Bugünden bir haber:
ABD ordusu, Mukteda Es-Sadr yandaşlarının Bağdat’taki kalesi Sadr semtinde çıkan çatışmalarda 50’den fazla Şii milisin öldürüldüğünü duyurdu.
*Kadir gecesinden söz ettiği için bu adı almıştır. abese sûresinden sonra mekke'de inmiştir. 5 (beş) âyettir. sûrede, kadir gecesinden, onun faziletinden, o gecede meleklerin yeryüzüne inişinden bahsedilir:
Rahman ve rahim Allah'ın ismiyle..
1. Biz onu Kadir gecesinde indirdik.
2. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?
3. Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.
4. O gecede, rablerinin izniyle melekler ve ruh (Cebrail) , her iş için iner dururlar.
5. O gece, esenlik doludur. ta fecrin doğuşuna kadar.
Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: 'Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tadmazsa bendendir. Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar) : 'Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok' dediler. (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: 'Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.' (BAKARA SURESİ / 249)
Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: 'Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.' (BAKARA SURESİ / 250)
Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir. (BAKARA SURESİ / 251)
“De ki: İnsanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak, bu Kur’an’ın benzerini ortaya koymak için biraraya gelseler, andolsun ki yine de benzerini yapamazlar” (İsra, 88)
“Doğru iseler, haydi onun gibi bir söz getirsinler.”(Tur 34)
“Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: “Öyle ise siz de onun benzeri uydurulmuş on sure getirin. Eğer doğru iseniz. Allah'tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın! ” (Hud 13)
“Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru iseniz haydi onun benzeri bir sure getirin ve Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de yardıma çağırın! ” (Yunus 38)
Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim'de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir:
'Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz' (Zariyat Suresi, 47)
Yukarıdaki ayette geçen 'sema (gök) ' kelimesi Kuran'ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır. Nitekim burada da bu anlamda kullanılmıştır ve evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir. Türkçeye 'Şüphesiz Biz genişleticiyiz (genişleteniz/genişletmekte olanız) ' olarak çevrilen Arapça 'inna le musiune' ifadesindeki 'musi'une' kelimesi, 'genişletmek' anlamına gelen 'evsea' fiilinden türemiştir. 'Le' ön-eki de takip ettiği isim ya da sıfata vurgu ekleyerek 'çok fazla' anlamı katmaktadır. Dolayısıyla bu ifade 'Biz göğü veya evreni çok fazla genişletiyoruz' anlamı taşımaktadır. Bilimin bugün varmış olduğu sonuç da Kuran'da bize bildirilenle aynıdır.
20. yüzyılın başlarına dek bilim dünyasında hakim olan tek görüş, 'evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri süregeldiği' şeklindeydi. Ancak, günümüz teknolojisi sayesinde gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenin bir başlangıcı olduğunu ve sürekli olarak 'genişlediğini' ortaya koydu.
Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, 20. yüzyılın başlarında evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar.
Bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı. Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Bu buluş astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biri sayılmaktadır. Hubble bu incelemeler sırasında yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti. Kısacası yıldızlar sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar. Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Herşeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, sürekli 'genişleyen' bir evren anlamına gelmekteydi. Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllardaki gözlemlerle de kesinlik kazandı.
Konuyu daha iyi anlamak için, evreni şişirilen bir balonun yüzeyi gibi düşünmek mümkündür. Balonun yüzeyindeki noktaların balon şiştikçe birbirlerinden uzaklaşmaları gibi, evrendeki cisimler de evren genişledikçe birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar. Aslında bu gerçek 20. yüzyılın en büyük bilim adamlarından biri sayılan Albert Einstein tarafından da teorik olarak keşfedilmişti. Fakat Einstein, o devrin genel kabul gören 'durağan evren modeli' ile ters düşmemek için, bu buluşunu bir kenara bırakmıştı. Einstein bu davranışını daha sonra, 'Kariyerinin en büyük hatası' olarak adlandıracaktı.
Bu bilimsel gerçek, henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken, Kuran'da asırlar önce açıklanmıştır.
Regaip kandili:Peygamberin ana rahmine düştüğü gün.
Berat kandili:Ramazan ayının habercisi.
