklarında gizlenmiştir. Sen gece gündüz hikaye arar durursun. Halbuki senin cüzilerinin cüzileri, sana hikayeler söyler durur. Onlar yokluktan var olalı nice neşeler gördüler, nice gamlar tattılar. Çünkü hiçbir cüzi lezzetsiz bitmez. Istıraplarla zayıflar, kuru kalır. Halbuki senin cüzün kaldı da o iyilik, o nimet, aklından gitti. Daha doğrusu gitmedi,beş duygunla yedi endamından gizlendi. Yaz gibi hani. Yazın pamuk biter de o kalır, fakat yaz hatırlanmaz olur. Yahut da buz gibi. Kışın olur da kış gizlenir, buz bize kalır. Bu o güçlükten bir armağandır. Kışın da yazın armağanları şu meyvelerdir. Ey yiğit bunun gibi senin her cüzün de bedenin de Tanrının bir nimetini söylemededir. Şu kadın gibi yirmi oğlu vardı da her oğlu, bir güzel halini anlatmadadır. Sarhoşluk ve oynaşma olmadıkça gebe kalınmaz. Bahar olmayınca bahçelerde bir şey doğar mı? Gebelerle kucaklarındaki çocuklar, baharın o kadınlarından aşkına delalet eder. Her ağaç çocuklarını emzirmededir. Hepsi, Meryem gibi gizli bir padişahtan gebe kalmıştır. Ateş sula gizlenir ama üstünde yüz binlerce köpük coşar. Ateş pek gizlidir, fakat köpük, on parmağı ile ateşin varlığına delalet etmededir. Vuslat sarhoşlarının cüzileri de, bunun gibi hal ve söz timsallerinden gebe kalır. Hal güzelliğine karşı ağızları açık kalmıştır onların. Gözleri cihan nakşına örtülmüştür. O doğanlar bu dört unsurdan doğmazlar. Onun için de bu gözlere görünmezler. Onlar, tecelliden doğmuşlardır. Bu yüzden renksiz perdeyle örtülüdürler. Doğmuşlar dedim ya, hakikatte doğmamışlar da. Bu söz, ancak anlatmak için söylenmiş bir sözdür. Sus da “Kul-söyle” padişahı söylesin. Bu çeşit güllere karşı bülbüllük satmaya kalkışma. Bu gül, coşmuş köpürmüş, söyleyip duran bir güldür. Ey bülbül, bana karşı sözü kes de kulak kesil. Her ikisi de yani hal de, söz de, tertemiz iki güzele benzer. Vuslat sırrına iki adil şahittir bunlar. Bu iki seçilmiş latif güzellik de gebeliklere ve geçmiş zamandaki haşirlere şahadet ederler. Yeniden yeniye gelen temmuz ayında buzun, her an kış hikayelerini söylemesi gibi. Hani buz da soğuk rüzgarları, zemheriyi, yaz günlerinde o güç zamanları söyler ya. Kışın meyve ve Tanrı lütfunun hikayelerini anlatır. Güneşin gülümsediği zamanları, çimen gelinlerine dokunup eksiltmesini söyler. İşte onun gibi senden de hal gitti, cüzün o halin armağanı olarak kaldı. Ya ona sor, yahut da hatırla. Gama giriftar oldumu çeviksen derhal sıçrar, o ümitsiz deminden kurtulursun. Ona, ey hali, nimetleri o yüceliği inkar eden gam, dersin... Her dem baharda, neşede değilsin de gül yığınına benzeyen bedenin, neyin ambarı ya? Gül yığını bedenin, düşüncen de gül suyu gibi. Gül suyu, gülü inkar ediyor ha.

  • zaman

    08.04.2020 - 12:16

    zaman : peygamberimiz zamana sövmeyiniz keza zaman o dur. demiştir. peki biz zamanı nasıl anlayabiliriz nasıl kavrayabiliriz?zamanı anladığımızda tanrı yı da anlamış mı oluruz?

  • zaman

    04.02.2020 - 23:16

    Yatakta sag tarafiniza yatiyorsunuz ve sag tarafiniza yatmaktan sikiliyorsunuz sol tarafiniza donuyorsunuz hep bir halden baska bir hale degismek ya da donusmek

  • zaman

    04.02.2020 - 23:11

    Zaman bir durumdan baska bir duruma gecistir zaman bir halden baska bir hale donusum dur.

