Olur olmaz her şeye ağlayıp, Irak için, Ortadoğu için, Afganistan için bir türlü gözyaşı dökemeyen kişi.. Hâmisi ABD olduğu için hiç bir şey söyleyemeyen kişi.. Allah onu sevenlerin gözünü açsın, uyandırsın bu gafletten..
'Ben bir devrimle birlikte doğdum. Duyduk duymadık demeyin. Gün ışığı görünceye dek isyanın coşkusuyla dolupböyle bir ateşin ortasında doğdum ben. Gün kavurucuydu. Tüm yaşamım boyunca beni sarmaladı. Çocukken bir kıvılcım gibi çıtırdadım. Büyüyünce tepeden tırnağa alev kesildim. Ben bir devrimin kızıyım, bundan hiç şüphe yok, bir de atalarımın taptığı ateş tanrısının.
1910'da doğdum. Yazdı. Kısa zaman sonra El Gran Insurrecto ** Emiliano Zapata Güneyi ayaklandıracaktı.
Evet, ben bu şansa sahip oldum işte: Benim tarihim 1910'dur.'
'Bir trafik kazası.. Acının ve hastalığın egemen olduğu bir yazgı.. Kadın ve ressam olarak bu yazgıdan ayrı düşünülemeyecek bir Frida Kahlo.. Korkunç fiziksel acılarla muazzam bir yaratıcı gücü arasında parçalanmış 47 yıllık kısa bir ömür.'
Zorba the Greek, Yön: Mihalis Cacoyannis/1964, Anthony Quin başrolünü oynamıştı.
'Basil otuz yaşlarında, Londra’da Budda’nın biyografisini yazmaya calışan bir yazardır. Londra'nın ortamını Buda gibi sakin bir filozof ve din adamı hakkında bir yazı yazmak için fazlasıyla karmaşık bularak Girit adasına gitmeye karar verir. Yolda Alexis Zorba ile tanışır. Zorba’nın dışarıya açık ve güçlü karakter özellikleri Basil’in utangaç ve içine kapanıklığının tam tersidir. Birlikte geçirdikleri zaman sonucunda filmde Basil’in yavaş yavaş Zorba’ya benzemeye basladığını görürüz.'
Bazıları insanın var olma nedeninin 'galaksinin bir beyin evrimleştirme arzusu' olduğuna inanıyor.
Pesimistler de bunun 'galaksinin bazı gezegenlerden kurtulma arzusu' olduğuna inanıyor.
Oscar ödül töreninde de “Utanın Bay Bush” diyerek savaşı protesto eden Michael Moore’un mektubunun tam metni...
Sayın Vali Bush,
Bugün sizin “hakikat anı” dediğiniz gün, “Fransa ve dünyadaki diğerlerinin kartlarını masaya açmaları gereken” gün. Bugün, nihayet geldiği için çok mutluyum. Çünkü şunu söylemeliyim ki, 440 gün boyunca yalanlarınıza ve çevirdiğiniz dolaplara katlanmama rağmen, bunlara daha fazla dayanabileceğimden pek emin değildim.
Dolayısıyla, bugünün ‘Gerçekler Günü’ olduğunu duymaktan memnun oldum, çünkü sizinle paylaşmak istediğim bazı gerçekler var:
1. Amerika’da hemen hemen HİÇ KİMSE (radyo programları sunan deliler ve Fox Haber kanalı hariç) savaşa girmeye fazlasıyla istekli değil. Bu konuda bana güvenebilirsiniz. Beyaz Saray’dan çıkarak, Amerika’nın herhangi bir caddesine bir adım atın ve Iraklı’ları GERÇEKTEN öldürmek isteyen beş kişi bulmaya çalışın.
ONLARI BULAMAZSINIZ! Neden mi?
Çünkü HİÇBİR Iraklı buraya gelip de bizi öldürmedi!
Hiçbir Iraklı böyle bir tehditte bulunmadı bile.
İşte biz sıradan Amerikalılar böyle düşünüyoruz:
Eğer herhangi bir şahıs, hayatımız için bir tehdit oluşturmuyorsa, o zaman, ister inanın ister inanmayın, onu öldürmek istemiyoruz! Size komik gelebilir ama bu işler böyle!
