Dilek Karagüzel Pıtırcık Adlı Antoloji.com Üy ...

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    09.10.2025 - 22:04

    Ayrılığın Güncesi

    Ayrılığın Güncesi

    1. Gün
    Göğsümün ortasında
    yutkunamadığım bir boşluk var;
    ağlayarak uyanıyorum,
    geceyi saklayacak perdeler yetmiyor.
    Sana koşmak istiyorum, sana gelmek istiyorum.
    Sana gelmek istiyorum ama geri dönüyorum
    eve, kendi yıkıntıma.
    Ne olur, bir ses ver.

    ?

    2. Gün
    Dünkü kadar acımıyor canım.
    Bir ara içimden sana kızdım,
    öfkelendim,
    ama sonra yine seni sevdim.
    Bir çocuğun vazgeçemeyeceği kırmızı balonu gibi.
    Gözyaşlarım tükendi, boğazımda hâlâ
    yutkunamadığım kelimeler var.

    ?

    3. Gün
    Bir ölüm gibi bugün.
    İçim acıyor, içim çok acıyor.
    Yazmak istiyorum sana.
    Yazmak isteyen parmaklarımı da
    kırmak istiyorum.

    ?

    4. Gün
    İçimde bir ölüm başlıyor,
    küçük bir kıyamet
    bana ayrılmış odalarda.
    Bunları hak etmedim,
    sen de beni hak etmedin belki;
    yine de gölgem düşsün istiyorum hâlâ
    senin eşiğine.

    ?

    5. Gün
    Sana çok öfkeliyim.
    Şimdi gelsen yüzüne bakmam,
    yine de gel.
    Hayır, gelme.
    Gelişin de gidişin kadar ölüm yazar takvimime.

    ?

    6. Gün
    Bugün biraz daha iyiyim.
    Sana ağladığım için kendime kızdım.
    Kendime kızdım, sana ağladım.
    Aynadaki ben değilim artık,
    sevdiğim o kişi de
    şimdiki hâlin değil.

    ?

    7. Gün
    Kırgınım, canım acıyor,
    sadece kendime acıyorum. Bu da bir çeşit
    dirilme biçimi belki.
    Kendime acıyorum.

    ?

    Yüzlerce Asır Sonra

    Sana kırıldım, sana kırıldım ama
    düşlerimde hâlâ seninle kır çiçekleri topluyorum.
    Gitmen kaldığın yerleri büyüttü içimde;
    kalanın yokluğu gidenin varlığından daha ağır şimdi.
    Bir yandan senden kaçıyorum, bir yandan sana saklanıyorum.
    Yaralarımdan sızan ışık
    gölgeni duvarıma çiziyor hâlâ.

    Susarak bağırıyorum, bağırarak susuyorum.
    Gittiğin yolları unutmak isterken
    ayak izlerinle yürümeyi özlüyorum.
    Sevdiğim sen misin, özlediğim ben miyim
    bilmiyorum.
    Artık yokluğunla var oluyorum,
    varlığınla yokluğa düştüğüm zamanlara inat.
    Kendimi topluyorum senden arta kalanlardan,
    bir zamandı bu; geçecek dedim, geçmedin.
    Geçecek dedin, geçmedi.

    Yandım mı, yanıldım mı
    ayıramadım.
    Unuttun mu, unutur gibi mi sustun
    duyamadım.
    Gittin mi, gitmiş gibi mi kaldın
    anlayamadım.
    Susmak istedim, her sessizlik adını yankıladı duvarlarımda.

    ?

    Ölümden Bir Gün Önce

    Küçüktü dünya işte.
    Ve yuvarlaktı,
    kaçarak uzaklaştığın o yere geri gelirdin.
    Ne kadar dönsen de,
    başlangıçla bitiş aynı çizgide buluşurdu.

    Zaman aramıza dağlar koydu,
    ama dağ da göğe ait, gök de aynı gök.

    Unutmak sandığın şey,
    aslında hatırlamanın başka biçimiydi.
    Ve tam da “Hiçbir şey kalmadı.” dediğim anda,
    sesin düştü içime: “Aklımdasın.”

    Ben hâlâ tutuyordum;
    sessizlikle sesin arasında,
    gidişinle kalışın arasında,
    senin unuttuğun,
    asırlar boyu aklımda kalan bir ladesi.

    Sense tuttuğun ladesi unutmuş gibiydin, bense her unutmuşluğun içinde
    elini bırakmamıştım.

    Küçüktü dünya işte…
    döndü, döndü,
    yine sana getirdi beni.

    Ve şimdi soruyorum kendime:
    Bu kez yine ben mi düşeceğim,
    yoksa yine sen mi bırakacaksın ellerimi?

    Kiyaz



    Kiyaz Kılınç

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    09.10.2025 - 21:48

    ?si=YYClqu2XQEhMB33v

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    05.10.2025 - 00:43

    En çok sende üzüldüm,
    Çünkü en çok mutlu olduğum sendin.
    En çok senden uzaklaştım,
    Çünkü en yakın hissettiğim sendin.