  • zaman

    04.02.2020 - 23:08

    Peygamber efendimiz der ki zamana sovmeyin keza zaman o dur.

  • eter

    04.09.2019 - 23:17

    İlk Çağlardan itibaren esir(ether) ile ilgili en önemli görüş ve sözler şu şekildedir.
    Aristo Toprak, hava, su ve ateş bu dört unsura esir adını verdiği beşincisini eklemiştir. Aristo’ya göre esir, göklerin ana maddesiydi. Böylece Aristo yerle göğü felsefi olarak birbirinden ayırmış oluyordu. Bilim ve felsefede olduğu kadar dinler için de önemli bir ayrımdı bu. Buna göre yer, yani Dünya, dört elementten oluşmuştur; ancak gökler bu dört elementten farklı olan esirden yapılmıştır. Böylece yer ve gök, kendisini oluşturan unsurlar nezdinde birbirinden ayrılmış oluyordu. Daha sonra da açıklayacağımız gibi Aristo’nun kozmolojisinde bu ayrım önemlidir. Çünkü onun Evren görüşünde yer ile göğün davranışları birbirinden farklıydı; o halde, onları oluşturan unsurlar aynı olamazdı.

    Aristo’nun öğretmeni olan Platon’un felsefesinde bu cisimler önemli bir yer tutuyordu. Platon, dört ana unsurun atomlarının Platonik katılar biçiminde olduğuna inanıyordu. Buna göre toprağın atomları küp, havanınki düzgün sekizgen, suyunki düzgün yirmiyüzlü, ateşinki ise düzgün dörtyüzlü biçimindeydi. Platon’a göre beşinci katı olan düzgün onikiyüzlü, takımyıldızların inşasında kullanılmıştı.
    Newton, esir maddesini uzaktan etkiyi açıklamak için kullanıyordu. Mükemmel kuramının tek eksiği, boşlukta gök cisimlerinin birbirine nasıl etki yapabildiği sorunuydu. Newton, gezegenlerin hareketini yer çekimi kuvvetiyle matematiksel olarak açıklamıştı ama, boş uzaydaki onca büyük mesafelerden nasıl olup da bu kuvvetlerin hissedilebildiğini, bir başka deyişle bir cismin bir başka cismi uzaktan nasıl etkileyebildiğini açıklayamamıştı. Esir, kuvvetlerin aktarımını sağlayan bir ortam görevi görmekteydi. Aksi taktirde kuramının eksik olacağını hissediyordu.

    Micheal Faraday 1846’da manyetizma ile ışık arasında bir ilgi olduğunu gösterdi ve esirin hem manyetik kuvvetler, hem de bir ışık ortamı olabileceği tahmininde bulundu. Faraday, esirin farklı türdeki kuvvetleri bağlayabileceği görüşünden etkilenmişti; 1851’de şunları yazıyordu:

    “Eğer bir esir varsa, bunun ışınların iletilmesinden başka yararlarının da olabileceği hiç de ihtimal dışı değildir.”

  • eter

    04.09.2019 - 23:17

    Esir Ether Nedir?
    Esir maddesi (ether, aether), eski çağlardan beri maddenin özü olduğuna, evreni doldurduğuna inanılan ve ilk madde (materia prima) olarak varlığına inanılan bir kavramdır. Evrenin oluşumundan önce ilk cevher halini ifade etmek için kullanılırdı. Maddenin katı-sıvı-gaz hallerinden farklı olarak duyu organlarımızca algılanamadığı düşünülen, bildiğimiz anlamdaki maddeden çok daha seyrek olduğu varsayılan ve boşluğu, maddeyi, havayı, yeri doldurduğu farzedilen bir ortam olarak tanımlanıyordu. Tıpkı denizdeki balıkların suyun varlığını idrak etmelerinin imkansız olduğu gibi, bizim de esir’i algılamamız imkansızdı.

    Einstein’in izafiyet teorisinin fizikçiler arasında kabul görmesinden sonra pek sıcak bakılmayan bu görüşü savunanlar arasında Newton, Michael Faraday, James Clerk Maxwell, William Crookes, Albert Michelson (1852-1931) Edward Morley (1838-1923) ve Nikola Tesla sayılabilir.