2. Amerikalıların çoğu -size hiç bir zaman oy vermemiş olanlar- sizin kitleleri şaşırtma silahlarınıza kanmıyor. Günlük hayatlarımızı etkileyen gerçek konuların neler olduğunu biliyoruz ve bunların hiçbiri ‘I’ ile başlayıp ‘K’ ile bitmiyor. İşte bizi tehdit eden konular: Siz göreve geldiğinizden beri işsiz kalan iki milyon 500 bin kişi, borsanın zalim bir şakaya dönüşmüş olması, hiç kimsenin emekli maaşını görüp göremeyeceğini bilmemesi, benzin fiyatının neredeyse 2 dolara yükselmiş olması -bu liste böylece sürüyor. Irak’ı bombalamak bu sorunların hiçbirini ortadan kaldırmaz. Herşeyin bir düzene girmesi için, sadece sizin gitmeniz gerekiyor.
3. Geçen hafta Bill Maher’in dediği gibi, Saddam Hüseyin’le popülarite yarışına girip de kaybeden biri olarak, rezalet durumdasınız. Tüm dünya size karşı Bay Bush. Bunların arasında Amerikalılar da var.
4. Papa, bu savaşın doğru olmadığını, bir GÜNAH olduğunu söyledi. Bunu söyleyen PAPA!
Ama daha da kötüsü, artık Dixie Chicks grubu bile size karşı! Bu savaşta tek kişilik bir ordu olduğunuzu fark etmeniz için, durumun daha ne kadar kötüleşmesi gerekiyor?
Tabii, bu savaşta siz kendiniz savaşmayacaksınız. Tıpkı siz asker kaçağıyken, yoksulların sizin yerinize Vietnam’a gönderildiği gibi.
5. 535 üyeli Kongre’nin sadece BİR üyesi (Güney Dakota Senatörü Johnson’un) , silahlı kuvvetlere kaydı olan bir oğlu veya kızı var! Eğer gerçekten Amerika’yı desteklemek istiyorsanız, lütfen ikiz kızlarınızı hemen Kuveyt’e gönderin ki, onlar orada kimyasal silahtan korunma giysileri içinde dolaşsınlar. Ve tabii ki, orduya katılacak yaşta çocuğu olan tüm Kongre üyelerinin, çocuklarını bu savaş için feda ettiğini görmek istiyoruz.
Ne dediniz? OLMAZ MI? İyi o zaman -çünkü bizce de olmaz!
6. Son olarak, Fransa’yı seviyoruz. Evet, geçmişte bazı durumların içine ettiler. Evet, bazı Fransızlar gerçekten sinirimize dokundu. Ama unutmayın ki Fransızlar olmasaydı, Amerika dediğimiz bu ülke de olmazdı. Amerikan Bağımsızlık Savaşı’ndaki yardımları sayesinde bu ülkeyi kazandığımızı unuttunuz mu? Bu ülkenin kurucuları ve en büyük düşünürlerinin -Thomas Jefferson, Ben Franklin vs.- Paris’te uzun yıllar geçirip, Bağımsızlık Bildirisi’nin ve Anayasa’nın temel fikirlerinin rötuşlarını orada yaptıklarını
unuttunuz mu?
Özgürlük Heykelini bize verenin Fransa olduğunu, Chevrolet’i ilk yapanın Fransız olduğunu, sinemayı ilk yaratanın iki Fransız kardeş olduğunu unuttunuz mu? Şimdi ise, sadece iyi bir arkadaşın yaptığı şeyi yapıp, size apaçık kendiniz hakkındaki gerçekleri söylüyorlar. Fransızları kötülemekten vazgeçin ve ilk defa bir şeyi doğru yaptıkları için onlara teşekkür edin.
İktidara gelmeden önce keşke daha çok (bir defa) seyahat etmiş olsaydınız...
Dünya hakkındaki cehaletiniz, sizin sadece aptal olduğunuzu değil, sıkıştığınız köşeden çıkamadığınızı da gösteriyor.
Ama neşelenin, İYİ haberler de var. Eğer savaş kararı alırsanız, büyük bir ihtimalle çabuk bitecektir, çünkü benim tahminlerime göre Saddam Hüseyin’i korumak için kendi hayatlarını feda edecek Iraklı sayısı azdır. Siz savaşı “kazandıktan” sonra, herkes kazananları sevdiği için, anketler popülaritenizin arttığını gösterecektir -ve kim arada sırada birinin hırpalandığını görmekten hoşlanmaz ki (bu özellikle üçüncü dünya salaklarından biriyse!) . Seneye yapılacak seçimlere kadar bu zaferin tadını çıkarmaya bakın bence.
Tabii seçimlere daha çok zaman var; biz de ekonominin b.ka battığını seyredip uzun uzun güleriz.
