Lekesiz aklın ebedi gün ışığını ne kadar özledim bir bilsen! Çiçeğin kokusunda, kuşun ötüşünde, gökyüzünün renginde kaybolmak! Su olup yayılmak, halden hale girerken kendinden geçmek. Tüm ağırlıkları önüme katıp sürüklemek rüzgar misali. Yeniden yapmak bozulanları... Ve yeniden bozmak denge diye dayatılanları.
Sanat ne tam olarak akla ne de tam olarak duygulara dayanır. Bu yüzden Kant imgelem (hayal gücü) diye yeni bir kavram geliştirir. İmgelem akılla duygu arasında köprüdür. İmgelem ikisinden de faydalanır. Sanat eseri fikirle duygunun sentezi olmalıdır. Sanat bir fikrin duygular yoluyla açığa vurulmasıdır. Sanatta duygu düşünce dengesi sağlanmalıdır.
Eğer bir toplumda para kazanmak herşeyin ölçütü haline gelmişse bazı insanlar hayatta kalabilmek için bazı değerlerinden tavizler verirler. Bazıları ise tüm değerlerini hiçe sayar hale gelir. (Theodor Adorno-Minima moralia)
Dilek ile isteğin farkı, dileğin sadece temenniden ibaret olmasıdır. Bir şeyin olmasını dilersiniz. Bunun ötesine insan geçemez. İnisiyatifi yoktur insanın dilerken. Dilek harekete geçirici değildir. İstekte ise irade devrededir. Dileyen tek hayvan insandır çünkü kendisini harekete geçirmeyecek bir temennide bulunabilir.
İnsan herşeyin ölçüsüdür. Var olan şeylerin var olduklarının ve var olmayan şeylerin var olmadıklarının ölçüsüdür. Rüzgar, üşüyen için soğuk eser. Üşümeyen için soğuk esmez. İkisi de haklıdır. (Platon-Protagoras)
Az gelişmiş topluluklarda gruplar ya da kişiler arası ilişkiler sevgi ya da nefretle kurulur. Çizgiler bu tür duygusallıklarla şekillenir. Sanatla, felsefeyle, bilimin incelikleri ile yani yüksek yetilerle ilişki tesis etmek böyle yerlerde hayalden ibarettir.
Canlı ya da cansız bir nesne ile karşılaştığınızda ve de onunla bağ kurduğunuzda onun sadece eylemi çağrıştıran yönünü görürsünüz. O nesnenin derinliği ile bağ kuramazsınız. şişe gören insan su ya da şarap içmeyi getirir aklına. Ağlayan birini görense onu sakinleştirmeyi düşünür. Tıpkı ot gören bir koyunun sadece o otu yemeyi düşünmesi gibi. Hayatı belirsiz, zor ve karmaşık kılan tam da budur. (Gilles Deleuze-Anlamın mantığı)
Kabul etmeliyiz ki hepimiz az ya da çok kusurluyuz. Hayatın yapısında vardır bu. Tekamül kusurların kapatılması üzerine kuruludur ama tam bir kusursuzluk hali devinimi gereksiz kılacağından varlık, kusurlarıyla yola devam eder. Bazı insanlar ise kusurlarını görmezden gelir ya da onların varlığından bihaberdir. İşte buna gölge denir. Gölge, kişiliğin ego ideali uğruna bastırılan kısmına denir.
Kötülüğün sıradanlığı, düşünme beceriksizliğinden ileri gelir. Kişi yaptıklarının gerçek anlamda iyi mi yoksa kötü mü olduğunu anlayamaz. Kötülük yapan şahıs yaptığı eylemin canavarca olduğunun farkında değildir. İyiyle kötüyü ayırt edemeyen düşünme yoksunu insanlar yeni tip suçlulardır. (Hannah Arendt-İnsanlık durumu)
Romantik ekolün ortaya çıkışını doğrudan olmasa da dolaylı olarak hazırlayan Kant’tır. Düşünürün öznenin nesneyi doğrudan bilemeyeceğine dair görüşleri etkendir. Kant transandantal bir alandan bahseder. Yani aklın aşıldığı, artık aklın yetmediği, kendinde hakikatlerin bulunduğu bir sırlar düzlemi mevcuttur. Bu da pek çok şair-düşünürün bakış açısını etkilemiştir.