Miraç kandili:Miraç olayının gerçekleştiği gün.
Mevlid kandili:Peygamber'in doğum günü.
571'de doğdu. Teym oğulları kabilesinden köklü, geniş bir aileye mensup. İçki kumar, put gibi cahiliye adetlerinden uzak yaşamış, kumaş altın,elbise ticaretiyle meşgul olmuş, bugünkü tabirle ithalat ihracat yapan bir tüccardı. İsmi AbdülKabe iken, Resulullah 'Abdullah' şeklinde değiştirmiştir.
Düzgün bir aile hayatı yaşayıp, üç oğlu üç kızı vardı. İlk Müslümanlardandı. Hazreti Ebu Bekir Müslümanalara maddeten yardım ettiği gibi Bilali Habeşi gibi köleleri satın alıp, azad ediyordu. 13 sene Mekke'de Peygamber ile birlikte kaldı, beraber hicret etti. Kuba Mescidi nin imarında çalıştı. Medine'de Peygamber'ın en yakınıydı, her savaş, her sefere nefer olarak katıldı, hiç kumandan olmadı. Ebu Bekir avuçlar dolusu paralar veriyordu, Peygamber ona dua ediyorlardı.
Hastalanan Peygamber camiye gelemeyince, Hz.Ebu Bekir 17 vakit imamlık yaptı, bir sabah namazında da Peygamber cemaat o da imamdı. Peygamber vefat ettiğinde o Ali imran süresinin 114. ayetini okudu:' Muhammed bir peygamberdir, ondan öncede nice peygamberler gelip geçti. O ölünce İslam'dan gerimi döneceksiniz? Kim geri dönerse iyi bilsin ki Allah'a zarar vermez. Allah şükredenlere mükafatını verecektir.' 7 Haziran 632' de Peygamber vefat etti, aynı gün sahabenin ileri gelenlerinin biat etmesiyle Ebu Bekir halife seçildi.
Ebu Bekir yöneticilik sıfatıyla Peygamber'ın makamına geçince şöyle buyurmuştur.
-' Ey insanlar, sizin en hayırlınız olmadığım halde emir oldum..
Vazifemi hakkıyla yerine getirirsem bana uyun, yardım edin,
yanlışım olursa ikaz edin, doğruluk emanettir, yalancılık hıyanet...'
Hz. Ebu Bekir 13 Temmuz 634'te 63 yaşında vefat etti. Hz. Ebu Bekir halife olunca İslam'a aykırı hareket eden veya dinden ayrılanlarla mücadele etti.
İşçinin tek başına pazarlık gücünün zayıf olmasının sonucu olarak ihtiyaç duyulan birlik. İşçi emeğini saklayıp daha sonra toplu olarak kullanamaz ve bu yüzden iş gücünü boşa harcamamayı tercih ederek düşük ücret de olsa çalışmak zorunda hisseder kendini. Tek tek patron önüne çıkarak bir sonuca varamazlar çünkü birini kovsa nasıl olsa diğeri iş aramaktadır. Ama sendika olduğu zaman ve toplu halde tepki gösterebildikleri zaman istediklerini patrona yaptırmaları daha kolaydır.
'...Biliyorsunuz, son zamanlarda, insana dair her şeyin sırrı 'gen'lerde aranıyor. Darwinist teorisyenler, insanla şempaze arasındaki genetik benzerliğin yüzde 98 olduğunu tespit etmenin sevincini yaşıyor. Ne büyük ahmaklık! Genetik benzerliğin, daha az çıkması için duacı olmaları gerekirdi, o zaman insanın sırrının genlerde olduğu fikri ile bir müddet daha oyalanmak için gerekçe olurdu. Oysa, böylesi, insanlık muammasını
daha da içinden çıkılmaz yapıyor; yüzde 2 gibi küçük bir genetik farka karşın insan ve şempaze arasındaki muazzam farkı düşünebiliyor musunuz? Yazı, felsefe, bilim, teknoloji, sanat, aşk, erotizm, öte tarafta, trajedi, savaş, hepsinin sırrı bu yüzde 2 genetik farka sığar mı? Ayrı mesele...'
