mesela
gogol
Osmanlı döneminde köle ticaretinin serbes olduğunu ama bunu yasaklayanın Padişah Abdülmecit olduğunu yazar.
halbuki biz biliriz ki tam tersidir.
Osmanlı Barbaros Hayreddinler oruç reisler döneminde yani güçlü bir donanmaya sahipken kıta afrikasından yola çıkarılıp karadenizde
sinop burnu üzerinde ikmal ve aktarma yapıp boğazlardan Avrupa kıyılarına taşınan köle ticaretinin en büyük düşmanıydı.
bu gemilerin en büyük korkuları Osmanlı donanmasına yakalanmaktı
Abdülmecit döneminde ne oldu
mason sadrazam reşit paşa abdülmecite baskı yaparak
köle ticaretine serbestiyet verdirmiş bu izni padişahtan attırdığı imza ile koparmıştır.
bu bilgi de osmanlıyı köle taciri yapmaz.
eskiden filmler vardı
sizi içine alan
sahici acıları olan
sevinçleri olan
sahici kahramanları olan
yanlışları sizin yanlışlarınız olan
doğruları sizinkilere eş değer
ızdıraplar vardı
mutlulukları vardı yalnız evimizi değil gönlümüzü de şenlendiren dolduran ısıtan
son yıllarda hiç böyle bir film izlediniz mi
son yıllarda hiç film izlediniz mi
gerçek bir hikayesi olan
hikayesi sizin hikayenizle bir yerde çakışan hatta çakışmak ne
iç içe geçen
hikaye üretememe sorunu yaşıyor sinema
tükenmişlik sendromu yaşıyor.
her şeyi aşkı mutluluğu sevinci anlık hazlara dönüştürünce modern yaşam
üzüntüler beğendiğn eşyaya mala mülke sahip olamamaktan öte gidemeyince
hikayenin metni gitti
geriye kraker tadında hazzı kaldı sadece
diziler filmler
erotik sahneler yer almadıkça
sakız gibi sündürülmedikçe
şehvet
hayvani anlık heves gibi şeyler aşk ambalajıyla pazarlanınca
izenmez oldu.
film koptu
sinema bitti
bizim bir kaç reel politik içerikli yazımıza üstelik kimseye hakaret küfür aşağılama olmaksızın bir iki kinayeli yazımıza tahammül edemeyenler
dün karşılarındakine ne araplık bıraktı
ne bel altı vuruş bıraktı yapılmayan
sonra yeniden dönüp
ırkçılık karşıtı yazılar paylaştılar
komik bile değil yani
savunduğumuz şeyin kendisi kadar belki de daha fazla nasıl savunduğumuzdur önemli olan
inanın beni bu Atatürkçüler atatürkten
bu dindarlar dinden
bu her durumda haklılar haktan uzaklaştırdı
teşekkür ederim şule hanım
ama inanın haklı olmak istemiyorum bu konuda
muhataplarımızın kalitesi bizi de etkiler
daha güzel şeyler üretmenize vesile olur
biz burda birbirimizden fikren beslenmemiz gerekir ki yeni ve güzel şeyler ortaya koyabilelim
gerisi zaman kaybı olur
çok güzel insanları kaybettik bu korona virüs sürecinde
yüzyüze hiç tanımayıp yazdıklarından ya da çalışmalarından tanıdığımız çok güzel insanları kaybettik
en yakınlarımızdakileri kaybettik
bir vebadan ya da tifodan da kat be kat dehşetti üstelik
o dönemler hiç olmazsa ulaşım araçları bu kadar yaygın değildi ve virüs çok hızlı yayılmıyordu
bu dönem bu bile dezavantaja evrildi.
gerçek bir karabasandı maalesef
yazılanlara bir iki cümle ile biz de cevap yazsak siyaset yapıyorsun denir
cevap verilemeyecek noktaya gelindiğinde
mevzuu bir şekilde
tecavüz ve tacizlere getirilir
ama tümüne değil sadece tarikat içerisinde yaşanılanlara
sonra sen bir iki cümleyle cevap verince
tecavüzcüleri tacizcileri savunur pozisyonuna itilirsin
ardından tarikatleri savunan ve ardından da gerici İslamcı yobaz ilan edilirsin
ve ardından tüm geri kalmışlıklar tüm kötülükler islama faturalandırılır
sen demek istersin siz islamdan niye bu kadar nefret ediyorsun
denir ki aaaaa sen islamın sahibi misin
burda islam adına ahkam kesip bekçilik yapıyorsun
sonra küfürler hakaretler
sonra yeniden başa dönülür
iyisi mi boş verip bunlara
biz yine edebiyat konuşalım
edebiyat felsefe her şeydir
candır
hayattır
orta çağın hastalığı veba, tifo en güzel romanlara konu oldular.
acaba korona virüs
denen illet hangi yazarın romanında yer bulacak
çocuklarımız torunlarımız öyle bir romanı okuyabilecek mi
mesela stefen zveig vebayı ne güzel anlatmış
yine turgenyevin babalar ve oğullar romanındaki en değerli kahramanını bir tifo virüsü alt eder.