  • eter

    04.09.2019 - 23:15

    Nikola Tesla, Dinamik Gravite Teorisi hakkında şunları söylemiş: Aydınlık eter, tüm uzaydaki boş alanı dolduruyor. Eter, yaşamı veren yaratıcı güç tarafından etkiliyor ve ışığın hızına yakın bir hareket sergiliyor, sonsuz küçük kıvrımlarla düşünülebiliyor ve madde haline geliyor. Kuvvet kaybolduğunda ve hareket kesildiğinde, madde tekrar etere dönüyor (bir nevi atomik bozulma şekli).

    Tesla’nın Eter konusunda sözleri;
    Ben tüm detaylarda çalıştım ve çok yakında dünyaya umut verecek gelişmeleri duyuracağım. Çalışmam bu kuvvetin nedenlerini ve gökyüzündeki cisimlerin onun etkisindeki hareketlerini o kadar tatmin edici bir şekilde açıklıyor ki, boş spekülasyonlara ve sahte kavramlara son verecektir. Sadece bir güç kaynağının varlığı cisimlerin hareketlerini açıklayabilir ve varsayımla uzay eğriliği teorilerini ortadan kaldırır. Bu konuda tüm literatür boşunadır ve unutulmaya mahkumdur. Çünkü, tüm eterin varlığını ve olaylarda oynadığı vazgeçilmez rolü tanımadan evrenin işleyişini açıklamaya çalışırlar. ”
    Tesla’ya göre insan bu maddeyi anlarsa şunları gerçekleştirebilecekti:
    İstediği maddeyi etere dönüştürebilir
    Maddi ve sürekli türeyen enerji oluşturabilir
    Dünya’nın boyutunu değiştirebilir
    Mevsimleri kontrol edebilir
    Evrenin sınırları boyunca seyahat edebilir
    Gezegenlerin çarpışmalarını yeni güneş, yeni yıldız, ısı ve ışık kaynağı üretmek için kontrol edebilir
    İnsan kendisini sonsuz biçimlerde canlandırıp geliştirebilir.

  • siret

    04.09.2019 - 23:05

    kütle suret se nikola teslanın bahsettiği eter de maddenin kütlenin siret i olmalı .

  • şu an ne dinliyorum

    12.01.2019 - 22:15

  • gizem

    07.01.2019 - 01:16

    evrenin gizemini anlamak istiyorsanız enerji, frekans ve titreşim yasaları ile düşünün. nikola tesla

  • frekans

    07.01.2019 - 01:08

    sırlar dünyasına açılan kapı

  • ateist

    07.01.2019 - 01:04

    kutsal kitapları okuyup anlamayanlar dindar .okuyup anlayanlar ateist olur. nikola tesla

  • şu an ne dinliyorum

    08.10.2018 - 00:07

    Victory - Andre Rieu & BOND

  • estonya feribotu sendromu

    18.08.2018 - 21:03

    Estonya Feribotu Sendromu

    Modern deniz tarihinin en büyük kazası 28 Eylül 1994 yılında Baltık Denizi’nde yaşandı. 1980 yılında Almanya Mayer Werft tersanesinde inşa edilen Estonya Feribotu’nun batmasıyla 852 yolcu öldü.

    137 kişi bu kazadan kurtuldu. Kıyıya yakın bir mesafede su alması nedeniyle yatarak batan feribot, sadece gemi mühendisleri tarafından değil aynı zamanda kazada ölümlerin nedeni açısından davranış psikolojisi uzmanlarınca da yıllarca incelendi.

    İnsan davranış psikolojisi uzmanları bu kazada ölen 852 yolcunun neden kurtulamadıklarını araştırdı. Aileleriyle görüşüp geçmişlerini incelediler. Ölenlerin yüzde 98’inin çok iyi yüzme bildiklerini belirleyen uzmanlar son olarak kazadan kurtulanlarla görüştüler.

    Ortaya çıkan sonuç şuydu: Feribot 28 Eylül’de gece saat 00.50’de sert dalgalar nedeniyle su almaya başladı. Feribota giren sular 50 santim yüksekliğe ulaştı ve feribot yan yatmaya başladı. Su miktarının artmasıyla birlikte tahliye işlemi başladı. Ancak 987 yolcudan sadece 137’si su almaya başlar başlamaz hemen feribotu terk etti. Geri kalan 852 yolcu ise, gemi kaptanının “panik yapmayın dünyanın en güçlü feribotundasınız” sözlerine kanarak su boşaltma işlemini izlediler. Saatler ilerledikçe feribot daha da yan yattı ama 852 yolcu izlemeye devam etti. Sonunda saatler 01.50’yi gösterirken tamamen yan yatarak sulara gömüldü.