Nuray Mert - Radikal - 19 ağustos 04
NATO zirvesinin, dahası bu zirvenin İstanbul'da toplanmasının anlam ve mahiyetini tartışmakta tabii ki fayda var, önümüzdeki on yıllara ilişkin hesap kitap üzerine kafa yormak, yormamaktan iyidir. Ama tamamen bu hesap kitaba gömülüp, kendimizden geçmenin, strateji uzmanı/robotu haline gelmekten başka anlamı yok. Dahası 'Hayır! ' demekle de iş bitmiyor.
Dünyayı bir iktidar satrancı tahtası olarak kavrayıp kabullenmek, kendini iyi santranç oyuncusu veya yorumcusu olmaya vermek de bir yol. Borsada/piyasada santranç oynayan babasına tepki olarak, kendini gitar çalmaya veren isyancı ergen gibi davranmak da bir yol. Ama, gitarının parasını babasından istediği sürece ergen çocuğun yolu hep babası ile çakışmak zorunda.
Amacım, 'NATO'ya hayır! ' kampanyalarını karalamak değil, dayatılan her şeye 'hayır' diyerek işe başlamakta yarar var. Ama her şeye 'Hayır' deyip, geçiştirmemek koşuluyla. Aksi takdirde devran dönüyor, hayır diyenler, gün geliyor ya yorgun muhalif ya da bir ihtimal başbakan oluyor. Bakın, Tayyip Erdoğan bu istikamette, 'Bir zamanlar biz de hayır dedik, o devirler geçti' türünden bir açıklama yaptı. Neye, niçin hayır dediğini o zamanlar biliyor muydu veya nasıl biliyordu, şimdi neye evet dediğini biliyor mu ayrı konu. Önemli olan, sonuçta, başbakan, olmadı bakan, olmadı hali vakti yerinde muhterem vatandaş olmaksa, aslında bunların önemi yok. Hayatın size biçtiği rol olarak bellediğinizi yapar, yolunuza devam edersiniz. Öğrenciyken protestocu, yetişkinken konumunuza göre şu veya bu konuda işbirlikçi olup iş tutarsınız, her iki durumda da dünyayı bulunduğunuz yerden görüp, onun doğru olduğuna inanırsınız. Hayatın seyri içinde 'konu mankeni' olanlar için hikâye hep aynı, bazısı top model olur, bazısı tanıtım figüranı o başka.
Aslında hiçbir şeyin devri geçmedi, hatta gelmedi. Dünya hâlâ ateşten bir küre, biz bu kafayı değiştirmediğimiz sürecede öyle kalacak. İşgal de, haksızlık da, işkence de olacak, bunları idare edenler NATO gibi zirveler de yapacaklar, saygıyla da karşılanacaklar. 'Olmasın' demekle, 'Hayır',
'Benim adıma yapmayın' demekle olmuyor. Bu işlerin failleri, Bush'dan, neocon'lardan ibaret değil, dünyanın yarısından çoğu sefalet içinde yaşarken, işleri tıkırında giden, dahası bundan hiç rahatsızlık duymayan herkes, hiç tereddüt etneden, listeye kendi adını da yazsın. İnsanın yeryüzündeki macerası başlayalı bunca zaman oldu, kendi kör nefsimizden öte köy bulamadık, kuramadık.
Sol siyaset diye bir şeyler varken hiç olmazsa, ciddi bir itirazın sesi çıkıyordu, şimdi o ses de duyulmayacak kadar kısıldı. Sesi kısıldı, çünkü her şeyden önce, başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair inanç kayboldu, aslında dünyanın büyüsünü kaybetmesinin nedeni de bu. Neye inanıyoruz da neye 'Hayır', 'Olmaz' diyoruz? İşgalciyle, işkenceciyle temelde aynı şeylere inanarak, bunlara karşı gelmenin yolu yok.