ölümü
bir babanın gözleri önünde kolları arasında oğulun can verişi nasıl sarsıcı bir şekilde anlatılır babalar ve oğullar'da
edebiyat namına bir şey yok
ya sapına kadar aşka köklemeler
ya da bir kelimecikten bir sözcük öbeğinden lafı alıp ya Atatürk e atatürksüzlüğe yada dine veya dinsizliğe mal etmeler.
zaten skalada ya öylesindir ya böyle
ya osundur ya bu
orta bir yerde olamazsın
ortada durup tarafsız kalıp bir eleştiride bulunamazsın
hemen o şeyin fedaileri daileri derhal pençe diş saç baş yolmaya kalkarlar
sonra gelsin en adi küfürler
hakaretler
buraya yakışmayan bir düzey
sahi nihat bey nerelerdesiniz
herkes hoş geldin yeni yıl diyor
yeni yıldan şunu şunu bunu bunu diliyor
biri de demiyor ki
bize hep yeni yıllar veren rabbimize şükürler olsun
yeni yıllar mı yalnız
o yıllarla birlikte milyonlarca nefes, nimet, hayat veriyor.
sözler bazen masumca rabbe güç gidiyor
sözler önemli
derin yalnızlık
sıktığım portakal suyunu da masaya getirip zorlama bir coşkuyla hadi bakalım diyorum.
kahvaltımızı yapalım
acele et çıkmamız lazım.
bu gün okulun ilk günü.
oğlum bu gün okula başlayacak.
yepyeni okul formasını giymiş, ne de yakışmış.
bir kaç lokma yemeye zorluyor kendisini
ona göstermemeye uğraştığım tedirginliğimi yoğun bir çabayla sesime yüklediğim coşkuyla kapamaya çalışıyorum.
çok sessiz benim oğlum
evde sessiz, sokakta sessiz, alış verişte sessiz
bir iki çocuğun olduğu ortamlarda sessiz
ilk adımı hep karşıdan bekliyor, tek arkadaşı benim
benimleyken dünyalar onun oluyor,
her şeyi sevgiyi mutluluğu, acıyı, nefreti,durgunluğu, coşkuyu
yalnız benimle paylaşabiliyor. yalnızlığı beni hep tedirgin ediyor, içimde bir kıymık ve okıymığın verdiği ince bir sızı.
babasının ölümünden sonra daha da arttı insanlarla iletişime geçememe hali
bana daha da düşkünleşti.
kreşe bile devam etmek istemedi,
ilkokuldan önceki bir yıl günlerini evde benim işten dönmemi bekleyerek geçirdi.
onu açılsın oynasın diye götürdüğüm parklarda tek başına bir kenarda oynuyor, kimseye karışmamayı tercih ediyordu, ömrünün en nadir bir iki çocukla oynadığı zamanlarını hatırlıyorum
çok mutluydu, dünyalar onun olmuştu, hele adının söylenmesinin kızgınlıkla bile olsa onu çok mutlu ettiğini fark etmiştim.
bu gün okula gidecek olan oğlum yaşamında çok önemli bir başlangıç yapıyordu, biliyordum
bu onun üstesinden gelinmesi çok zor bir ödevdi
son bir kaç hafta
sürekli okulla ilgili sorular sordu
ben onu bırakıp gidecek miydim
bir daha hiç gelmeyecek miydim
insanlar ona nasıl davranacaktı.
minik ellerini bıraktım
haydi şu sıraya otur dedim,
pırıl pırıl bakan onlarca çocuk vardı orada,
onlardan biri de benim yavrumdu
parmaklarımı sıkı sıkı sarmış haldeki minik eli çözüldü, duraksayarak gösterdiğim yere oturdu.
arkama baktım el salladım
göz yaşlarımı görmesin diye hızla uzaklaştım.
aradan geçen bir kaç gün çok coşkuluydu
bana arkadaşlarını öğretmenini anlatıyordu bol bol
yaptığı bazı saçma şakalara arkadaşlarının kahkahalarla güldüklerini teneffüste kaçırdığı gol için nasıl tartıştıklarını falan filan
öğretmeni o gün aferin ilk sen yaptın deyip başını okşamıştı,
ertesi gün niye arkadaşına vurdun deyip azarlamıştı
olay ne olursa olsun anlatırken çok mutluydu.
bir gün işten izin alıp okula gittim
sınıfından bir iki öğrenci gördüm
oğlumu sordum
tanımıyorlardı
sınıfa çıktım
oğlumu bahçede boşuna aramıştım
sınıfta en arka sırada tek başına oturuyordu, sıralarında sohbet eden bir iki öğrenciyi imrenerek dinliyordu, o zaman anladım
oğlum bana hikayeler uyduruyordu, iyi ama neden
öğretmeni onun çok sessiz sakin bir çocuk olduğunu kendisine bir şey sorulmadıkça hiç ağzını açmadığını
verdiği cevapların da bir iki kelimelik olduğunu anlattığında hiç şaşırmadım.
evde bu konuyu sorduğumda bana cevap vermedi
onun yerine kocaman göz bebeklerini gözlerime dikip yalan söylediği için çok özür dilermiş gibi baktı.
takip eden günlerde artık oğlum hikayeler anlatmıyordu
sessizce yemeğini yiyip, sessizce odasına geçip ödevlerini yapıyor, sessizce televizyon izliyor ve uykusu geldiğinde sessizce uyuyordu.
bu hali içime işliyordu,
bir gün oğlum bana anne arkadaşlarımı eve çağırabilir miyim dedi.
çok şaşırdım
çünkü oğlumun hiç arkadaşı olmadığını biliyordum
tabiiii oğlum dedim
oğlum çok mutluydu, yanağıma bir öpücük kondurdu.
pasta da yapar mısın anne
tabiii ki hem de senin istediğin gibi kakaolu dedim
anneciğim çok mutluyum dedi.
ertesi gün işten geldim.
görünürde hiçbir tuhaflık yoktu.
oğlum benden önce gelmişti.
anne dedi içeride misafirlerimiz var
gel seni onlarla tanıştırayım.
hayret hiç ayakkabı yoktu kapıda.
elimden tutup odaya beraber girmemizi sağladı.
bu barış
barış bu annem dedi
ben sesim titreyerek
memnun oldum barış dedim
bu da Ahmet
hoş geldin Ahmet dedim kalbim hızlanmıştı.
oğlum dikkatle bana bakıyor bir saniye bile gözlerini benden ayırmıyordu.