    En çok canım sende yandı,
    Çünkü canımın bir parçasıydın.
    En çok senden kaçtım,
    Çünkü en çok sana güvenmiştim.

    En çok sana öfkeliyim,
    Çünkü en çok seni sevmiştim.
    Ben en çok sana kırgınım,
    Çünkü en güçlü yanım sendin.
    Alıntı

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    04.10.2025 - 14:43

    https://youtube.com/shorts/d9ZWXrqXRg0?si=X29rtdIO0XIymB5i

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    03.10.2025 - 16:05

    Hoşçakal...
    Yüreği ayazım.
    Biliyorum ne sana doyacağım.
    Nede sana kavuşacağım.
    Bir yanım hep yarım kalacak.....
    Ne seni anacağım.
    Nede seni bir an olsun unutacağım.
    Ebediyen kalacak içimde yerin....
    Sanmaki...
    Ne yerini kimse alacak.
    Nede yerin dolacak.
    Izdırabınla yanacak sensiz seneler.
    Acizane bedenimde.
    Ne isyan edecek yüreğim.
    Ne diz çöküp kapında yalvaracak.
    Hoşçakal beni benden alanım
    Hoşçakal Yüreğimi yakanım...!

    _____________/Gün hazan mi hüzün mü bilmem ?? sensizim sadece \__________
    Alıntı

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    01.10.2025 - 23:08

    Ne zaman bitti Eylül?
    Ne zaman oturdu bu zemheri gönlüme?
    Ekim miydi aylardan, o beni incittiğin?
    Hatırlasana, nasıl bir Temmuz sıcağıydı şefkatin?

    Ve biz sevgilim...
    Susmayı öğrenmemiştik henüz.
    Kar demez boran demez, ısıtırdı sözlerin. Ya yüzümden önce yüreğimi gören gözlerin?

    Bütün sorularımın cevabı sendin.
    Nerdesin...?

    Birhan Eroğlu

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    01.10.2025 - 22:29

    İstanbul’da Aşk Destanı

    Ey İstanbul,
    Yedi tepenin üzerine kurulmuş gizemli sevgili,
    Surlarında çağların yorgunluğu,
    Denizlerinde kavuşamayanların gözyaşı var.
    Senin kapından girerken,
    Kalbimde bir güvercin kanatlanır,
    Her adımımda başka bir aşk kokusu
    Sokaklara sinmiş gibi dokunur bana.

    Bu şehirde aşk,
    Bir fırıncı küreğinde yanık ekmek kokusudur,
    Bir balıkçının ağında sabaha karşı yakalanan umuttur,
    Bir tramvay gıcırtısında eski bir sevdanın şarkısıdır.
    Ve ben, adımlarımda
    Her taşına, her sokağına,
    İçimde büyüyen bir sevgili gibi dokunurum.

    Boğaz…
    Ey iki kıtayı birbirine yaslayan nazlı sevgili!
    Senin sularında çırpınan her dalga
    Bir kalp atışı gibidir.
    Avrupa’dan Asya’ya bakan martılar,
    Aşıkların mektuplarını taşır kanatlarında.

    Vapur düdükleri,
    Uzakta kalan sevgilinin boğuk çığlığıdır;
    Köpük köpük yarılır sular,
    Ama aşk, denizin iki yakasını birleştirir.
    Her köprü, bir elin diğerine uzanışıdır,
    Her ışık, gecenin içinde
    Sevdaya tutuşmuş bir göz gibi yanar.

    Ey Galata Kulesi,
    Yüzyıllardır göğe doğru uzanmış bekleyen ağaç!
    Senin gövdene sarılmış her taş
    Sevdanın gizli kitabından bir harftir.
    Kulenin gölgesinde buluşan aşıklar,
    Birbirine fısıldarken,
    Sen binlerce sırrı yutmuş bir derviş gibi
    Susarsın.

    Sevgilinin elini ilk defa tutan ürkek parmaklar,
    Senin taş basamaklarında yankılanır.
    Ve sen bilirsin,
    Her aşk önce gökyüzüne bakar,
    Sonra yeryüzüne iner;
    İstanbul’da ise her aşk
    Senin gözlerinde çoğalır.

    Ey yalnızlığın ortasında duran kadın!
    Kız Kulesi, sen ki denizin kalbinde
    Yüzlerce yıldır susarak bekleyen bir gelinsin.
    Hakkında anlatılan her efsane
    Bir yarım kalmış öpücük,
    Bir yarıda bırakılmış hikâye gibidir.

    Aşıklar seni seyrederken
    Gözlerinde hep bir “keşke” yanar.
    Senin sessizliğinde
    Ayrılıkların tuzu vardır,
    Ama aynı zamanda,
    Buluşmaların sonsuzluğu da gizlenir.

    Ey kule,
    Sen bize öğretirsin ki,
    Aşk bazen kavuşmak değildir;
    Aşk bazen, uzak bir kıyıdan
    Hiç erişemeyeceğin bir ışığa
    Baktığını bilmektir.
    Daracık sokaklarda yankılanan ayak sesleri,
    Bir aşkın nabzı gibidir.
    Çamaşır iplerine asılmış beyaz gömleklerde
    Sevdanın rüzgârı kurur.
    Taş duvarlarda asılı eski afişler,
    Unutulmuş şarkıların kokusunu taşır.