Ama kim bilir, belki seçimlerden bir kaç gün önce Usame’nin yerini tespit edersin! Gördün mü, işte BÖYLE düşün! Umudunu yitirme! Iraklıları öldür -bizim petrolümüz onlarda! !
'Üşümek mi? İnsanın içinde güneş yanarken üşümek mi? Bu akşam, gökyüzü bana, batıdan doğuya kadar dallarını uzatmış bir ağaç gibi göründü; yavaş yavaş sallandıkça, üstümüze çiçeklerini döken kocaman bir yasemin ağacı! '
“Tarih, 12 Mayıs 1916 günü İrlandalı Gönüllüler ve İrlanda Yurttaşlar Ordusu’nun isyancı cumhuriyetçi birliklerinin genel komutanı ve İrlanda geçici cumhuriyet hükümetinin başkan yardımcısı James Connolly’nin Kilmainham Hapisane’sinde sandalyeye bağlanarak kurşuna dizildiğini kaydeder.
Ancak tarih hiçbir zaman gerçekleri en anlamlı sırasıyla kaydetmez ve estetik bakımdan en hoş biçimde düzenlemez. Napoleon, Waterloo Savaşı’ndan sağ çıktı, ama orada öldürülseydi simgesel olarak daha anlamlı olurdu. Florence 1910’a kadar yaşadı, ama tarih açısından bunun bir önemi yoktu. Byron, Yunan bağımsızlık savaşında muharebe alanında ölmeliydi, savaşın ortasında yüksek ateşten değil.
Connolly’nin göğsüne yedi kurşun saplandı, ama ona ulaşamadılar, en azından burada ulaşamadılar. Gelin bu mermileri havada yakalayalım, bu sıkışık olayların içinde Jimmy’nin kaçabileceği bir ortam alan açalım ve onu tarihin kasvetli sürekliliğinden koparıp bambaşka bir yere uçuralım.”
'En büyük kusuru kusursuz olmak' olan Petra! 'En az roman kahramanları kadar gerçek olması gereken Petra! '
Mehmet Eroğlu, Adını Unutan Adam,
Bu roman 1969'da Ölüdeniz ile Şeria lrmağı arasındaki bir tepede adını unutmak zorunda kalan, ama belleğini kaybetmeye de inatla direnen bir politik eylemcinin serüveni.
Mehmet Rauf, Eylül, Edebiyatımızın ilk psikolojik romanı olarak kabul edilen eser..
Mutlu bir evlilik sürmesine karşın eşi Süreyya Bey'in arkadaşı Necib Bey ile gizli bir aşk yaşayan Suad Hanım'ın çıkmazlarını dönemine göre oldukça derin ve ayrıntılı bir psikolojik yaklaşımla ele alan roman..
ancak yalnızlıkları birbirine benzeyen insanlar uzun yolda birbirlerini kaybetmezler
'... bir tarafım, böceklerinden yıldızlarına kadar kainatın kalabalığını ve dünyanın dört bucağında kaynaşan insanları burnumun dibinde hissediyor, onlarla ...
zorba
09.09.2007 - 15:35'Yazık, dünya kağıt farelerinin eline kaldı! Sırları bilenlerin yazmaya zamanı yok, yazmaya zamanı olanların sırları silme şansı.'
zekeriya beyaz
09.09.2007 - 15:32Şarlatan..
fethullah gülen
10.05.2004 - 13:36Olur olmaz her şeye ağlayıp, Irak için, Ortadoğu için, Afganistan için bir türlü gözyaşı dökemeyen kişi.. Hâmisi ABD olduğu için hiç bir şey söyleyemeyen kişi.. Allah onu sevenlerin gözünü açsın, uyandırsın bu gafletten..
frida kahlo
10.05.2004 - 13:33'Ben bir devrimle birlikte doğdum. Duyduk duymadık demeyin. Gün ışığı görünceye dek isyanın coşkusuyla dolupböyle bir ateşin ortasında doğdum ben. Gün kavurucuydu. Tüm yaşamım boyunca beni sarmaladı. Çocukken bir kıvılcım gibi çıtırdadım. Büyüyünce tepeden tırnağa alev kesildim. Ben bir devrimin kızıyım, bundan hiç şüphe yok, bir de atalarımın taptığı ateş tanrısının.
1910'da doğdum. Yazdı. Kısa zaman sonra El Gran Insurrecto ** Emiliano Zapata Güneyi ayaklandıracaktı.