nasıl buldun anne arkadaşlarımı
çok iyiler yavrum çok hoşlar diyebildim.
benim annem çok harikadır dedi kendisi böbürlenerek.
ben pastayı getireyim diyip hızla kendimi odadan dışarı attım.
mutfakta hıçkırıklarımı içime atarak ağladım, oğlumun duymasını istemiyordum
onu yıllardır ilk kez bu kadar coşkulu ve mutlu görüyordum
uyandırmaya kıyamadım
dokunduğumda kırılıverecek cam bir dünyaydı ev eşyalar ve oğlum
dağılıp gidivermesine buna sebep olanın ben olmasına gönlüm razı gelmiyordu.
oğlumun odadan kahkahaları duyuluyordu, gözlerimi kurulayıp kendimi teskin ettikten sonra pasta tabaklarıyla odaya girdim
oğlum masaya tabakları yerleştiriyordu
itinayla beni de oturttuktan sonra hep beraber sohbet ederek pastalarımızı yedik
hayatımda yediğim en acı nimetti o pasta
bizi bir gören kesinlikle deli olduğumuzu anlardı.
oğlum arkadaşlarını yolcu etti
bu olayı bir daha konuşmadık
psikiyatrın söylediğine göre oğlumunki çok derin bir yalnızlıktı.
çocuk zihni bu yalnızlığın ona yüklediği duygusal yükü taşıyamamıştı.
oğlum benim
güzel oğlum
sen dünyanın en sevgi dolu en sevmeye sevilmeye muhtaç kalbindeki sevgiyle en kalabalık insanısın.
derin yalnızlık
sıktığım portakal suyunu da masaya getirip zorlama bir coşkuyla hadi bakalım diyorum.
kahvaltımızı yapalım
acele et çıkmamız lazım.
bu gün okulun ilk günü.
oğlum bu gün okula başlayacak.
yepyeni okul formasını giymiş, ne de yakışmış.
bir kaç lokma yemeye zorluyor kendisini
ona göstermemeye uğraştığım tedirginliğimi yoğun bir çabayla sesime yüklediğim coşkuyla kapamaya çalışıyorum.
çok sessiz benim oğlum
evde sessiz, sokakta sessiz, alış verişte sessiz
bir iki çocuğun olduğu ortamlarda sessiz
ilk adımı hep karşıdan bekliyor, tek arkadaşı benim
benimleyken dünyalar onun oluyor,
her şeyi sevgiyi mutluluğu, acıyı, nefreti,durgunluğu, coşkuyu
yalnız benimle paylaşabiliyor. yalnızlığı beni hep tedirgin ediyor, içimde bir kıymık ve okıymığın verdiği ince bir sızı.
babasının ölümünden sonra daha da arttı insanlarla iletişime geçememe hali
bana daha da düşkünleşti.
kreşe bile devam etmek istemedi,
ilkokuldan önceki bir yıl günlerini evde benim işten dönmemi bekleyerek geçirdi.
onu açılsın oynasın diye götürdüğüm parklarda tek başına bir kenarda oynuyor, kimseye karışmamayı tercih ediyordu, ömrünün en nadir bir iki çocukla oynadığı zamanlarını hatırlıyorum
çok mutluydu, dünyalar onun olmuştu, hele adının söylenmesinin kızgınlıkla bile olsa onu çok mutlu ettiğini fark etmiştim.
bu gün okula gidecek olan oğlum yaşamında çok önemli bir başlangıç yapıyordu, biliyordum
bu onun üstesinden gelinmesi çok zor bir ödevdi
son bir kaç hafta
sürekli okulla ilgili sorular sordu
ben onu bırakıp gidecek miydim
bir daha hiç gelmeyecek miydim
insanlar ona nasıl davranacaktı.
minik ellerini bıraktım
haydi şu sıraya otur dedim,
pırıl pırıl bakan onlarca çocuk vardı orada,
onlardan biri de benim yavrumdu
parmaklarımı sıkı sıkı sarmış haldeki minik eli çözüldü, duraksayarak gösterdiğim yere oturdu.
arkama baktım el salladım
göz yaşlarımı görmesin diye hızla uzaklaştım.
aradan geçen bir kaç gün çok coşkuluydu
bana arkadaşlarını öğretmenini anlatıyordu bol bol
yaptığı bazı saçma şakalara arkadaşlarının kahkahalarla güldüklerini teneffüste kaçırdığı gol için nasıl tartıştıklarını falan filan
öğretmeni o gün aferin ilk sen yaptın deyip başını okşamıştı,
ertesi gün niye arkadaşına vurdun deyip azarlamıştı
olay ne olursa olsun anlatırken çok mutluydu.
bir gün işten izin alıp okula gittim
sınıfından bir iki öğrenci gördüm
oğlumu sordum
tanımıyorlardı
sınıfa çıktım
oğlumu bahçede boşuna aramıştım
sınıfta en arka sırada tek başına oturuyordu, sıralarında sohbet eden bir iki öğrenciyi imrenerek dinliyordu, o zaman anladım
oğlum bana hikayeler uyduruyordu, iyi ama neden
öğretmeni onun çok sessiz sakin bir çocuk olduğunu kendisine bir şey sorulmadıkça hiç ağzını açmadığını
verdiği cevapların da bir iki kelimelik olduğunu anlattığında hiç şaşırmadım.
evde bu konuyu sorduğumda bana cevap vermedi
onun yerine kocaman göz bebeklerini gözlerime dikip yalan söylediği için çok özür dilermiş gibi baktı.
takip eden günlerde artık oğlum hikayeler anlatmıyordu
sessizce yemeğini yiyip, sessizce odasına geçip ödevlerini yapıyor, sessizce televizyon izliyor ve uykusu geldiğinde sessizce uyuyordu.
bu hali içime işliyordu,
bir gün oğlum bana anne arkadaşlarımı eve çağırabilir miyim dedi.