Bakın, daha geçenlerde, gazetelerde, ülkesinde insanların açlıktan sokakalarda öldüğü Hindistan'dan bir çelik kralının, kızına trilyonlarca lira harcayarak yaptığı düğünün haberi vardı. Böyle bir şeyin doğal karşılandığı bir dünyada, binlerce insanın canı bir petrol kuyusundan daha değerli olacak, çaresi yok! 'Dünyanın düzeni bu', deyip geçemeyiz, dünyanın düzeninden biz sorumluyuz, 'Hayır' diye bağırıp çağırmakla geçiştirilemeyecek bir sorumluluk bu. Ya insan olmanın hakkını vermek için zor olanı seçeceğiz, 'hayır'ları çoğaltacağız ya da öyle veya böyle konu mankeni olarak yolumuza devam edeceğiz. Seçim bizim.
siyah
20.08.2004 - 13:36Karamsarlık, gizlilik, kötülük, bilinmezlik...
yahudi malı
20.08.2004 - 12:30Çoktur.
şii
20.08.2004 - 12:29Bugünden bir haber:
ABD ordusu, Mukteda Es-Sadr yandaşlarının Bağdat’taki kalesi Sadr semtinde çıkan çatışmalarda 50’den fazla Şii milisin öldürüldüğünü duyurdu.
iranlılar
20.08.2004 - 12:18Çok yakında tepelerine A.B.D. bombaları/füzeleri düşmesinden endişe ettiğim insanlar.
sahaflar çarşısı
20.08.2004 - 12:11En ünlüsü Beyazıt'tadır.Ama bir çok yerde sahafların toplandığı çarşılar vardır.Kadıköy'de Akmar Pasajı, Moda sinemasının pasajı gibi...
kadir
20.08.2004 - 11:5397-Kadir Suresi
*Kadir gecesinden söz ettiği için bu adı almıştır. abese sûresinden sonra mekke'de inmiştir. 5 (beş) âyettir. sûrede, kadir gecesinden, onun faziletinden, o gecede meleklerin yeryüzüne inişinden bahsedilir:
Rahman ve rahim Allah'ın ismiyle..
1. Biz onu Kadir gecesinde indirdik.
2. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?
3. Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.
4. O gecede, rablerinin izniyle melekler ve ruh (Cebrail) , her iş için iner dururlar.
5. O gece, esenlik doludur. ta fecrin doğuşuna kadar.
calut / golyat
20.08.2004 - 11:49Kuran'da Calut kelimesinin geçtiği ayetler:
Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: 'Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tadmazsa bendendir. Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar) : 'Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok' dediler. (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: 'Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.' (BAKARA SURESİ / 249)
Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: 'Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.' (BAKARA SURESİ / 250)
Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir. (BAKARA SURESİ / 251)
sigara
20.08.2004 - 11:32-Dişlerinizi sarartır, gülünce çok çirkin gözükürsünüz.
-Dumanının kokusu üstünüze siner, dolmuşa falan binince bütün ortamı pis pis kokutursunuz...
-Ağzınızı kokutur, öpüşürken nefesiniz kokar..
sigara
20.08.2004 - 11:30Ahmed Hulusi diyorki:' Kötü cinler sigara dumanına gelir' MİŞ...
Ne kadar doğru bilemiyeceğim...
turgut özal
20.08.2004 - 11:23bir kitap:
'Devlet Modası: Tek Yol Özal! '
Uğur MUMCU - Bütün Yazıları-22
kuran-ı kerim
20.08.2004 - 11:00“De ki: İnsanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak, bu Kur’an’ın benzerini ortaya koymak için biraraya gelseler, andolsun ki yine de benzerini yapamazlar” (İsra, 88)
“Doğru iseler, haydi onun gibi bir söz getirsinler.”(Tur 34)
“Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: “Öyle ise siz de onun benzeri uydurulmuş on sure getirin. Eğer doğru iseniz. Allah'tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın! ” (Hud 13)
“Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru iseniz haydi onun benzeri bir sure getirin ve Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de yardıma çağırın! ” (Yunus 38)
kuran-ı kerim
20.08.2004 - 10:43Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim'de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir:
'Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz' (Zariyat Suresi, 47)
Yukarıdaki ayette geçen 'sema (gök) ' kelimesi Kuran'ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır. Nitekim burada da bu anlamda kullanılmıştır ve evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir. Türkçeye 'Şüphesiz Biz genişleticiyiz (genişleteniz/genişletmekte olanız) ' olarak çevrilen Arapça 'inna le musiune' ifadesindeki 'musi'une' kelimesi, 'genişletmek' anlamına gelen 'evsea' fiilinden türemiştir. 'Le' ön-eki de takip ettiği isim ya da sıfata vurgu ekleyerek 'çok fazla' anlamı katmaktadır. Dolayısıyla bu ifade 'Biz göğü veya evreni çok fazla genişletiyoruz' anlamı taşımaktadır. Bilimin bugün varmış olduğu sonuç da Kuran'da bize bildirilenle aynıdır.