Evet, ben bu şansa sahip oldum işte: Benim tarihim 1910'dur.'
Frida Kahlo
** Büyük İsyancı
frida kahlo
10.05.2004 - 13:28'Bir trafik kazası.. Acının ve hastalığın egemen olduğu bir yazgı.. Kadın ve ressam olarak bu yazgıdan ayrı düşünülemeyecek bir Frida Kahlo.. Korkunç fiziksel acılarla muazzam bir yaratıcı gücü arasında parçalanmış 47 yıllık kısa bir ömür.'
Rauda Jamis, Frida Kahlo, AFA Yayınları
frida kahlo
10.05.2004 - 13:18Soyadı: KAHLO
Adı: FRİDA
Ressam, 1907-1954, Meksika vatandaşı, Diego Rivera'nın eşi..
Hayranları: Troçki, Breton, Berggruen, Duchamp, Kandinsky, Muray, Picasso
zorba
08.05.2004 - 10:15Ünlü romancı Nikos Kazancakis'in yazdığı roman.
Zorba the Greek, Yön: Mihalis Cacoyannis/1964, Anthony Quin başrolünü oynamıştı.
'Basil otuz yaşlarında, Londra’da Budda’nın biyografisini yazmaya calışan bir yazardır. Londra'nın ortamını Buda gibi sakin bir filozof ve din adamı hakkında bir yazı yazmak için fazlasıyla karmaşık bularak Girit adasına gitmeye karar verir. Yolda Alexis Zorba ile tanışır. Zorba’nın dışarıya açık ve güçlü karakter özellikleri Basil’in utangaç ve içine kapanıklığının tam tersidir. Birlikte geçirdikleri zaman sonucunda filmde Basil’in yavaş yavaş Zorba’ya benzemeye basladığını görürüz.'
insan
04.05.2004 - 11:54Türkiye, Ortadoğu ve üçüncü dünya ülkelerinde hiç bir değeri olmadan yaşamaya çalışan canlı türü..
ahmak
04.05.2004 - 11:50George W. Bush ve avanesi..
sabahattin ali
04.05.2004 - 11:47Türk edebiyatındaki en önemli aşk romanlarından biri olan 'Kürk Mantolu Madonna' nın yazarı..
ırak savaşı
02.05.2004 - 18:43insanlığın yüzkarası savaş.. daha ne kadar alçalınabilir bilmiyorum..
george w.bush
02.05.2004 - 18:41Dünyanın başına bela olmuş AHMAK
george w.bush
23.04.2004 - 14:44Ahmak..
pesimist
20.04.2004 - 11:29Bazıları insanın var olma nedeninin 'galaksinin bir beyin evrimleştirme arzusu' olduğuna inanıyor.
Pesimistler de bunun 'galaksinin bazı gezegenlerden kurtulma arzusu' olduğuna inanıyor.
george w.bush
20.04.2004 - 09:46Oscar ödül töreninde de “Utanın Bay Bush” diyerek savaşı protesto eden Michael Moore’un mektubunun tam metni...
Sayın Vali Bush,
Bugün sizin “hakikat anı” dediğiniz gün, “Fransa ve dünyadaki diğerlerinin kartlarını masaya açmaları gereken” gün. Bugün, nihayet geldiği için çok mutluyum. Çünkü şunu söylemeliyim ki, 440 gün boyunca yalanlarınıza ve çevirdiğiniz dolaplara katlanmama rağmen, bunlara daha fazla dayanabileceğimden pek emin değildim.
Dolayısıyla, bugünün ‘Gerçekler Günü’ olduğunu duymaktan memnun oldum, çünkü sizinle paylaşmak istediğim bazı gerçekler var:
1. Amerika’da hemen hemen HİÇ KİMSE (radyo programları sunan deliler ve Fox Haber kanalı hariç) savaşa girmeye fazlasıyla istekli değil. Bu konuda bana güvenebilirsiniz. Beyaz Saray’dan çıkarak, Amerika’nın herhangi bir caddesine bir adım atın ve Iraklı’ları GERÇEKTEN öldürmek isteyen beş kişi bulmaya çalışın.
ONLARI BULAMAZSINIZ! Neden mi?
Çünkü HİÇBİR Iraklı buraya gelip de bizi öldürmedi!
Hiçbir Iraklı böyle bir tehditte bulunmadı bile.
İşte biz sıradan Amerikalılar böyle düşünüyoruz:
Eğer herhangi bir şahıs, hayatımız için bir tehdit oluşturmuyorsa, o zaman, ister inanın ister inanmayın, onu öldürmek istemiyoruz! Size komik gelebilir ama bu işler böyle!