çok şaşırdım
çünkü oğlumun hiç arkadaşı olmadığını biliyordum
tabiiii oğlum dedim
oğlum çok mutluydu, yanağıma bir öpücük kondurdu.
pasta da yapar mısın anne
tabiii ki hem de senin istediğin gibi kakaolu dedim
anneciğim çok mutluyum dedi.
ertesi gün işten geldim.
görünürde hiçbir tuhaflık yoktu.
oğlum benden önce gelmişti.
anne dedi içeride misafirlerimiz var
gel seni onlarla tanıştırayım.
hayret hiç ayakkabı yoktu kapıda.
elimden tutup odaya beraber girmemizi sağladı.
bu barış
barış bu annem dedi
ben sesim titreyerek
memnun oldum barış dedim
bu da Ahmet
hoş geldin Ahmet dedim kalbim hızlanmıştı.
oğlum dikkatle bana bakıyor bir saniye bile gözlerini benden ayırmıyordu.
nasıl buldun anne arkadaşlarımı
çok iyiler yavrum çok hoşlar diyebildim.
benim annem çok harikadır dedi kendisi böbürlenerek.
ben pastayı getireyim diyip hızla kendimi odadan dışarı attım.
mutfakta hıçkırıklarımı içime atarak ağladım, oğlumun duymasını istemiyordum
onu yıllardır ilk kez bu kadar coşkulu ve mutlu görüyordum
uyandırmaya kıyamadım
dokunduğumda kırılıverecek cam bir dünyaydı ev eşyalar ve oğlum
dağılıp gidivermesine buna sebep olanın ben olmasına gönlüm razı gelmiyordu.
oğlumun odadan kahkahaları duyuluyordu, gözlerimi kurulayıp kendimi teskin ettikten sonra pasta tabaklarıyla odaya girdim
oğlum masaya tabakları yerleştiriyordu
itinayla beni de oturttuktan sonra hep beraber sohbet ederek pastalarımızı yedik
hayatımda yediğim en acı nimetti o pasta
bizi bir gören kesinlikle deli olduğumuzu anlardı.
oğlum arkadaşlarını yolcu etti
bu olayı bir daha konuşmadık
psikiyatrın söylediğine göre oğlumunki çok derin bir yalnızlıktı.
çocuk zihni bu yalnızlığın ona yüklediği duygusal yükü taşıyamamıştı.
oğlum benim
güzel oğlum
sen dünyanın en sevgi dolu en sevmeye sevilmeye muhtaç kalbindeki sevgiyle en kalabalık insanısın.
eskiden filmler vardı
sizi içine alan
sahici acıları olan
sevinçleri olan
sahici kahramanları olan
yanlışları sizin yanlışlarınız olan
doğruları sizinkilere eş değer
ızdıraplar vardı
mutlulukları vardı yalnız evimizi değil gönlümüzü de şenlendiren dolduran ısıtan
son yıllarda hiç böyle bir film izlediniz mi
son yıllarda hiç film izlediniz mi
gerçek bir hikayesi olan
hikayesi sizin hikayenizle bir yerde çakışan hatta çakışmak ne
iç içe geçen
hikaye üretememe sorunu yaşıyor sinema
tükenmişlik sendromu yaşıyor.
her şeyi aşkı mutluluğu sevinci anlık hazlara dönüştürünce modern yaşam
üzüntüler beğendiğn eşyaya mala mülke sahip olamamaktan öte gidemeyince
hikayenin metni gitti
geriye kraker tadında hazzı kaldı sadece
diziler filmler
erotik sahneler yer almadıkça
sakız gibi sündürülmedikçe
şehvet
hayvani anlık heves gibi şeyler aşk ambalajıyla pazarlanınca
izenmez oldu.
film koptu
sinema bitti
ha bu arada
kılıçdaroğlu yürüyen merdivendeki kedi profili koyduklarında bile bu kadar içim acımamıştı
ben hamburgerimi bitirmeden saraçhanede halay çekmeleri demiş
yok şahsen ben ikna oldum
gierçekten
en madurumuz o
evrenin
galaksinin maduru
neyse sana ayrılan sürenin sonuna geldiniz
size iyi belgesel izlemeler
bizim için durmak yok yola devam
siz belgeselden beyni yananlar
yine kaybeden taraf olmaya bile isteye namzetsiniz
karşınızdakileri dinleme edebi bile olmayan kibir abidelerini rabbim daima daha da alçaltmıştır
bu yaşananlarla sabittir
her seçim kaybeden olmak da
ciddi bir maduriyet psikolojisi yarattı sizde haliyle
çıkamadınız
anlıyoruz
serbest kürsü
03.01.2023 - 13:40aslında direk birini muhattap almak yerine sadece paylaşımımızı yapmak doğru olacak bence
burası bir ya da bir kaç kişiden ibaret değil sonuçta
serbest kürsü
03.01.2023 - 13:33mesela
gogol
Osmanlı döneminde köle ticaretinin serbes olduğunu ama bunu yasaklayanın Padişah Abdülmecit olduğunu yazar.
halbuki biz biliriz ki tam tersidir.
