İsmail Çıklaatlı Adlı Üyenin Nedir Yazıları - ...

  • serbest kürsü

    29.08.2015 - 12:17

    ALLAH bütün yetkilerini kutbu aktaba devretmesi iftirası (s:100-101)

    Ey aziz: Malûm olsun ki, Nefs-i-sâfiyyede olan Zât-ı-şerif, CAMİ İ-ESMÂ MA'A SIFAT olup, TECELLİ-İ-ZATA mazhar olmuştur. Yani:
    Fâni olunuz, sonra fâni olunuz, sonra fâni olunuz,
    Baki olunuz, sonra baki olunuz, sonra baki olunuz.
    sırrınca, üçüncü derecede FENÂ-FlLLAH ve üçüncü derecede BEKA-BİLLAH olarak TECELL-İ-ZÂT'a MÜSTAGRAKİYN-İ-Fİ-ZÂTİLLAH olmuşlardır.

    Nefs-i-sâfiyyede olan Zât-ı-şerifler de, her asırda üç olur:

    Birisi, KUTB-ÜL-İRŞÂD'dır. Yani, irşada memur ne kadar Resûlüllah sallALLAHu aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin halifesi varsa, Kutb-ül-irşâd olan zatlar, hepsinden üstündür. KUTB-ÜL-İRŞÂD olan zat, kendisi doğuda ve müridi batıda olsa, bulunduğu yerden o müridi terbiye ve irşâd ederek VASIL-I-İLALLAH kılar. Onlar için, yakın veya uzak müsavidir.

    İkincisi, GAVS-ÜL-Â ZAM'dır ki, bu da CÂMl-İ-CİHAN ve MUTASARRIF-I-ÂLEM'dir. Fakat, Kutb-ül-aktâb'ın mülâzımı olduğu için tasarrufa karışmaz ve daima kendi hallerinde olurlar.

    Üçüncüsü, Kutb - ül - aktâb'dır. Yani, CAMİ - İ - ÂLEM, FE-RİD-ÜZ ZAMAN ve SULTAN-ÜL-ÂRlFlYN HALÎFETULLAH olur. Makamı şerifleri, hüveyyette olduğundan bütün mahlû-kat ve mevcudatın yemeleri içmeleri, oturup kalkmaları, kaza ve kaderleri, sözün kısası dünvada olun bitenlerin hepsi onun tasarrufu altında ve onun dilemesiyle meydana gelir. Nefs-i-sâfivye olmak, zikr olunan üçlere mahsus olup, nefs-i-şerifleri asıl sıfatını bulmuş ve onlar NEFİSSİZ olmuşlardır, iyi anla
    Öldürme ve diriltme görevi de bu zatı şeriflere verildiği. Zumlu ve iftirası (s:123-124)
    Gerçeği, TECELLİ-İ-ZÂT keyfiyyetinin ilk mertebesidir.
    2. Azizim: Malûm ola ki, bu Zât-ı-şerifler, TECELLİ-İ-ZAT'ta ilerleyerek MÜSTAGRAKİYN-İ- Fİ-ZÂT olurlar. Yani, keyfiyyetsiz Zât-ı-ecelli âlâda, öylesine garkolurlar ki, ken- dilerinden asla ve kat'iyyen haberleri olmaz.

    Bu tecellide de, iki hal zuhur eder:

    Birine CELÂLİYYE ve diğerine CEMALİYYE tâbir olu-nur.
    CELÂLİYYE zuhurunda, kendisinden habersiz olarak kahır yüzünden tasarrufa dair bazı alâmetler zuhur eder, o ânda hasıl olur. Yani, o halde iken, bir kimseye: (ÖL!) demiş olsa, o saat oluverir. Bir ölüye de: (İZNİMLE KALK!) demiş olsa, o saat diriliverir. Böylece, her ne söylerlerse, derhal oluverir.
    CEMALİYYE halinin zuhurunda da, kendisinden haber-siz olarak; kerem, lütuf ve ihsan yönünden tasarrufa dair her ne olursa, kendilerinden zuhur edecek söze göre derhal vücut bulur. O kadar ki, bir harfi bile kaybolmaz.
    Bu keyfiyyete de, TECELLİ-İ-ZÂT'ın ikinci mertebesi olan MÜSTAGRAKİYN-İ-Fİ-ZÂTİLLAH tâbir olunur. (Kaynak: Miftahul kulub1-Mehmed Nuri Şemsittin Nakşibendi, Demir Kitabevi, İst-1968)

    'Ona ortak saydığınızdan ben niye korkayım? Ama siz, delil olarak indirdiği bir şey yokken, Allah'a ortak koşmaktan korkmuyorsunuz. Bu iki taraftan hangisi, güvende olmaya daha layıktır? Eğer bilginiz varsa söyleyin.”(En’am 6/81) ...Tarıkatlardaki bu tanımlar ALLAH'A cc eş koşmaktır ve şirktir.Böyle yapanlar müşrik ve ebedi cehennem ehlidirler..MUHABBETLE..

Toplam 25 mesaj bulundu