2. Amerikalıların çoğu -size hiç bir zaman oy vermemiş olanlar- sizin kitleleri şaşırtma silahlarınıza kanmıyor. Günlük hayatlarımızı etkileyen gerçek konuların neler olduğunu biliyoruz ve bunların hiçbiri ‘I’ ile başlayıp ‘K’ ile bitmiyor. İşte bizi tehdit eden konular: Siz göreve geldiğinizden beri işsiz kalan iki milyon 500 bin kişi, borsanın zalim bir şakaya dönüşmüş olması, hiç kimsenin emekli maaşını görüp göremeyeceğini bilmemesi, benzin fiyatının neredeyse 2 dolara yükselmiş olması -bu liste böylece sürüyor. Irak’ı bombalamak bu sorunların hiçbirini ortadan kaldırmaz. Herşeyin bir düzene girmesi için, sadece sizin gitmeniz gerekiyor.
3. Geçen hafta Bill Maher’in dediği gibi, Saddam Hüseyin’le popülarite yarışına girip de kaybeden biri olarak, rezalet durumdasınız. Tüm dünya size karşı Bay Bush. Bunların arasında Amerikalılar da var.
4. Papa, bu savaşın doğru olmadığını, bir GÜNAH olduğunu söyledi. Bunu söyleyen PAPA!
Ama daha da kötüsü, artık Dixie Chicks grubu bile size karşı! Bu savaşta tek kişilik bir ordu olduğunuzu fark etmeniz için, durumun daha ne kadar kötüleşmesi gerekiyor?
Tabii, bu savaşta siz kendiniz savaşmayacaksınız. Tıpkı siz asker kaçağıyken, yoksulların sizin yerinize Vietnam’a gönderildiği gibi.
5. 535 üyeli Kongre’nin sadece BİR üyesi (Güney Dakota Senatörü Johnson’un) , silahlı kuvvetlere kaydı olan bir oğlu veya kızı var! Eğer gerçekten Amerika’yı desteklemek istiyorsanız, lütfen ikiz kızlarınızı hemen Kuveyt’e gönderin ki, onlar orada kimyasal silahtan korunma giysileri içinde dolaşsınlar. Ve tabii ki, orduya katılacak yaşta çocuğu olan tüm Kongre üyelerinin, çocuklarını bu savaş için feda ettiğini görmek istiyoruz.
Ne dediniz? OLMAZ MI? İyi o zaman -çünkü bizce de olmaz!
6. Son olarak, Fransa’yı seviyoruz. Evet, geçmişte bazı durumların içine ettiler. Evet, bazı Fransızlar gerçekten sinirimize dokundu. Ama unutmayın ki Fransızlar olmasaydı, Amerika dediğimiz bu ülke de olmazdı. Amerikan Bağımsızlık Savaşı’ndaki yardımları sayesinde bu ülkeyi kazandığımızı unuttunuz mu? Bu ülkenin kurucuları ve en büyük düşünürlerinin -Thomas Jefferson, Ben Franklin vs.- Paris’te uzun yıllar geçirip, Bağımsızlık Bildirisi’nin ve Anayasa’nın temel fikirlerinin rötuşlarını orada yaptıklarını
unuttunuz mu?
Özgürlük Heykelini bize verenin Fransa olduğunu, Chevrolet’i ilk yapanın Fransız olduğunu, sinemayı ilk yaratanın iki Fransız kardeş olduğunu unuttunuz mu? Şimdi ise, sadece iyi bir arkadaşın yaptığı şeyi yapıp, size apaçık kendiniz hakkındaki gerçekleri söylüyorlar. Fransızları kötülemekten vazgeçin ve ilk defa bir şeyi doğru yaptıkları için onlara teşekkür edin.
İktidara gelmeden önce keşke daha çok (bir defa) seyahat etmiş olsaydınız...
Dünya hakkındaki cehaletiniz, sizin sadece aptal olduğunuzu değil, sıkıştığınız köşeden çıkamadığınızı da gösteriyor.
Ama neşelenin, İYİ haberler de var. Eğer savaş kararı alırsanız, büyük bir ihtimalle çabuk bitecektir, çünkü benim tahminlerime göre Saddam Hüseyin’i korumak için kendi hayatlarını feda edecek Iraklı sayısı azdır. Siz savaşı “kazandıktan” sonra, herkes kazananları sevdiği için, anketler popülaritenizin arttığını gösterecektir -ve kim arada sırada birinin hırpalandığını görmekten hoşlanmaz ki (bu özellikle üçüncü dünya salaklarından biriyse!) . Seneye yapılacak seçimlere kadar bu zaferin tadını çıkarmaya bakın bence.