Korku filmlerine giderler insanlar sinemaya. Korkmak için para verilir mi? Bu mantıklı mı diye düşünmüş kimileri. Bunun sebebi haz olasılığı. Korkudan gelen değişik bir haz. Nerede bir haz kaynağı, hatta hazzın kırıntısı varsa oraya gidebilir insanoğlu.
Sevgili Anna. En güvendiğin insanlardan kötülük görüp üzülmen güçsüz biri olduğun anlamına gelmez. Fizik kurallarına göre sırtını dayadığın bir nesne birdenbire giderse sen de o yöne devrilirsin. Bunun güçsüzlükle alakası yoktur. (Sigmund Freud)
Proto-philosophia yani ilk felsefe etik olmalıdır. Çünkü felsefe aslında ‘’Başka’’ ile aramızdaki sorumluluk ilişkisini araştırır. Felsefe, hayata tutunmayan konuları ilk plana almamalıdır. Ontoloji ve epistemoloji daha soyut, daha kavramsal meselelerdir. Etik ise doğrudan hayata temas eden bir yapıdadır. (Emmanuel Levinas-Zaman ve başka)
Ezilenlerin bazısı ezilmeyi önemsememekte, bazısı ezilmeyi hak ettiğini düşünmekte, bazısı ise ezildiğinin farkında bile değil! Eğitim kurumları ezilenlere ezmeyi ve ezilenler kervanından çıkmayı değil, ezmekten de ezilmekten de uzak nesiller yetiştirmeyi ilke edinmelidir. Bu mücadeleye eğitimciler kadar ezilenler de destek vermelidir ve dünyayı yeniden yaşanılır, yeniden dengeli hale getirmelidir. (Paulo Freire-Ezilenlerin pedagojisi)
Helenistik felsefede, Aristoteles ve Platon’da olduğu gibi sistemli bir felsefe söz konusu değildir. Bunun sebebi, ahlak felsefesini nihai ürün üreten felsefe olarak görmeleridir. Ahlak felsefelerinde toplumla ilişkilendirilmiş bir ahlak kuramı yerine daha çok kişinin içsel mutluluğuna odaklanan bir ahlak kuramıyla karşılaşırız. Ekolleri ahlak kuramları bakımından ayrı ayrı değerlendirmek gerekirse Epikurosçuluk ile stoa arasında farklar olduğunu görürüz.
Yaşam kaliteniz hayatın içine, onun derinliklerine ne kadar girdiğinize bağlıdır. Bu derinliği belirleyen de kendinize karşı ne kadar dürüst olduğunuzdur. Başkalarına karşı dürüst olmayanlar yalnız kalır ya da bir sahtelik havuzunda yüzerler. Kendilerine karşı dürüst olmayanlar ise hiç olurlar.
Büyük yönetmen Lars Von Trier’in ‘’Antichrist’’ filminde tevazu ve merhamet konularına değinilir aslında. (Dogville’de de kurcalanır mevzu) Bu Filmlerde olduğu gibi fazla tevazunun kibir olduğu yönünde pek çok düşünür de görüş belirtmiştir tarih boyunca. Oradan akla hemen itidal ve Aristoteles gelir. Aristoteles orta yolcudur bilindiği üzere. Orta yolcuların en eskilerindendir. Mesele şu ki haklı olarak bazı düşünürler ortaya, fazlaya ya da aza kimin neye göre karar verdiğini sorgularlar. Kararında ya da ideal olarak nitelenenin evrensel olup olmadığı düşünülmelidir. Fazla tevazuya nasıl kibir, az tevazuya nasıl kibir değil deriz. Neye göre? Miktarı kim belirliyor? Bir ile beşin ortası üçtür ama tevazu, vicdan, merhamet, arzu, öfke gibi kavramlar matematik değildir ki! Çağlar geçmiş ama belli ki bu pilav daha çok su kaldırır.