20. yüzyılın başlarına dek bilim dünyasında hakim olan tek görüş, 'evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri süregeldiği' şeklindeydi. Ancak, günümüz teknolojisi sayesinde gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenin bir başlangıcı olduğunu ve sürekli olarak 'genişlediğini' ortaya koydu.
Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, 20. yüzyılın başlarında evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar.
Bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı. Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Bu buluş astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biri sayılmaktadır. Hubble bu incelemeler sırasında yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti. Kısacası yıldızlar sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar. Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Herşeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, sürekli 'genişleyen' bir evren anlamına gelmekteydi. Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllardaki gözlemlerle de kesinlik kazandı.
Konuyu daha iyi anlamak için, evreni şişirilen bir balonun yüzeyi gibi düşünmek mümkündür. Balonun yüzeyindeki noktaların balon şiştikçe birbirlerinden uzaklaşmaları gibi, evrendeki cisimler de evren genişledikçe birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar. Aslında bu gerçek 20. yüzyılın en büyük bilim adamlarından biri sayılan Albert Einstein tarafından da teorik olarak keşfedilmişti. Fakat Einstein, o devrin genel kabul gören 'durağan evren modeli' ile ters düşmemek için, bu buluşunu bir kenara bırakmıştı. Einstein bu davranışını daha sonra, 'Kariyerinin en büyük hatası' olarak adlandıracaktı.
Bu bilimsel gerçek, henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken, Kuran'da asırlar önce açıklanmıştır.
kandil gecesi
19.08.2004 - 14:58Regaip kandili:Peygamberin ana rahmine düştüğü gün.
Berat kandili:Ramazan ayının habercisi.
Miraç kandili:Miraç olayının gerçekleştiği gün.
Mevlid kandili:Peygamber'in doğum günü.
kandil gecesi
19.08.2004 - 14:36Bugün.Regaip kandili.
idam cezası
19.08.2004 - 14:24Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan.
idam cezası
19.08.2004 - 14:23Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan.
incil
19.08.2004 - 12:58Yeni Ahit.
hz.ebubekir
19.08.2004 - 12:56571'de doğdu. Teym oğulları kabilesinden köklü, geniş bir aileye mensup. İçki kumar, put gibi cahiliye adetlerinden uzak yaşamış, kumaş altın,elbise ticaretiyle meşgul olmuş, bugünkü tabirle ithalat ihracat yapan bir tüccardı. İsmi AbdülKabe iken, Resulullah 'Abdullah' şeklinde değiştirmiştir.
Düzgün bir aile hayatı yaşayıp, üç oğlu üç kızı vardı. İlk Müslümanlardandı. Hazreti Ebu Bekir Müslümanalara maddeten yardım ettiği gibi Bilali Habeşi gibi köleleri satın alıp, azad ediyordu. 13 sene Mekke'de Peygamber ile birlikte kaldı, beraber hicret etti. Kuba Mescidi nin imarında çalıştı. Medine'de Peygamber'ın en yakınıydı, her savaş, her sefere nefer olarak katıldı, hiç kumandan olmadı. Ebu Bekir avuçlar dolusu paralar veriyordu, Peygamber ona dua ediyorlardı.
Hastalanan Peygamber camiye gelemeyince, Hz.Ebu Bekir 17 vakit imamlık yaptı, bir sabah namazında da Peygamber cemaat o da imamdı. Peygamber vefat ettiğinde o Ali imran süresinin 114. ayetini okudu:' Muhammed bir peygamberdir, ondan öncede nice peygamberler gelip geçti. O ölünce İslam'dan gerimi döneceksiniz? Kim geri dönerse iyi bilsin ki Allah'a zarar vermez. Allah şükredenlere mükafatını verecektir.' 7 Haziran 632' de Peygamber vefat etti, aynı gün sahabenin ileri gelenlerinin biat etmesiyle Ebu Bekir halife seçildi.