Tabii seçimlere daha çok zaman var; biz de ekonominin b.ka battığını seyredip uzun uzun güleriz.
Ama kim bilir, belki seçimlerden bir kaç gün önce Usame’nin yerini tespit edersin! Gördün mü, işte BÖYLE düşün! Umudunu yitirme! Iraklıları öldür -bizim petrolümüz onlarda! !
Saygılarımla,
Michael Moore
29.03.2003 22:00:22
reşat nuri güntekin
19.04.2004 - 13:23'Üşümek mi? İnsanın içinde güneş yanarken üşümek mi? Bu akşam, gökyüzü bana, batıdan doğuya kadar dallarını uzatmış bir ağaç gibi göründü; yavaş yavaş sallandıkça, üstümüze çiçeklerini döken kocaman bir yasemin ağacı! '
Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu
irlanda cumhuriyeti
19.04.2004 - 13:15“Tarih, 12 Mayıs 1916 günü İrlandalı Gönüllüler ve İrlanda Yurttaşlar Ordusu’nun isyancı cumhuriyetçi birliklerinin genel komutanı ve İrlanda geçici cumhuriyet hükümetinin başkan yardımcısı James Connolly’nin Kilmainham Hapisane’sinde sandalyeye bağlanarak kurşuna dizildiğini kaydeder.
Ancak tarih hiçbir zaman gerçekleri en anlamlı sırasıyla kaydetmez ve estetik bakımdan en hoş biçimde düzenlemez. Napoleon, Waterloo Savaşı’ndan sağ çıktı, ama orada öldürülseydi simgesel olarak daha anlamlı olurdu. Florence 1910’a kadar yaşadı, ama tarih açısından bunun bir önemi yoktu. Byron, Yunan bağımsızlık savaşında muharebe alanında ölmeliydi, savaşın ortasında yüksek ateşten değil.
Connolly’nin göğsüne yedi kurşun saplandı, ama ona ulaşamadılar, en azından burada ulaşamadılar. Gelin bu mermileri havada yakalayalım, bu sıkışık olayların içinde Jimmy’nin kaçabileceği bir ortam alan açalım ve onu tarihin kasvetli sürekliliğinden koparıp bambaşka bir yere uçuralım.”
Terry Eaglaton, Azizler ve Alimler, s.15
sınırsız dünya
15.04.2004 - 12:57Imagine / John Lennon..
petra
15.04.2004 - 12:55'En büyük kusuru kusursuz olmak' olan Petra! 'En az roman kahramanları kadar gerçek olması gereken Petra! '
Mehmet Eroğlu, Adını Unutan Adam,
Bu roman 1969'da Ölüdeniz ile Şeria lrmağı arasındaki bir tepede adını unutmak zorunda kalan, ama belleğini kaybetmeye de inatla direnen bir politik eylemcinin serüveni.
stephen king
13.04.2004 - 23:47'Bazıları benim korkunç biri olduğumu düşünüyor. Oysaki bende bir çocuk kalbi var. Masamda ve kavanozun içinde.'
Stephen King
eylül
13.04.2004 - 01:18Mehmet Rauf, Eylül, Edebiyatımızın ilk psikolojik romanı olarak kabul edilen eser..
Mutlu bir evlilik sürmesine karşın eşi Süreyya Bey'in arkadaşı Necib Bey ile gizli bir aşk yaşayan Suad Hanım'ın çıkmazlarını dönemine göre oldukça derin ve ayrıntılı bir psikolojik yaklaşımla ele alan roman..
ahmet hamdi tanpınar
12.04.2004 - 09:59'Şehir; ışık, bahar kokusu, düdük sesleri ve bizim için olmayan aşk hülyaları içinde çalkalanıyor.'
Tanpınar'ın Hasan Ali Yücel'e mektuplarından..
Godot'yu Beklerken
10.04.2004 - 13:58ESTARGON: Biz kendimizi var olduğumuza inandırabilmek için daima bi şeyler buluruz değil mi Didi?
Vladimir (sabırsız) : Evet.. evet. biz sihirbazız!
Samuel Beckett, 'Godot'yu Beklerken'
üç şey
08.04.2004 - 19:51Şarap, Şiir, Erdem..
Toplam 58 mesaj bulundu