    Karaköy’de kahve kokar,
    Beyoğlu’nda sokak lambaları sarhoştur,
    Üsküdar’da dualar karışır denize,
    Eyüp’te mezar taşları bile
    Birbirine yaslanarak uyur.
    Ve bütün bu şehirde,
    Aşk yürür el ele,
    Her sokakta başka bir yüz,
    Her yüzde başka bir hikâye olur.

    Ey gece!
    Sen İstanbul’un en derin şiirisin.
    Bir yanda meyhanelerde rakı kadehlerinde çınlayan
    Kırık aşk şarkıları,
    Bir yanda sokak lambalarının altında
    Susarak ağlayan yalnızlıklar.

    Ama Boğaz’a düşen ay ışığında
    Sevgililer birbirini bulur,
    Her yıldız göz kırpar,
    Her martı kanadını aşk için çırpar.
    Ve ben bilirim ki,
    İstanbul geceleri
    Sevgililerin kalbine yazılmış
    En eski destandır.

    Güneş Haliç’in sularına değdiğinde,
    Aşk yeni bir başlangıç gibi doğar.
    Simitçilerin sesiyle uyanır şehir,
    Çay bardaklarından yükselen buhar
    Bir sevgilinin nefesi gibi dokunur yüzüme.

    Senin sabahların, ey İstanbul,
    Bir kadının saçlarını taraması kadar ince,
    Bir erkeğin ilk bakışındaki umut kadar berraktır.
    Ve her sabah,
    Sanki bütün aşklar yeniden doğar,
    Yeniden sevilir, yeniden yaşanır.

    Ey İstanbul,
    Sen ki aşkın evi,
    Sevdanın anahtarı,
    Hasretin en güzel yüzüsün.
    Sana bakan herkes
    Ya aşka inanır,
    Ya da aşkı kaybeder.

    Ben sana bakarken
    Kalbimde bin kapı açılır,
    Bin gül kokusu yayılır içime.
    Ve bilirim ki,
    Sen var oldukça aşk ölmeyecek,
    Sen nefes aldıkça sevdalar sürecek.

    Ey İstanbul,
    Sen benim sevgilim,
    Benim sırdaşım,
    Benim en büyük destanımsın.
    Ve ben seni her baktığımda,
    Bir ömür boyu sevecekmişim gibi
    İçimde yeniden doğarım.
    Ey İstanbul

    Hüseyin Erdinç

  • Selim Uğur
    Selim Uğur

    27.09.2025 - 18:42

    ?si=n8zr47IEbfSA397A

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    26.09.2025 - 23:19

    Kac¸ yıl sevilir bir insan
    Kac¸ yıldan sonra unutulur.
    Gidince mi
    O¨lu¨nce mi.
    Yeni biri hayatına girince mi.
    Kac¸ yıl su¨rer bir sevda
    Kac¸ ayrılıktan sonra vazgec¸er insan sevmekten
    Kac¸ ihanet sogˆutur yu¨regˆi
    Kac¸ agˆlamadan sonra azalır o¨fkesi.Kac¸ kere sever bir insan
    Kac¸ terkedilis¸ten sonra korkar bas¸langıc¸lardan
    Kac¸ bahara aldanır..Kac¸ tenden gec¸ipte ulas¸ır as¸ka
    Kac¸ uzak kalmaya dayanır bir sevda
    Kac¸ geceye sıgˆınır ve kac¸ s¸arkıya..Kac¸ yıl sevilir bir insan?

    İnan Durak Tas a ait olarak buldum şairin.

    ?si=H1NQJ5K7z2T3NR2o

  • Selim Uğur
    Selim Uğur

    26.09.2025 - 22:52

    ?si=M5WQDXnqNotc6Mw_

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    26.09.2025 - 18:31

    Ne vakit rakıma su katsam;
    bir sendir alıp gidiyor başını..
    Şarkılar sen,
    Mezeler sen,
    Dertler sen,
    Neşeler sen..
    Her şey sen oluveriyorsun birden.!
    Ne vakit rakıma buz katsam; bir sevdadır alıp. gidiyor başını..
    Yavaş yavaş mırıldanıyor dudaklarım adını;
    Yavaş yavaş sulanıyor gözlerim
    Yavaş yavaş çoğalıyor hasretim
    Her şey sen oluveriyorsun aniden..
    Ne vakit elime rakı alsam ben
    Bir sendir alıp gidiyor başını sevgilim..
    Hiç istemesem de,
    Hiç istemesen de,
    Her şeyim,
    sen
    oluveriyorsun...
    ../Can Yücel

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    23.09.2025 - 22:12

    ?si=OkDz18OduPVtdwfg

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    23.09.2025 - 18:38

    ?si=-JXbHOLDwNmPvlZo

  • Işık German Ersoy
    Işık German Ersoy

    19.09.2025 - 22:52

    Şaire arkadaşımız Bayan Dilek Karagüzel '' Pıtırcık ''
    ** DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN **

  • İbrahim Akbaş
    İbrahim Akbaş

    19.09.2025 - 12:03


    DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN

    Bu gün senin doğum günün,
    Kutlu olsun aydın olsun önün,
    Kederden uzak şad olsun gönlün
    Bir daha kutlu olsun doğum günün.