Osmanlı Barbaros Hayreddinler oruç reisler döneminde yani güçlü bir donanmaya sahipken kıta afrikasından yola çıkarılıp karadenizde
sinop burnu üzerinde ikmal ve aktarma yapıp boğazlardan Avrupa kıyılarına taşınan köle ticaretinin en büyük düşmanıydı.
bu gemilerin en büyük korkuları Osmanlı donanmasına yakalanmaktı
Abdülmecit döneminde ne oldu
mason sadrazam reşit paşa abdülmecite baskı yaparak
köle ticaretine serbestiyet verdirmiş bu izni padişahtan attırdığı imza ile koparmıştır.
bu bilgi de osmanlıyı köle taciri yapmaz.
serbest kürsü
03.01.2023 - 13:26gogolsuz kalmayın
ama her yazdığına da inanmayın
serbest kürsü
03.01.2023 - 13:24katılıyorum emine hanım
onlar hain değil
serbest kürsü
03.01.2023 - 13:05eskiden filmler vardı
sizi içine alan
sahici acıları olan
sevinçleri olan
sahici kahramanları olan
yanlışları sizin yanlışlarınız olan
doğruları sizinkilere eş değer
ızdıraplar vardı
mutlulukları vardı yalnız evimizi değil gönlümüzü de şenlendiren dolduran ısıtan
son yıllarda hiç böyle bir film izlediniz mi
son yıllarda hiç film izlediniz mi
gerçek bir hikayesi olan
hikayesi sizin hikayenizle bir yerde çakışan hatta çakışmak ne
iç içe geçen
hikaye üretememe sorunu yaşıyor sinema
tükenmişlik sendromu yaşıyor.
her şeyi aşkı mutluluğu sevinci anlık hazlara dönüştürünce modern yaşam
üzüntüler beğendiğn eşyaya mala mülke sahip olamamaktan öte gidemeyince
hikayenin metni gitti
geriye kraker tadında hazzı kaldı sadece
diziler filmler
erotik sahneler yer almadıkça
sakız gibi sündürülmedikçe
şehvet
hayvani anlık heves gibi şeyler aşk ambalajıyla pazarlanınca
izenmez oldu.
film koptu
sinema bitti
serbest kürsü
03.01.2023 - 13:01son cümle
bu kürsü bunu hak etmiyor
serbest kürsü
03.01.2023 - 12:58bizim bir kaç reel politik içerikli yazımıza üstelik kimseye hakaret küfür aşağılama olmaksızın bir iki kinayeli yazımıza tahammül edemeyenler
dün karşılarındakine ne araplık bıraktı
ne bel altı vuruş bıraktı yapılmayan
sonra yeniden dönüp
ırkçılık karşıtı yazılar paylaştılar
komik bile değil yani
serbest kürsü
03.01.2023 - 12:55savunduğumuz şeyin kendisi kadar belki de daha fazla nasıl savunduğumuzdur önemli olan
inanın beni bu Atatürkçüler atatürkten
bu dindarlar dinden
bu her durumda haklılar haktan uzaklaştırdı
serbest kürsü
03.01.2023 - 12:52teşekkür ederim şule hanım
ama inanın haklı olmak istemiyorum bu konuda
muhataplarımızın kalitesi bizi de etkiler
daha güzel şeyler üretmenize vesile olur
biz burda birbirimizden fikren beslenmemiz gerekir ki yeni ve güzel şeyler ortaya koyabilelim
gerisi zaman kaybı olur
serbest kürsü
03.01.2023 - 12:41çok güzel insanları kaybettik bu korona virüs sürecinde
yüzyüze hiç tanımayıp yazdıklarından ya da çalışmalarından tanıdığımız çok güzel insanları kaybettik
en yakınlarımızdakileri kaybettik
bir vebadan ya da tifodan da kat be kat dehşetti üstelik
o dönemler hiç olmazsa ulaşım araçları bu kadar yaygın değildi ve virüs çok hızlı yayılmıyordu
bu dönem bu bile dezavantaja evrildi.
gerçek bir karabasandı maalesef
serbest kürsü
03.01.2023 - 12:30emine hanım
gerçekten güzel bir konu
burdan iyi bir roman çıkar
serbest kürsü
03.01.2023 - 12:25yazılanlara bir iki cümle ile biz de cevap yazsak siyaset yapıyorsun denir
cevap verilemeyecek noktaya gelindiğinde
mevzuu bir şekilde
tecavüz ve tacizlere getirilir
ama tümüne değil sadece tarikat içerisinde yaşanılanlara
sonra sen bir iki cümleyle cevap verince
tecavüzcüleri tacizcileri savunur pozisyonuna itilirsin
ardından tarikatleri savunan ve ardından da gerici İslamcı yobaz ilan edilirsin
ve ardından tüm geri kalmışlıklar tüm kötülükler islama faturalandırılır
sen demek istersin siz islamdan niye bu kadar nefret ediyorsun
denir ki aaaaa sen islamın sahibi misin
burda islam adına ahkam kesip bekçilik yapıyorsun
sonra küfürler hakaretler
sonra yeniden başa dönülür
iyisi mi boş verip bunlara
biz yine edebiyat konuşalım
edebiyat felsefe her şeydir
candır
hayattır
serbest kürsü
03.01.2023 - 09:36orta çağın hastalığı veba, tifo en güzel romanlara konu oldular.
acaba korona virüs
denen illet hangi yazarın romanında yer bulacak
çocuklarımız torunlarımız öyle bir romanı okuyabilecek mi
mesela stefen zveig vebayı ne güzel anlatmış
yine turgenyevin babalar ve oğullar romanındaki en değerli kahramanını bir tifo virüsü alt eder.