    Feribotun su aldığını ve yan yatmaya başladığını görmelerine rağmen son saniyeye kadar rahat rahat batışı izleyenler psikoloji ders kitaplarında “Estonya Feribotu Sendromu” olarak yer almıştır. Halen o insanların davranış şekillerine psikoloji ilmi mantıklı bir izah getirememişlerdir. İşte Türkiye’de de bugün Estonya Feribotu Sendromu yaşanıyor.

    Gerek Türkiye’deki gerekse dünyadaki ekonomi uzmanları Türkiye’de bir krizin geldiğini, şu an yaşanmaya başlandığını örneklerle anlatıyor.Faizlerin yükselmesi, dövizin Merkez Bankası’nın çabalarına rağmen düşmemesi, işsizliğin artması, her yıl katlanarak artan dış borç, 70 milyonluk ülkenin 60 milyonunun borç batağında olması ve daha bir çok kriter, Türkiye’de yaşanması muhtemel bir ekonomik faciayı işaret ediyor. Ekonomiden Sorumlu Bakan Ali Babacan, halka adeta yalvarıyor; Ne olur borçlanmayın, kötü günler geliyor!

    Bakanın bu sözlerinden bir hafta sonra açıklanan verilerde görüyoruz ki, tüketici ve konut kredilerinde rekor kırıldı. Halk, bankalardan sanki bedava veriliyormuş gibi kredi çekip, 200 bin liralık evi 400 bin liraya aldı. Evinde 1 televizyonu olan ikincisini 12 ay taksitle aldı. 5 yıldızlı tatil köyünde 5 gün tatil için 12 ay borçlandı. Bir tarafta sıcak paranın artık gelmemesi nedeniyle ekonomiyi bir türlü derleyip toparlayamayan bir hükümet, diğer tarafta felaketi görüp de, “bize bir şey olmaz” diyerek izleyen kahraman(?) Türk halkı.

    Türkiye’ye yönelik en son uyarı Deutsche Bank stratejisti Alan Ruskin’den geldi. Türk ekonomisinin kırılganlığına dikkat çekerek tüm yatırımcılarını Türkiye’ye karşı uyardı.

    Uyarı sadece Ruskin’den değil daha onlarca ekonomistten geldi.

    Hepsinde verilere dayalı karamsarlık ve felaketin tarifi var.

    En büyük korku ise inşaat sektöründe.

    Yabancılar bir gün sonrasını bile karanlık görüp, gemiyi terk ederken, bizim halkımız tıpkı Estonya Feribotu’ndaki 852 kişi gibi batışı seyrediyor. Üstelik can yeleğini takmadan, yani harcamalarını kısıp tasarruf yapmadan.

    Belki de bir gün Estonya Feribotu Sendromu’nu inceleyen davranış psikolojisi uzmanları, Türk insanının bu kadar rahatlığını ve cesaretini de analiz ederler.

    Kaynak Yeniçağ: Estonya Feribotu Sendromu - Remzi ÖZDEMİR

  • serbest kürsü

    16.08.2018 - 23:32

    Estonya Feribotu Sendromu

    Modern deniz tarihinin en büyük kazası 28 Eylül 1994 yılında Baltık Denizi’nde yaşandı. 1980 yılında Almanya Mayer Werft tersanesinde inşa edilen Estonya Feribotu’nun batmasıyla 852 yolcu öldü.

    137 kişi bu kazadan kurtuldu. Kıyıya yakın bir mesafede su alması nedeniyle yatarak batan feribot, sadece gemi mühendisleri tarafından değil aynı zamanda kazada ölümlerin nedeni açısından davranış psikolojisi uzmanlarınca da yıllarca incelendi.

    İnsan davranış psikolojisi uzmanları bu kazada ölen 852 yolcunun neden kurtulamadıklarını araştırdı. Aileleriyle görüşüp geçmişlerini incelediler. Ölenlerin yüzde 98’inin çok iyi yüzme bildiklerini belirleyen uzmanlar son olarak kazadan kurtulanlarla görüştüler.