    İbrahim Akbaş

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    16.09.2025 - 00:19

    Yorgun yürek...
    Hani çocukluktan başlar ya kırılmalar.
    Sevdiklerin sende dinlenmeye çalışır, kimse sormaz,
    Ne haldesin, nerdesin.
    Güçlüyüm diye diye söylenir durursun.
    Üfleseler dağılacak bir yürek taşırsın oysa.
    Hani o ilk hevesinin kırılması ilk susuşun,
    ilk boynunu büküşün.
    Hani o sersefil sahipsiz gülüşün yarım kalır ya dudak kenarında.
    Kimseler bilmez ilk kırılma çocukluktan başlar oysa.

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    14.09.2025 - 19:24

    Kaç Kere Özlediğimi Sayamadım

    Bugünde akşam oluyor bak…
    ve ben yine seni kaç kere özlediğimi sayamadım.

    Akşam, göğün cebine saklanmış paslı bir bıçak gibi
    gün ışığını usulca kesiyor.
    Kırmızıya boyanıyor bulutların dikişi,
    mavi, yarasına yenik düşüyor.
    Her batış, içimde ayrı bir çöküş;
    her gölge, sensizliğe biraz daha basamak.

    Sonra birden… sessizlik.
    Kentin kalabalığı bile yavaşlıyor,
    insanlar evlerine çekiliyor,
    camlarda sarı ışıklar yanıyor.
    Ben duruyorum.
    Öylece.
    Sanki bütün sokak bana yabancıymış gibi.
    Bir köşede sigaram sönüyor,
    diğer köşede kalbim.

    Özlemek…
    bir çiçeğin susuz bırakılması gibi.
    Kökleri hâlâ toprakta,
    ama yaprakları birer birer düşüyor.
    Gözlerim seni arıyor,
    bulamayınca kendine kapanıyor.
    Ve ben, içimde kuruyan bir ormanın uğultusuyla yaşıyorum.

    Durup rakamları deniyorum.
    “Bir” diyorum,
    ama hemen arkasından ikinci bir özlem geliyor.
    “İki” diyorum,
    üçüncü sızı kalbime düşüyor.
    “Dört”te dilim yoruluyor,
    “beş”te defterim doluyor.
    Ve sonra vazgeçiyorum.
    Çünkü rakamların kanadı yok,
    uçup sana yetişemiyor.

    Biliyor musun, sen gideli
    gökyüzü de değişti.
    Eskiden yıldızlar elim kadar yakındı,
    şimdi her biri başka bir evrenin anahtarı gibi uzak.
    Ay, bir yüzünü hep benden saklıyor.
    Bulutlar, üstümü örter gibi değil,
    beni senden ayırmak için perde gibi.
    Gökyüzü bile benimle uğraşıyor artık.

    Sonra birden… yalın bir gerçek vuruyor yüzüme:
    Sensizim.
    Bunu süslemeye gerek yok.
    Ne benzetmeye, ne mecaza.
    Sensizim.
    Bu kadar.
    Ve bu kelime, bütün şiirleri susturuyor.

    Ama kalbim durmuyor,
    yine metaforlar arıyor seni.
    Bazen bir şarkının içinde,
    bazen bir rüyanın kıyısında.
    Bazen de kalabalık bir caddenin ortasında
    yüzüme çarpan soğuk bir rüzgârda.
    Her şey sana çıkıyor,
    ama sen hiçbir yerden dönmüyorsun.

    Özlemek,
    bazen bir yangın,
    bazen bir taş.
    Bazen yakıyor,
    bazen boğuyor.
    Ve ben, hangi geceyi yaşasam
    ikisinin arasında sıkışıp kalıyorum.

    Durup düşünüyorum:
    Bir gün geri dönsen,
    ben sana kaç cümleyle anlatabilirim bu özlemi?
    Kaç “seni bekledim” yetebilir?
    Kaç “çok özledim” doyurur açlığımı?
    Hiçbiri, biliyorum.
    Çünkü özlem, cümlelerle doymayan bir açlıktır.

    Geceler büyüyor,
    göz kapaklarım ağırlaşıyor.
    Ama uyuyamıyorum.
    Çünkü uyusam da rüyamda yine seni arayacağım.
    Belki bir kapının eşiğinde,
    belki bir tren istasyonunda,
    belki de hiç bilmediğim bir şehirde.
    Ama hep aynı:
    Seni aramak, seni bulamamak.

    Bugünde akşam oluyor bak…
    Ve ben yine seni kaç kere özlediğimi sayamadım.

    Hüseyin Erdinç

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    13.09.2025 - 01:20

    Seni Sevmek

    /

    Giriş..