ölümü
bir babanın gözleri önünde kolları arasında oğulun can verişi nasıl sarsıcı bir şekilde anlatılır babalar ve oğullar'da
serbest kürsü
03.01.2023 - 09:30edebiyat namına bir şey yok
ya sapına kadar aşka köklemeler
ya da bir kelimecikten bir sözcük öbeğinden lafı alıp ya Atatürk e atatürksüzlüğe yada dine veya dinsizliğe mal etmeler.
zaten skalada ya öylesindir ya böyle
ya osundur ya bu
orta bir yerde olamazsın
ortada durup tarafsız kalıp bir eleştiride bulunamazsın
hemen o şeyin fedaileri daileri derhal pençe diş saç baş yolmaya kalkarlar
sonra gelsin en adi küfürler
hakaretler
buraya yakışmayan bir düzey
sahi nihat bey nerelerdesiniz
serbest kürsü
02.01.2023 - 11:15herkes hoş geldin yeni yıl diyor
yeni yıldan şunu şunu bunu bunu diliyor
biri de demiyor ki
bize hep yeni yıllar veren rabbimize şükürler olsun
yeni yıllar mı yalnız
o yıllarla birlikte milyonlarca nefes, nimet, hayat veriyor.
sözler bazen masumca rabbe güç gidiyor
sözler önemli
serbest kürsü
30.12.2022 - 13:48derin yalnızlık
sıktığım portakal suyunu da masaya getirip zorlama bir coşkuyla hadi bakalım diyorum.
kahvaltımızı yapalım
acele et çıkmamız lazım.
bu gün okulun ilk günü.
oğlum bu gün okula başlayacak.
yepyeni okul formasını giymiş, ne de yakışmış.
bir kaç lokma yemeye zorluyor kendisini
ona göstermemeye uğraştığım tedirginliğimi yoğun bir çabayla sesime yüklediğim coşkuyla kapamaya çalışıyorum.
çok sessiz benim oğlum
evde sessiz, sokakta sessiz, alış verişte sessiz
bir iki çocuğun olduğu ortamlarda sessiz
ilk adımı hep karşıdan bekliyor, tek arkadaşı benim
benimleyken dünyalar onun oluyor,
her şeyi sevgiyi mutluluğu, acıyı, nefreti,durgunluğu, coşkuyu
yalnız benimle paylaşabiliyor. yalnızlığı beni hep tedirgin ediyor, içimde bir kıymık ve okıymığın verdiği ince bir sızı.
babasının ölümünden sonra daha da arttı insanlarla iletişime geçememe hali
bana daha da düşkünleşti.
kreşe bile devam etmek istemedi,
ilkokuldan önceki bir yıl günlerini evde benim işten dönmemi bekleyerek geçirdi.
onu açılsın oynasın diye götürdüğüm parklarda tek başına bir kenarda oynuyor, kimseye karışmamayı tercih ediyordu, ömrünün en nadir bir iki çocukla oynadığı zamanlarını hatırlıyorum
çok mutluydu, dünyalar onun olmuştu, hele adının söylenmesinin kızgınlıkla bile olsa onu çok mutlu ettiğini fark etmiştim.
bu gün okula gidecek olan oğlum yaşamında çok önemli bir başlangıç yapıyordu, biliyordum
bu onun üstesinden gelinmesi çok zor bir ödevdi
son bir kaç hafta
sürekli okulla ilgili sorular sordu
ben onu bırakıp gidecek miydim
bir daha hiç gelmeyecek miydim
insanlar ona nasıl davranacaktı.
minik ellerini bıraktım
haydi şu sıraya otur dedim,
pırıl pırıl bakan onlarca çocuk vardı orada,
onlardan biri de benim yavrumdu
parmaklarımı sıkı sıkı sarmış haldeki minik eli çözüldü, duraksayarak gösterdiğim yere oturdu.
arkama baktım el salladım
göz yaşlarımı görmesin diye hızla uzaklaştım.
aradan geçen bir kaç gün çok coşkuluydu
bana arkadaşlarını öğretmenini anlatıyordu bol bol
yaptığı bazı saçma şakalara arkadaşlarının kahkahalarla güldüklerini teneffüste kaçırdığı gol için nasıl tartıştıklarını falan filan
öğretmeni o gün aferin ilk sen yaptın deyip başını okşamıştı,
ertesi gün niye arkadaşına vurdun deyip azarlamıştı
olay ne olursa olsun anlatırken çok mutluydu.
bir gün işten izin alıp okula gittim
sınıfından bir iki öğrenci gördüm
oğlumu sordum
tanımıyorlardı
sınıfa çıktım
oğlumu bahçede boşuna aramıştım
sınıfta en arka sırada tek başına oturuyordu, sıralarında sohbet eden bir iki öğrenciyi imrenerek dinliyordu, o zaman anladım
oğlum bana hikayeler uyduruyordu, iyi ama neden
öğretmeni onun çok sessiz sakin bir çocuk olduğunu kendisine bir şey sorulmadıkça hiç ağzını açmadığını
verdiği cevapların da bir iki kelimelik olduğunu anlattığında hiç şaşırmadım.
evde bu konuyu sorduğumda bana cevap vermedi
onun yerine kocaman göz bebeklerini gözlerime dikip yalan söylediği için çok özür dilermiş gibi baktı.
takip eden günlerde artık oğlum hikayeler anlatmıyordu
sessizce yemeğini yiyip, sessizce odasına geçip ödevlerini yapıyor, sessizce televizyon izliyor ve uykusu geldiğinde sessizce uyuyordu.
bu hali içime işliyordu,
bir gün oğlum bana anne arkadaşlarımı eve çağırabilir miyim dedi.
çok şaşırdım
çünkü oğlumun hiç arkadaşı olmadığını biliyordum
tabiiii oğlum dedim
oğlum çok mutluydu, yanağıma bir öpücük kondurdu.
pasta da yapar mısın anne
tabiii ki hem de senin istediğin gibi kakaolu dedim
anneciğim çok mutluyum dedi.
ertesi gün işten geldim.
görünürde hiçbir tuhaflık yoktu.
oğlum benden önce gelmişti.
anne dedi içeride misafirlerimiz var
gel seni onlarla tanıştırayım.
hayret hiç ayakkabı yoktu kapıda.
elimden tutup odaya beraber girmemizi sağladı.
bu barış
barış bu annem dedi
ben sesim titreyerek
memnun oldum barış dedim
bu da Ahmet
hoş geldin Ahmet dedim kalbim hızlanmıştı.
oğlum dikkatle bana bakıyor bir saniye bile gözlerini benden ayırmıyordu.