    Ortaya çıkan sonuç şuydu: Feribot 28 Eylül’de gece saat 00.50’de sert dalgalar nedeniyle su almaya başladı. Feribota giren sular 50 santim yüksekliğe ulaştı ve feribot yan yatmaya başladı. Su miktarının artmasıyla birlikte tahliye işlemi başladı. Ancak 987 yolcudan sadece 137’si su almaya başlar başlamaz hemen feribotu terk etti. Geri kalan 852 yolcu ise, gemi kaptanının “panik yapmayın dünyanın en güçlü feribotundasınız” sözlerine kanarak su boşaltma işlemini izlediler. Saatler ilerledikçe feribot daha da yan yattı ama 852 yolcu izlemeye devam etti. Sonunda saatler 01.50’yi gösterirken tamamen yan yatarak sulara gömüldü.

    Feribotun su aldığını ve yan yatmaya başladığını görmelerine rağmen son saniyeye kadar rahat rahat batışı izleyenler psikoloji ders kitaplarında “Estonya Feribotu Sendromu” olarak yer almıştır. Halen o insanların davranış şekillerine psikoloji ilmi mantıklı bir izah getirememişlerdir. İşte Türkiye’de de bugün Estonya Feribotu Sendromu yaşanıyor.

    Gerek Türkiye’deki gerekse dünyadaki ekonomi uzmanları Türkiye’de bir krizin geldiğini, şu an yaşanmaya başlandığını örneklerle anlatıyor.Faizlerin yükselmesi, dövizin Merkez Bankası’nın çabalarına rağmen düşmemesi, işsizliğin artması, her yıl katlanarak artan dış borç, 70 milyonluk ülkenin 60 milyonunun borç batağında olması ve daha bir çok kriter, Türkiye’de yaşanması muhtemel bir ekonomik faciayı işaret ediyor. Ekonomiden Sorumlu Bakan Ali Babacan, halka adeta yalvarıyor; Ne olur borçlanmayın, kötü günler geliyor!

    Bakanın bu sözlerinden bir hafta sonra açıklanan verilerde görüyoruz ki, tüketici ve konut kredilerinde rekor kırıldı. Halk, bankalardan sanki bedava veriliyormuş gibi kredi çekip, 200 bin liralık evi 400 bin liraya aldı. Evinde 1 televizyonu olan ikincisini 12 ay taksitle aldı. 5 yıldızlı tatil köyünde 5 gün tatil için 12 ay borçlandı. Bir tarafta sıcak paranın artık gelmemesi nedeniyle ekonomiyi bir türlü derleyip toparlayamayan bir hükümet, diğer tarafta felaketi görüp de, “bize bir şey olmaz” diyerek izleyen kahraman(?) Türk halkı.

    Türkiye’ye yönelik en son uyarı Deutsche Bank stratejisti Alan Ruskin’den geldi. Türk ekonomisinin kırılganlığına dikkat çekerek tüm yatırımcılarını Türkiye’ye karşı uyardı.

    Uyarı sadece Ruskin’den değil daha onlarca ekonomistten geldi.

    Hepsinde verilere dayalı karamsarlık ve felaketin tarifi var.

    En büyük korku ise inşaat sektöründe.

    Yabancılar bir gün sonrasını bile karanlık görüp, gemiyi terk ederken, bizim halkımız tıpkı Estonya Feribotu’ndaki 852 kişi gibi batışı seyrediyor. Üstelik can yeleğini takmadan, yani harcamalarını kısıp tasarruf yapmadan.

    Belki de bir gün Estonya Feribotu Sendromu’nu inceleyen davranış psikolojisi uzmanları, Türk insanının bu kadar rahatlığını ve cesaretini de analiz ederler.

    Kaynak Yeniçağ: Estonya Feribotu Sendromu - Remzi ÖZDEMİR

  • ibni sina

    25.03.2018 - 00:30

    Bilinmeyen her şey bilinen aracılığıyla bilinir. Fakat her bilinen, bilinmeyene götürmez. Her bilinmeyenin onu kendisiyle bilebileceğimiz uygun bir bilineni vardır. Bilinmeyenden bilinene doğru onu bilmek için yürünecek bir yol vardır. Mantık bilinmeyenin bilinen ile bilinmesini sağlayan ilimdir. / İbn-i Sina yani:bişeyin algılanması bi benzerliğin bulgulanması ile olur

  • ibni sina

    25.03.2018 - 00:26

    İbn-i Sina Sözünü Paylaş:

    Ruhsal bir hayal gücü vardır. Bu güç, hastalıkları oluşturabileceği gibi, var olan rahatsızlıkları da ortadan kaldırabilir. Beden, ruhsal hayal gücünün emirlerine itaat etmek zorundadır. / İbn-i Sina

  • Evli Erkeğe Aşık Olan Evli Kadın

    23.09.2017 - 21:54

    yasak heyecanı çağrıştırdığı için gündemden düşmüyor

  • farkındalık

    23.09.2017 - 21:02

    farkındalık : varlık nesne kütle beden: suretse . hissettiklerimizde: sirettir. nasıl bizim bi bedenimiz var ve bide hissettiklerimiz var ve hissettiklerimizin kalp levhasında sevgiye ve sevginin miktarlarına ve sevginin zıttının miktarlarına dönüşmüş oluyor yani duygularımız ve gönül dediğimiz yapımız ve insan kainatın özetiyse ve en küçük en büyüğün bi modeliyse ve en büyükte en küçüğün bi modeliyse (sen sandın kendini bir parça küçük oysa sende alem var en büyük (muhittin arabii)( burda benzetme ilminin farkında olmak gerekiyor insandaki bu yapının bi benzeri kainatta da olmalı (benzetme ilmi aynı zamanda ladün ilmidir ) kainatında sureti ve sireti olmalı yani evrenin madde hali yani sureti ve bide sireti var suretin hissettiği siret yada siretin varlığı sureti diyelim aynı insanda olduğu gibi iç ve dış yapımız. içsel yapımızda rabb ımıza dua ederken tüm alemlerin rabb ı dediğimizde yaratıcımızın en büyük ismi allah la iletişim kuruyoruz. yani her şeyin içinde alemlerin rabbı olan allah ın bir rabb şubesi var .

  • müslüman

    14.08.2017 - 22:07

    müslümanlar gerçekleşme olasılığı en düşük durumlara göre hayatı anlamlandırdığı ve yorumladığı için hep zamanın gerisinde kaldılar ve bunun bedelinide çok ağır ödüyoruz

  • beyin fırtınası estirmek

    07.08.2017 - 00:01

    beyin fırtınasına devam : belleğin birkaç çalışma biçiminden biri hatırlamak istediğimiz bilgilerin bir konu anlatmasıdır. ve en zor hatırlananlar rakkamlardır.çünkü rakkamların duygusal yoğunlu çok azdır. örnek veriyorum. bi telefon numarasını bidaha hiç unumayacağınız biçim de kaydetmek için rakkamlara bi konu dizini ile kaydetmektir mesela 55 yaşlarında bi adam edirne garajında 19 numaralı peronda pılakasının son numarası 87 arabanın 21 nolu koltuğuna bilet almış biçiminde bi konuyla kaydedersek bidaha ömrümüz boyunca bu tlefon numarasını hiç biyere yazmadan hatırlarız. şimdi yazdığımız numaraları toparlıyalım bütün tlefon numaraları 05 le başlıyor 55 yaşındaki adam edirnenin pilaka numarası 22 ve 19 numaralı peron87 numaralı otobüsün 21 nolu koltuğu şimdi hepsini bi raya getirelim 055522198721 bu numarayı bi konu dizininde belleğimize kaydettiğimizde bidaha hiç unutmayız.rakkamları unuturuz ama bi konu dizini bi sonraki konuyu çağrıştır.rakkamlarıda çağırır belleğimizden bi rakkam fazla koydum bu numaranın içine belki tesadüf eseri birisinin numarasına denk gelir diye.mesela 118 bilinmeyen numaraların bu ara çok reklamı çıkıyor tv lerden mesela biri 118 33 bunumarayı hatırlana bilir hale getirmek için bü sürü reklam veriyorlar çeşitli tonlada ve ritimde müzik eşiliğinde hatırda bırakmak için uğraşıyorlar sadece 118 33 diyeceklerine mersinli 118 deyiverseler daha bi hatırlanır duruma gelicektir.ve bidahada hatırdan hiç çıkmıyacaktır.yani bilinen bişeyle rakkamı ilişkilendirmek.