    Bütün büyük devrimler silinsin nazarından
    Ben kendimi devirip sana tutunuyorum..

    ***

    Çünkü..

    Yasaklanmış elmayı Havva için ısırıp
    Suçuna ortak olmak demektir seni sevmek…

    Çünkü..

    Seni sevmek, kamerin güneşe yüz çevirip
    Karanlık suretini günden gizlemesidir.
    Kaf Dağının ardına yıldızları devirip
    Gözlerinin daldığı yeri izlemesidir.

    Seni sevmek, Mısır’da bir firavundan kaçıp
    Kızıldeniz’de ölmek, gözlerinde doğmaktır.
    İlk cemrenin ardından çiçeklerini açıp
    Kendi öz evladını ellerinle boğmaktır.

    Seni sevmek, semaya açılan avuçların
    Amin dolu bir aşkla yüze sürülmesidir.
    Şeytan’a terk edilip tövbe bilmez suçların
    Hesabının mahşerden önce görülmesidir.

    Seni sevmek, dört mevsim boyu yağmur yağması
    Yedi gün, on iki ay batmaması güneşin.
    Karanlık gecelerin bir saate sığması
    Gül tenli İbrahim’i yakmaması ateşin.

    Seni sevmek, bir düşten bir düşe hicret etmek
    Gördüğüm her zerreye seni anlatmak biraz.
    Bir tek seni dileyip tek sana niyet etmek
    Kırk gece sabaha dek aç susuz yatmak biraz.

    Seni sevmek, duyduğum aşk dolu her bestenin
    Sözlerinde isminin geçmesi gibi bir şey.
    Baktığın her adresi -cennet kokarken tenin-
    Bülbülün kıble diye seçmesi gibi bir şey.

    Seni sevmek, sevmekten kan ter içinde kalmak
    Gözlerinde dinlenip unutmak yorgunluğu.
    Kirpiklerinde yanmak, küle dönüp azalmak
    Bir yakamoz gölgesi, bir deniz durgunluğu.

    Seni sevmek, yok olmak zifir kokan gecede
    Avunmak yüreğimde yankılanan sesinle.
    İsmini zikir saymak yazdığım her hecede
    Ve yeniden var olmak sen kokan nefesinle.

    Seni sevmek, çölde bir vahanın susuzluğu
    Yağmur damlalarının denize hayretidir.
    Bedenin sarhoşluğu ruhun uykusuzluğu
    Şairin gözlerine ulaşma gayretidir.

    /

    Gelişme..

    Saklayıp suretimi hüznün intizarından
    Kirpiğinin döndüğü yana tutunuyorum.

    **

    Oysa…

    Bir kibrit aleviyle kenti ateşe verip
    Yangınlar ortasında donmaktır seni sevmek.

    Oysa..

    Seni sevmek, ateşe kor taşıyan çıranın
    Bir kardelen hüznüyle buz tutup yanmasıdır.
    Çoktan uykuya dalmış eski bir hatıranın
    Bir ney fısıltısıyla tekrar uyanmasıdır.

    Seni sevmek, “ol” denen anda arafta kalmak
    Kalûbelâdan beri can bilmek nefesini.
    Cennet hangi yandaysa diğer tarafta kalmak
    Cehennemde yanarken ödül saymak sesini.

    Seni sevmek, her gece gurbeti yudumlayıp
    Annesine kavuşan bir çocuk çığlığıdır.
    Kirpiklerinden sızan şerbeti yudumlayıp
    Damlaya teslim olmuş denizin sığlığıdır.

    Seni sevmek, bir kavmin göçünden vazgeçmesi
    Dizlerinin dibinde kalması on beş asır.
    Meleklerin avcuma konup zemzem içmesi
    Tek kişilik bir efsun, hiç dillenmemiş bir sır.

    Seni sevmek, gecenin yakamoz sarhoşluğu
    Yıldızların denizle imzalanmış aktidir.
    Umudu müjdeleyen tan yerinin loşluğu
    Bir sabah ezanına sığmış huzur vaktidir.

    Seni sevmek, güneşe vurgun şafak zamanı
    Gözlerimi okşayan ufuk çizgisi bazen.
    Bazen tövbekâr bir düş, bazen nifak zamanı
    Bir sarhoşu ağlatan sevda ezgisi bazen.

    Seni sevmek, aynada gördüğüm yüze bakıp
    Kudretini yeniden anlamak Yaradan’ın.
    Kimliğimi sahipsiz bir yetime bırakıp
    Yelkovan suretiyle sahibi olmak anın.

    Seni sevmek, şairin şiire doymaması
    İsmini her bakışa yazmak istemesidir.
    Yitirdiği yılları toprağa koymaması
    Mezarını gönlüne kazmak istemesidir.

    /

    Sonuç..

    *

    Ellerin ellerimi kavururken kor gibi
    Damarlarımda akan kana tutunuyorum.

    Ve Aslında..

    Yasaklanmış elmayı Havva için ısırıp
    Yangınlar ortasında donmaktır seni sevmek..