Büyük resmi görmediği durumlarda değerlendirme yapmamalıdır insan. Aksi takdirde doğruyu bildiğini iddia eden kurnazların tuzağına düşer. İnsanı etkileyen küçük görüntü, resmin bütününü temsil etmeyebilir. Küçük görüntüleri gözlerin içine sokmaya çalışanlar, insanları bilinçlendirmek değil sadece kullanmak isterler.
Godot'yu Beklerken
27.10.2025 - 01:16Lekesiz aklın ebedi gün ışığını ne kadar özledim bir bilsen! Çiçeğin kokusunda, kuşun ötüşünde, gökyüzünün renginde kaybolmak! Su olup yayılmak, halden hale girerken kendinden geçmek. Tüm ağırlıkları önüme katıp sürüklemek rüzgar misali. Yeniden yapmak bozulanları... Ve yeniden bozmak denge diye dayatılanları.
Godot'yu Beklerken
25.10.2025 - 04:04Sanat ne tam olarak akla ne de tam olarak duygulara dayanır. Bu yüzden Kant imgelem (hayal gücü) diye yeni bir kavram geliştirir. İmgelem akılla duygu arasında köprüdür. İmgelem ikisinden de faydalanır. Sanat eseri fikirle duygunun sentezi olmalıdır. Sanat bir fikrin duygular yoluyla açığa vurulmasıdır. Sanatta duygu düşünce dengesi sağlanmalıdır.
Godot'yu Beklerken
23.10.2025 - 05:56Eğer bir toplumda para kazanmak herşeyin ölçütü haline gelmişse bazı insanlar hayatta kalabilmek için bazı değerlerinden tavizler verirler. Bazıları ise tüm değerlerini hiçe sayar hale gelir. (Theodor Adorno-Minima moralia)
Godot'yu Beklerken
19.10.2025 - 06:19Dilek ile isteğin farkı, dileğin sadece temenniden ibaret olmasıdır. Bir şeyin olmasını dilersiniz. Bunun ötesine insan geçemez. İnisiyatifi yoktur insanın dilerken. Dilek harekete geçirici değildir. İstekte ise irade devrededir. Dileyen tek hayvan insandır çünkü kendisini harekete geçirmeyecek bir temennide bulunabilir.
Godot'yu Beklerken
16.10.2025 - 05:30İnsan herşeyin ölçüsüdür. Var olan şeylerin var olduklarının ve var olmayan şeylerin var olmadıklarının ölçüsüdür. Rüzgar, üşüyen için soğuk eser. Üşümeyen için soğuk esmez. İkisi de haklıdır. (Platon-Protagoras)
Godot'yu Beklerken
09.10.2025 - 05:29Az gelişmiş topluluklarda gruplar ya da kişiler arası ilişkiler sevgi ya da nefretle kurulur. Çizgiler bu tür duygusallıklarla şekillenir. Sanatla, felsefeyle, bilimin incelikleri ile yani yüksek yetilerle ilişki tesis etmek böyle yerlerde hayalden ibarettir.