  • beyin fırtınası estirmek

    06.08.2017 - 23:58

    bu yazı sizi size anlatır hiç anlatılmadığınız gibi :
    zamanın birinde bi padişah var birde cariyesi var gerçi padişahın bir çok cariyesi var ama birini çok seviyor.günlerden bir gün cariye çok rahatsızlanıyor.beti benzi sararıyor.yataklara düşüyor. padişah cariyesini o halde gördükçe çok üzülüyor.ve zamanının en iyi hekimlerine haber salıyor cariyemimi düzelten hekim ne dilerse dilesin benden diyor servet vadediyor.o günün tüm hekimleri geliyor muayene ediyorlar cariyeyi hepsi ken di zannın ca teşhiş koyuyorlar. tedavi uyguluyorlar ama ne hikmetse teşhişler ve tedeviler hiç bir sonuç vermiyor hatta aksi tesir yapıyor diyelim ateşi düşürmek için sirke veriyorlar ateş daha fazla artıyor kabızlık için hint yağı veriyorlar sıkın tı daha bi artıyor cariyenin durumu gitgide daha da kötüleşiyor.padişah iki gözü iki çeşme mabede koşup ellerini açıyor dua ediyor ve ilahi doktoru çağırıyor.ilahi doktor geldiğinde cariyeyi konuşarak muayene ediyor.ve dönüp padişaha padişahım cariyeniz çok hasta ama ümitsiz değil ve rahatsızlığıda bedeninde değil ruhunda diyor. ve cariyeniz aşık olmuş uzaklarda bi yerde bi sarrafa aşık olmuş tez elden buraya gelmesi lazım yoksa cariyeniz düzelmez diyor padişah değerli hediyelerden yollayarak sarrafı sarayına davet ediyor sarraf tez elden padişahın davetini yerine getiriyor. saraya geldiğinde hemen cariyenin odasına götürülüyor. cariye sarrafı gördüğünde neşe leniyor yüzü gülüyor sararmış benzine renk geliyor dudakları al al oluyor ve çok kısa bisürede ayağa kalkıyor iyileşiyor mutlu günlerine geri dönüyor. bu sefer ilahi doktor sarrafa acı ilaç hazırlıyor ve içiriyor. sarrafın keyfi kaçıp hastalanıyor beti benzi sararıyor neşesini yakışıklılığını kaybediyor.ve gitgide çöküyor cariyede sarraftan yavaş yavaş soğuyor uzaklaşıyor. ve bu dertten kurtuluyor. bu mesnevide gerçek aşk ile ilgili hikaye bence bu hikayenin anlatmak istediği. aslında bizim içsel dünyamız. cariye beden.padişah akıl. sarraf aşk.ilahi doktorda yad etmek tir.aklın tüm derdi bedenin isteklerini yerine getirmektir.ve onu tehlike ve sıkıntılardan korumak ve esirgemektir.aşkta isteklerimiz arzularımız hoşlandığımız çoştuğumuz gurur duyduğumuz huzur duyduğumuz sevgi hissettiğimiz anlardır.meyildir kısaca.her azamızla farklı şeylere meylederiz.ilahi doktorda yad etmektir. sıkıntılı anlarda yad ederiz. hissettiğimiz acıyı tarif eden sözcüklerde acı ilaç.bunlarda aslında sır değil esas sır ben de isim ve sıfatlardan arınmış ben de isim ve sıfatlar olmadığındaysa tarifte olmuyor.hatta ben diyen harflerde yok

  • beyin fırtınası estirmek

    06.08.2017 - 23:49

    geçmişte beyin fırtınası terimine bu yazıyı yazmışım Metin Bedir Metin Bedir01.10.2011 - 00:22
    hadi beyin fırtınası yapalım: geçen yıl meksika körfezinde petrol platformu patlamış dört beş ay denize ham petrol akmıştı.. bi sürü hayvan hayatını kaybetmişti. yaklaşık yetmiş derecelik bi sıcaklıkla fışkıran petrol meksika körfezini siyaha boyamıştı. acaba petrolün 70 derecelik sıcaklığı ve deniz yüzeyini siyaha bayamasından meksika körfezindeki suyun sıcaklığı kaç derece ısınmıştır. golfistirim sıcak su akıntısına kaç derecelik ivme kazandırmıştır.çünkü golfistirim sucak su akıntısının başlangıcı ve kaynağı meksika körfezidir. ve geçen kış ingiltere nin yaşadığı ağır kış şartlarını hafifletmişmidir.eğer petrol sızıntısı golfistirim sıcak su akıntısını güçlendirdiyese bu tanrının bi lutfumudur yoksa birileri tanrının işinemi karışmıştır? ? ? .

Toplam 396 mesaj bulundu