Ebu Bekir yöneticilik sıfatıyla Peygamber'ın makamına geçince şöyle buyurmuştur.
-' Ey insanlar, sizin en hayırlınız olmadığım halde emir oldum..
Vazifemi hakkıyla yerine getirirsem bana uyun, yardım edin,
yanlışım olursa ikaz edin, doğruluk emanettir, yalancılık hıyanet...'
Hz. Ebu Bekir 13 Temmuz 634'te 63 yaşında vefat etti. Hz. Ebu Bekir halife olunca İslam'a aykırı hareket eden veya dinden ayrılanlarla mücadele etti.
halife
19.08.2004 - 12:551-Ebubekir
2-Ömer
3-Osman
4-Ali.
sendika
19.08.2004 - 12:50İşçinin tek başına pazarlık gücünün zayıf olmasının sonucu olarak ihtiyaç duyulan birlik. İşçi emeğini saklayıp daha sonra toplu olarak kullanamaz ve bu yüzden iş gücünü boşa harcamamayı tercih ederek düşük ücret de olsa çalışmak zorunda hisseder kendini. Tek tek patron önüne çıkarak bir sonuca varamazlar çünkü birini kovsa nasıl olsa diğeri iş aramaktadır. Ama sendika olduğu zaman ve toplu halde tepki gösterebildikleri zaman istediklerini patrona yaptırmaları daha kolaydır.
sendika
19.08.2004 - 12:47KESK ve Bağlı Sendikalar:
-KESK Konfederasyonu
-Tüm Bel-Sen
-Egitim Sen
Egitim Sen Kocaeli Şube
-SES
SES İzmir Şube
Türk-İş ve Bağlı Sendikalar:
Türk-İş Konfederasyonu
Hava-İş Sendikası
Yol-İş Sendikası
Tes-İş Sendikası
Petrol-İş Sendikası
Türkiye Gazeteciler Sendikası
TekGıda-İş Sendikası
Kristal-İş Sendikası
Türkiye Haber-İş Sendikası
Harb-İş Sendikası
DİSK ve Bağlı Sendikalar:
DISK
Oley-İş
Birleşik Metal-İş Sendikası
Hak-İş ve Bağlı Sendikalar:
Hak-İş Konfederasyonu
Öz İplik İş
Diğer Sendikalar:
Kıbrıs Türk Ögretmenler Sendikası
sendika
19.08.2004 - 12:45www.sendika.org
darwin ve evrim
19.08.2004 - 12:35'...Biliyorsunuz, son zamanlarda, insana dair her şeyin sırrı 'gen'lerde aranıyor. Darwinist teorisyenler, insanla şempaze arasındaki genetik benzerliğin yüzde 98 olduğunu tespit etmenin sevincini yaşıyor. Ne büyük ahmaklık! Genetik benzerliğin, daha az çıkması için duacı olmaları gerekirdi, o zaman insanın sırrının genlerde olduğu fikri ile bir müddet daha oyalanmak için gerekçe olurdu. Oysa, böylesi, insanlık muammasını
daha da içinden çıkılmaz yapıyor; yüzde 2 gibi küçük bir genetik farka karşın insan ve şempaze arasındaki muazzam farkı düşünebiliyor musunuz? Yazı, felsefe, bilim, teknoloji, sanat, aşk, erotizm, öte tarafta, trajedi, savaş, hepsinin sırrı bu yüzde 2 genetik farka sığar mı? Ayrı mesele...'
Nuray Mert - Radikal - 19 ağustos 04
nato
19.08.2004 - 12:32'NATO'ya hayır'?
NATO zirvesinin, dahası bu zirvenin İstanbul'da toplanmasının anlam ve mahiyetini tartışmakta tabii ki fayda var, önümüzdeki on yıllara ilişkin hesap kitap üzerine kafa yormak, yormamaktan iyidir. Ama tamamen bu hesap kitaba gömülüp, kendimizden geçmenin, strateji uzmanı/robotu haline gelmekten başka anlamı yok. Dahası 'Hayır! ' demekle de iş bitmiyor.