    /

    Yavuz Doğan

    2014 – İstanbul

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    13.09.2025 - 01:19

    Ateş bile utansın

    sıyrılıp giysilerimden tenimle uzandım tenine
    gecenin lacivertine inat en kızıl arzularımla koştum sana
    ilikle dudaklarını dudaklarıma
    şafağa kadar çözülmeyelim birbirimizden
    dekoltesiz ve hacimsiz duygularla sarıp sarmala beni
    her zerrem titresin dokunuşlarında çığlık çığlık aksın sesim
    dudaklarımızın dokunmadığı tek yer kalmasın
    avazlarımızla sökülsün tenlerimiz
    tenimi terinle kurula
    ateşten de sıcak olsun öpüşmelerimiz
    ki
    ateş bile utansın b/iz kadar yanmadığına



    sahraca

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    13.09.2025 - 01:18

    ÖNCE GÜL, SONRA KÜL...

    Önce
    bir tebessüm gibi düştün yüzüme,
    gül dalı gibi, ince, narin,
    ve ben sandım ki
    bahar artık hep sende kalacak.

    Sözlerin
    birer ninniydi uykusuz kalbime,
    tenin
    bir ayin gibi içimde dönerken
    ben kendimi çoktan
    bir dualık sevap bildim sana.

    Sen
    gül verdin,
    ben elimle diktim o gülü kalbime
    senin dikenin kanıma talipti,
    bir başka kadına hediye ederken yalanlarını
    ben susmanın en sert tonuyla
    boğdum içimdeki kadını.

    Sonra
    küllendi her şey.
    Önce gül, sonra kül.
    Bir zamanlar
    "canım" dediğin kadının
    canına kast ettin yokluğunla.

    Bir tek cümlede
    bin parçaya böldün beni.
    "Ben değişmedim,
    sen çok oldun" dedin.
    Oysa ben
    senin için küçüldükçe
    senin gölgen bile büyümüştü üzerimde.

    Sen,
    içimdeki ormanı yaktın
    sonra küllere dönüp
    "Niye bu kadar duman var?" dedin.
    Ben
    yangının sebebini sustum,
    susmak da küllerin diliydi artık.

    Ve şimdi,
    aynı aynada yüzüme bakınca
    o ilk gülümsemenin ardında gizlenen
    yüzsüzlüğünü görüyorum.
    Küllerimden doğmaktan başka
    yol bırakmadın bana.

    Aynaya her bakışımda
    göğsümün sol kıyısında
    bir kuşun kanadına sıkışmış bahar görürüm.
    Senin terk edişinle kırılan o kuş,
    şimdi
    kendi kanıyla
    yeni bir gökyüzü çiziyor içime.

    Bir kadın,
    içinde bir orman taşıyorsa,
    bir adamın baltasıyla devrilince
    yine de toprağını bırakmaz.
    Ben
    yıkıldığım yere çiçek ektim.
    Salkım salkım mor yaseminlerle
    acımı süsledim.

    Gidişin,
    bir sismik dalga gibi geçti içimden.
    Her yıkım
    yerini bir dağa bırakır.
    Benim dağım da
    suskunlukla büyüdü,
    zirvesine martılar kondu
    ve ben artık
    o yükseklikten seni göremeyecek kadar
    kendime yaklaştım.

    Artık,
    aşkı bir adamın cebinde değil,
    bir kadının alnındaki çizgide arıyorum.
    Yüzümdeki her kırışıklık
    bir doğum lekesi şimdi.
    Bir "yeniden ben"
    kendi küllerine gülümseyerek doğdu.

    Ve sen,
    bana bıraktığın yangınla değil,
    benim o yangından ördüğüm
    kırmızı atkıyla hatırlanacaksın.

    ___Bir kadın bazen sessizliğinde boğulur,
    ama bir kere sustu mu,
    ardından doğacak fırtınayı
    hiçbir erkek taşıyamaz.___

    Peri Feride ÖZBİLGE

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    07.09.2025 - 01:05

    Benim için mücadele etmekten korkan insanları kaybetmeyi göze aldığım gün kendimi kazandım.

    Aslında gözümde büyüttüklerim abarttıklarımmış hepsinden vazgeçtiğim gün anladım.

    Verdiğiniz değere kıymet vermeyen insanlara yol verin ki.
    Şu hayatta kimsenin vazgeçilmez olmadığını anlayabilsinler...!

    Ozan AĞRI
    ????

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    04.09.2025 - 09:54

    Sadece Dudaklarını Al Gel

    Sadece dudaklarını al gel yanıma,
    gülüşünü ben konduracağım kenarına.
    Sesini bırak, kelimeleri geride tut,
    bu gece sessizliğin bile kanat çırpsın aramızda.

    Gel,
    bir çocuk gibi saf,
    bir deniz gibi geniş,
    bir rüya gibi kırılgan.

    Hiçbir şeyi tam getirme.
    Ne yük, ne gölge, ne hatıra.
    Yalnızca dudaklarını getir,
    ben sana bütün bir hayatı yeniden söyleyeceğim.