Godot'yu Beklerken
09.10.2025 - 05:23Canlı ya da cansız bir nesne ile karşılaştığınızda ve de onunla bağ kurduğunuzda onun sadece eylemi çağrıştıran yönünü görürsünüz. O nesnenin derinliği ile bağ kuramazsınız. şişe gören insan su ya da şarap içmeyi getirir aklına. Ağlayan birini görense onu sakinleştirmeyi düşünür. Tıpkı ot gören bir koyunun sadece o otu yemeyi düşünmesi gibi. Hayatı belirsiz, zor ve karmaşık kılan tam da budur. (Gilles Deleuze-Anlamın mantığı)
Godot'yu Beklerken
08.10.2025 - 04:29Kabul etmeliyiz ki hepimiz az ya da çok kusurluyuz. Hayatın yapısında vardır bu. Tekamül kusurların kapatılması üzerine kuruludur ama tam bir kusursuzluk hali devinimi gereksiz kılacağından varlık, kusurlarıyla yola devam eder. Bazı insanlar ise kusurlarını görmezden gelir ya da onların varlığından bihaberdir. İşte buna gölge denir. Gölge, kişiliğin ego ideali uğruna bastırılan kısmına denir.
Godot'yu Beklerken
08.10.2025 - 04:04Kriz, kritik ve kriter Yunanca aynı kökten gelir. Kriter eleme aleti, kritik eleme işlemi, kriz ise aletin kırılıp eleme işlemi yapamama durumudur.
Godot'yu Beklerken
08.10.2025 - 03:45Kötülüğün sıradanlığı, düşünme beceriksizliğinden ileri gelir. Kişi yaptıklarının gerçek anlamda iyi mi yoksa kötü mü olduğunu anlayamaz. Kötülük yapan şahıs yaptığı eylemin canavarca olduğunun farkında değildir. İyiyle kötüyü ayırt edemeyen düşünme yoksunu insanlar yeni tip suçlulardır. (Hannah Arendt-İnsanlık durumu)
Godot'yu Beklerken
04.10.2025 - 01:51İnsanlar midye gibidir. Dürüst davranırsanız kendilerini açarlar.
Godot'yu Beklerken
04.10.2025 - 01:43Romantik ekolün ortaya çıkışını doğrudan olmasa da dolaylı olarak hazırlayan Kant’tır. Düşünürün öznenin nesneyi doğrudan bilemeyeceğine dair görüşleri etkendir. Kant transandantal bir alandan bahseder. Yani aklın aşıldığı, artık aklın yetmediği, kendinde hakikatlerin bulunduğu bir sırlar düzlemi mevcuttur. Bu da pek çok şair-düşünürün bakış açısını etkilemiştir.
Godot'yu Beklerken
26.09.2025 - 16:10Paylaşım ve katkınız için teşekkür ederim sayın Sergül.
Godot'yu Beklerken
26.09.2025 - 04:31Cehalet sadece bilgi değil aynı zamanda güvenlik meselesidir.
Godot'yu Beklerken
24.09.2025 - 15:50İnsanlar inandıkları şekilde yaşamadıklarına inanmazlar. (Sigmund Freud- Günlük yaşamın psikopatolojisi)
Godot'yu Beklerken
23.09.2025 - 03:23Artık sonsuz hiçlikte yolumuzu yitirmedik mi? Gündüzler daha erken karanlığa kavuşmuyor mu? (Friedrich Nietzsche- Şen bilim)
Godot'yu Beklerken
22.09.2025 - 02:02Korku filmlerine giderler insanlar sinemaya. Korkmak için para verilir mi? Bu mantıklı mı diye düşünmüş kimileri. Bunun sebebi haz olasılığı. Korkudan gelen değişik bir haz. Nerede bir haz kaynağı, hatta hazzın kırıntısı varsa oraya gidebilir insanoğlu.