nasıl buldun anne arkadaşlarımı
çok iyiler yavrum çok hoşlar diyebildim.
benim annem çok harikadır dedi kendisi böbürlenerek.
ben pastayı getireyim diyip hızla kendimi odadan dışarı attım.
mutfakta hıçkırıklarımı içime atarak ağladım, oğlumun duymasını istemiyordum
onu yıllardır ilk kez bu kadar coşkulu ve mutlu görüyordum
uyandırmaya kıyamadım
dokunduğumda kırılıverecek cam bir dünyaydı ev eşyalar ve oğlum
dağılıp gidivermesine buna sebep olanın ben olmasına gönlüm razı gelmiyordu.
oğlumun odadan kahkahaları duyuluyordu, gözlerimi kurulayıp kendimi teskin ettikten sonra pasta tabaklarıyla odaya girdim
oğlum masaya tabakları yerleştiriyordu
itinayla beni de oturttuktan sonra hep beraber sohbet ederek pastalarımızı yedik
hayatımda yediğim en acı nimetti o pasta
bizi bir gören kesinlikle deli olduğumuzu anlardı.
oğlum arkadaşlarını yolcu etti
bu olayı bir daha konuşmadık
psikiyatrın söylediğine göre oğlumunki çok derin bir yalnızlıktı.
çocuk zihni bu yalnızlığın ona yüklediği duygusal yükü taşıyamamıştı.
oğlum benim
güzel oğlum
sen dünyanın en sevgi dolu en sevmeye sevilmeye muhtaç kalbindeki sevgiyle en kalabalık insanısın.
gecenin tenhasına bir söz bırak
30.12.2022 - 10:30derin yalnızlık
sıktığım portakal suyunu da masaya getirip zorlama bir coşkuyla hadi bakalım diyorum.
kahvaltımızı yapalım
acele et çıkmamız lazım.
bu gün okulun ilk günü.
oğlum bu gün okula başlayacak.
yepyeni okul formasını giymiş, ne de yakışmış.
bir kaç lokma yemeye zorluyor kendisini
ona göstermemeye uğraştığım tedirginliğimi yoğun bir çabayla sesime yüklediğim coşkuyla kapamaya çalışıyorum.
çok sessiz benim oğlum
evde sessiz, sokakta sessiz, alış verişte sessiz
bir iki çocuğun olduğu ortamlarda sessiz
ilk adımı hep karşıdan bekliyor, tek arkadaşı benim
benimleyken dünyalar onun oluyor,
her şeyi sevgiyi mutluluğu, acıyı, nefreti,durgunluğu, coşkuyu
yalnız benimle paylaşabiliyor. yalnızlığı beni hep tedirgin ediyor, içimde bir kıymık ve okıymığın verdiği ince bir sızı.
babasının ölümünden sonra daha da arttı insanlarla iletişime geçememe hali
bana daha da düşkünleşti.
kreşe bile devam etmek istemedi,
ilkokuldan önceki bir yıl günlerini evde benim işten dönmemi bekleyerek geçirdi.
onu açılsın oynasın diye götürdüğüm parklarda tek başına bir kenarda oynuyor, kimseye karışmamayı tercih ediyordu, ömrünün en nadir bir iki çocukla oynadığı zamanlarını hatırlıyorum
çok mutluydu, dünyalar onun olmuştu, hele adının söylenmesinin kızgınlıkla bile olsa onu çok mutlu ettiğini fark etmiştim.
bu gün okula gidecek olan oğlum yaşamında çok önemli bir başlangıç yapıyordu, biliyordum
bu onun üstesinden gelinmesi çok zor bir ödevdi
son bir kaç hafta
sürekli okulla ilgili sorular sordu
ben onu bırakıp gidecek miydim
bir daha hiç gelmeyecek miydim
insanlar ona nasıl davranacaktı.
minik ellerini bıraktım
haydi şu sıraya otur dedim,
pırıl pırıl bakan onlarca çocuk vardı orada,
onlardan biri de benim yavrumdu
parmaklarımı sıkı sıkı sarmış haldeki minik eli çözüldü, duraksayarak gösterdiğim yere oturdu.
arkama baktım el salladım
göz yaşlarımı görmesin diye hızla uzaklaştım.
aradan geçen bir kaç gün çok coşkuluydu
bana arkadaşlarını öğretmenini anlatıyordu bol bol
yaptığı bazı saçma şakalara arkadaşlarının kahkahalarla güldüklerini teneffüste kaçırdığı gol için nasıl tartıştıklarını falan filan
öğretmeni o gün aferin ilk sen yaptın deyip başını okşamıştı,
ertesi gün niye arkadaşına vurdun deyip azarlamıştı
olay ne olursa olsun anlatırken çok mutluydu.
bir gün işten izin alıp okula gittim
sınıfından bir iki öğrenci gördüm
oğlumu sordum
tanımıyorlardı
sınıfa çıktım
oğlumu bahçede boşuna aramıştım
sınıfta en arka sırada tek başına oturuyordu, sıralarında sohbet eden bir iki öğrenciyi imrenerek dinliyordu, o zaman anladım
oğlum bana hikayeler uyduruyordu, iyi ama neden
öğretmeni onun çok sessiz sakin bir çocuk olduğunu kendisine bir şey sorulmadıkça hiç ağzını açmadığını
verdiği cevapların da bir iki kelimelik olduğunu anlattığında hiç şaşırmadım.
evde bu konuyu sorduğumda bana cevap vermedi
onun yerine kocaman göz bebeklerini gözlerime dikip yalan söylediği için çok özür dilermiş gibi baktı.
takip eden günlerde artık oğlum hikayeler anlatmıyordu
sessizce yemeğini yiyip, sessizce odasına geçip ödevlerini yapıyor, sessizce televizyon izliyor ve uykusu geldiğinde sessizce uyuyordu.
bu hali içime işliyordu,
bir gün oğlum bana anne arkadaşlarımı eve çağırabilir miyim dedi.