    Biliyor musun,
    dudak dediğin bazen bir şehir kadar kalabalık,
    bazen bir çöl kadar ıssızdır.
    Orada kaybolur insan,
    orada yeniden doğar.

    Sen getirdiğinde dudaklarını,
    ben sana sokaklar kuracağım,
    ışıklar asacağım gökyüzüne,
    ve bir kuş sürüsünü salar gibi bırakacağım gülüşünü,
    dünyanın en suskun yerine.

    Ne zamandır bekliyorum,
    bir hece gibi düşmeni içime,
    bir ateş gibi yayılmanı damarlarıma.
    Söz değil, yemin değil,
    yalnızca temasın kanıtıdır aşk.

    Ben sana kelimelerden bir göl yaparım,
    sen sadece eğilip bak,
    yansımanı gör.
    Belki orada,
    belki o suda,
    biz dediğimiz şeyin gölgesini buluruz.

    Ah,
    bir gülüşün kenarına nasıl sığar bir ömür?
    Nasıl taşar kalbimden kalbine,
    nasıl yayılır bir tını gibi?
    Sen sustukça anlıyorum:
    en büyük şarkı sessizlikten yapılır.

    Sadece dudaklarını getir,
    ve ben,
    ben sana bütün şiirleri diz çöktüreceğim.

    Zamanı durduralım,
    ne geçmiş kalsın, ne gelecek.
    Bir an var,
    yalnızca ikimizin bildiği,
    bir çizgi,
    bir titreşim.
    O anı çoğaltalım,
    dokuz dakika değil,
    dokuz ömür sürsün.

    Ve sen,
    sen gelince dudaklarınla,
    ben kelimeleri bırakacağım yere.
    Artık şiire gerek kalmayacak,
    çünkü şiirin kendisi olacaksın.

    Bir gülüş,
    bir kıvılcım,
    bir nefes.

    Yalnızca dudaklarını al gel yanıma,
    gerisini ben tamamlarım:
    bir dünya,
    bir hayat,
    bir sonsuzluk kurarım kenarına.
    Hüseyin Erdinç

    04Eylül2025Persembe

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    04.09.2025 - 09:46

    Toplum,aklın sınırlarını aşan sevgiye alışık değilmiş o yüzden delilik denilirmiş ve #aşk aklın kılıfına sığmazmış,sığıyorsa aşk olmazmış.
    #HüseyinERDİNC hocam demiş.

    Delinin Akıl Hastanesinden Aşk Mektubu – 1

    Sevgilim,

    Sana bu satırları beyaz duvarların, paslı demir kapıların, çığlıkların yankılandığı bu lanetli ama bir o kadar da bana kutsal görünen yerden yazıyorum. Adını yüksek sesle söylememe izin vermiyorlar, çünkü burada bağıran her isim “hezeyan” sayılıyor. Oysa sen benim en gerçeğimsin. Burada bana “sanrı” dedikleri şey, aslında senin gülüşünün hayalime düşen gölgesi. Ne tuhaf değil mi? Onlar bana ilaç verip hayallerimi susturmaya çalışıyor, ama bilmiyorlar ki senin yokluğun en ağır ilacın bile susturamadığı bir çığlık olarak beynimin içinde çarpıyor.

    Her gün aynı sahne: Sabahın loş ışığı demir parmaklıklı pencereden sızıyor, hemşireler sert adımlarla kapıları açıyor. Ellerinde tepsiler, üzerinde küçük beyaz haplar. “Al, yut, sakinleş” diyorlar. Oysa ben senin adını yutmak istiyorum, senin sesini içmek istiyorum, senin dokunuşunu damarlarıma zerk etmek istiyorum. Onların verdiği haplar ruhumu uyuşturuyor, ama içimdeki deliliği besleyen tek şey senin yokluğun. Senin yokluğun burada bana en keskin ilaçlardan daha güçlü bir etki yapıyor.

    Koridorlarda çığlıklar… Kimisi kendini peygamber sanıyor, kimisi dünyayı kurtaracağını söylüyor. Benim tek kurtuluşum sensin. Onlar bana “aşk yoktur, bu senin kuruntun” diyor. Ama bil ki sevgilim, ben seni kurmadım; ben seni yaşadım. Ve yaşadığım şey, beni bu duvarların arasına kapatan tek suçum oldu. Çünkü toplum, aklın sınırlarını aşan hiçbir sevgiyi kabul etmiyor. Beni buraya tıktılar, ama ben biliyorum: Asıl hapishane onların kalpleri.

    Bazen gece yarısı koğuşun içinde çığlıklar yükseliyor. Bir kadın hasta, ellerini saçlarına geçirip ağlıyor; bir adam kafasını duvarlara vuruyor. O seslerin arasında ben senin adını fısıldıyorum. “Gel” diyorum, “gel de şu beyaz duvarları senin gözlerinin siyahıyla boyayayım.” Çünkü burası renksiz, burası soğuk, burası insanın içine sinmiş bir mezarlık gibi. Ama senin adını düşündüğüm an, duvarlar çatlıyor, demirler eriyor, ilaçlar etkisizleşiyor.