Godot'yu Beklerken
18.09.2025 - 04:32Sevgili Anna. En güvendiğin insanlardan kötülük görüp üzülmen güçsüz biri olduğun anlamına gelmez. Fizik kurallarına göre sırtını dayadığın bir nesne birdenbire giderse sen de o yöne devrilirsin. Bunun güçsüzlükle alakası yoktur. (Sigmund Freud)
Godot'yu Beklerken
13.09.2025 - 04:29Proto-philosophia yani ilk felsefe etik olmalıdır. Çünkü felsefe aslında ‘’Başka’’ ile aramızdaki sorumluluk ilişkisini araştırır. Felsefe, hayata tutunmayan konuları ilk plana almamalıdır. Ontoloji ve epistemoloji daha soyut, daha kavramsal meselelerdir. Etik ise doğrudan hayata temas eden bir yapıdadır. (Emmanuel Levinas-Zaman ve başka)
Godot'yu Beklerken
13.09.2025 - 03:50Ezilenlerin bazısı ezilmeyi önemsememekte, bazısı ezilmeyi hak ettiğini düşünmekte, bazısı ise ezildiğinin farkında bile değil! Eğitim kurumları ezilenlere ezmeyi ve ezilenler kervanından çıkmayı değil, ezmekten de ezilmekten de uzak nesiller yetiştirmeyi ilke edinmelidir. Bu mücadeleye eğitimciler kadar ezilenler de destek vermelidir ve dünyayı yeniden yaşanılır, yeniden dengeli hale getirmelidir. (Paulo Freire-Ezilenlerin pedagojisi)
Godot'yu Beklerken
11.09.2025 - 01:04Helenistik felsefede, Aristoteles ve Platon’da olduğu gibi sistemli bir felsefe söz konusu değildir. Bunun sebebi, ahlak felsefesini nihai ürün üreten felsefe olarak görmeleridir. Ahlak felsefelerinde toplumla ilişkilendirilmiş bir ahlak kuramı yerine daha çok kişinin içsel mutluluğuna odaklanan bir ahlak kuramıyla karşılaşırız. Ekolleri ahlak kuramları bakımından ayrı ayrı değerlendirmek gerekirse Epikurosçuluk ile stoa arasında farklar olduğunu görürüz.
Godot'yu Beklerken
11.09.2025 - 00:59Yaşam kaliteniz hayatın içine, onun derinliklerine ne kadar girdiğinize bağlıdır. Bu derinliği belirleyen de kendinize karşı ne kadar dürüst olduğunuzdur. Başkalarına karşı dürüst olmayanlar yalnız kalır ya da bir sahtelik havuzunda yüzerler. Kendilerine karşı dürüst olmayanlar ise hiç olurlar.
Godot'yu Beklerken
04.09.2025 - 01:57Büyük yönetmen Lars Von Trier’in ‘’Antichrist’’ filminde tevazu ve merhamet konularına değinilir aslında. (Dogville’de de kurcalanır mevzu) Bu Filmlerde olduğu gibi fazla tevazunun kibir olduğu yönünde pek çok düşünür de görüş belirtmiştir tarih boyunca. Oradan akla hemen itidal ve Aristoteles gelir. Aristoteles orta yolcudur bilindiği üzere. Orta yolcuların en eskilerindendir. Mesele şu ki haklı olarak bazı düşünürler ortaya, fazlaya ya da aza kimin neye göre karar verdiğini sorgularlar. Kararında ya da ideal olarak nitelenenin evrensel olup olmadığı düşünülmelidir. Fazla tevazuya nasıl kibir, az tevazuya nasıl kibir değil deriz. Neye göre? Miktarı kim belirliyor? Bir ile beşin ortası üçtür ama tevazu, vicdan, merhamet, arzu, öfke gibi kavramlar matematik değildir ki! Çağlar geçmiş ama belli ki bu pilav daha çok su kaldırır.
Godot'yu Beklerken
04.09.2025 - 01:52Büyük resmi görmediği durumlarda değerlendirme yapmamalıdır insan. Aksi takdirde doğruyu bildiğini iddia eden kurnazların tuzağına düşer. İnsanı etkileyen küçük görüntü, resmin bütününü temsil etmeyebilir. Küçük görüntüleri gözlerin içine sokmaya çalışanlar, insanları bilinçlendirmek değil sadece kullanmak isterler.
Toplam 590 mesaj bulundu