çok şaşırdım
çünkü oğlumun hiç arkadaşı olmadığını biliyordum
tabiiii oğlum dedim
oğlum çok mutluydu, yanağıma bir öpücük kondurdu.
pasta da yapar mısın anne
tabiii ki hem de senin istediğin gibi kakaolu dedim
anneciğim çok mutluyum dedi.
ertesi gün işten geldim.
görünürde hiçbir tuhaflık yoktu.
oğlum benden önce gelmişti.
anne dedi içeride misafirlerimiz var
gel seni onlarla tanıştırayım.
hayret hiç ayakkabı yoktu kapıda.
elimden tutup odaya beraber girmemizi sağladı.
bu barış
barış bu annem dedi
ben sesim titreyerek
memnun oldum barış dedim
bu da Ahmet
hoş geldin Ahmet dedim kalbim hızlanmıştı.
oğlum dikkatle bana bakıyor bir saniye bile gözlerini benden ayırmıyordu.
nasıl buldun anne arkadaşlarımı
çok iyiler yavrum çok hoşlar diyebildim.
benim annem çok harikadır dedi kendisi böbürlenerek.
ben pastayı getireyim diyip hızla kendimi odadan dışarı attım.
mutfakta hıçkırıklarımı içime atarak ağladım, oğlumun duymasını istemiyordum
onu yıllardır ilk kez bu kadar coşkulu ve mutlu görüyordum
uyandırmaya kıyamadım
dokunduğumda kırılıverecek cam bir dünyaydı ev eşyalar ve oğlum
dağılıp gidivermesine buna sebep olanın ben olmasına gönlüm razı gelmiyordu.
oğlumun odadan kahkahaları duyuluyordu, gözlerimi kurulayıp kendimi teskin ettikten sonra pasta tabaklarıyla odaya girdim
oğlum masaya tabakları yerleştiriyordu
itinayla beni de oturttuktan sonra hep beraber sohbet ederek pastalarımızı yedik
hayatımda yediğim en acı nimetti o pasta
bizi bir gören kesinlikle deli olduğumuzu anlardı.
oğlum arkadaşlarını yolcu etti
bu olayı bir daha konuşmadık
psikiyatrın söylediğine göre oğlumunki çok derin bir yalnızlıktı.
çocuk zihni bu yalnızlığın ona yüklediği duygusal yükü taşıyamamıştı.
oğlum benim
güzel oğlum
sen dünyanın en sevgi dolu en sevmeye sevilmeye muhtaç kalbindeki sevgiyle en kalabalık insanısın.
gecenin tenhasına bir söz bırak
30.12.2022 - 09:39eskiden filmler vardı
sizi içine alan
sahici acıları olan
sevinçleri olan
sahici kahramanları olan
yanlışları sizin yanlışlarınız olan
doğruları sizinkilere eş değer
ızdıraplar vardı
mutlulukları vardı yalnız evimizi değil gönlümüzü de şenlendiren dolduran ısıtan
son yıllarda hiç böyle bir film izlediniz mi
son yıllarda hiç film izlediniz mi
gerçek bir hikayesi olan
hikayesi sizin hikayenizle bir yerde çakışan hatta çakışmak ne
iç içe geçen
hikaye üretememe sorunu yaşıyor sinema
tükenmişlik sendromu yaşıyor.
her şeyi aşkı mutluluğu sevinci anlık hazlara dönüştürünce modern yaşam
üzüntüler beğendiğn eşyaya mala mülke sahip olamamaktan öte gidemeyince
hikayenin metni gitti
geriye kraker tadında hazzı kaldı sadece
diziler filmler
erotik sahneler yer almadıkça
sakız gibi sündürülmedikçe
şehvet
hayvani anlık heves gibi şeyler aşk ambalajıyla pazarlanınca
izenmez oldu.
film koptu
sinema bitti
serbest kürsü
30.12.2022 - 09:23alev alatlı
tüm zamanlara düşülmüş şerh gibi.
şerhliğini severim ben senin.
serbest kürsü
29.12.2022 - 14:05şu aziz ikindi saati bela okuyan emmi
sen de o bayat çayından iç bi fondüp bakiim havan yerine gelsin
bela anıp durma burda o bela seni bulur yoksam
serbest kürsü
29.12.2022 - 14:03serbest kürsünün çaycısı
börekçisi
belgeselcisi olur da
evliyası olmaz mı
iyilik perisi
dervişi
ermişi
mesaj alındı
mariya kuruyer
serbest kürsü
29.12.2022 - 12:20ha bu arada
kılıçdaroğlu yürüyen merdivendeki kedi profili koyduklarında bile bu kadar içim acımamıştı
ben hamburgerimi bitirmeden saraçhanede halay çekmeleri demiş
yok şahsen ben ikna oldum
gierçekten
en madurumuz o
evrenin
galaksinin maduru
serbest kürsü
29.12.2022 - 12:16neyse sana ayrılan sürenin sonuna geldiniz
size iyi belgesel izlemeler
bizim için durmak yok yola devam
siz belgeselden beyni yananlar
yine kaybeden taraf olmaya bile isteye namzetsiniz
karşınızdakileri dinleme edebi bile olmayan kibir abidelerini rabbim daima daha da alçaltmıştır
bu yaşananlarla sabittir
her seçim kaybeden olmak da
ciddi bir maduriyet psikolojisi yarattı sizde haliyle
çıkamadınız
anlıyoruz
serbest kürsü
29.12.2022 - 12:09kulak vermezsin olur biter o koyun seslerine
bu kadar tahrik olup
kendini belgesele vurmak niçun yavrum
Toplam 1380 mesaj bulundu