    Onlar bana deli dediler. Deli olduğum için zincirlediler, iğnelerle bedenimi uyuşturdular. Oysa ben deli değilim; ben yalnızca seni sevdim. Ve bu sevda aklın kaldıramayacağı kadar ağırdı. İnsanlar anlamayınca adını “delilik” koydu. Varsın öyle olsun! Çünkü ben anladım: Aşk dediğin şey zaten bir deliliktir. Aklın kılıfına sığan aşk, aşk değildir.

    Hemşireler bana bakarken gözlerinde acıma görüyorum. “Zavallı” diyorlar fısıldayarak, “sevdiği onu unuttu, hâlâ hayalini yaşıyor.” Onlar bilmezler ki ben unutsam iyileşirim. Ama ben unutmak istemiyorum. Unutmak, iyileşmek değil, ölmek olur benim için. Bu yüzden unutmuyorum. Unutmamak için her gün beynimin en derin çukurlarına senin ismini kazıyorum. Tırnaklarımla duvara yazıyorum, dudaklarımla havaya çiziyorum. Ve her yazdığımda biraz daha delirdiğimi değil, biraz daha yaşadığımı hissediyorum.

    Bazen gözlerimi kapatıyorum ve sen yanımda beliriyorsun. Elinle alnıma dokunuyorsun, “geçecek” diyorsun. O an bütün çığlıklar susuyor, bütün iğneler yok oluyor, zincirler çözülüyor. Ama gözlerimi açtığımda yine duvar, yine parmaklık, yine ilaç kokusu… İşte sevgilim, delilik böyle bir şey: İçinde bir dünya kurarsın, o dünya dışarıdakinden daha gerçektir. Ve seni gördüğüm o anlar, benim için dışarıdaki bütün gerçeklerden daha sahici.

    Burada herkesin bir lakabı var. Kimine “kral” diyorlar, kimine “sessiz adam.” Bana “aşık” diyorlar. Çünkü her gece seni anlatıyorum. Bazen kendi kendime mırıldanıyorum, bazen diğer hastalara senin gözlerini, saçlarını, sesini tasvir ediyorum. Onlar alay ediyor, “o sadece kafanın içinde” diyorlar. Ama ben gülüyorum. Çünkü biliyorum, aklın içindekiler bile bazen aklın dışındakilerden daha gerçektir.

    Sevgilim, burada delilik kelime değil, burası deliliğin mabedi. İğneler burada bir tür dua gibi; her saplandığında ben senin adını içimden geçiriyorum. Çığlıklar burada bir tür ilahi gibi; her yankılandığında senin sesine benzetiyorum. Zincirler burada bir tür nişan gibi; bileklerimi bağladığında seninle evlenmiş gibi hissediyorum. Delilikten korkmuyorum. Çünkü deliliğim seninle anlam buluyor.

    Ve bil ki, ben buradan sana yazarken, beynimde ilaçların sisi dolaşıyor, ama kalbimde senin ateşin yanıyor. Onlar beynimi uyuştursalar da kalbimi söndüremiyorlar. İşte bu yüzden sana yazmaya devam ediyorum. Çünkü yazdığım her satır, beyaz duvarlara çarpan bir yankı değil, sana uzanan bir yol oluyor.

    Hüseyin Erdinç

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    04.09.2025 - 08:49

    Beş yıl morgda çalışan bir arkadaşım var.
    Binlerce beden gördü. Trafik kazaları, intiharlar, cinayetler…

    Ona sordum: “Seni en çok etkileyen ne oldu?”
    “Yaralar değil,” dedi. “Hep sıradan olanlar aklımda kalıyor.”

    ?? 25 yaşında genç bir kız. Hiçbir yarası yok, sanki uyuyor. Yanında küçük bir not: “Anne, affet.”
    ?? 40 yaşında takım elbiseli bir adam. Cebinde kızının fotoğrafı: “Dünyanın en iyi babası.” Spor salonunda kalp krizi.
    ?? Yaşlı bir kadın. Ellerinde kırışıklıklar, tırnaklarında torununun bir gün önce yaptığı desenli manikür.
    ?? 25 yaşında bir delikanlı. Çantasında ders kitapları ve kız arkadaşına alınmış bir yüzük. Evlilik teklif etmeye hazırlanıyordu.

    Hepsinin ortak noktası neydi?
    Planları vardı.
    Sinema biletleri, yarım kalmış mesajlar, “ekmek, süt, doğum günü için çiçek” yazan alışveriş listeleri…

    Arkadaşım dedi ki:
    “Zamanla bedenlere alışırsın ama yarım kalan hayatlara asla alışamazsın. O an anlıyorsun ki yaşamla ölüm arasında sadece bir nefes var.”

    Ölüm haber vermez. Sıradan bir günün, sıradan planların tam ortasında gelir.
    O yüzden ben her sabah kendime soruyorum:
    Ya bugün son günümse?
    Kime sarılmadım? Ne söylemedim? Hangi adımı erteledim?

    - Alıntı

Toplam 1422 mesaj bulundu