Dünyayı bir iktidar satrancı tahtası olarak kavrayıp kabullenmek, kendini iyi santranç oyuncusu veya yorumcusu olmaya vermek de bir yol. Borsada/piyasada santranç oynayan babasına tepki olarak, kendini gitar çalmaya veren isyancı ergen gibi davranmak da bir yol. Ama, gitarının parasını babasından istediği sürece ergen çocuğun yolu hep babası ile çakışmak zorunda.
Amacım, 'NATO'ya hayır! ' kampanyalarını karalamak değil, dayatılan her şeye 'hayır' diyerek işe başlamakta yarar var. Ama her şeye 'Hayır' deyip, geçiştirmemek koşuluyla. Aksi takdirde devran dönüyor, hayır diyenler, gün geliyor ya yorgun muhalif ya da bir ihtimal başbakan oluyor. Bakın, Tayyip Erdoğan bu istikamette, 'Bir zamanlar biz de hayır dedik, o devirler geçti' türünden bir açıklama yaptı. Neye, niçin hayır dediğini o zamanlar biliyor muydu veya nasıl biliyordu, şimdi neye evet dediğini biliyor mu ayrı konu. Önemli olan, sonuçta, başbakan, olmadı bakan, olmadı hali vakti yerinde muhterem vatandaş olmaksa, aslında bunların önemi yok. Hayatın size biçtiği rol olarak bellediğinizi yapar, yolunuza devam edersiniz. Öğrenciyken protestocu, yetişkinken konumunuza göre şu veya bu konuda işbirlikçi olup iş tutarsınız, her iki durumda da dünyayı bulunduğunuz yerden görüp, onun doğru olduğuna inanırsınız. Hayatın seyri içinde 'konu mankeni' olanlar için hikâye hep aynı, bazısı top model olur, bazısı tanıtım figüranı o başka.
Aslında hiçbir şeyin devri geçmedi, hatta gelmedi. Dünya hâlâ ateşten bir küre, biz bu kafayı değiştirmediğimiz sürecede öyle kalacak. İşgal de, haksızlık da, işkence de olacak, bunları idare edenler NATO gibi zirveler de yapacaklar, saygıyla da karşılanacaklar. 'Olmasın' demekle, 'Hayır',
'Benim adıma yapmayın' demekle olmuyor. Bu işlerin failleri, Bush'dan, neocon'lardan ibaret değil, dünyanın yarısından çoğu sefalet içinde yaşarken, işleri tıkırında giden, dahası bundan hiç rahatsızlık duymayan herkes, hiç tereddüt etneden, listeye kendi adını da yazsın. İnsanın yeryüzündeki macerası başlayalı bunca zaman oldu, kendi kör nefsimizden öte köy bulamadık, kuramadık.
Sol siyaset diye bir şeyler varken hiç olmazsa, ciddi bir itirazın sesi çıkıyordu, şimdi o ses de duyulmayacak kadar kısıldı. Sesi kısıldı, çünkü her şeyden önce, başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair inanç kayboldu, aslında dünyanın büyüsünü kaybetmesinin nedeni de bu. Neye inanıyoruz da neye 'Hayır', 'Olmaz' diyoruz? İşgalciyle, işkenceciyle temelde aynı şeylere inanarak, bunlara karşı gelmenin yolu yok.
Bakın, daha geçenlerde, gazetelerde, ülkesinde insanların açlıktan sokakalarda öldüğü Hindistan'dan bir çelik kralının, kızına trilyonlarca lira harcayarak yaptığı düğünün haberi vardı. Böyle bir şeyin doğal karşılandığı bir dünyada, binlerce insanın canı bir petrol kuyusundan daha değerli olacak, çaresi yok! 'Dünyanın düzeni bu', deyip geçemeyiz, dünyanın düzeninden biz sorumluyuz, 'Hayır' diye bağırıp çağırmakla geçiştirilemeyecek bir sorumluluk bu. Ya insan olmanın hakkını vermek için zor olanı seçeceğiz, 'hayır'ları çoğaltacağız ya da öyle veya böyle konu mankeni olarak yolumuza devam edeceğiz. Seçim bizim.
Nuray Mert - 29/06/2004 - Radikal
Toplam 1733 mesaj bulundu